Fatma CEREN
ALLAH İÇİN!
1.Allah için siyaset yapmak.
2.Yapmak Allah için siyaseti.3.Siyaset yapmak Allah için.
4.Allah için yapmak siyaseti.
Yok, olmuyor! Bugünkü anlamı ve söylendiği kürsü itibariyle, “siyaset” kelimesini nereye yerleştirirsem yerleştireyim, cümle kurulmuyor!
Peki, kuran nasıl kuruyor? Kuran nereye kuruluyor? Ve söz Kur’an’a ne kadar uyuyor?
Bence yazı bitti, ama isterseniz bir de Nihat Hatipoğlu’na soralım:
- Hocam! Yıllar önce ‘Niyet ettim Allah rızası için siyaset yapmaya?’ diyerek Kur’an-ı Kerim’in üzerine yanlışlıkla oturan biri, hükümle ilgili ayetleri öldürüverse, ona bu işten bir günah var mıdır?
Biraz siyaset biraz magazinle yönelttiğimiz soru, Türkiye’nin Ramazan köşesine gündem oldu oturdu. Hepimizin bildiği gibi namazsız milletin oruçlu ahalisi Allah rızası için niyet ediverince, bu ülke sınırları içinde muhakkak kabul görür. Niyet edenin ve edilen işin niteliği önemli değildir bile. Çünkü asıl önemli olan Allah rızası için denmesidir ve başkanından dilencisine hemen herkesin dilindedir. Fakat ne ilginçtir ki, bir türlü düşünülmez; Allah’ın neyden nasıl ve niye razı olacağı! Bu rızada kula bir eksiltme, artırma ya da değiştirme hakkı verilip verilmediği! Ve genelde “Niyet kul ile Allah arasındadır”, denilerek konu tümden kapatılır ve rızalık müessesesi Allah indinden kul insiyatifine evriliverir.
Kökünü, fiilini, çekimini bir kenara koyalım; siyaset bir işi idare etmek, üzerine almak kelime hayvanları gütmek, çobanlık etmek demektir. Yani bildik manasıyla; insanları, toplumu ve devleti idare etmek, yönetmektir. Elbette bir arada yaşayan insanların idare edilmeye, yönetilmeye ihtiyacı vardır ve insan başıboş bırakılmamıştır. Ancak insanın tâbi olacağı yönetim şekli, fıtratıyla ve yaratılma amacıyla çelişmez ise ancak onun tabiatına uygundur denilebilir ve o yönetimde haktan/adaletten/rızadan söz edilebilir.
Eski Yunancada ‘politika’ kelimesi siyasetin karşılığını verir ve Eski Türklerde, Mısırda, Hint, Sümer ve Çindeki insanlar, yönetim biçimlerini araştırmakla epey meşgul olmuşlardır. Yönetim şekli, idare ve kanunları belirlemeye çalışan bu düşünürler; siyasetin tabiatı gereği otoriteyi, bu otoriteyi ele geçirecek iktidarı ve iktidarın yönetimi işleten kanunlarını belirlemişler ve bugünün insanı da onların izinden gitmektedir.
Eğer insan, Allah’ın dini olan İslam’ı dikkate alarak bunu belirliyorsa ancak Allah’ın rızasını bekleyebilir, niyet edebilir. Çünkü ancak İslam, insanların siyasetini belirleyen ve resul örnekliğiyle uygulatan bir hayat nizamıdır. Bireysel, kurumsal ve toplumsal işleyişi/yönetimi, döneme göre uygulanabilirliğiyle insana sunan bir sistematiktir. Ve İslam yönetimden, idareden, haktan, hukuktan ve bunların bileşkesi olan pratiğinden bağımsız teorik kurallar zinciri de değildir. Zamana göre uygulanabilir canlılığını hiç kaybetmeyen, nefes alan ve aldıran, hayatın her alanına adeta temiz kan pompalayan bir işlevi vardır. Merkez otorite, yönetim şeklini, kanun ve kurallarını yalnız Allah’tan alarak, resul ve insan Muhammed örnekliğiyle uygular ve uygulatır. Bunun dışında üretilen her yönetim/idare şekli ve siyaset, politika beşer ürünüdür. Ve bu ürünün üretildiği fabrikayı ele geçirseniz, her bir çalışanını ve hatta makineleri değiştirseniz dahi, çıkan ürünün muhtevasını değiştiremezsiniz. Ürün, dünyada kabul gören tüm standartları tuttursa bile vahyin standartları/ölçüsünde olmadıkça ondan asla üstün bir performans bekleyemezsiniz.
Velhasıl kelam, siyasetin, yönetimin ve idarenin otoritesi Allah olmadıkça, yani Rabbiniz ve İlahınız Allah olmadıkça; yapılan siyaset Allah içindir denemez. Buna niyet edilse bile, o ondan kabul edilmez. Velev ki hatmeler yapılsın! Velev ki Fatihalar alkışlara karışsın!