
"zihni" Arama Sonuçları

Hal böyle iken, hicret ne demektir, işlevi nedir zerre miskal bilgisi olmayan ve tam bir cahil cesaretiyle saçma-sapan bir "hicret" gündemi açan sapkın zihniyetliler, tarihin bu kırılma anında mü'minlerin değil Firavunların yanında yer almış olduklarını bilmelidirler.

Müsaadenizle tekrarlayacağım, sıralamanın karışmaması şartıyla. Yani öncelik namazı eda etmektir. Çocukların gençlerin eğlenmesi değil. Her Ramazan şahit olduğum durumları görmekten, yazmaktan yoruldum. Gönlüm yoruldu.

Siyonist barbarların Şifa Hastanesindeki vahşetinin ortaya çıkmasının ardından Hamas yaptığı açıklamada, manzaranın, faşist siyonist zihniyetin bütün insani ve medeni değerlerden uzak, tamamen vahşileşmiş ve canavarlaşmış bir zihniyet olduğunu ortaya koyduğunu belirtti.

‘Ne yapmalı?’ sorusu bizde bilmecburiye iki ana mefhumu aklımıza getirmekte, büyük bir hızla zihnimizi teyakkuza geçirmektedir. Bu iki mefhumdan biri Kur’an diğeri de Rasulullah Muhammed (sav)’in bu aziz Kitabı yaşayan bir hayata dönüştürmesi demek olan sünnetidir.

Böylece İslam’ı ve Osmanlıyı çağrıştıracak bütün terimlerden temizlenen ‘steril’ Çalıkuşu’nu okuyoruz bugün. Bilmekte fayda var diye düşündüm. Bir de Edremit’teki olayın arka planında hangi zihniyetin soyağacı yatıyor, öğrenelim istedim.

Dünya genelinde Müslümanların kutsal şehri Kudüs'te ve Filistin'de uygulanan zulmü ve katliamı telin eden kitlelerin çeşitli çevrelerce antisemit olmakla itham edilmesi, antisemitizm kavramının bu çevrelerin zihnindeki anlamını açıkça ortaya koyuyor.

Laik-Kemalist TC rejiminin kuruluşundan beri ülkede egemen olan, İslam’a, Müslümana ve kontrol dışı İslamlaşmaya düşman, baskıcı, yasakçı, asimilasyoncu ve darbeci zihniyet, süreklilik arz eden bir “28 Şubat” zihniyetidir.

Günümüz çağdaş, Kemalist, Laik zihniyetin, toplum içinde kadına biçtiği model ise tam bir enkaz şeklindedir. Kadınla erkeği sürekli birbirine rakip gören, içi boşaltılmış EŞİTLİK kavramını kullanarak, kadınların birçoğunun feminist bir yaklaşımla erkeklere düşman olmasına sebebiyet veren hastalıklı bu kafa, toplumun inşası için olmazsa olmaz, huzur ve barış içinde yaşaması gereken erkek ve kadın karakterinin birbirleriyle çekişmesine ve birbirlerine karşı üstünlük kurmalarına sebebiyet vererek insanlığın fıtri kodlarıyla oynamıştır.

Çökmeye başlayan bu ülkelerin o günkü yöneticilerinin ve toplumlarının zihniyetlerine, yaşam tarzına ve birbirleriyle olan ilişkilerine bakıldığında genellikle şu manzara ile karşılaşırsınız: Gösteriş, riyakarlık, gurur, kibir ve yalakalık...

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı-İLKAV’ın Alternatif Eğitim konferanslarının Kasım ayı konuğu Mehmet Pamak’tı. Pamak, 24 Kasım 2019 Pazar günü “Kulluk Eksenli Hayat Tasavvurunda Öncelikli Sorumluluklarımız” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.

Atatürkçü ve laik zihniyetin orduya hâkim kılınmasıyla bu tür darbelerin engelleneceği gibi gülünç iddialar, hiç utanmadan ortaya atılıyor. Laiklikten ve Atatürkçülükten taviz sonucu, Gülenistlerin orduda bu derece kadrolaştıkları gibi ahmakça ifadeler kullanılarak Ergenekoncuların önü açılıyor ve ordudaki güç dengesi bir darbeci cuntadan diğerine doğru kaydırılıp halkın can feda ederek gerçekleştirdiği direnişin elde ettiği sonuç etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor.

Laik-Kemalist TC rejiminin kuruluşundan beri ülkede egemen olan, İslam’a, müslümana ve kontrol dışı müslümanlaşmaya düşman, baskıcı, yasakçı, asimilasyoncu ve darbeci zihniyet, süreklilik arz eden bir “28 Şubat” zihniyetidir. İşte bu zihniyetin hedefi; toplumdaki İslami uyanışta bir yükselme olduğunu gözlemledikleri her konjonktürde hemen müdahale edip yeni baskılar, yasaklar, zulümler yaparak ve emperyalizme eklemlenmiş sosyal mühendislik projeleri uygulayarak seküler Batı kültürüne dayalı resmi ideoloji ile Diyanetçe temsil edilen “statüko dini” çizgisinde toplumu yeniden hizaya sokmaktır. Rejimin hudutlarını çizdiği çerçeveyi aşan bir içerikle müslümanlaşmaya yönelen halkı “statüko dini” ve laik kemalist resmi ideoloji çizgisinde hizaya sokma amaçlı bu müdahalelerden birisi de 22 yıl önce alınan MGK kararları ekseninde 28 Şubat 1997’de yapıldı.

Kapitalist sistem bizleri bilinci körelmiş tüketim nesneleri haline getirdi. Bizler dizilere ve eğlence programlarına odaklı yaşayıp hoşça vakit geçirdiğimizi düşünürken, zihnimize gönderilen mesajlar, davranışlarımızı ve tüketim şeklimizi şekillendirmeye başladı. Giyim tarzımızı, yeme içme adabımızı, insanlarla ilişkilerimizi bize ekranlarda sunulan modele uydurarak sisteme entegre olmaya başladık

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı-İLKAV’ın Alternatif Eğitim konferansları, S.Ü. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celaleddin Vatandaş‘ın “Türkiye’nin Batılılaşma Süreci ve Medeniyet Tasavvuru“ başlıklı sunumu ile devam etti. Vatandaş konuşmasında, medeniyet kavramının asıl anlamı ve batılı anlayıştaki Osmanlı aydınları tarafından dönüştürülerek sivilizasyon kavramına indirgenmesinin üzerinde durduktan sonra medeniyet kavramın tarihi geçmişi ve mevcut hali ile ne anlam ifade ettiğine değindi. Dünyadaki zulüm ve paylaşım savaşlarının altında İslamî medeniyet perspektifinin eksikliğine değinen konuşmacı, batı zihniyetli Osmanlı aydınlarının bu kavramı dejenere ettiğine değinerek kendi kavram ve değerlerimize sahip çıkmamız gerektiğini ifade etti. İslam’ın şehirli ve medenî bir din olduğuna işaret eden konuşmacı, kendi öz değerlerimize, vahye sıkıca yapışarak batının ikiyüzlü ve sömürgen etkisinden uzak kalınabileceğini, Türkiye’nin batılılaşma serüveninin sekülerleşme yolu olduğunun altını da çizdi. Konferans, soru-cevaptan sonra İLKAV’ın geleneksel çay ve simit ikramı ile son buldu. Konuşmanın videosu aşağıda sunulmuştur.

Seküler Baas zihniyetinde bir asker olduğundan, aynı çizgideki Hâfız Esed’le çok iyi anlaşan Mustafa Tlas, Sünnilere yönelik askeri baskının uygulayıcısı olarak da sembol bir isimdi. Kendisi gibi Baas’la özdeşleşen diğer Sünnî aktörler (bilhassa Faruk el Şara ve Abdulhalim Haddâm), bu derecede öne çıkabilmiş ve nüfuz kazanabilmiş değildi.

Venhar Cumartesi Seminlerlerinin bu haftaki konuşmacısı İstanbul'dan Fatih Bütün olacak... Uzun zamandır Nida Dergisi'nin editörlüğünü yapan ve geçtiğimiz yıllarda da zaman zaman Mehmet Akif Ersoy Kültür Evi'nde de seminerler veren Bütün, 19:30'da başlayacak olan bu oturumda inşallah "Müslüman Zihnin Laikleşme Eşikleri" başlıklı bir sunum yapacak...

Kudüs deyince akla ilk kıble yani Mescid-i Aksa gelir. İslam dünyasının Mekke ve Medine’den sonra en önemli başşehirlerinden birisi Kudüs’tür. Bu nedenle geçmişi ne kadar iyi okuyabilirsek, geleceği bir o kadar doğru tahlil edebiliriz. Atalarımızın yadigâr eserlerini ne kadar yakından tanıyabilirsek geleceğimize o ölçüde sahip çıkabiliriz.

Bugün Müslüman zihnin unutmaması gereken ana gerçek, İblis/şeytan ve İblis’in/şeytanın yolundan gidenlerin, iman edenlere karşı “sınırsız ve topyekûn bir savaş” yürüttükleri ve de yürütecekleri gerçeğidir. Bu gerçek unutulduğu ya da görülemediği zaman, günümüzde ki fitneleri ve fitnelerin sebep olduğu sonuçları, anlamamız ve yorumlamamız mümkün değildir.

Şöyle bir şeyi toplumun zihnine zerketmeye çalışıyorlar: “Laiklik, FETÖvârî bütün örgütlenmelerin yegâne sigortasıdır. Cemaat, tarikat mensuplarını devlete, bürokrasiye sokmamak lazım. Yoksa bunlar devleti ele geçiriyorlar!”

Bir siyasi otorite veya yöneticinin “Ulu’l Emr” vasfı taşıyabilmesi için şu iki temel vasfa sahip olması gerekir: Kişi ise Müslüman olması (iman ve amel bütünlüğünde Allah'a teslimiyet üzere bulunması), tüzel kişilik ise İslami olması (Allah’a itaat üzere bulunması) ve bu özel veya tüzel kişiliğin Allah’ın hükmüyle hükmetmesi. Bu iki sacayağından birinin eksik olması durumunda, Müslümanların itaat etmesi gereken bir “Ulu’l emr”den söz etmek imkansız hale gelir. Bu bağlamda, kendisini İslam’a nisbet etmekle, “kişisel referansım İslam’dır” demekle birlikte, Allah’ın indirdikleriyle değil, bâtıl sistemlerin bâtıl yasalarıyla hükmeden yöneticilerin, kendilerine itaat edilmesi gereken “Ulu’l emr” vasfı taşımadığı, taşıyamayacağı açıktır. Çünkü itaatin temel şartı olan Allah’a ve Rasulüne itaat burada söz konusu değildir. İbadeti ve siyasetiyle bir bütün olan ed-Din’in bu bütünlüğünü parçalayıp, onu “kişisel referansa” indirgeyen bir zihniyet, itaat mercii değil, ancak davetin muhatapları konumundadır, böyle görülmelidir.
Makaleler
Hava Durumu