28 Şubat vurgusu böyle yapılmıştı: Rakamlarla İrtica
28 Şubat sürecini başlatan MGK metni, özellikle hükümetin Refah Partisi kanadını irticadan sorumlu tutuyor ve onun destek verdiği varsayılan olayları ele alıyordu
28-02-2015
Tarihe “28 Şubat Kararları” olarak geçen ve Türk siyasal yaşamında bir dönüm noktası olan MGK metni, ayrıca üstü örtülü olarak hükümeti, özellikle de hükümetin Refah Partisi kanadını irticadan sorumlu tutuyor ve onun destek verdiği varsayılan olayları ele alıyordu. Ordunun siyasete ve demokrasiye yaptığı bu “ince ayar”, “balans ayarı”, denilen “post-modern darbe” sonucunda MGK kararlarını imzalamayan Başbakan Necmettin Erbakan istifa etmek zorunda kaldı.
“Ne güzel tarif: “Gerici(Mürteci), bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiçbir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeye çalışan (kimse)” Meydan-Larousse). Tarifin tek kusuru bu ucubenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi.” (Cemil Meriç, Bu Ülke)
Bundan 18 yıl önce, 28 Şubat 1997 yılında Milli Güvenlik Kurulu’nun 9 saat süren toplantısında alınan kararlar doğrultusunda “irtica” Türkiye’nin önündeki “en büyük sorun” ve “tehlike” olarak açıklandı. Bunun görünürdeki sebebi ise Taksim Meydanı’na büyük bir cami inşa etme projesinin gündeme getirilmesi, üniversitelerde uygulanan türban yasağının kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapılması, bazı cemaat ve kanaat önderlerinin Başbakanlık konutunda ağırlanması ve Ankara’da Refah Partili Sincan Belediye Başkanı tarafından Filistin’e destek için düzenlenen “Kudüs Gecesi”nde yapılan bazı açıklamaların “laiklik karşıtı” gelişen tehlikeler olarak görülmesiydi.
28 Şubat MGK Kararları metninin temel vurgusu, “laik” devlet düzeninin “çağdışı” rejim aleyhtarı bazı faaliyetlerle tehlikeye düşürülmesi ve mevcut yasaların ödünsüz uygulanması üzerineydi. Bu vurgular 406 Sayılı “Rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler” başlıklı 18 maddelik metnin birinci maddesinden itibaren şöyle sıralanarak: “Anayasamızda Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4’üncü maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.”, “Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği Millî Eğitim Bakanlığı’na devri sağlanmalıdır.”,” Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle Cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması bakımından: a-8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı. b-Temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği Kuran kurslarının Millî Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.” Şeklinde devam etmekteydi.
Rakamlarla İrtica-Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma Dairesi Başkanı Tümgeneral Fevzi Türkeri, irtica tehlikesinin boyutlarını rakamlarla sıraladı. Türkeri, Siyasi İslamcı tüm kuruluşlardan, İslami sermayenin 100 patronunun servetine kadar tutulan istatistikleri tek tek ve ayrıntılarıyla aktardı. (Hürriyet, 12 Haziran 1997)
Uygulanması istenen Devrim Yasaları arasında: “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” başlıklı 430 numaralı 7 maddelik kanun başta geliyor ve bunlarla birlikte “Türkçe Ezan” uygulamasına dönülmesi gibi teklif ve hedefler de yer alıyordu. Bu kararlar dışında Türk Silahlı Kuvvetleri laiklikle ilgili tehlikelere daha sert bir üslupla dikkat çeken ve bu tehlikeleri besleyen tutum, düşünce ve politikaları yeren bir başka metin daha yayımladı ve “Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya çalışan irticaya karşı mücadelede gerekirse silah kullanılacağını” açıkladı.” Bu durum bir gazetede aynen şu satırlarla verildi:
Gerekirse silah bile kullanırız-Genelkurmay Başkanlığı, “Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya çalışan irticaya karşı mücadelede gerekirse silah kullanılacağını” açıkladı.” (Hürriyet, 12 Haziran 1997)
Tarihe “28 Şubat Kararları” olarak geçen ve Türk siyasal yaşamında bir dönüm noktası olan MGK metni, ayrıca üstü örtülü olarak hükümeti, özellikle de hükümetin Refah Partisi kanadını irticadan sorumlu tutuyor ve onun destek verdiği varsayılan olayları ele alıyordu. Ordunun siyasete ve demokrasiye yaptığı bu “ince ayar”, “balans ayarı”, denilen “post-modern darbe” sonucunda MGK kararlarını imzalamayan Başbakan Necmettin Erbakan istifa etmek zorunda kaldı.
Neticede REFAHYOL Hükümeti protokolünde parti liderlerinin ikişer yıl süreyle “dönüşümlü” Başbakanlık yapmaları öngörüldüğü için, Tansu Çiller başbakan olarak atanmayı bekliyordu. Ancak Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ANAP lideri Mesut Yılmaz’ı hükümeti kurmakla görevlendirdi. Mesut Yılmaz, CHP’nin dışarıdan desteğini sağlayarak DSP ve DTP ile ANASOL-D koalisyon Hükümeti’ni kurdu. ANASOL-D Hükümeti Türkiye’yi erken seçime götürmek üzere kurulan bir hükümet olmasına rağmen, “28 Şubat Kararları”nı uygulamaya başladı. Bunların başında İmam-Hatip okullarında orta eğitimi fiilen sona erdirecek olan “8 Yıllık Kesintisiz Eğitim” projesi geliyordu.
Emre Gül/ Dünya Bülteni/ Tarih Dosyası
- Bir 10 Kasım Mağduriyeti: Dr. Mehmet Arslan Tutuklandı
- İktibas’ın yeni sayısı Bangladeş gündemi ile çıktı
- Diken ve Karanfil
- Hayrola Mahmud Abbas
- Bir milyon yahudi, işgal altındaki toprakları terketti
- Ya Eyyühel Müzzemmil
- Son Seyahatimizden Yansımalar
- Husi: Gazze'ye destek için vurulan gemi sayısı 177'ye çıktı
Makaleler
Hava Durumu