H. Alan: Batı paradigması zihinsel köleler yetiştirir

Yazar Hüseyin Alan “Batı paradigması ve Müslümanlar” konulu panelde çok önemli tespitler yaptı.

01-03-2013


Geçtiğimiz günlerde Bahçelievler Neci Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi’nde, Kur’an Nesli Kültür Merkezi tarafından düzenlenen “Batı paradigması ve Müslümanlar” konulu bir panel gerçekleştirildi. Panel yöneticiliğini gazeteci yazar Şükrü Hüseyinoğlu’nun yaptığı panelde, bir süre iktibas dergisi genel yayın yönetmenliği yapmış olan ve Siyerin Gölgesinde adlı bir kitabı bulunan yazar Hüseyin Alan ve Abdurrahman Arslan birer sunum yaptılar.

Bugün “batı” kavramı bir anlam ifade etmiyor

Panelin ilk konuşmacısı olan Hüseyin Alan yapmış olduğu konuşmada ilk olarak “batı” ve “paradigma” kavramlarına açıklık getirdi. Küresel dönemde “batı” kavramının pek bir anlam ifade etmediğini, çünkü insanların genel olarak batılı gibi düşünüp batılı gibi yaşamaya gayret sarf ettiğini söyleyen Hüseyin Alan günümüzde insanların batılı değerleri kendilerinin talep ettiğini söyledi. Buna örnek olarak da Arap baharı hadisesini gösterdi.

Paradigma bir perspektif ve bakış açısıdır

Yaşadığımız post modern dönemde batı paradigmasının bütün dünyayı olduğu gibi özellikle de Müslümanları çok etkilediğini söyleyen Hüseyin Alan “paradigma”nın tanımı ile ilgili olarak şu ifadeleri kullandı: “Paradigma bizde zihniyet, akıl yapısı, düşünüş biçimine tekabül eder. Bir anlamda dünya görüşü dersek yanlış olmaz. Perspektif ve bakış açısı olarak da ifade edilebilir.”
Batı paradigması hevaya uyan insan modeli üretirBatı paradigması ile ilgili orijinal tespitler sunan Hüseyin Alan batı paradigmasının temel argümanları üzerinde durdu. Batı paradigmasının varlık hiyerarşisinde Tanrı’nın en üste olduğunu, onun altında insanların, hayvanların ve bitkilerin olduğunu söyleyen Alan, batının bu varlık hiyerarşisindeki ilişki biçimini kendisinin ortaya koymaya çalıştığını söyledi. Kanaatim odur ki Hüseyin Alan’ın bu tespiti son derece orijinaldir. Varlık hiyerarşisindeki varlıkların arasındaki ilişkiyi kimin belirleyeceği sorusu, bizi batı paradigması ile İslam’ın dünya görüşü arasındaki temel ayrıma götürecektir. Müslümanlar varlık alanının öğeleri arasındaki ilişkinin nasıl olacağını Rabb’in belirlediğine inanırlar. Batı paradigması ise Hüseyin Alan’ın da ifade ettiği gibi varlıkla olan ilişkisini kendisi belirlemeye yeltenir. Batı paradigmanın temel iddiasının bu olduğunu ifade eden Hüseyin Alan bu konuda: “Bunu söylediğimiz zaman tipik bir batılı insan oluyoruz. Bunun adı Kur’an’a göre hevasına uyan, nefsine uyan insan tipidir.”

Batı paradigması iki kutupludur

Batı paradigmasının bir diğer temel vasfının da iki kutuplu olması olduğunu söyleyen Hüseyin Alan batı paradigmasının din ve dünya ayrımına dayandığını söyledi. Yani seküler ve profan temeller üzerine oturduğunu ifade etti. İslam’da ise böyle bir ayrımın olmadığını ifade eden Hüseyin Alan dünyevi ve dini ilimler ayrımının da yanlış bir ayrım olduğunu ifade etti.  

Gelenekle bağımızı kurmalıyız

Hüseyin Alan’ın yapmış olduğu önemli vurgulardan birisi de geleneğimize olan yaklaşımımız ile ilgiliydi. Geleneği toptan reddetmenin sağlıklı bir tavır olmayacağını söyleyen Hüseyin Alan bu konuda şunları söyledi: “Usulsüz, biçimsiz Kur’an okumaları yapanlar yani bizim neslimiz, geleneği toptan reddettiğimiz için şimdi dönüp bakacağımız bir yer de yok. Yoksa dönüp baktığımızda, geçmişimizde bir sorunla karşılaştığımızda Müslüman zihnin nasıl düşündüğünü görerek daha donanımlı bir şekilde bu dönemi aşabilirdik.”

Geleneğimizin şamar oğlanına döndürüldüğü bu dönemde Hüseyin Alan’ın bu vurgusu gerçekten de önemliydi. Hüseyin Alan bu konudaki tavrını çok açık bir dille şu ifadeyi kullanarak ortaya koydu: “Gelenekle yeniden bağımızı kuracağız, yoksa köksüz türedi Müslümanlık üretiriz.” Bu sözün önemli bir tecrübenin mahsulü olarak ortaya atıldığını düşünüyoruz. Özellikle heyecana gelip, Müslümanların bütün günahlarını geleneğe yükleyen düşünce sahiplerinin bu tecrübeyi dikkate almalarında fayda vardır.  
Müslüman yerli düşünmek durumunda mıdır?

Hüseyin Alan’ın konuşmasında “yerlilik” bahsi geçmese de ona işaret olacak bir bölüm vardı. Bu bölümü aktarmadan önce yerlilikle ilgili şu hatırlatmayı yapmak istiyorum: Medeniyet söylemi ile birlikte yaygınlaşan bakış açılarından birsi de “yerlilik” kavramıdır. Daha ilk bakışta bu kavramın bir yer ile ya da bir mekân ile ya da bir coğrafya ile alakalı olduğu açıktır. Yerli; “bir yere ait” anlamındadır. Peki, Müslüman’ın düşünce sistemi acaba coğrafi anlamda bir yere ait olmayı kabul edebilir mi? Müslüman düşüncesini bir bölgeye izafe etmek veya onu bir coğrafya ile mukayyet kılmak acaba ne kadar doğrudur?

Sözgelimi Osmanlı’nın hüküm sürdüğü topraklarda yetişen âlimler için “yerli” ifadesini kullananlar, acaba Çin’deki bir Müslüman alim hakkında ne düşünürler? Yerli olmadığı için kötü müdür? Ya da “yerli düşünce”den bahsedenler Çin’deki o alimin görüşlerini yerli olmadığı için beğenmeyecekler midir?

Müslümanlar açısından “yerlilik” diye bir kıstas olmadığı gibi “yerli olmak” bir artı değer olarak da düşünülemez. “Yerli olan ve olmayan ayrımını neye göre yapıyorlar öyleyse?” diye soracak olursanız Hüseyin Alan’ın konuşmasından mülhem olarak diyebiliriz ki bu ayrım “ulus” zihniyetinin bir ürünüdür. 

Ulus formatı bizi mahvetti

Hüseyin Alan’ın yerlilik konusunda bana bunları düşündüren ufuk açıcı cümleleri şunlardı: “Coğrafyaların hepsi Allah’ın coğrafyasıdır. Allah’ın dini kimsenin inhisarında değildir. Son dönemlerde Müslümanların coğrafi anlamda İslam ürettiklerini hepimiz biliyoruz. Biz etnik yapıya göre, coğrafi yapıya göre İslam üretiyoruz. Bizim İslam algımız bizim coğrafyamızla sınırlı. Belli ki bu ulus formatı zihnimizi darmadağın etmiş.”

Bizim burada “yerlilik” meselesini bir kez daha dikkatlice düşünmemiz gerekiyor. Açık ve net olarak ifade ediyoruz ki Müslümanların “yerlilik” diye bir söylemi olamaz. Biz Müslümanlar kalbi ve zihni birlikteliğimizin fiziksel alemdeki yegane sembolü olarak Kabe’yi görürüz. Ve ona yönelerek, birleşir ve bütünleşiriz. Dolayısıyla Kabe’ye yönelen müminlerin yerlisi veya yerli olmayanı olmaz. Böyle bir ayrımı yapmak Allah korusun bizi çok yanlış bir noktaya götürür. Kaldı ki; “Bir yerlilik bilincine ihtiyacımız var, Ortadoğulu yazarlar Türkiye’yi çok etkilediler” cümlesini kullanan yazarlarımız bile oldu. Bilmiyorum buradaki tehlikeyi görebiliyor musunuz? Yani siz yerli olunca, öteki de Ortadoğulu falan oluyor. En bilinçli olanlarımız bile, bunun ulus formatının bir ürünü olduğunu fark edemiyorsa, bizim de bu konuyu daha fazla uzatmamızın bir yararı olmayacaktır. 

Cemaat olmazsan bu şehir seni değiştirir

Hüseyin Alan’ın “cemaat olma” konusunda söyledikleri de son derece temel bir meseleydi. Öncelikle Müslümanların İslam’ın hüküm sürdüğü bir yapı oluşturmalarının esas olduğunu söyleyen Hüseyin Alan şayet bu yapı oluşmamışsa dahi Müslümanların yapmaları gereken bazı şeyler olduğunu ifade etti. Bu konuda şu tespiti yaptı: “Müslümanlar gayri İslami vasatta bile aklını, neslini korumakla mükelleftir. Bunun için cemaat olmak zorundadır. Dinini ve neslini korumak için cemaat olmak zorundadır. Cemaat olmazlarsa Müslümanları şehir değiştirir ve dönüştürür. “

Zihinsel bir kölelik söz konusu

Müslümanların kendi paradigmasını yeniden inşa edemediğini, kuramadığını dolayısıyla da dünyaya söyleyecek pek fazla bir sözlerinin olmadığını söyleyen Hüseyin Alan; “Neredeyse bütün insanlık batılı paradigmanın etkisiyle zihinsel köleliğe dönüştü” dedi. Gerçekten de günümüz dünyasında insanların çoğu seküler düşünce tarzıyla düşünmektedir ki Hüseyin Alan’ın zihinsel kölelik dediği şey de zannedersem buna tekabül etmektedir.  

Müslüman paradigmasının temelinin vahye dayandığını dolayısıyla Müslüman paradigmasının değişmeyeceğini, tekâmül edemeyeceğini söyleyen Hüseyin Alan Müslüman paradigmasının mutlak hakikati bildirdiğini ifade etti. Hüseyin Alan batı paradigmasının zihin işgaline karşı ise çözüm önerilerini şöyle ifade etti: “Müslüman paradigmasını yeniden ihya etmemiz lazım. Bunun için paradigmamızın esasını teşkil eden varlık, bilgi ve değer sistemimizi anlaşılır kılacağız. Dünyaya bakışımıza dair sahih yorumumuzu açığa çıkartacağız. Kendi bilgimizi kendimiz üreteceğiz. Kendi bilgi sistematiğimizi kurmalıyız. Değer yargılarımızı yaşanır hale geçirmeliyiz. Kendi ürettiğimiz bilgiye göre hayatımızı tanzim edeceğiz.”   

Müslüman’ın paradigması olur mu?

Hüseyin Alan Bey büyüğümüzün bu konuşmasında başta da ifade ettiğimiz gibi birçok önemli tespit vardı. Biz bu faydalı tespitlerden son derece istifade ettik. Ancak bendenizin panelden sonra söz alarak ifade ettiğim bir husus vardı. O da şuydu: “Müslüman’ın paradigması olmaz.” Yani batı paradigması konusunda söylediklerine katıldığım Hüseyin Alan’ın; “Müslüman paradigmasını ihya etmek” veya “yeniden bir paradigma kurmak” ya da çözüm faslında söylediği “kendi bilgi sistematiğimizi kurmak” gibi söylemlerine katılmamıştım.

Nefsi olmayan ancak ilmi olan itirazların düşünceyi geliştiriciliği söz konusu olduğuna göre kıymetli Hüseyin Alan Bey büyüğümüzün de bu eleştirilerimizden memnun olacağını umarak bazı hatırlatmalar yapmak istiyoruz. Kaldı ki kendisi eleştiriye kapalı bir kişi değildir. 

Müslümanlar üzerinde konuşurken “paradigma” kavramının kullanılmasını neden yanlış bulduğumuzu kısaca ifade etmek istiyorum. Müslümanların kendi bakış açılarını, düşünce kalıplarını, akıl yapılarını ve zihniyetlerini ifade ederken kullandıkları paradigma kavramı da diğer batı menşeli kavramlar gibi hastalıklı bir kavramdır. Medresenin yerine akademiyi, âlimin yerine akademisyeni, münevverin yerine entelektüeli getiren zihniyet “fıkıh usulü”nün yerine de “paradigma”yı koymuştur.

Bizde fıkıh usulü kavramı var

Fıkıh usulü kavramını duymayanların “paradigma”dan bahsetmesi bir ölçüde yadırganmaya bilir. Fakat bu kavramdan haberdar olan ve sahih İslam’dan bahseden kişilerin “fıkıh usulü” kavramını duyar duymaz hislenmeleri ve gözlerinin yaşarması umulur. Çünkü İslam’ın sahih yorumu asırlardır “fıkıh usulü” kaidelerine bağlı âlimler tarafından aktarıla gelmiştir. Fıkıh usulü İslam’ın sağlam kalesidir. Bunun için asırlardır medreselerin en çok önem verdikleri ders fıkıh usulü dersi olmuştur.
Fıkıh, Müslüman hayatının bütününü kuşatan ve bütününe şekil veren kaideler ilmidir. Müslüman, hayatının her boyutunda fıkıh üzere yaşar. Bu fıkıh kaideleri de usulsüz olarak ortaya atılan kaideler değildir. Fıkıh usulü kaideleri sayesinde fıkıh sağlam bir zemin üzerine oturur.

Fıkıh usulü, Kur’ân ve sünnet üzerine ezbere konuşmanın, bunlar üzerinden usulsüz hükme varmanın önüne geçer. Onun için usulsüz konuşanların, hiç uğramadığı bir mecradır fıkıh usulü…  Söz gelimi Ankara ekolü gibi modernist söylemleri benimseyenler bunun için, fıkıh usulünün değişmesi gerektiğini iddia ederler. Çünkü mevcut fıkıh usulü, meşrebi geniş yorumlara pirim vermeyen bir mahiyettedir.
Demek ki bizim bakış açımızı, düşünce formatımızı ifade eden kavram “fıkıh usulü” kavramıdır. Tüm batılı kavramlar gibi kaypak bir kavram olan “paradigma” kavramı değildir. Sabitesi olmamasından dolayı bu ifadeyi kullandığımızı da hatırlatmak isterim. 

Şu durumda bizim “ilmi sistematiğimiz” de “fıkıh usulü”dür. Fıkıh usulümüz elhamdülillah dağ gibi ayaktadır ve onun yeniden inşası kesinlikle söz konusu değildir. Dolayıyla “yeni bir paradigma inşası”, “paradigmanın yeniden ihyası”, “bilgi sistematiği kurmak” gibi laflar bize göre çok iddialı laflardır. 

Teorik anlamda düşündüğümüz zaman “paradigma”nın yerinde “fıkıh usulü”nün bulunması gerektiğini söylemekle birlikte “paradigma”nın pratik hayattaki karşılığı ise yine kanaatimize göre “sünnet” kavramıdır ki peygamberin yaptığını yapmayı ve onun baktığı yerden meselelere bakmayı ifade eder. 

Şunu da unutmayalım ki batılılar cüretkardır, paradigma üretme iddiasında bulunabilirler. Modern dönemlerinde, postmodern dönemlerinde birbirinden farklı farklı paradigmalar üretebilirler. Biz Müslümanlara göre ise “bakış açısı” üretmek, “düşünce formatı” üretmek üst düzey bir iştir ve haşa ki kullar böyle bir iddiada bulunamazlar.

(Aydın Başar / Dünya Bizim)

Etiketler : #H.   #Alan:   #Batı   #paradigması   #zihinsel   #köleler   #yetiştirir   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN