Kayseri’de Seyyid Kutub ve El Benna anlatıldı
İlim Hikmet Vakfı Üniversite Bayanlar Komisyonu, İslamcı hareketin iki önemli önderi olan Hasan El Benna ve Seyyid Kutub’un biyografilerinin anlatıldığı bir program gerçekleştirdi..
11-12-2012
İlim Hikmet Vakfı Üniversite Bayanlar Komisyonu olarak, 9 Aralık Pazar günü İslamcı hareketin iki önemli önderi olan Hasan El Benna ve Seyyid Kutub’un biyografilerinin anlatıldığı bir program gerçekleştirdik. Bu önemli şahsiyetlerin hayatını anlayıp anlatmayı, yaşantılarını şiar edinip yolumuza meşale kılmayı amaç edindik ve bu programı düzenleyerek çıktık yola. Şehadetleriyle Müslümanları onurlandıran iki âlimimizden Hasan El Benna’yı Banu Çelik, Seyyid Kutub’u Sariye Ulu anlattı.
Banu Çelik arkadaşımız misafirleri selamlayarak, dualarla sözlerine başladı. İslamcı hareketlerin öncülerinden biri olan, İhvan-ı Müslimin’in kurucusu, gerek yaşantısıyla, gerek mücadelesiyle gerçek bir dava adamı büyük mücahid Hasan El Benna’yı anlattı. Hasan El-Benna’nın emperyalist güçlere karşı verdiği mücadele, halkı İslam’a yaklaştırmak için verdiği çabalar ve bu İslamcı önderin Filistin davasıyla ilgili tutumu üzerinde durdu.
Hasan El Benna sohbetlerinde ahlak üzerinde durup inancı düzeltmek, güçlendirmek ve sağlamlaştırmak için uğraştı
Çelik, Hasan el Benna’nın 14 Ekim 1906'da Mısır'ın Mahmudiye kentinde dünyaya geldiğini, İslam’ı yaşama yönünden iyi olan bir ailede yetişen Hasan El Benna'nın babası Ahmed El Benna’nın dönemin hadis âlimlerinden olduğunu, Hasan El Benna'nın ilkokul ve ortaokulu Mahmudiye'de okuduğunu, ortaokul yıllarındayken tebliğ ve davet görevine başlayan Hasan El Benna'nın haram ve yanlış davranışlara karşı tepkisini ’Haramların İşlenmesini Önleme Cemiyeti’ kurarak ortaya koyduğunu, daha sonra yüksek tahsil için Kahire'ye Darul Ulûm’a gittiğini kaydetti ve sözlerine şöyle devam etti: “Bu yıllarda davet ve tebliğ görevine kahvehanelerde devam etmiştir. Kahvehanelerde başlattığı bu davetler kısa bir sürede gençleri camiye toplamıştır. Darul Ulûm’dan sonra İsmailiye şehrine öğretmen olarak atanır. İsmailiye, kendisinin de tabiriyle bir İngiliz şehrini anımsatıyordu. Tabelalar dâhil her yer İngilizce... Okullarda Avrupa usulü eğitim veriliyordu. İnsanlara özgürleşmenin ve gelişmelerin dinî geleneklere savaş açılmasıyla mümkün olduğu düşüncesi verilmektedir. Bundan dolayı Mısır beklediği uyanışa kendini kavuşturacak bir liderin sancısını çekiyordu. Hasan El Benna bu olanlara bir dur demek amacıyla arkadaşlarıyla birlikte 1928'de İhvan teşkilatını kurmuştur.
Çelik, Hasan El Benna'nın davete kahvehanelerden başladığını, durmayıp şehir şehir dolaştığını, sohbetlerinde ahlak üzerinde durup inancı düzeltmek, güçlendirmek ve sağlamlaştırmak için uğraştığını, halkı nazik bir davetle camiye çektiğini belirtti. Camide öğütler verip nasihat eden Hasan El Benna'nın Müslüman ailelelerin kızlarını eğitmek ve kadınlara da İslam davasında bulunmaları gereken yeri vermek amacıyla yine İsmailiye’de ayrı bir cemiyet olan 'Müslüman Anneler Cemiyeti'ni kurduğunu, erkeklere yönelik olarak da ‘Hira Cemiyeti'ni kurduğunu söyledi.
Banu Çelik sözlerine şöyle devam etti: “Daha sonra Hasan El Benna evlenip, görevi gereği Kahire'ye taşınmıştır. Yine burada da tebliğ çalışmalarına yoğun bir şekilde devam eder. 1931-1932 yıllarında Müslüman Kardeşler tarafından anayasa olarak kabul edilen bir risale yayımlanır. Bu risale, itikadî hatalardan uzak olunması, kitap ve sünnete uygun olarak Allah'a itaat için çaba harcama, sevdiğini Allah için sevmek ve İslam birliğine inanmak gibi yine Müslüman ferdin üzerine düşen görevleri nasıl yapması gerektiğini belirten maddelerden oluşmuştur. Günlük olarak Müslüman Kardeşler gazetesi çıkarılmıştır.”
Hasan el Benna niçin şehid edildi?
Hasan El Benna'nın Filistin hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle ifade etti Banu Çelik: “İmam El-Benna’nın Filistin davasına olan ilgisi onun İslamcılık anlayışının bir sonucuydu. Bu ilgi aynı zamanda düşünce ve davetinin ciddiyetinin bir testiydi de. Onun için El-Benna ‘Filistin, Müslüman toprakları olması, Peygamberlerin beşiği olması ve Allah’ın mübarek kıldığı Mescidi Aksa’nın içinde olması nedeniyle her Müslümanın vatanıdır. Filistin davası da her Müslümanın davasıdır’ der. Müslüman Kardeşler’in düşüncesine göre Filistin toprakları bir vakıftır. Dolayısıyla geçmişte olduğu şimdi ve gelecekte de hiç kimsenin bunda kusurlu davranması, taviz vermesi veya bir bölümünden vazgeçmesi caiz değildir. Burası sadece Filistinlilerin veya Arapların değildir. Burası bütün Müslümanların malıdır. O nedenle dünyanın her yerinde bulunan Müslümanların maddi ve manevi olarak burayı desteklemesi ve savunması gerekir.
Şehid Hasan El-Benna Filistin davasının çözümünün birlik ve cihaddan geçtiğini görür. Ona göre bu iki proje birbirini destekleyecek ve tamamlayacak şekilde yürümelidir. Filistin’in kurtarılması, ümmetin uyanması, gücünü toparlaması ve birlik sağlamasıyla mümkündür. Ancak bu durumda özgürlük çağrılarına cevap verebilir ve Siyonist projeyi geçersiz kılabilir. Ona göre Filistin’deki cihad ve direniş, özünde ümmeti ayağa kaldıracak, ümmetin izzet ve şeref duygularını uyandıracak, ümmete düşman olanları deşifre edecek ve büyük tehlikelere karşı onu birleştirecek önemli unsurlar içeriyor.”
Çelik; Hasan El Benna’nın Filistin’e de ihvanı taşıdığını ve Gazze şubesi açtığını, buraya sık sık ziyaretler yaptığını, Müslümanları İsrail zulmünden kurtulmaya ve uyanışa davet ettiğini söyledi. Fakat bu çalışmaların İngilizlerin ve Kral Faruk’un hiç hoşuna gitmediğini ve bu güçlerin Hasan El Benna’yı suçlamak için İngiliz ve Yahudi işyerlerine patlayıcılar attığını, Hasan El Benna ve dava arkadaşları için zor günlerin başladığını ve İhvan-ı Müslimin’in kapatıldığını ve Hasan El Benna ve dava arkadaşlarını tutuklandığını dile getirdi.”
13 Şubat 1949 tarihinde Başbakanlık özel polis timinin kurduğu bir pusu sonucu Hasan El Benna’nın şehit edildiğini dile getiren Çelik sözlerine şöyle devam etti: “Esasında Hasan El Benna bir değil birçok sebepten şehid edilmişti. O, hâkimiyeti kardeşlerin elinde olan Kudüs’ü düşürmek ve bölgedeki İsrail varlığını garantiye almak için şehid edilmişti. O, İslam ilkelerini savunduğundan, İslam hakimiyetini gerçekleştirmek, İslam ümmetini sağlam bir yapıya kavuşturmak istediğinden dolayı şehid edilmişti. Hasan El Benna Arap ve İslam ülkelerindeki bütün hakları kendilerini aç bırakan, sömüren zorbalara karşı uyandırmak istediği için şehid edilmiştir.’ diyerek tebliğini bitirdi. Ardından sözü Seyyid Kutub’u anlatacak olan Sariye Ulu’ya bıraktı.
‘Babamın en çok dikkat ettiği şey, bizim ruhumuza ahiret duygusunu yerleştirmektir’
Seyyid Kutub, ayetleri hayatıyla, yaşayışıyla, kalemiyle ve şehadetiyle tefsir eden bir mücahid. 20. yüzyıldan geçmiş, asra ve insanlığa ışık olmuş önder bir şahsiyet. İslam’ın şanını yüceltmek için ilmi, kanı ve canıyla mücadele etmiş en önemli ve en büyük âlimlerinden biri.
Biyografi programımızda Sariye Ulu, misafirleri selamlayarak söze başladı. “20. Yüzyılın önemli şahsiyetlerinden olan, İslam uğruna başını dahi vermeyi görev sayan büyük insan, ilmiyle, ameliyle, sağlam akidesiyle, yüksek ahlak ve faziletiyle asrının en büyük ve en muhlis mücahidlerinden olarak yaşamış ve her şeyini İslam uğruna feda etmiş olan Seyyid Kutub’u hep birlikte anacağız.” dedi ve öncelikle bu büyük âlimin yaşamış olduğu Mısır’ın o günki siyasal durum ve yapısından bahsetti. “19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın ilk yarısında Mısır, yetersiz ve beceriksiz yöneticiler tarafından yönetildiği için ülkeyi baştan yıprattıkları gibi ve bu yöneticiler Fransız ve İngiliz emperyalizminin uzun süre Mısır’da tahribat yapmasına sebep olmuştur. Bu dönemde Mustafa Kamil başkanlığında el-Hizbu’l Vatani kuruldu. Bu teşkilat, bozuk yönetime ve yabancı emperyalist güçlere karşı kurulmuş ve halkı bu yönde motive etmiştir. Artık bu emperyalizm karşısında duramayan halk çeşitli arayışlara girmiştir. Bu dönemde Seyyid Kutub’u da içinde göreceğimiz Hasan el-Benna’nın başkanlığındaki el-İhvan’ul Müslimin cemiyeti (Müslüman Kardeşler) kurulmuştur. Böylece o da sahnedeki yerini almış oluyor.”
Ulu, düşünsel, edebî ve toplumsal duruma da değindi. “Bu siyasal olaylar sonucunda halk arasında iki tabaka oluşmuştur. Biri zevk sefa içinde olan zengin kesim, diğeri de bunlara hizmet eden halk tebaasıdır. Bu yaşanılanların yanında Mısır toplumu bu dönemden itibaren edebiyat ve düşünce alanında büyük bir atılım yaşamıştır. Edebiyatçılar arasında sözlü ve yazılı düellolar olurdu. Seyyid Kutub da bu düellolara katılır ve uzatırdı. Bu düellonun sebebi ise Kur’an’ın icazıdır.”
Ulu, Seyyid Kutub’un hayatı ve kişiliği hakkında bilgi vererek konuşmasına devam etti: “Seyyid Kutub, Asyut’a bağlı Muşi köyünde 1906’da dünyaya gelmiştir. Aslen Hindistanlıdır. Bazı kaynaklarda Arabistanlı olduğu da söylenmektedir. Ablası Nefise, kendisinden yaşça küçük Hamide ve Emine adında iki kız, Muhammed adında bir erkek kardeşi vardır. Seyyid Kutub’un babası Hacı Kutub’un dindar ve tanınmış bir kişi olduğu söylenmektedir. Babasının, Mustafa Kamil’in kurmuş olduğu el- Hizb’ul Vatani teşkilatına katıldığı bazı kaynaklarda geçmektedir. Seyyid Kutub, babasına ithaf ettiği Kur’an’da Kıyamet Sahneleri adlı eserinde şöyle der: ‘Babamın en çok dikkat ettiği şey, bizim ruhumuza ahiret duygusunu yerleştirmektir.’
Annesi de terbiyesine çok önem vermiştir. Kutub, annesine ithaf ettiği Kur’an-ı Kerim’de Edebi Tasvir adlı eserinde, onun dinine ne kadar bağlı bir kadın olduğundan söz eder. Annesinin dinine ne kadar bağlı biri olduğunu belirtir. Annesinin isteği üzerine köyde Kur’an hafızlığına başlar. On yaşlarında ilkokul son sınıfa geldiğinde hemen hemen hafızlığını tamamlamıştır.
İlk eğitimini aile içinde aldıktan sonra, el-Ezher Üniversitesinde orta ve lise tahsilini yaptı. Daha sonra Daru’l-Ulum Fakültesi’ni bitirdi. 1933′te aynı fakültede edebiyat dalında öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. O dönemde “Yeni Fikir” adı altında bir dergi çıkardı. 1941′de sosyoloji doktorası yapmak üzere Maarif vekâleti tarafından Amerika’ya gönderildi. Yine aynı dönemlerde Müslüman Kardeşler cemaatiyle birtakım ilişkilere girmişti. 1945′te Amerika’dan döndükten bir süre sonra da, tamamen bu cemaate katıldı.
‘Batıldan merhamet dileyecek kadar alçalamam!’
Sariye Ulu, böylesine önemli bir şahsiyetin bize ufuk açacak düşünce dünyasına da değinmeden geçmedi: “Seyyid Kutub düşüncelerinin zirvesine bir çırpıda ulaşmış değildir. Hayatı boyunca aldığı terbiye, kazandığı kültür, tecrübeleri, çevre ve şartları etkili olmuştur. İlk zamanlarda sadece edebiyatla ilgilenmiştir fakat daha sonra dinî ve İslamî konulara yönelmiştir. Özellikle de Kur’an’ın üslubu ve belağattaki icazı konularına eğilmiştir. Bu konulardaki ‘et-Tasviru’l Fenni’ makalesiyle dikkatleri üzerine çekmiştir.
Müslüman Kardeşler’deki yeri ile de bu teşkilatın önemli isimlerinden biri olur. Bu dönemlerde bu cemiyetle yönetim şekli üzerinden ihtilal subaylarıyla aralarında anlaşmazlık çıkmıştır. Bundan sonra Müslüman Kardeşler ile subaylar birbirine karşı savaş açmıştır. Bu dönemde Abdunnasır’a yapılan suikast bu savaşı daha da alevlendiriyor. Bu olaydan sonra teşkilat dağılmış, geniş çaplı tutuklamalar meydana gelmiştir. Bu tutuklananlar arasında Seyyid Kutub da vardır. Ve Kutub, 15 yıl süreyle ağır işlerde çalıştırılmak suretiyle hapis cezasına çarptırılmıştır. 1954’te tahliye edilmiştir. Cezaevinde de boş durmamıştır. Fi zilali Kur’an ve Yoldaki İşaretler kitaplarını yazmıştır. Henüz hapishanedeyken eserleri yayınlanmıştır.
1965′te Yoldaki İşaretler adlı eserinden dolayı tekrar tutuklanan Kutub, bu kez üç-dört hastalığa birden yakalanmış, yaşı da 60′a dayanmıştı. Bu kitaptaki görüşlerinden yönetimi devirme çabasında olduğu ortaya atılır. Yönetimi cahiliye düzeni olarak nitelemiş ve vatandaşları bu doğrultuda yönlendirmiştir.
Seyyid Kutub’a birçok işkenceler yapılmış, kötü hayat şartları ve işkence şekilleri altında hastalanmış ve akciğer kanaması geçirmiştir. Su istediğinde cellatlar suyu getiriyor ancak ona vermiyor, daha fazla eziyet çektirmek için getirilen suyu gözleri önünde yere döküyorlardı. Yapılan bunca işkenceye rağmen onu davasından vazgeçiremeyince bu kez psikolojik işkence yapmaya başladılar. 25 yaşındaki mühendis yeğeni Rıfat Bekr eş-Şafii’yi getirerek gözleri önünde ona akıl almaz işkenceler yaptılar. İşkencelere dayanamayan Rıfat dayısının gözleri önünde şehit oldu. Bu yolla da Kutub’u vazgeçiremeyince bu kez Azmi adındaki diğer yeğenini getirerek abisi Rıfat gibi şiddetli işkencelere tâbi tuttular. Bunların hepsi yalan yere tanıklık yapmayı reddettikleri içindi. Mahkemelerde ise sorulan sorular somut delil verilecek nitelikte değildi.
Caniler Hamide Kutub vasıtasıyla kendisine şu teklifte bulundular: ‘Şimdiye kadarki söz ve hareketlerinde yanıldığını beyan ederek Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır’dan özür dilediğin takdirde, o idam hükmünü bozacak ve seni serbest bırakacaktır.’ Hamide Kutub, ağabeyinin affedilmesini ve yaşamasını çok istiyordu. Bu yüzden de teklifi kendisine iletti. Üstad Kutub’un cevabı gayet açık ve tavizsizdi: ‘Eğer idamı hak etmiş olarak hakkın emri ile ipe çekiliyorsam buna itiraz etmek haksızlıktır. Eğer batılın zulmüne kurban gidiyorsam, batıldan merhamet dileyecek kadar alçalamam!..’ Bu sözleri onu ebedileştiren, tüm Müslüman âleminde örnek ve önder bir mücahit olarak tanınmasına vesile olan sözler olmuştur.
Seyyid Kutub hakkında verilen idam kararı 29 Ağustos 1966′da infaz edilmiştir. Çağdaş Firavun Nasır’ın mahkeme heyeti onu idama mahkûm ettiğinde Kutub’un ağzından şu sözler dökülmüştü: ‘Eğer Allah kanunu ile mahkum edilmişsem ben Hakk’ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkûm olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem. Allah’a şükürler olsun ki on beş sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah’ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır.’”
Arkadaşımızın sözleri son bulmuş, misafirlerimizin dudaklarına, bu güzel insanın vesilesiyle kalbimiz şifa bulur deyip bir Fatiha tutunmuştu.
Şehadetin kutlu olsun Ey Şehid!
(Emine Ateş ve Eşfa Uzunçayır / Dünya Bizim)
- Siyonazi çetesi, Gazze'de gıda yardımı bekleyen sivillere saldırdı: 150 maktul 1000 yaralı
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesine Dâvet
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesi'ne dâvet
- İktibas’a bu cumartesi Ali Kaçar konuk oluyor
- Gazze’ye Yardım Kampanyası
- Siyonist vahşet: İnfaz edip çöpe atmışlar
- Adana ve Mersin seyahatinden sadra düşenler
- Kur'an Nesli İlim Merkezi'nin çadır yardımları Gazze'ye ulaştı
Makaleler
Hava Durumu