İslâm coğrafyasını kasıp kavuran fitnenin kökünü kazımak - I
Ülkelerdeki Sosyal hadiseleri incelerken sürece etki eden 1-İç dinamikler, 2-Bölgesel dinamikler ve 3-Küresel dinamikler olmak üzere üç dinamiği göz önüne almamız gerekmektedir. Şer ittifakının kaos (fitne) teorisine göre her türlü düşmanlığı yapması doğaldır. Çünkü düşmandır. Üzerinde durulması gereken ve de önemli olan, dış dinamik olarak şer ittifakının, iç müttefikler bulması ve bunlar üzerinden ön gördüğü operasyonları yapabilmesidir.
18-11-2016
FİTNE ORTAMINDA İBLİS/ŞEYTAN FAKTÖRÜNÜ UNUTMAMAK
Ülkelerdeki Sosyal hadiseleri incelerken sürece etki eden 1-İç dinamikler, 2-Bölgesel dinamikler ve 3-Küresel dinamikler olmak üzere üç dinamiği göz önüne almamız gerekmektedir. Şer ittifakının kaos (fitne) teorisine göre her türlü düşmanlığı yapması doğaldır. Çünkü düşmandır. Üzerinde durulması gereken ve de önemli olan, dış dinamik olarak şer ittifakının, iç müttefikler bulması ve bunlar üzerinden ön gördüğü operasyonları yapabilmesidir. 27 Mayıs 1960 darbesinden 15 Temmuz 2016 darbesine kadar tüm darbelerin arkasında ABD’nin var olması ve bu darbeleri, bu ülkenin çocukları eliyle, bu ülkenin çocuklarına karşı yaptırabilmesi, üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biridir. O nedenle bir fitne (kaos) ortamında bir mü’min, nasıl düşünmeli, olayları nasıl değerlendirmeli ve nasıl davranmalıdır. Bu noktada Allah ve Resulü, bizlere nasıl bir görev ve sorumluluk yüklemiştir Kısa, orta ve uzun vadede yapılabilecekler nelerdir
Bu yazı serisinde bu konu, ana hatları ile ele alınacaktır. Bunun için öncelikle fitne kavramı ile ilgili kısa bir hatırlatma yapmakta fayda vardır.
BİR ARINDIRMA MEKANİZMASI OLARAK FİTNE SİSTEMİ
Kur’an’da fitne kelimesi; Allah, insan ve şeytanla alâkalı olarak kullanılmaktadır. Bu durumda fitne kelimesi; Allah’a nispet edildiği zaman “lehlerine ya da aleyhlerine olmak üzere, kulların iyi ya da kötü şeylerle denenmeleri”, “imtihan edilmeleri”, “beşerden kaynaklandığı zaman, “her türlü kötülük”, “ayartma”, “manevi çöküntüye uğramaları”, “baskı”, “dînî-siyasî, sosyal kargaşa ve kaos” ve şeytandan kaynaklandığı zaman da “saptırma” anlamına gelmektedir.
Fitne kelimesi, Allah, insan, şeytan ve değişik imtihan konularının yer aldığı dört boyutlu bir yapıda, her boyutu birbiri ile bağlantılı bir arındırma, ayrıştırma mekanizmasının anlam alanını oluşturmaktadır. Bu durumda fitne sistemini, şöyle formüle edebiliriz:
* İmtihan eden: Allah.
* İmtihan edilen: İnsan.
* İmtihan konuları/araçları: Nimetler ve külfetler.
* İmtihanda saptırıcı, kafa karıştırıcı unsurlar: İblis, cin ve “insan şeytanları”.
* İmtihan sonucu: Ödül ve ceza.
* Fitnenin son bulması: Tüm dünyanın İslâmlaştırılması (2 Bakara 193, 8 Enfal 39, 72-73).
Allah, ayrık otlarının, zehirli unsurların, hastalıklı yapıların arındırılarak, ayrıştırılarak insanlığın tekâmül etmesi, olgunlaştırılması, daha sağlıklı ve sıhhatli bir yapıya kavuşturulması, daha büyük sorumlulukları üstlenmesi için eğitime tâbi tutulup yeteneklerinin geliştirilmesi, tecrübe kazanması ve bu imtihan karşısında takındığı tutum ve tavra göre ödüllendirilmesi için fitne mekanizmasını, bir sistem olarak ortaya koymuştur. Bu imtihan, bazen nimetle, bazen de külfetle gerçekleştirilmektedir. Bu sistemde amaçları farklı olmakla beraber Kur’an bize 1-İnsanların, 2-Peygamberlerin, 3-Toplumların Allah tarafından imtihana tâbi tutulduğunu haber vermektedir.
Allah bunlara Kur’an’da yer vermekle, bizlere ders vermek, bizleri eğitmek ve olgunlaştırmak istemektedir. Benzer hataları icra etmememiz ve benzer tuzaklara düşmememiz için Allah bize yol göstermektedir. Bununla beraber Allah, bize fitnenin kökünü kazımak için de, bir ana hedef (tüm dünyanın İslamlaştırılması) göstermekte ve bu hedefe ulaşmak için de bir yol göstermektedir.
İBLİS’İN SAVAŞ İLANI VE KURDUĞU TUZAKLAR
İnsanın yaratılışı, Kur’an’ın değişik sürelerinde farklı derinliklerde ve fakat her seferinde farklı bir açılım getirilerek anlatılmaktadır (2/29-39, 7/10-27, 20/115-129,59/16,15/27-43,17/61-65). Bu ayetlerde dikkat çeken önemli bir nokta, İnsanın yaratılışı ile ilgili olarak meleklerin serzenişte bulunarak insanın olumsuz yönünü dile getirmeleridir. İlâhi planı bilemedikleri için takındıkları bu tavrın yanlışlığı, bir imtihan ile kendilerine gösterilmiştir. Allah, Hz. Adem’i varlık/eşya hakkında bilgilendirip, melekleri bilgilendirmemiştir. Sonra eşya, melekler topluluğuna gösterilerek ne oldukları sorulmuş; melekler, yöneltilen soruya cevap veremezken Hz. Adem, soruyu cevaplandırmıştır. Melekler tarafından zaafları öne çıkarılarak değerlendirilen Hz. Adem, sınavın sonunda üstün konuma gelmiştir (2 Bakara 31-33). Bu üstünlüğün bir nişanesi olarak, saygı anlamında, meleklerin Adem’e secde etmesi, Allah tarafından emredilmiştir. Bu da melekler topluluğu için bir imtihandı ve İblis hariç, melekler topluluğunun tümü, emri yerine getirmiştir (2/34, 7/11, 20/116, 15/29-31).
O ana kadar davranış olarak melek özelliği gösteren topluluk, yapı olarak melek ve cinlerden meydana gelmiş bir topluluktu. Topluluk, secde edip etmemeye bağlı olarak davranışları farklılaşıp birbirlerinden ayrışmışlardır. Fiziksel yapı olarak melek olanlar, Allah’ın emrine itaat edip, secde etmişler; fiziksel yapı olarak ateşten yaratılmış olan cinlerden İblis, emre itaatsizlik ederek secde etmemiştir.
Bu şekilde bir ayrışma, insanoğlunun kaderinde önemli bir dönüm noktası olup, insan için en tehlikeli bir düşmanı, fitne kaynağını ortaya çıkarmıştır. İblis, kendisinin ateşten Adem’in topraktan yaratılmasını referans alarak ateşten yaratılanların, topraktan yaratılanlara göre daha üstün bir sınıfı oluşturduklarını ileri sürerek ilk sınıfsal ayırımı yapmış ve secde etmeyi reddetmiştir. (2/34; 7/12-13; 15/31-33).
O nedenle etnik ve sınıfsal ayırım fitnesi, şeytanî bir düşüncenin ürünüdür. İblis, insanlık âlemine, ırkçılık fitnesini ve sınıf fitnesini sokmuştur. Faşizm, kapitalizm ve komünizm, ırkçılık ve sınıf fitnesinin bir sonucudur. O nedenle kaos teorisi, etnik ve mezhepsel bir zemine oturtulmuştur. Bugün içine düştüğümüz fitneden en az zararla çıkabilmenin bir yolu, kavmiyetçilikten vazgeçmek, bu hastalığa yakalananları tedavi etmek olmalıdır. İblisin Hz. Adem’e bu tavrı gösterdiği an, aynı zamanda olumsuz değer sisteminin (fitne sistemi) ortaya çıkmasının başlangıcı olmuştur. İblis’in isyanından sonra bir tarafta Hz. Âdem ve eşi, diğer tarafta İblis vardır. İki ayrı varlık, birbirine karşıt iki ayrı safta konumlanmıştır. İblis, artık Hz. Âdem ile eşinin ve tüm insanlığın apaçık bir düşmanıdır(20 Taha 117).
Hz. Âdem ve eşi cennete yerleştiklerinde hayatlarını tanzim eden gerekli değerler kendilerine bildirmiştir. Yasak ve serbestlik alanları ortaya konmuş ve iki kişilik bir toplumun hayatına ilişkin düzenlemeler yapılmış ve hukuk sistemi belirlenmiştir. Cennetin diledikleri yerinde, diledikleri miktarda yeme, içme hakkı verilmiş; ancak mahiyetini bilmedikleri bir tek ağaca yaklaşmamaları, onun meyvesinden yememeleri istenmiştir. Cennette kalmaları, barınma, yeme-içme ihtiyaçlarının karşılanması ve güvenlikte kalmaları, bu yasağa uymalarına bağlı kılınmıştır (2 Bakara 35; 20 Taha 118-119).
Ayetlerden Hz. Âdem’le eşinin, İblis kendilerine yaklaşıp vesvese verinceye kadar, yasak ağacın meyvesine karşı bir arzu, bir eğilim duymadıkları, ona ihtiyaç hissetmedikleri anlaşılmaktadır. Ancak İblis’in kendilerine yaklaşıp yaptığı telkinlerin sonunda bir arzu, eğilim ve ihtiyaç duygusu ortaya çıkmıştır (2 Bakara 36).
Ayetlerden, yasak ağacın mahiyetini, İblis’in bildiği ve fakat Hz. Âdem ile eşinin bilmediği anlaşılmaktadır. İblis, Hz. Âdem’le eşine bu noktadan hareketle tuzağını kurmuş ve yasak ağacın mahiyetini, tam zıt istikamette anlamlandırarak onlara sunmuştur (7 Araf 20-21; 20 Taha 120-121).
Allah’ın açık ikazına rağmen, bir tek yasak ağaca tamah edilip İblis’in vaatlerine uyulmuştur. İblis’in söylediklerinin doğru olup olmadığı noktasında tefekkür edilmemiş, düşman olan İblis’in niyeti, hedefi sorgulanmamıştır. Allah’ın daha önce kendilerine verdiği bilgiler, hiç göz önüne alınmamıştır. ‘Ölümsüzlüğün’, ‘iki melek olmanın’ ve ‘yok olmayacak mülke sahip olmanın’ dayanılmaz cazibesi, vaat edilenlerin gerçekleşebilir olup olmadığının düşünülmesini ve kurulan tuzağın görülmesini engellemiştir. Stratejik akıl devre dışı bırakılmıştır. Allah’ın emirlerine uymamanın bedeli, çıplak kalmaları ve Cennetten çıkarılıp yeryüzüne gönderilmeleri olmuştur (7 Araf 22-25).
Baş şeytan ABD de, darbe operasyonlarında kullandığı iç işbirlikçilerini hep Türkiye’de iktidar olmayı vaad ederek kandırmış, işi bitince de kaldırıp tarihin çöp sepetine atıvermiştir.
İblis, kurduğu tuzakla insanın kötülük cephesinin kapılarının açılmasını sağlamış; “tamahkârlık”, “aç gözlülük”, “doyumsuzluk”, “şükürsüzlük” ve “ölümsüzlük” fitnesini harekete geçirmiştir. İnsanlığın kaderinde “mal”, “makam” ve “evlât” “fitnesi”, İblis ve İblisin yolunda gidenlerin tarih boyu harekete geçirmek için gözettiği alanlar olmuştur(8/26-29; 5/48; 6/165; 3/186; 16/92; 27/40; 76/2; 64/14-18). Ayrıca ölümü unutturarak, ölümsüzlük fitnesini harekete geçirip insanın, ahreti ve hesap gününü unutması için çalışmıştır.
İblis, secde etmeme olayından sonra ‘insanların dirileceği güne kadar yaşama’ izni istemiş ve istediği kendisine verilmiştir (7 Araf 14-15; 17 İsra 61-63; 15 Hicr 36-38). İblis’e bu izin verilince, yaptığı yemin, insanlığa sınırsız ve topyekûn bir savaş ilânından başka bir şey değildir:
“Dedi ki: Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onları (insanları) saptırmak için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.”
“Sonra da muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından kendilerine sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.”(7 Araf 16-17; 15 Hicr 39; 38 Sad 79-84)
İblis yaptığı bu büyük yeminle; “insanları saptıracağını”, “fıtratı bozmayı emredeceğini”(4 Nisa 118-119), “yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğini”, “ihlaslı kullar müstesna olmak üzere hepsini azdıracağını”(15 Hicr 28-43; 38 sad 70-85), “insanları, ayartıp, yoldan çıkarıp saptıracağını”(3/155; 4/60; 6/71), insanların kalbine vesvese vereceğini(114/5; 7/200,201; 8/11), “insanları kuruntuya düşüreceğini(4/119-120; 7/20-21;17/63-64), “kötülükleri güzel göstereceğini”(6/43, 8/48; 16/63; 27/24; 29/38; 47/25), “İnsanları aldatmak için yaldızlı laflar söyleyeceğini” (6/112-113), “aşırı vaade bulunacağını” (4/120; 14/22;17/64), “her türlü kötülüğü emredeceğini”(2/169; 4/14, 118-119; 6/128; 7/200; 24/21; 38/82-83), “edepsizliği emredeceğini”(24/21), “çıplaklığı teşvik edeceğini”(7/27), “Allah ile kandırmak isteyeceğini”(35/5,6), “Resullerin yapıp ettiklerine-söylediklerine fitne sokmak isteyeceğini”(22/52,53), genelde insanları, özelde mü’minleri “fakirlikle korkutacağını” (2/268; 7/200-201; 41/96; 23/97-98), “hayırlı olan işleri unutturacağını (12/42 18/63), “müminlerin arasına kin ve düşmanlık sokmak isteyeceğini” (5/91, 12/100, 17/53, 58/10,19), “kendi dostlarını Müslümanlara karşı kışkırtıp, tahrik edeceğini” (6/121; 3/175) beyan etmektedir.
SONUÇ: İBLİSİN TUZAKLARINA DÜŞMEMEK İÇİN İTİDALLİ OLMAK
Kur’an-ı Kerim’de İblisin tüm bu beyanlarına yer verilmiş olması, Allah’ın bize tehlikenin ana kaynağını göstermesi ve ona göre davranmamızı istemesinden başka bir şey değildir. Her türlü fitne ortamından en az zararla çıkmanın yolu, Kur’an ve sünnetin tanımladığı, tasvir ettiği şuurlu mümini ortaya çıkarabilmektir.
15 Temmuz ihanet hareketinin inşa ettiği fitne ortamından çıkmanın bir yolu, nefsimize hoş gelen şeylerin,” ilâhi rızaya ve emirlere uygun olup olmadığının” sorgulanmalıdır. Bu sorgulama yapılırken unutulmaması gereken kaçınılmaz gerçek, ölüm ve hesap günü olmalıdır. Bu dünyada yapacağımız her şeyin hesabının verileceği şuuru bizi, fitneye hizmet etmekten alıkoyacak en önemli etkenlerden biridir. 15 Temmuz ihanet hareketinin inşa ettiği fitne ortamından çıkmanın bir yolu da, öncelikle İblis’in insanlığa açtığı sınırsız ve topyekûn bir savaşın varlığının asla unutulmaması, yol boyu göz önünde bulundurulmasıdır. Bu nedenle itici, bölücü, parçalayıcı değil; affedici ve kuşatıcı olunmalıdır. İtidal elden bırakılmamalıdır.
15 Temmuz İhanet Hareketinin inşa ettiği fitne ortamından çıkmanın diğer bir yolu, mahiyetine tam vâkıf olamadığımız bilgileri, gerçek olarak kabul edip ardına düşmemek ve yaygınlaştırmamaktır. Fitne (kaos) ortamında medyada servis edilen bilgilerin kâhir ekseriyetinin, belli bir amaca hizmet etmek üzere, istihbarat örgütleri tarafından servis edildiği göz önüne alınmalıdır.
Allah’ın Resulünün aşağıdaki uyarısına bu açıdan bakılmalı ve gereği yapılmalıdır:
“İlerde gerçeği duymayan sağır, hakkı söylemeyen dilsiz ve gerçeği görmeyen kör fitneler olacaktır. Kim fitneye yönelirse, o da ona yönelecektir. Dilin ona yönelmesi kılıç etkisi yapacaktır.”(1)
Henüz vakit varken; yarın çok geç olabilir!
Kaynaklar:
1-Rudai; Büyük Hadis Külliyatı, Hadis No: 9788, İz Yayıncılık, İstanbul, c: 3, s: 431, 2014.
Prf. Dr. Burhanettin Can
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler
Makaleler
Hava Durumu