Kur’an’ı nihai başvuru, hüküm ve çözüm mercii olmaktan çıkarmak
Çağı anlamada ve inşa etmede Kur’an’ı merkeze almak yerine, maalesef Kur’an’ı anlamada çağı ve çağın inşa ettiği aklı merkeze alan bu yaklaşımların, kıyamete kadar insanlık için geçerli olacak yegâne hidayet rehberi olarak Kur’an’ın insanlar için nihai hüküm mercii, ihtilafların nihai çözüm kaynağı, hakla bâtılın kendisiyle ayırt edildiği furkân olma özelliklerini etkisiz ve geçersiz kılacak bir niteliğe sahip olduğunu müşahede etmekteyiz.
30-01-2017
Yüce Rabbimiz, Kitab-ı Keriminde mü’minleri tanımlarken şöyle buyurmaktadır:
“Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.” (Furkan, 25/73)
“Aralarında hüküm vermek için Allah’a ve Rasûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, ‘işittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Nur, 24/51)
“Allah ve Rasulü bir işe hükmettiğinde artık mü'min bir erkeğin ve mü'min bir kadının işlerinde kendi isteklerine göre bir seçim hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Rasulü’ne karşı gelirse şüphesiz o apaçık bir dalaletin içine düşmüştür.” (Ahzab, 33/36)
Dolayısıyla biz mü’minlerin Yüce Rabbimizin ahkâmı ve o ahkâma dair Allah Rasulü (a.s.)’ın uygulaması karşısındaki tutumumuz, ayet-i kerimede vurgulandığı üzere “işittik ve itaat ettik” teslimiyetinden ibaret olmalıdır.
Esasında hiçbir mü’minin aksi bir düşünce ve tutum içinde olması da düşünülemez. Fakat, Yüce Rabbimizin Kitab-ı Kerimine ve Rasulünün (a.s.) örnekliğine/sünnetine iman akdi ile samimiyetle bağlı oldukları halde, tarihselcilik ve benzeri modern döneme ait fasid yaklaşım biçimlerinin cazibesine kapılarak İslam’ın emir ve yasakları arasında taabbudi olanlar-muamelata dair olanlar ayrımı yapan ve “sabit din, dinamik şeriat” gibi ilk bakışta kulağa hoş gelen sloganlar eşliğinde Allah’ın ahkâmı üzerinde cesur yorumlar ve dahası Allah’ın ahkâmını hâşâ çağa uydurma sörfleri yapan yazar-çizerlere tanıklık etmekteyiz.
İşte bu noktada çok ciddi bir sorunla karşı karşıya kalmış olmaktayız. Çağı anlamada ve inşa etmede Kur’an’ı merkeze almak yerine, maalesef Kur’an’ı anlamada çağı ve çağın inşa ettiği aklı merkeze alan bu yaklaşımların, kıyamete kadar insanlık için geçerli olacak yegâne hidayet rehberi olarak Kur’an’ın insanlar için nihai hüküm mercii, ihtilafların nihai çözüm kaynağı, hakla bâtılın kendisiyle ayırt edildiği furkân olma özelliklerini etkisiz ve geçersiz kılacak bir niteliğe sahip olduğunu müşahede etmekteyiz.
İslam dünyasındaki Batıl(ı)laşma çabalarıyla birlikte, Batı’daki “aydınlanma” sürecinde muharref İncil’in yorum bazında rasyonalize edilebilmesi ve Hıristiyanlığın sekülerizmle uzlaştırılması gayesiyle üretilmiş olan hermenötik (hermeneutics) ve tarihselcilik (historicism) gibi yorum biçimlerinin kopya edilerek, Kur’an’a da bu gibi fasid algılarla yaklaşmaya başlayanlar olmuştur.
Modernist yaklaşımlar üst başlığıyla ifade olunan/olunması gereken bu yaklaşımların ilk olarak 19. asırda İngiliz işgali altındaki Mısır ve Hindistan’da ortaya çıktığını da not etmek gerekir. Son yıllarda Türkiye’de özellikle akademisyen çevrelerde bu tür yaklaşımların revaçta olduğu görülmektedir. İlahiyat Fakülteleri’nde görev yapan kimi akademisyenler adeta bu işin misyonerliğini yapıyor bir görüntü vermektedirler.
Makaleler
Hava Durumu