Garibanların Patronu
“Onuncu ortağı buldum!" diyordu Atiyye. Arkadaşları heyecanla sordu: “Kim o?". Atiyye o vakur duruşundan hiç ödün vermeden gülümseyerek: “Allah" dedi. “Allah Azze ve Celle onuncu ortağımızdır. Biz O'na aynı oranda, %10'luk bir hisse vereceğiz. O da bu hisse karşılığında bizi koruyacak, kollayacak, ticaretimizi bereketlendirecek."
27-01-2016
Hepsi bize benziyordu. Bu toprakların çocuklarına… Tenleri kavruk, avuçları çizik, yürekleri buruk... Tıpkı Anadolu'nun milyonlarca genci gibi, onların da yoklukları, imkânsızlıkları, olmazları vardı…
Ama aynı zamanda umutları…
Hepsi üzerlerine düşen sorumluluğun farkındaydı. Değiştirmek için, makûs talihin onlara taktığı prangalardan kurtulmak için yeteri kadar güce sahip olduklarının da… Düzenin “değişmezlerine" inat bir şeyler yapmaları gerektiğini biliyordu bu gençler. Fakat aralarından bir tanesi vardı ki; O, sanki Abdurrahman Bin Avf'dan devr aldığı bir davanın devamı için yaratılmıştı…
Ziraat Mühendisi Salah Atiyye. Asr-ı Saadet'te yaşamadı üstelik. Bugünlerde yaşadı, bizimle aynı çağı paylaştı...
Bu dokuz inanmış genç Mısır Dekahliye ilinin Meyyid Ramr Kasabası'na bağlı, fakirliğin, sefaletin içine batmış Tafhana Al Ashraf Köyü'nde bir araya geldiklerinde, kariyer yapmak, hayatlarını kazanabilmek için en mantıklı seçenek; terk edip gitmekti o diyarı…
Öyle yapmadılar. Tıpkı hikayeleriyle büyüdükleri tüccar sahabeler gibi büyük bir şevkle ticarete atılma kararı aldılar; Tafhana Al Ashraf'ın kuru topraklarında bir tavuk çiftliği kurmak için işe koyuldular. Babalarının eski ayakkabıları, ağabeylerinin küçülmüş elbiseleriyle büyüyen bu gençler, ellerinde avuçlarında paraya çevirebilecekleri ne varsa kullandı. Kullandı kullanmasına amma, her biri ancak 200 Pound kadar para bulabildi… Bu küçük miktar bile, onlar için çok büyük bir sermayeydi…
Aynı zamanda, hem hedefledikleri rakama ulaşmak için, hem de eşit miktarda ortaklık hissesi dağıtabilmek adına onuncu bir ortak arayışları devam ediyordu. Lakin ne yapsalar boş, bir türlü o onuncu ortağı bulamadılar… Tam vazgeçiyorlardı ki, teşebbüsün mimarı, lideri Salah Atiyye çıka geldi.
“Onuncu ortağı buldum!" diyordu Atiyye. Arkadaşları heyecanla sordu: “Kim o?". Atiyye o vakur duruşundan hiç ödün vermeden gülümseyerek: “Allah" dedi. “Allah Azze ve Celle onuncu ortağımızdır. Biz O'na aynı oranda, %10'luk bir hisse vereceğiz. O da bu hisse karşılığında bizi koruyacak, kollayacak, ticaretimizi bereketlendirecek."
Bir anlık şaşkınlık… Fakat tabi ki hiçbir ortak bu güzel teklifi reddetmedi. Şirket sözleşmesi tıpkı verdikleri söz de olduğu gibi düzenlendi; Allah(cc)'ın hissesi de resmi olarak hisselere eklendi. Elde edecekleri kârın %10'u Allah(cc) adına hayır, hasenat ve vakıf faaliyetlerinde kullanılacaktı.
Allah(cc)'la ortaklık edip zarar etmek mümkün mü? Şirket, ticarete başladığı ilk günden itibaren esrarengiz bir şekilde, öngörülemeyen boyutlarda kâr elde ediyordu. Mümkün gözükmeyen siparişler alıyorlar, daha ilk yılında müesseseyi büyütüyorlar hatta kazançlarıyla hemen hayır faaliyetlerine başlıyorlardı…
Tüm ortaklar tarifsiz bir hayret içerisinde olanları anlamlandırmaya çalışıyor, bir yandan da muazzam bir mutluluk yaşıyordu. Teşebbüs başarılı olmuştu… O küçük, talihsiz köyün çehresi değişmiş, gitgide güzelleşiyordu… Tüm bu mucizenin sebebine vakıf olan Salah Atiyye, bir kez daha topladı ortaklarını ve dedi ki: “Şüphesiz bu büyük bereket onuncu ortağımız Allah(cc)'ın lütfudur. Gelin, O'nun hissesini %20'ye çıkaralım?". Ortaklar saniye tereddüt etmeden Allah(cc)'ın hissesini %20'ye çıkardılar.
Solmuş bir bozkır çiçeğini andıran Tafhana Al Ashraf, Atiyye'nin öncülüğünde kurulan bu şirket sayesinde çoktan orta ölçekli bir hastaneye, hem pozitif bilimlerin hem de İslami bilimlerin öğretildiği ilkokullara kavuşmuştu…
Tüm bu vakıf hizmetleriyle oluşan giderlerin aksine, şirket müthiş bir ivmeyle büyümeye devam ediyor, şirket büyüdükçe ortaklar Allah(cc)'ın hissesini arttırıyordu. Talebe yurtları, liseler, üretim tesisleri birbiri ardına açılıyor, küçücük bir köyde, zorluklarla eğitimini tamamlamış genç bir Ziraat Mühendisi Salah Atiyye öncülüğünde doğan bu güneş, 90'lı yıllara gelindiğinde çevre köylere de ışık veriyor ve devasa bir kalkınma modeline dönüşüyordu…
Bu inanması güç hadiseler zinciri devam ederken, Allah(cc)'ın işletme hissesi %50'yi buldu. Atiyye bir yönetim kurulu toplantısında ortaklarıyla şu cümleleri paylaştı:
- Allah(cc)'ın hissesi arttıkça büyüyoruz. İşte alenen görüyorsunuz; demek ki biz hiçbir şey yapmıyoruz. Tüm bu başarı O'nun eseri… Bizleri sonsuz nimetleriyle rızıklandıran Allah Azze ve Celle'ye hamdolsun.
Şirket olabildiğince büyüdüğünde; “artık beytülmal oluşturmalıyız" fikri ön plana çıkıyor ve hissedarlar, birçok farklı ihtiyacın giderilmesine yönelik bu vakfın temellerini de atıyordu. İş kurmak isteyenlere sermaye, ekipman, evlenmek isteyenlere çeyiz, çalışmak isteyenlere iş imkanı oluşturup tüm ihtiyaç sahiplerine yardım ediliyordu. Beytülmalı tamamlamaya son adım kalmıştı; Tafhana Al Ashraf'a üniversite inşası… Köye Üniversite… Salah Atiyye üniversite inşasına onay için ilgili devlet birimlerine başvuruda bulundu. Fakat bu talep Mısır Devleti'nce reddedildi; sebep olarak köye yeterli ulaşım imkanının bulunmayışı gösterilmişti. Atiyye devlete reddedemeyecekleri yeni bir teklifle gitti; tren yolu ve istasyon inşaatını da şirketleri yapacaktı…
Yaptılar da… O köyde şuan sayısız tesisin yanı sıra 4 üniversite binası var… Öğrenciler için tren biletleri, yurtlar bedava… Tam “30.000" öğrenci başka illerden eğitim için bu köye geliyor…
Ya, hikaye böyle… Masal gibi gelse de sonuna kadar gerçek… Asr-ı Saadet gibi koksa da bugüne ait… Biliyorum, bir sonu olmalı. Hikayenin sonunda Salah Atiyye bir kez daha topluyor ortakları ve karar alıyorlar:
“Bizzat şahitlik ettik, mülkün de, zaferin de sahibi Allah(cc). Tüm hisselerimizi O'na devrediyoruz… Biz O'nun şirketinde, O'nun işçisi oluyoruz. Tek bir şartla Ya Rabbi; bizleri Senden başkasına muhtaç etme."
Ez cümle; Allah(cc) ortaklığında yapılan ticaret, içinde bulunduğumuz bu kanlı, acımasız, adaletsiz sistemin göbeğinde mucizeleri mümkün kılıyor. Hayıflanıyoruz ya hani; “İmkanımız yok a'bi, olsa neler yaparız" veya “sistem bu a'bi yapacak hiçbir şey yok, ayak uyduruyoruz" diyerek… Yanılıyoruz. Kuşkusuz bir iman ve cihat azminin önünde hiçbir engel duramıyor…
Modern bir Sahabe ruhuyla adeta ekonomik ve sosyolojik bir devrime vesile olan Salah Atiyye Ağabeyimiz, bu cani kapitalist düzenin kalbine de bir ok gibi saplanıyor. Belki de bu sebepten ötürü O'nu hiç tanıyamadan yitirdik. Hacı Salah A'bi 11 Ocak 2016 tarihinde yalan dünyadan göç etti.
Salah Atiyye'nin cenaze namazı yarım milyon seveniyle kılındı… Dengeler adına şişirilen kağıttan kaplanlar gibi “hayırsever işadamı" unvanlarıyla onore edilmese de, saatlerce canlı yayınlar eşliğinde güzellenmese de, arkasında gerçek değerler bırakarak irtihâl etti ahirete… Keza umrunda da değildi; O ne yaptıysa Allah(cc) rızasını kazanmak için yaptı…
İlahi hesap gününde unvanların, iltifatların, şöhretin değil amellerin ve niyetlerin ağırlığı hareket ettirecek teraziyi…
Belki bugüne kadar Salah Atiyye gibi tüm müteşebbislere hatta tüm insanlığa en doğru örnek sayısız kahramanı bizlerden sakladınız, unutturdunuz sandınız amma; sandıklarının anahtarlarının hesabını bilmeyen Karun'u kimse hatırlamıyor, Abdurrahman Bin Avf ise her garibanın kalbinde, zihninde, duasında…
Salah Ağabey'de öyle kalacak. Ne sizi, ne de sahte hayırsever işadamlarınızı kimse hatırlamayacak…
Mühendis Salah Atiyye'nin cenaze namazı;
Yavuz Fettahoğlu/yenisafak.com
Etiketler : #Garibanların #Patronu
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler
Makaleler
Hava Durumu