Ayasofya konusunda coşku seline katılmak veya katılamamak
Bununla birlikte bizlerin toplumun geniş kesimleriyle birlikte coşku selinin bir parçası olamadığımız da bir gerçektir. Peki niçin?
12-07-2020
Danıştay, Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği'nin ilk olarak 2005 yılında Ayasofya ile ilgili 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle yaptığı başvuruyu reddetmiş, derneğin Ayasofya'nın yeniden câmiye dönüştürülmesi için açtığı davayı da 2008 yılında "müze olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı" gerekçesiyle reddetmişti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 10. Daire'nin bu kararını onamıştı.
Dernek ise yılmadı ve 2016'da Danıştay'a tekrar dava açtı. İşte bu davanın karar duurşması 2 Temmuz 2020 günü gerçekleşti ve karar da geçtiğimiz Cuma günü (10 Temmuz 2020) açıklandı. Danıştay 10. Dairesi, oybirliği ile Ayasoyfa'yı müzeye çeviren 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti ve böylece yeniden câmi olmasının önü açılmış oldu. Aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir kararname imzalayıp Ayasofya'nın câmi olarak açılması için Diyanet İşleri Başkanlığı'na devrini gerçekleştirdi.
Tabi bu gelişme toplumun geniş kesimlerinde büyük bir coşkuyla karşılandı. İstanbul'un fethinin sembolü olan bir mâbedin, Cumhuriyet kadrolarınca Fatih'in vesayetine de aykırı olarak asli kimliğinden uzaklaştırılmış olması ve 1934'ten bu yana müze olarak kullanılması toplumda kabul gören bir durum değildi. "Ayasofya'nın zincirlerinin kırılması" muhafazakar siyasetin de hep gündemindeydi, onlarca yıldır.
Coşku Seline Katılmak veya Katılamamak
Bizzat rejimin kurucusu M.Kemal'in bir icraatının iptali ve sembolik değeri yüksek bir mâbedin müze dayatmasından azade kılınması tabii ki memnuniyet verici bir uygulama olmuştur. Bununla birlikte bizlerin toplumun geniş kesimleriyle birlikte coşku selinin bir parçası olamadığımız da bir gerçektir. Peki niçin?
Zira şunu biliyoruz ki, diğer câmiler ne kadar İslam'a açık ise Ayasofya da o kadar olacak.
Sinirleri alınmış, hayatın tüm alanlarında Allah'ın hükümleriyle hükmedilmesi öğretisinden, egemenlik iddiasından uzaklaştırılmış, devlete hâkim değil bağlı/bağımlı bir statüko "İslam(!)ı"na açılmış oldu ancak. Rabbimizin bize öğrettiği, Rasulü'nün örnekliğiyle pratize ettiği bütüncül hayat nizamı İslam'a değil.
Bu gerçek ortada iken nasıl coşku duyabilir, bu acı gerçekleri dile getirmekten geri durabiliriz. Mü'min insan, popüler akıntılara kulaç atan değil, gerektiğinde (ki İslam'ın hâkim olmadığı yerlerde genelde böyle gerekmektedir) akıntıya karşı kulaç atmayı bilen insandır.Zor ve yorucu olsa da olması gereken budur.(Şükrü Hüseyinoğlu / İslam ve Hayat)
- Müslümanlar Olarak Bir “Bayburt Dâvâmız” Olmalı
- Mallar ve canlarla imtihan
- "Türk-İslam sentezi" nedir, İslami açıdan meşruiyeti var mıdır?
- Kur'an'la Hükmetmeyip Onu Mehcur Bırakanların, Onun Yırtılmasını Kınama Hakkı Var mı?
- Kurumsallaşmakla imtihanımız
- Feminizm bir sonuçtur
- Müslüman, Sistemin İçinde mi Olmalı, Dışında mı?
- Selamun Aleykum Arapça, Günaydın Türkçe mi?
Makaleler
Hava Durumu