"Türkiye İslamı"
"Türk Müslümanlığı veya Anadolu Müslümanlığı" olarak empoze edilen dini anlayış -ki İslam dünyası için model olarak düşünülür-, ibadetsiz/fıkıhsız bir din telakkisidir.
01-10-2007
Ali BULAÇ / Zaman
"Türk Müslümanlığı veya Anadolu Müslümanlığı" olarak empoze edilen dini anlayış -ki İslam dünyası için model olarak düşünülür-, ibadetsiz/fıkıhsız bir din telakkisidir. Modelin üç sac ayağı var: a) Dinin bir kurum (Diyanet İşleri Başkanlığı) aracılığıyla kontrol altına alınması.
DİB'in konsepti "din" değil, "diyanet"tir; b) Dini hayatın Balkan Bektaşiliği ve Anadolu Aleviliği çerçevesinde tanımlanması (yani ibadetsiz ve fıkıhsız İslamiyet); bunu küçümsemek amacıyla söylemiyorum, sadece bütün bir ülkenin genel geçer "tek dini telakkisi ve pratiği" olarak empoze edilmeyeceğine işaret ediyorum; c) Küresel sistemin öngördüğü hegemonya ile uyumlu bir dini telakkinin yerleşmesi.
Bu anlayışın 75 milyon tarafından genel kabul görmesi mümkün değildir. Tabii olarak Sünni çoğunluk, ibadete ve fıkha dayalı bir hayat isteyecektir. Bir tarikat olarak Bektaşilik ve mezhep olarak Alevilik İslam'ın farklı yorumudur, bu iki yoruma göre yaşamak isteyenler öyle yaşama özgürlüğüne sahiptirler. Kimse kimseye dini yorum veya mezhep dayatamaz.
Bu ülkenin Müslümanları, onları tarihte var kılan ana dini değerler her ne ise, bugün de o değerler sayesinde varoluşlarını sürdürebileceklerini düşünüyorlar, doğrudur. Ama bunun milliyetçi ideolojilere veya 21. yüzyılda bile hâlâ sivil siyaseti engelleyen militarist bir kültüre referans gösterilmesi doğru değildir. Müslüman kavimler ve halklar birbirlerini küçük göremezler (49/Hucurat, 11.) Birtakım çevreler, kendilerinden başka kimsenin Müslümanlığını beğenmezler. "Arap veya İran İslamı" diye herkesi mahkum ederler, "Türk Müslümanlığı"nı da şu aslı esası olmayan üç noktaya dayandırırlar:
1) Türklerin itikatta mezhebi Maturidilik "akıl ve bireysel irade"ye dayanır, diğerlerinki değil. Bu külliyen yanlıştır. Maturidilik ile Eş'arilik ve diğer meşru ekoller arasında paradigma farkı yoktur. Bunlar biri diğerini tamamlayan kelami/düşünce ekolleridir. Ayrıca kelam mezheplerinin halkın hayatı (Ümmi İslam) üzerindeki etkisi sanıldığından azdır.
2) Hanefi mezhebi İslam'ın büyük mezheplerinden biridir. Ama bu mezhep sadece Türklere özgü değildir. Hindistan, Pakistan, Afganistan ile kısmen Mısır, Suriye ve Irak Hanefidir. Ebu Hanife ve talebelerinin içtihatları, diğer mezhep mensuplarınca da referans alınmaktadır. Özellikle mezheplerin salt ibadetlerle sınırlı olduğu çağımızda, toplumsal, politik, ekonomik ve uluslararası sorunların çözümünde İslam'ın bütün fıkhi birikimi temel alınmaktadır.
Bize İslamiyet'in nasıl yaşanması gerektiğini öğreten Hz. Peygamber (sas)'dir. Hiçbir grup, cemaat veya kavim, şu veya bu tarihsel etkiler altında geliştirdiği "dini pratikleri"ni Peygamber sünneti ve siretinin üstünde tutamaz. Eğer bugün Peygamber sünnetinin yaşayan bir gelenek olarak pratik hayatta nasıl devam ettiğini anlamak gerekiyorsa, bu konuda başvurulacak yegane örf ve tatbikat Medine'de el'an sürmekte olan İslami hayattır. İmam Malik, 70 fakih tabiinden topladığı Muvatta'ı kendilerine arz ettiğinde, alimlerin ve fakihlerin dediği şu olmuştur: "Evet, Rasulullah zamanındaki Medine'de hayat böyleydi."
İmdi, devlet televizyonunda sahur programında "Arap, tahiyyatı bitirir ve selamı verdikten hemen sonra kalkıp gider. Türk ise komut bekler. Bu bizim ordu-millet oluşumuzun ve Müslümanlığımızın diğerlerinden ne kadar farklı olduğunun göstergesidir. Arap namazdan sonra tesbihat çekmez, Türk ordu-millettir, toplu halde tesbihat çeker" deyip başka Müslüman kavimleri küçümsemek, üstelik bizatihi Sünnet olan bir tatbikatı istihfaf etmek asla yakışık almaz, en azından edebe mugayirdir. "Komutla tesbihat" ilk nüvesi Emeviler'de, fakat sistemli olarak 1460'ta Fatih'in düzenlemesiyle olmuştur. Asıl sünnet olan, selamdan sonra kalkmak ve tesbihatı ferdi olarak, farzdan sonra ve gerektiğinde mescit dışında çekmektir. Sünnet olmayan bir tatbikatı insan nasıl olur da sünnetin önüne geçirir, hayret doğrusu.
-
ethem 22-10-2007 15:51
s.a. müslümanlar peygamberimizin vefatından sonra maalesef, fetihlerin hızla ilerlemesi munasebetiyle diğer halklarla ticari, fikri ve diğer alanlarda alışveriş yapmıştır. Bu ilişki sonunda baskılar, tefrit , ifrat, iyi niyet vb. nedenlerden ötürü din anlayışalarına yapılan ilaveler ve çıkarmalar sonucunda da hakiki islamın üzeri örtülmüştür. şimdi bize düşen ise İBN İ TEYMİYYE'nin yaptığı gibi araştırmak ve hakiki islamı Kuranda ve sahih sünnette bulmaktır. nasıl mı yapacağız? gayet kolay; KURAN-ı kerimi yaşayarak. işte size bir kaynak eser adı daha : Hz. Muhammed'i Doğru Anlamak. Prof. İbrahim Sarmış. Ekin Yayınları. alın okuyun ve sonra vay be.. meğer biz çelik çomak oynamışız bunca zaman diyeceksiniz...gazanız mubarek olsun şimdiden. unutmayın zararın neresinden dönülse kardır
- Bir 10 Kasım Mağduriyeti: Dr. Mehmet Arslan Tutuklandı
- İktibas’ın yeni sayısı Bangladeş gündemi ile çıktı
- Diken ve Karanfil
- Hayrola Mahmud Abbas
- Bir milyon yahudi, işgal altındaki toprakları terketti
- Ya Eyyühel Müzzemmil
- Son Seyahatimizden Yansımalar
- Husi: Gazze'ye destek için vurulan gemi sayısı 177'ye çıktı
Makaleler
Hava Durumu