Ereğli ve Zonguldak'ta "Kıssalar ve Mücadele Fıkhı" konuşuldu

Karadeniz Ereğli'de faaliyet gösteren Feda-Der ve Zonguldak'ta faaliyet gösteren Çağrı-Der'de, Kur'an'daki Peygamber kıssaları ekseninde "Mücadele Fıkhı" üzerinde duruldu. Şükrü Hüseyinoğlu'nun konuşmacı olarak katıldığı programlarda, kıssalar üzerinden Müslümanlar arasında bugün yaşanmakta olan istikamet krizleri de gündem edildi.

05-01-2015


Karadeniz Ereğli'de faaliyet gösteren Feda-Der ve Zonguldak'ta faaliyet gösteren Çağrı-Der'de, Kur'an'daki Peygamber kıssaları ekseninde "Mücadele Fıkhı" üzerinde duruldu. Şükrü Hüseyinoğlu'nun konuşmacı olarak katıldığı programlarda, kıssalar üzerinden Müslümanlar arasında bugün yaşanmakta olan istikamet krizleri de gündem edildi.

Cuma akşamı Ereğli Feda-Der'de gerçekleştirilen seminerin konusu "Peygamber Kıssaları Işığında Mücadele Fıkhı" idi.

Nahl Suresi 36. ayette buyurulduğu üzere, tüm Rasullerin (s), toplumlara yalnız Allah'a kulluk etmek ve tağuta kulluktan kaçınmak daveti için gönderildiğini kaydeden konuşmacı, tüm Peygamberlerin tevhid-şirk, hak-batıl çelişkisi  temelinde davet eksenli bir mücadele verdiğini ifade etti.

"Peygamber kıssaları okunduğunda tüm Peygamberlerin ilk ve asıl olarak putçuluğu red ve yalnızca Alemlerin Rabbi'ne kulluk çağrısıyla toplumlara yönelmişlerdir" ifadelerini kullanan Hüseyinoğlu, şöyle devam etti:

"Her toplumda yaşanan farklı sosyal, iktisadi, ahlaki sorunlarla ise bu temel davetin bir parçası olarak ilgilenmiş, o sorunlara karşı da duyarlı davranmışlardır. Ancak o sorunlara karşı ilgileri onları asla sistem içi bir konum ve eksene çekmemiş, tevhidi konumlarını zaafiyete uğratmamıştır. Onlar, tevhidi konumlarında sabit kadem kalarak, ruzcden ilkesel hicret ölçüsünü zaafiyete uğratmadan toplumsal sorunlara itiraz etmiş, münkere karşı ıslah mücadelesi vermişlerdir."

Bu konuyla ilgili olarak günümüzde, kimi İslami çevrelerin sistem içi sorunlar olduğu gerekçesiyle hali hazırda yaşanan iktisadi zulümlere, sosyal ve ahlaki sorunlara eğilmekten uzak kaldığını, bu tür bir ilgiyi "sivrisineklerle mücadele" olarak algıladığını kaydeden konuşmacı, diğer tarafta kimi İslami çevrelerin ise, sistem içi sorunlarla ilgilenmek adına tevhidi konumlarını terk etme ölçüsüzlüğüne düştüklerini söyledi.

Hüseyinoğlu,  kimi çevrelerin 28 Şubat sonrası darbeciliğe karşı çıkarken bunu tevhidi konumda kalarak gerçekleştirmek yerine, tevhidi konumunu yitirip sistemin demokrat kanadı yanında saf tutması, yine benzer şekilde iktisadi zulümlere tevhidi söylem ve duurşla karşı çıkmak yerine kimi çevrelerin neo-sosyalist bir söylem ve duruş üretmiş olmasını bu durumun örnekleri olarak verdi.

Konuşmacı şöyle devam etti:

"İslami mücadelenin aslı-esası, temel ekseni davettir. İslami mücadele ihtilaci değil, inkılab eksenlidir, yani tepeden inmeci değil, davete dayalı toplumsal/siyasal dönüşüm esaslıdır. Hacc Suresi 78. ayette de belirtildiği gibi Müslümanın temel misyonu şahitliktir. Şahitliğin ilk şartı da açık davettir.

Musa (a.s.) örneğinde gördüğümüz üzere, o ilk olarak Firavunun sarayına gönderildi, ancak sarayı içeriden ele geçirmek içi,n değil, tevhid akidesini açıkça tebliğ etmek için. Rabbimizin emri gereği dilini yumuşattı, ancak dinini asla yumuşatmadı. Mehmet Pamak'ın isabetli tesbitiyle, bugünün Müslümanları çeşitli konjonktürel kazanımlar uğruna tevhidi konumlarını terk edip saraylara doğru koşarken, Ashab-ı Kehf tevhidi duruş ve davetleri uğruna saraydan mağaraya sığınmak durumunda kalmışlardı."

Hiçbir Peygamberin (s), bataklıkta gül yetiştirme gibi bir çaba içine girmediğini belirten Hüseyinoğlu İ"lk adım, ruczden/cahiliye bataklığından ilkesel hicrettir. İlk inzal olan surelerden Müzzemmil 10. ve Müddessir 5. ayetler, bataklıktan, ruzden ilkesel hicreti emretmektedir. Bataklıkta gül yetiştirme gayretkeşliği yanlıştır ve bunun bir sonucu da, nice muttakinin de o güllere bakıp bataklığa dalmasına yol açmasıdır. Bugün Türkiye'de yaşanmakta olan istikamet krizinin önemli sebeplerinden biri de budur" tesbitinde bulundu.

Program soru cevap bölümüyle sona erdi. 

"Hud, Salih ve Şuayb as'ın Kıssaları" ile mücadele fıkhı

Ertesi akşam Zonguldak Çağrı-Der'de "Hud, Salih ve Şuayb as'ın Kıssaları" da yine mücadele fıkhı bağlamında ele alındı. Şükrü Hüseyinoğlu burada yaptığı konuşmada da, kıssaların bugün için bize hatırlattıkları yoldaki işaretlere değindi ve ardından söz konusu üç Rasulün mücadele örnekliğine değindi.

Seyyid Kutub'un "Rabbimiz bize dinini bildirdiği gibi, bu din uğruna nasıl mücadele edileceğini de bildirmiştir" ve Ercümend Özkan'ın "Namazda Allah Rasulü'nü örnek aldığımız gibi İslami mücadele konusunda da O'nu örnek almalıyız" tesbitlerini hatırlatan konuşmacı, usulün önemine değindi ve Mecelle'de de yer bulan "Usul esasa mukaddemdir" prensibini hatırlattı.

Her üç Rasulün toplumlarına yönelik temel çağrısının da "Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur" daveti olduğunu hatırlatan konuşmacı, toplumlarındaki sosyal ve ekonomik sorunlara karşı itiraz ve ilgilerinin, bu temel çağrının bir parçası olarak ortaya çıktığını ve Rasullerin mevcut sorunlarla ilgili olmakla birlikte tevhid-şirk çatışmasını esas alan davet eksenli konumlarını ve mücadele hatlarını asla zaafa uğratmadıklarını dile getirdi.

Hüseyinoğlu, Şuayb (a.s.)'ın 'Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer iman edenler iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır' çağrısını ve toplumunun ileri gelen inkârcılarının 'Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın' şeklindeki itirazının, tevhidi davet eksenli bütüncül mücadele çizgisini kavramamız için çok önemli bir veri sunduğunu söyledi ve şöyle devam etti:

"Görüldüğü üzere, mücadele fıkhı bağlamında kıssalarını söz konusu ettiğimiz her üç Rasulün daveti de, karşılaştıkları itirazlar da tevhid-şirk temel çelişkisi konusunda oluyor. Onlar, tevhid akidesine, yani yalnız Âlemlerin Rabbi’ne yönelmeye, yalnız O’na kulluk etmeye, hükümranlığı O’na has kılmaya çağırırken, toplumları 'çok ilahlılıkta' ısrar ediyor ve 'Babalarımızın kulluk etiğine kulluk emekten bizi men mi ediyorsun?' ifadeleriyle itirazlarını dile getiriyorlardı.

Rasulller bu temel mesajlarının yanı sıra toplumlarının içerisinde bulunduğu dünyevileşme sorununa karşı uyarılarda bulunuyor ve onları 'yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların' emrine itaat etmemeye çağırıyordu. Nitekim Sâlih (a.s.) örneğinde olduğu gibi, halkı ona karşı kışkırtan ve onun davetine engel olmaya çalışanlar da Rabbimizin 'Şehirde dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar ve ıslaha çalışmıyorlardı.' (Neml, 27/48) şeklinde nitelediği bu müfsidlerdi. Rasuller, toplumları bu müfsidlere karşı itaatsizliğe ve yalnızca Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına tâbi olmaya davet ediyorlardı."

Kur’an’ın ilgili beyanlarını okuduğumuzda, Hud (a.s.) ve Salih (a.s.) ve Şuayb (a.s.)’ın öncelikle davetçi kimlikleriyle tebarüz ettiğinin görüldüğüne değinen konuşmacı, "Allah’ın dinini apaçık şekilde ortaya koymak, bu dinin ilkelerini, insanlardan taleplerini, muhatap olunan toplumda var olan hastalıklara yönelik çözümlerini net olarak ortaya koyup, toplumları Rabbimizin istediği kulluk çizgisine davet söz konusudur" ifadelerini kullandı ve şöyle devam etti:

"Hiçbir Peygamberi 'Ben Allah’ın dinine dair mesajları aldım, toplum da yanlış içerisinde, ben kendimce bir strateji planlayayım, bu stratejiyi merhale merhale uygulamak için toplumu ilk başta rahatsız edebilecek olan bu açık gerçekleri belli bir süre açıklamayayım, çeşitli ittifaklar kurayım, güçleneyim, neticede toplumu bu mesajlara hazırlayınca davetimi açıklarım' dememiştir. Hiçbir Peygamber, davet yükümlülüğünü zaafa uğratacak bu tür bir hesaba girmemiştir. Tabii ki Peygamberler strateji takip etmişlerdir, hesap yapmışlardır, ancak onların strateji ve hesapları davet eksenli mücadele çizgisiyle uyumlu olmuştur. Dillerini yumuşatsalar da, toplumları sarsacak çok ağır gerçekleri hiç yumuşatmadan, ertelemeden doğrudan doğruya dile getirmişler ve zaten çatışma da buradan çıkmıştır.

Zaten Kur’an’daki Peygamber kıssalarında ana mevzu davet ve davet karşısında muhatapların takındıkları tutumlar olmuştur. Bu açıdan İslami mücadelenin ana ekseni ve stratejisinin davet olduğunu söylemek gerekir. Hakka şahitlik etme yükümlülüğü de zaten bunu gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla şahitlik ve davet yükümlülüğünü zaafa uğratacak, bu temel yükümlülüklerin ertelenmesini veya terkini doğuracak her türlü strateji yanlıştır, İslami açıdan meşru değildir.

Bu sebeple hiçbir Peygamberin, davet ve şahitlik misyonundan ve bu misyonun gerektirdiği ilkesel duruşundan, ölçülerinden, kimliğinden geçici bir sürelik de olsa vazgeçerek maslahat ve sonuca odaklı bir mücadele çizgisine yönelmediğini görmekteyiz. Sistematik, yaygın, merkezi (çevre ile sınırlı kalmayıp anakentlerde/kentlerin merkezlerinde yankılanan) bir davet seferberliğinin, Peygamberlerin ana mücadele stratejisini oluşturduğu görülmektedir.

Hedefe giden yolun meşruluğu şartını ihmal etmek, hedefe varıncaya kadar belli ölçüleri, belli sorumlulukları, açık davet yükümlülüğünü, mevcut putlara ve putçu işleyişlere yönelik tevhidi duruş ve eleştirileri erteleme, ihmal etme, kimliği gizleme, bulandırma gibi yaklaşımlar Peygamberlerin sünneti olmamıştır.

Her üç Rasulün ilk adımları da, Yüce Allah’ın kendilerine bildirdiği tevhidi mesajları açıkça dile getirmek ve bu mesajlara dayalı sosyal-siyasal tavır alışlarıyla ortaya çıkmak olmuştur. Öncelikle tepki almayacakları ferdi ahlaka dair konularla davete başlamak gibi bir hesaba yönelmemiş, doğrudan doğruya putçuluğu, dünyevileşmeyi, zorbalığı ve sosyal-ekonomik haksızlıkları söz konu etmişlerdir. Ki bu da tepki doğurmuş ve kıyasıya bir mücadele başlamıştır.

İşte tüm Peygamberler, iman etmenin temelini oluşturan, mevcut batıl/tağuti inanış ve işleyişlerin reddedilmesi ve onun yerine, yaratmayı olduğu gibi emretmeyi de Yüce Allah’a has kılan, yalnız ona kulluğu esas alan tevhid akidesinin kabul edilmesi davetiyle tebarüz etmişlerdir. Bu akideyi ortaya koymak için herhangi bir merhale gözetmediklerini, ertelemediklerini, gizlemedikleri görmekteyiz."

Program soru cevap kısmıyla sona erdi.

Etiketler : #Ereğli   #ve   #Zonguldak'ta   #Kıssalar   #ve   #Mücadele   #Fıkhı   #konuşuldu   
YORUMLAR
  • Muradi   08-01-2015 22:49

    İnsanlık tarihi boyunca devam eden hak ve batıl mücadelesinde Müslümanlar her ne kadar hak üzerinde bulunduklarını iddia etseler de yöntem olarak çoğunluk itibariyle batıl bir yöneliş içindeler. Bir tarafta şiddete dayalı harici mantık, diğer tarafta ise uzlaşma ve müdahane içerikli demokratik mantık Müslümanları kuşatmış durumdadır. Bu durum ise daha çok batılıları ve diğer İslam düşmanlarını sevindirmektedir. Çünkü her iki durumda da İslam'ın özgün mesajının ortaya çıkması ve insanlık alemi için kurtuluş umudu olması mümkün değildir. Böyle bir ortamda Şükrü Hüseyinoğlu gibi davetçi Müslümanların işi bir hayli zordur. Çünkü onlar İslam düşmanlarından önce İslam davasında samimi olan ancak yöntemde batıla saplananları ikna etmek zorundalar. Bu konferansta da(Zonguldak) bunu yakından bir kere daha görmüş olduk.

  • murat eraslan   05-01-2015 18:46

    Ne güzelde tarif etmişsiniz islami mücadelenin gönülleri feth etmek olduğunu, Hz Ömer in kudüs fethi gibi, topraklar kaleler değil gönüller feth etmek... bize asl örnek olarak peygamberimizin eylemleri ortadayken dünya sevgisiyle bozulan nübüvvet idaresinin yerini aldığı saltanat idaresi adeta saldir-at ahlakıyla, kur-an ahlakını perdeleyip islami mücadelenin kaba kuvvet mücadelesine dönüştürüldüğü süreçleri halen yaşamaktayız. Günümüzde isid örneği bunlardan en bariz anlasilani. Selam ve dua ile...

  • mbozac   05-01-2015 14:03

    şükrü kardeşimize unutulmakta olan hatta unutulan ana eksende meselelere bakmamız yönündeki bu önemli hatırlatmaları için teşekkür ediyoruz...

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN