’Yat yere, yat yat yat!!!’ Hayati Sedef yazdı...
Geçtiğimiz günlerde hukuksuz bir şekilde gözaltına alınan Medya Times Genel Yayın Yönetmeni Hayati SEDEF, yaşadıklarını kaleme aldı.
04-02-2017
Yat yere yat yat yat!!!
20 Ocak 2017, saat 05:00
Gecenin en derin olduğu saatler, insanlığın en savunmasız kaldığı bir anda kapının büyük bir hışımla vurulduğunu duyuyorum, yataktan birden fırlıyorum, kapı deliğinden bakıyorum kimlerdir diye.
Kapı ardında birkaç kişinin olduğunu fark ediyorum, kendi aralarında Hayati SEDEFin evi burası diyorlar, o zaman anlıyorum bunların polis olduklarını.
Kapıyı hafifçe aralayıp kimdir o? Diyorum.
Hayati SEDEFin evi mi? Diyorlar.
Evet diyorum.
Kapıyı hızlıca yüzüme ittirip, o meşhur sözü söylediler; “Yat yere yat yat yat!!!”
Dehşet içinde kalıp mecburen yere yatıyorum ve birkaç polisin beni sıkıca tutmasının ardından kelepçelenerek yarı çıplak bir şekilde 10 dakika kadar yerde bekletiliyorum.
Ellerinde silahlarla, özel harekâtçı dedikleri polislerin hayatımın en mahrem yerine botlarıyla adeta suikast ediyordu. “2 dakika bekleyin üstümü giyeyim” dedim ama ne fayda, güçsüzdüm ve karşı koyamıyordum
Çaresizlik, endişe ve kaygılarla beklemeye alınmıştım.
Suçumu dahi bilmiyordum, daha sonra beni yerden kaldırarak “Hayati SEDEF, sizi DAEŞ terör örgütü üyesi olmak iddiasıyla gözaltına alıyoruz ve mahkeme kararıyla evde arama yapacağız.” Dediler.
Polislerin bağırmalarıyla evde herkes uyanmıştı küçük çocuklar ağlıyor, büyükler ise gözleri dolu ve korkulu bir hal içinde polisleri izliyordu.
Sabaha doğru saatin 05:00da karşı komşunun evini çalıyorlardı, aramalarda yasa gereği komşusu şahit olması gerekiyordu, bunun hakkım olduğunu öğreniyordum.
Diğer yandan, CMKnın 118. maddesine göre, konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde yani kamuya açık olmayan yerlerde gece vakti arama yapılamaz.
Evde uzun bir aramadan sonra, bilgisayarım, laptopum, çocuklara ait laptop ve tablet, benim ve hanımın cep telefonları, bir arkadaşın format için bana gönderdiği laptop, bilgisayarcılık yaptığım dönemlerde evde olan 10dan fazla har disk, çoğu bozuk olmasına rağmen aldılar ve birde 10 adet kadar kitap aldılar. Evde bulunan 200den fazla kitaptan onları seçerek götürdüler. Bilgisayarlar için “sadece imajı almanız gerekmiyor mu? Kanunda böyle bir madde vardı, bunu uygulayın” dedimse de hayır bizde yönetmenlik böyle dediler.
“Bari emanet olan bu bilgisayarı bırakın o benim değil” dedimse de aldırmadılar.
Halbu ki, Bilgisayar ve harddisk aramalarını CMKnın 134. maddesi düzenliyor. Buna göre, bilgisayarın aslı alınmaz, bilgilerin yedeklemesi yapılır ve polis bu yedekleri alabilir.
Saatlerce ev aramasından sonra saat 09:00da işleri bitti. Beni alıp götürdüler. Evden ayrılmadan önce benim kızlara ve hanıma söyledikleri karşısında şok yaşamıştım. Polisler evdekilere şunu demişti.
“Merak etmeyin, belki bu akşam döner yada 2-3 gün bizim misafirimiz olur, savcı ifadesini alacak, korkmayın” diyordu. Ben duruma müdahale ederek, “Hanım 30 güne kadar beni beklemeyin, OHAL kapsamında 30 gün bırakmayabilirler.” Dedim
Görevli polis memuru bana öfkelenerek sözlerimi kesti, “sen ne biçim adamsın, hiç mi çocukların psikolojisini düşünmüyorsun.” Diyerek adeta dalga geçti benle.
Çok şaşırmıştım, olayın seyri karşısında öfkeli bir ses tonuyla, “siz benim evime büyük bir hışımla ve silahlarla şafak vakti giriyorsunuz, bu çocukların psikolojisi bozulmuyor da benim gerçekleri söylemem mi bozacak” dedim.
“Biz emir kuluyuz, sen biliyor musun bu operasyonlarda kaç polis arkadaşımız şehit oldu, biz nerden bilelim nelerle karşılacağımızı” cevabını aldım.
Daha sonra kelepçeli bir şekilde evden dışarı çıkarılıp polis aracına bindirildim, etrafta komşuların şaşkın bakışları içinde götürüldüm.
Komşular içerisinde itibarımın sıfırlaştığı bir hal içinde kalmıştım, evden dışarı çıkardıklarında herkes bana bir başka bakıyordu, çünkü beni almaya gelen resmi polis aracı, özel harekât aracı ve sivil araçlar ile sanki örgütün lideri benmişim gibi bir izlenim vardı.
13 gün gözaltı sürecim başlamış oldu, hüzünlüydüm, kızgındım, endişeli ve bir o kadarda kaygılıydım.
13 gün içinde yaşadıklarımı anlatmaya sanırım aylarca yazmam gerekecek, ben suçlu değildim, yanlış bir şey yapmamıştım, şiddete başvurmamıştım, şiddete yönlendirmemiştim ama yinede suçlanmıştım, hem de öyle bir suçlama ki, hak etmediğim bir şekilde.
Defalarca suçlandığım örgüt tarafından ölüm tehditleri aldığım, beni tekfir etmelerine, onları benimsemeyip ret ettiğim, sosyal medya hesaplarımdan, haber sitemden aleyhlerinde sayısızca haber, yazı-yorum yazdığım bir grupla suçlanmak çok zor geliyordu.
Benim DAEŞ ile ilgili bir bağımın olmadığını anladıklarında bu sefer Suriyede başka bir grup olan Nusra Cephesi üyesi ile suçlanmıştım, Allaha hamd olsun ki yine yanılmışlardı, bundan da benle zerre kadar bir delil, belge ve doküman bulamadılar, çünkü isnat edilen suçla kesinlikle bir bağım olmamıştı olmuyordu da.
Nusra Cephesi suçlamasından da bir şey çıkmayınca, bu seferde İslami fikirlerim sorgulanmaya başlanıldı.
Yani DAEŞ ile gözaltına alınmıştım, Nusra ile sorgulandım ama islami kimliğimden dolayı da ifadem alınmıştı.
12 gün gözaltı sürecimden sonra emniyette ifadem nihayet alınabildi. Ertesi gün ise mahkemeye çıkarıldık ve savcı adli kontrol şartı ile (Sadece yurt dışına çıkma yasağı) mahkemeye sevk etti. 15 dakikalık bir mahkeme sonucunda hâkim tahliyemize karar verdi.
Her şeyin Allahtan geldiğine iman eden bizler sabredeceğiz, sabrında boş durup beklemek olmadığını da iyi biliyoruz.
Sabrın, isyan ve sitem etmeden, tefekkür eyleyip, şükür ile Allaha tevekkül etmek olduğunu da iyi biliyoruz.
Bu olay neden oldu, kim bizim hakkımızda iftira etti, kim bizi çekemedi, kimin kuyruğuna bastık, kim bizi hedef gösterdi gibi sorulara girip cevap aramıyorum.
Üstat Sezai KARAKOÇun dediği gibi, “Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır... Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır..” inancını taşıyoruz.
Sadece bunu biliyordum ki, bana yapılan tüm insan hakları ihlalleri “Demokrasi” adıyla yapılıyordu. Her şey mevzuata uygunmuş, mevzuatta demokrasiye uygunmuş. Kim bize ne yapıyorsa demokrasi adına yapıyor, anlayacağınız demokrasi böyle bir şey miş...
Allahtan gelen bir karar vardı, Allah bu kararı hâkim ve savcıların diliyle bize iletti. Allah bunu böyle istedi ve böyle oldu, nokta……
Medya Times
Makaleler
Hava Durumu