Dua inanmış bir kalbin huzur kaynağıdır
Zayıf yaratılmış olan insanoğlu zorda kalınca birine sığınma ihtiyacı hisseder. Böyle durumlarda Allah dışındaki varlıklara sığınmak, büyük bir onursuzluktur. Hem dünyada hem de ahrette rezil olmaya yol açar. Görece bir başarısızlık durumunda bile mü’minler, tağûtî otoritelerin görece güçlerine değil, bâkî olan Allah’a sığınmalıdırlar. Çünkü tağûta sığınmak, karanlığa teslim olmaktır. Müslümanlar ise her rek’at namazda okudukları “Yalnız Senden yardım dileriz” (Fatiha: 4) ibaresiyle sadece Allah’tan yardım dilerler.
18-11-2016
“De ki: Sizin dua ve kulluğunuz olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan: 77)
Türevleriyle beraber yaklaşık iki yüz ayette geçen “dua”, çağırmak, yakarmak, sığınmak, ilgi kurmak anlamlarına gelir. Terim olarak kuldan Allah’a doğru yapılan çağrı demektir. Dua, kulun kulluğunu idrak edip aczini itiraf ederek Yaratıcısına sığınmasıdır. Zorda kaldığında, sıkıntıya uğradığında başkasından değil sadece O’ndan yardım dilemektir.
Dua sadece tehlikeler karşısında sığınmak için değil, onlarla yüzleşmede korkusuz olmak için Rabbanî destek istemektir. Allah salih eylemlerimizin destekleyicisidir. Yoksa sınırsız isteklerimizin memuru değildir.
“İnsana bir darlık dokunduğu zaman yatarken otururken veya ayakta iken bize yalvarır. Biz onun darlığını giderdiğimizde sanki başına gelen darlık sebebiyle bize hiç yalvarmamış gibi geçip gider. İşte böyle müsriflere yapmakta oldukları şey güzel görünür.” (Yunus: 12)
Dilediğini sınırsız yapma gücüne sahip olan Allah, bizi sınamak için dünya hayatını yaratmıştır. Duadan, hayatın bir imtihan olduğu unutulmadan sonuç beklenmelidir. Dua sadece ağrılarımızın dinmesi, bireysel ihtiyaçlarımızın giderilmesi için değil, şeytanla olan mücadelemizde öz gücümüze dayanmak, düşmandan değil, yegâne dost olan Allah’tan yardım dilemek, O’na dayanmaktır. O’na dayanmak için duaya bizim ihtiyacımız vardır. Yoksa Rabbimizin bizim şükrümüze ihtiyacı yoktur. Dua; düşman tarafından kurtarılmak için endişeli bir bekleyiş içinde olmaktansa, geniş imkanlar elde edeceğimiz yakın bir gelecekten Rabbimizin bizi özgürlüğümüze kavuşturacağını umut etmektir.
Zayıf yaratılmış olan insanoğlu zorda kalınca birine sığınma ihtiyacı hisseder. Böyle durumlarda Allah dışındaki varlıklara sığınmak, büyük bir onursuzluktur. Hem dünyada hem de ahrette rezil olmaya yol açar. Görece bir başarısızlık durumunda bile mü’minler, tağûtî otoritelerin görece güçlerine değil, bâkî olan Allah’a sığınmalıdırlar. Çünkü tağûta sığınmak, karanlığa teslim olmaktır. Müslümanlar ise her rek’at namazda okudukları “Yalnız Senden yardım dileriz” (Fatiha: 4) ibaresiyle sadece Allah’tan yardım dilerler.
“Allah’tan başkasına dua edenden daha sapık kim vardır? Onlar kendilerine kıyamet gününe kadar cevap veremezler ve kendilerine yapılan duadan habersizdirler.” (Ahkaf: 5)
“Yoksa onlara dua ettiğinizde darda kalana yardım eden, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünde başkalarının yerine iktidara getiren mi var?” (Neml: 62)
Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah’a çağrıda bulunmak gerektiğinde; randevu almak, araya torpilciler, yetkisiz insanlar, yetkili olduğunu iddia eden aracı kurumlar sokmak doğru değildir.
“Andolsun ki, Biz insanı yarattık. Ona nefsinin ne fısıldadığını da biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf: 16)
''Onlar, yalnızca sonucun ortaya konmasını mı bekliyorlar? Sonucun geldiği gün, önceleri onu unutmuş olanlar: ‘Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bize şefaat edecek bir şefaatçi var mı?’ diyeceklerdir.” (A’raf: 53)
Davetçi ise, Rabbine yakaracağı zaman insanların kulak ve gözlerinden uzak bir yer seçmelidir. Bir uzlet ortamında kendisini her şeyiyle Rabbine vererek yakarmalıdır. Mü’min, göğüs daralıp çaresiz bırakan dertlerini böyle bir ortamda Rabbine açar. Araya hiçbir vasıta koymadan “Ya Rab!” diye seslenir. Rabbinin yakın olduğunu bilerek ve O’nunla bağlantı kurduğunu bilerek. Çünkü Rabbi, muhakkak ki işitiyor ve görüyor. Bağırıp çağırmaya gerek kalmadan, işitiyor ve görüyor. Hiç kuşkusuz üzüntülü kimse, derdini açmakla huzur duyar. Şikayete ihtiyaç duyar. Kullarına merhametli olan Yüce Allah, hiç şüphesiz onların beşerî fıtrattan ileri gelen bu durumunu biliyor. Bildiği için de kullarının kendisine dua edip göğüs daraltan dertlerini kendisine açmalarından hoşlanıyor.
“Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin ki size icabet edeyim.” (Bakara: 60)
Dua etsinler ki, yorucu yüklerinin sinirsel baskısından kurtulsunlar. Görevlerinin ağırlığını kendilerinden daha güçlü birine havale etmiş olarak gönül huzuruna kavuşsunlar. Kendisine sığınıp güveneni yalnız bırakıp horlamayan Yüceler yücesi makamla ilişkili olduklarını anlasınlar.
Dua, inanmış bir kalbin huzur kaynağıdır. Tatlı bir huzur, sıcak bir sevgi ve tatminkâr bir hoşnutluk sağlayan, inanç ve güvence dağıtan bir kaynaktır. Artık bu mü’min rıza makamındadır. Sıcacık bir sevgi ve doyulmaz bir lezzet ortamındadır. Hayatını muhkem bir bölgede sürdürmektedir.
Salman-ı Fârisî (R.A.)’ın rivayet ettiğine göre Rasul (S) şöyle buyurmuştur:
“Allah, hiç şüphesiz bir kulunun hayır dilemek maksadıyla kendisine açtığı elleri boş çevirmekten haya eder.”
18.11.2016
Hazırlayan: Emrullah AYAN
Makaleler
Hava Durumu