Dünden bugüne Türkçe Kur'an mealleri

İsmail Çalışkan, Bursa'da 'Türkçe Kur’an Mealleri: Bir Arayışın Bitmeyen Hikayesi' konulu bir konferans verdi. Ahmet Serin etkinlikten notlarını aktarıyor.

24-03-2016


Dinin dili ile ulusun dilinin farklı olması, dini hükümleri anlayıp ibadetleri yapma konusunda çeşitli görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur hep. Buna bağlı olarak da ibadetlerin hangi dilde yapılacağı, öteden beri bir tartışma konusu olmuştur. Bu tartışmalar dün olduğu gibi yarın da olacak belli ki.
 

Bu konu ne zaman ve hangi ihtiyaçtan ortaya çıktı? Kimler müdahil oldu? Gelinen son nokta ne? Bunlar, Prof. Dr. İsmail Çalışkan’ın merak edip araştırdığı ve sonuçlarını 18 Mart Cuma günü Birlik Vakfı Bursa Şubesi'nin Cuma Meclisi'nde dinleyicilere aktardığı sorular.

 

Kur’an'ı anlama çabası bitmeyecek

 

Prof. Dr. İsmail Çalışkan, “Türkçe Kur’an Mealleri: Bir Arayışın Bitmeyen Hikayesi” konulu sohbetine “Müslümanların Kur’an’ı anlama çabası bitmeyen, bitmeyecek bir arayıştır.” cümlesiyle başlayarak aslında süreci özetledi. Bu arayışın niçin bitmeyeceğini ise şöyle açıkladı sonra: “Her dinin kendi döneminde yaşayanlara bir hitap tarzı vardır. Bunun için de muhataplarının diliyle hitap etmesi gerekir o dinin. Sonraki zamanlarda dinin bağlıları artıp çeşitlendikçe başka sorunlar ortaya çıkar. En önemli sorun, dini anlama sorunudur. Dini anlamak için ne yapmalıdır, sorusu, her inancın önemli sorusudur. Bu ve benzeri sorular, dinin kurucu metninin başka dillere çevrilmesine yol açmıştır. Aynı şey, İslamiyet için de geçerlidir. Burada birkaç soru önemlidir: 1. Kur’an, Müslüman için ne anlama gelir, 2. İktidarların Kur’an tercümelerinde rolü var mıdır, 3. İnsanları tercüme yapmaya iten saikler nelerdir?”

 

Kur’an tarihinin en önemli evresi

 

Üstte sorulan sorulardan sonra bir de “Kur’an başka dile çevrilebilir mi ve Arapça ve Farsça karşısında Türkçe bir ilim dili sayılabilir mi” sorularının da önemli olduğunu söyleyen İsmail Çalışkan, sözlerine şöyle devam etti: “Kur’an tarihinin önemli devrelerinden birisi de, Hz. Ebubekir ve Hz. Osman’ın yaptıklarıdır. Birisi Kur’an’ı Mushaf haline getirmiş, diğeri de çoğaltmıştır. Bu çok önemli bir olaydır çünkü Kur’an temel kaynaktır. Müslümanlar arasındaki ihtilaflar dahil her şey ona bakılarak çözülecektir. O yüzden Kur’an’ın tahrif edilmesi önlenmeliydi. Diğer dinler bu tahrifattan kurtulamamıştı ve Müslümanlar diğer dinleri, tahrif oldukları için kabul etmiyorlardı. Hz. Ebubekir ve Hz. Osman’ın bu yaptıkları, dinin tahrif edilmesinin önüne geçmiştir.”

 

Kur’an meallerinin kısa tarihi

 

İsmail Çalışkan, ilk Kur’an mealinin hicri 2. asırda Berberice bir meal olduğunu söyledikten sonra Farsça ve Türkçe Kur’an mealleri sürecini de şöyle anlattı: “Berberice mealden sonra Farsça mealler dönemi başladı. Sâmâni hükümdarı Mervan bin Nuh’un emriyle meal için bir heyet kuruldu. Bu heyette bir de Türk vardı. Bu dönemde 200.000 civarında Türk İslamiyet’i kabul etmiştir. Onların dinlerini öğrenmeleri gerekiyordu. Bu yüzden böyle bir meal çalışması yapıldı ama âlimler bu çalışmayı hoş görmediler. Öte yandan, bu meal kendisinden sonra yapılacak olan mealleri metot ve birlikte yazılma bakımından etkilemiştir. Bu mealler ‘satır altı’ meallerdir.”

 

Ahmet Yesevi’nin etkisi

 

İsmail Çalışkan, “Divan-ı Hikmet” sahibi Hoca Ahmet Yesevi’nin Türkçe meallere çok farklı bir boyut kattığını söyleyerek bu farklılığı şöyle açıkladı: “Ahmet Yesevi, Türkçe meal konusuna çok farklı bir boyut katmıştır. O, Divan-ı Hikmet’te Kur’an ve hadislerdeki ifadeleri Türkçe ve şiir diliyle yazmıştır. Onun bu yaptığını âlimler hoş görmemişlerdir. Âlimlere göre Kur’an, başka dilde mana olarak verilemez. Oysa Ahmet Yesevi, Kur’an hikmetlerini Türkçe söyleme çabası içindeydi. Âlimlerin bu eleştirilerini o 'Ben de halk gibi Türkçe konuşuyorum. Onlar da bu dini öğrenmeliler ve ben onlara bu dini anlatıyorum. Yoksa onlar dini nasıl öğrenecekler'” diye kendisini savunur. Ahmet Yesevi’nin bu tavrı, hâlâ tartışma konusudur.”

 

Selçuklu ve Osmanlı dönemi mealleri

 

Selçuklu döneminde meal çalışmalarının pek olmadığını not düşen Prof. Dr. İsmail Çalışkan, Osmanlı döneminin ise düzenli mealler dönemi olduğunu söyledi. Osmanlıya kadar yazılan meallerin Tebareke, Yasin, Amme gibi surelerin meal/tefsirleri olduğunu, Osmanlıyla birlikte tam Kur’an meallerinin yazılıp yaygınlaştığını şu sözlerle anlattı: “14. yy.dan itibaren tam meal dönemi başlar. Bu dönemde mealler, satır arası meal şeklindedir. Yani orijinal ayetin altında Türkçesi/Farsçası yazar. Bu dönemin meal tefsir alanında çığır açan meali ise, 'Tibyan Tefsiri' olarak bilinen meal/tefsirdir. Avcı Mehmet olarak da bilinen IV. Mehmet’in tâlimatıyla yazılan bu meal, halk tarafından son derece benimsenip yıllarca okunmuştur. Hâlâ da okunmaktadır. Bu dönemde medreselerde ise Arapça metinler okutulmakta, Kur’an’ın tercümesi fikrine soğuk bakılmaktadır. Onların bu çabaları da, Arapçanın bir ilim dili olarak kendisini korumasını sağlamıştır. Bu dönemde de yine Kur’an’ın başka dillere çevrilip çevrilemeyeceği tartışması devam etmiştir.”

 

Tanzimat ve sonrası

 

Tanzimat’la birlikte meallerde farklı yaklaşımların, farklı niyetlerin ortaya çıkmaya başladığını söyleyen İsmail Çalışkan, milliyetçiliğin yükselmesiyle birlikte meallerin de farklı niyetler ve farklı amaçlarla yazılmaya başlandığına dikkat çekti. Dönemin meal çalışmalarını şu sözlerle anlattı İsmail Çalışkan: “Tanzimat’tan sonra, milliyetçiliğin de etkisiyle Türkçe meal çalışmaları hızlandı. İşin Türkçe ibadet, Türkçe Kur’an safhasına gideceğini sezen Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Kur’an’ın başka bir dile çevrilemeyeceğini kesin bir dille ifade etmiştir. Bu kesinlik, hâlâ süren bir tartışmanın fitilini ateşlemiştir. Milliyetçiliğin etkisiyle halk yavaştan Türkçe ibadet ve Türkçe Kur’an talebini seslendirmeye başlar. Ulema ise bu fikre, dinin tahrifi gözüyle baktığı için şiddetle karşı çıkar. Bu tartışmaları iyi niyetle yapanlar olduğu gibi, dini tahrif etme niyetiyle yapanlar ve ortalığı kızıştıranlar da vardı. Özellikle de Osmanlının son, Cumhuriyet’in ilk yıllarında meal çalışmaları hızlanmış, Cumhuriyeti kuran irade Türkçe Kur’an yazılması ve Türkçe ibadet yapılması konusunda çok ısrarla çalışmışlardır. Bu tartışmalara son vermek için 1925 yılında meal, tefsir ve hadis çalışmalarını belli kişilere vermeye karar vermiştir devlet. Bunun sonucunda meal Mehmed Akif’e, tefsir Elmalılı Hamdi Yazır’a, hadisler ise bir ekibe verilmiştir. Elmalılı, tefsir konusunda hassas davranmış ve mükemmel bir tefsir yazmıştır. Akif ise meali yazmayı kabul etmesine rağmen, o mealle ibadet edileceği endişesiyle kararsızlıklar yaşamış ve sonunda da yazdığı mealin yakılmasını vasiyet etmiştir.”

 

Darbeler dinden ne ister?

 

Türkiye’de yapılan her darbeden sonra dini hayatla ilgili ilginç kararlar alındığına dikkat çeken Prof. Dr. İsmail Çalışkan, devletin dine müdahalesinin özellikle darbe dönemlerinde daha da arttığını şöyle anlatarak sözlerine son verdi: ”Özellikle de darbelerden sonra dinin Türkçe olması, ibadetin Türkçe yapılması çabaları hızlanmıştır. Bu çabaları hem 1960 hem de 12 Eylül darbelerinde görürüz. Bu dönemlerde 'Türkçe Kur’an' adı altında yazılan mealler vardır. Günümüzde de meal çalışmaları, kontrolsüz bir şekilde devam etmektedir. O kadar ki, Arapça bilmeden meal yazanlar vardır.”

 

Ahmet Serin 

 

Etiketler : #Dünden   #bugüne   #Türkçe   #Kur'an   #mealleri    
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN