İlkav'ın Cuma hutbesinde konu kardeşlik idi
İlkav'ın Cuma hutbesinde kardeşlik konusu hatırlatıldı. Şahin Özdaş'ın hutbesinde "Geliniz Allah (cc) rızası için benliği, bencilliği, kin ve nefreti içimizden söküp atalım. Birbirimizi sevelim, sayalım, kardeş olalım" ifadelerine yer verildi.
20-06-2018
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı sorumlu davranın ki, O’nun merhametine mazhar olasınız!” (Hucurât: 49/10)
Bugün Hicri 1439 Şevval ayının 1. Günü olan Cum’a günü ve aynı zamanda Ramazan-ı Şerif bayramı. Bizleri Ramazan-ı Şerif bayramına kavuşturan, bir araya getirip tanıştıran ve gönüllerimizi kaynaştıran, birbirimizle kardeşler yapan âlemlerin Rabbi Allah’a (cc) hamd olsun. O’nun (cc) kulu ve elçisi nebimiz Muhammed Mustafa’ya da (sav) salat ve selam olsun. Bu Ramazan-ı Şerif bayramını fırsat bilerek, birbirlerine dargın durmadan, birbirlerine sırt çevirmeden, bir binanın tuğlaları gibi kucaklaşıp kenetlenen mümin kardeşlere de selam olsun. Allah’ın (cc) rahmeti ve bereketi dünya Müslümanlarının üzerine olsun. Bugünkü hutbemizin mevzuu “İslam dininde kardeşlik” üzerine olacaktır inşallah.
Türkçede “kardeş, kardaş, karındaş” denildiğinde, genellikle aynı anne ve babadan dünyaya gelen, nesebi aynı olan kişiler akla gelmektedir. Oysa bu tür kardeşlik, dünyamıza ait fâni ve izafi bir keyfiyettir. Bizler dünyaya gelirken anne babamızı seçme hakkına sahip olmadığımız gibi, kardeşlerimizi de seçme hakkına sahip değildik. Rabbimiz (cc) bu hususta biz kullarına bir tercih hakkı tanımamıştır. Evet, bu soy/sop kardeşliği geçerli olmakla birlikte biz Müslümanlar için esas önemli olan; Kur’an’ın işaret buyurduğu aynı iman akidesine mensup olan insanların kardeşliğidir.
Sahibimiz olan Allah (cc) İslam dininde kardeşlerimizin kimler olacağını seçme hususunda Hucurât Suresinin 49/10. Ayetinde “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı sorumlu davranın ki, O’nun merhametine mazhar olasınız!” Buyurarak bize yolu göstermiş ve bu tür kardeşliği keyfiyete bırakmayarak müminleri kardeşlik ibadetini yerine getirmeye çağırmıştır. Dolayısıyla Rabbimiz (cc) bizim için zengini, fakiri, genci, yaşlısı, siyahı, beyazı okumuşunu değil kişinin iman etme oluşunu tercih yapmamızı emir buyurmuştur. Zira Nuh (as) bile kendisine iman etmeyen oğlunu kurtarması için Rabbimize niyazda bulunurken; Hûd Suresinin 11/46. Ayetinde Rabbimiz (cc), “Ey Nuh! O asla senin ailenden sayılmaz. O kötü bir iş yapmıştır. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim!” buyurarak, Nuh’un (as) kendi oğlunu ailesinin dışına itmesine sebep olmuş ve hem de gemiye alınmasına izin vermemiştir.
Evet, kardeş olmak demek; sevmek demektir, saymak demektir, güvenmek demektir, merhamet etmek demektir, arkadaş ve sadık dost olmak demektir, muhacir kardeşlerine Ensar olup onlarla dayanışma içinde olmak, sevinçte ve kederde her daim ve her yerde beraber olmayı göze almak ve bunları da fiili olarak göstermek demektir. Çünkü İslam’da kardeşlik; aynı zamanda yaşamada müdahale eden bir hayat biçimidir. Peygamberimiz (sav) “Kişi sevdiği ile beraberdir” (1) buyurarak, biz müminlerin Ahiret saadetini kazanabilmemizin sebeplerinden birisinin birbirimizi sevmemiz, kardeş olmamız, yeryüzündeki Müslümanların acılarını ta ciğerimizden duyarak vahdet içinde birlikte hareket etmemiz gerektiğini bildirmiştir.
Oysa bugün Irak kendi derdiyle kendisi boğuşurken, Filistin kendi derdine kendisi ağlarken, Endonezya bir başına çığlık atarken, Afganistan kendi derdine kendisi yanarken. Suriye de Müslümanlar sârin gazıyla, kimyasal silahlarla yakılarak nefesleri kesilirken, merhametin, insanlığın, yüreklerde her gün binlerce defa öldüğü yerin adı olan Arakan da, Müslümanlar ker belayı yaşarken, tecavüze uğrarken, göç yolunda ırmakta kurşunlanıp boğulurken, Müslümanlar Müslümanın derdine ağlayamıyor bile! Kimse kimsenin derdine yanamıyor bile! Müslümanlar neden böyle bölük pörçük oldular? Nedir bu üstümüzdeki ölü toprağı? Rabbimiz bize acı, bize merhamet et.
Bugün ümmet coğrafyasında işgal ve katliamlar yaşanarak Müslümanların hiç dinmeyen gözyaşı ve oluk oluk kanları akıtılmaktadır. Ancak zenginlikten, keyiften, malından, parasından, havasından başkasını göremeyen sözde Müslümanlar; kardeşliği sırf rahat zamanlarda çay ve kahve sohbetiyle oluşan dostluk, yakınlık zannederek din kardeşlerinin bu zor günlerinde onlara dert ortağı olmamış ve onlar için hiçbir fedakârlıkta bulunmayarak İslam kardeşliği ilkesini iptal ettirmiştir. Elbette mahşer gününde Rabbimiz bunun hesabını soracak ve o gün kendisi için çok zor ve çok çetin bir gün olacaktır. Şair ne demiş: “Sanma ey hâce ki senden zer-ü sim isterler, Yevme lâ yenfeu da kalb-i selim isterler.” (2)
Yani; “Ey Efendi! Yarın kıyamet gününde senden altın ve gümüş isteyeceklerini zannetme! Mal ve evladın fayda vermediği o günde; senden arınmış, acımış, fedakârlık yapmış, merhamet etmiş, kardeş olmuş, tevhide bürünmüş bir kalb isterler. Evet, bugün yeryüzüne baktığımız zaman Yahudiler kardeş olmuş, Hristiyanlar kardeş olmuş, Siyonistler kardeş olmuş, masonlar kardeş olmuş, partililer kardeş olmuş, Kemalistler kardeş olmuş, tarikatlarda insanımız birbirine kurban olacak kadar kardeş olmuş, hatta küçücük ilkokul çocukları bile beslenme çantalarındaki ekmeklerini bölüşerek birbirlerine kanka diyerek kardeş olmuşlardır. Ancak ne acıdır ki! Allah’ı tek büyük bilerek, Allah’a iman eden tevhid ehli Müslümanlar vahdeti sağlayamadıkları gibi kardeş de olamamışlardır.
Asrısaadet dönemi kardeş olmanın ve kardeşini kendisine tercih etmenin çokça örnekleriyle doludur. Bunlardan birisi de, Bizanslılara karşı yapılan ve zaferle neticelenen Yermük savaşında yaşanan bir olayı Habib bin Ebi Sabit (r) şöyle rivayet etmiştir. Yermük savaşında Haris b. Hişam, İkrime b. Ebi Cehil ve Süheyl b. Amr (ra) savaş alanında ağır yaralar alarak yere düşüp can çekiştiler. Bu sırada Hâris içmek için su istedi. Su dağıtanlardan birisi Haris’e su götürürken İkrime’nin kendisine baktığını gördü sucuya; “bu suyu İkrime’ye götür” dedi. İkrime’de tam suyu alırken Süheyl’in kendisine baktığını gördü, o da suyu içmeyerek; “Bunu Süheyl’e götür” dedi. Fakat su Süheyl’e yetişmeden Süheyl’de şehit oldu. Bunun üzerine sucu geri dönüp tekrar İkrime’ye koştu, ancak İkrime de şehit olmuştu. Bu sefer derhal Haris’in yanına koştu, Hâris de son nefesini vermiş ve şehit olmuştu, her üçü de suyu içemeden şehit olmuşlardı.(3) Gördüğümüz gibi sahabeler ölmek üzereyken ve belki de yardıma en muhtaç oldukları anda bile kendilerinin değil, Müslüman kardeşlerini kendi canlarından aziz bilerek onlara öncelik vermişlerdi. Şüphesiz ki; kardeşler için bu büyük fedakârlık ahlakını yaşamaları, Allah’a (cc) ve ahirete kesin bilgiyle iman etmelerinden, Allah’a (cc) gönülden teslim olmuş olmalarından kaynaklanmaktadır.
Daha önce okumuş olduğum bir yazıda geçen olayı sizinle paylaşmak istiyorum: Savaşın en kanlı günlerinden birinde bir asker çok sevdiği kardeşim dediği arkadaşının az ileride vurularak kanlar içinde yere düştüğünü görür. Kumandanına derki: “Kumandanım hemen fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?” Kumandanı da: “Oğlum sen delirdin mi? Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş ölmüştür bile” der. Askerde çok ısrar edince kumandanda: “Peki, git o zaman” der. Asker o korkunç ateş yağmuru altında hızla ona ulaşarak onu sırtına alır ve koşarak geri döner. Kumandan vurularak kanlar içinde kalan askeri muayene ettikten sonra onu sipere taşıyan arkadaşına dönerek: “Sana hayatını tehlikeye atmana değmez demiştim, bak bu zaten ölmüş” deyince, askerde: “Değdi kumandanım değdi” demiş. Kumandan Nasıl değdi oğlum? Bu zaten ölmüş görmüyor musun? Asker gene de değdi kumandanım demiş ve şöyle anlatmış: Kumandanım ben arkadaşımın yanına ulaştığımda henüz sağdı dudaklarını kıpırdatıp duruyordu. Kulağımı ağzına dayadım baktım ki son sözleri şu iki kelimeydi: “Geleceğini biliyordum!” Dedi bana. Evet, geleceğini biliyordum. İşte sana kardeşliğin en mükemmel örneği.
Hutbeme son vermeden önce şunları söylemek istiyorum: Geliniz Allah (cc) rızası için benliği, bencilliği, kin ve nefreti içimizden söküp atalım. Birbirimizi sevelim, sayalım, kardeş olalım. Annemizi, babamızı, akrabamızı, Müslüman kardeşlerimizi ziyaret edelim. Uzun yıllar buraya gelip te şimdi gelme imkânı bulamayan tanıdıklarımızı veya gözlerinde fer, dizlerinde derman kalmayan büyüklerimizi ziyaret edip ellerini öpüp hayır dualarını alalım. Eğer onlar bize “geleceğinizi biliyordum” diyebildikleri an işte o zaman kardeş olmuşuz demektir. Onun için; ya birleşeceğiz ya yine de birleşeceğiz ya da bir leşe döneceğiz! Müslüman kardeşler olarak vahdeti sağlamaktan başka çaremizde yoktur zaten. Sanki biz Müslümanlar için söylenmiş çok güzel Kürtçe veciz bir söz vardır “Dest hev gırtın” yani; El ele verin, bir araya gelin, kaynaşın, dost olun, kenetlenin, ey Müslümanlar kardeş olun kardeş. Velhamdulillahi Rabbil alemin. Fi âmenillah.
(1) Buhârî, Edeb 96, Ahkâm 10; Müslim, Birr 161, 165.
(2) Bu Gazel “terkib-i bend nazimi” Ruhi'ye ait (Ö.1605) Beyitte Şuara suresinin 88 89 ayetlerini telmih mevcuttur.
(3) Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s Sahabe
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler
- Müslümanlar Olarak Bir “Bayburt Dâvâmız” Olmalı
- Mallar ve canlarla imtihan
- "Türk-İslam sentezi" nedir, İslami açıdan meşruiyeti var mıdır?
- Kur'an'la Hükmetmeyip Onu Mehcur Bırakanların, Onun Yırtılmasını Kınama Hakkı Var mı?
- Kurumsallaşmakla imtihanımız
- Feminizm bir sonuçtur
- Müslüman, Sistemin İçinde mi Olmalı, Dışında mı?
- Selamun Aleykum Arapça, Günaydın Türkçe mi?
Makaleler
Hava Durumu