Fatma CEREN

21 Haziran 2014

TEVHİD ERTELENİR Mİ?

Ya da şöyle soralım;

–Tevhide ulaşmak için tevhid ertelenir mi? Kulağımızı tırmalayan böyle soruları akıllara getiren başka bir soru ortaya atıldı bu ülkede. Ben ona ‘Batıl soruların anası’ diyorum. ‘Batıl’ diyorum, çünkü sorular çıktığı yer itibariyle anlamlanır. ‘Ana’ diyorum, çünkü bu ve benzer sorular yeni soruları doğurur. Hak sorular hakka yönelttiği gibi, batıl sorular da batıla sürükler. Gelelim soruya, “La ilahe illallah, bir başlangıç mıdır yoksa varılacak bir son mu?”

Müslüman kişinin aklına dahi gelmeyecek bu soru, farklı versiyonlarıyla basın yayın gündemini epey meşgul etti ve edecek gibi. Bunu sormak demek; çoktan dahil olunan sistem içi mücadele, sisteme entegre olma, bahar rüzgârları, neo nurculuk, devletsiz devletli islâm model arayışları, demokrasiyi İslamlaştırma, siyasal islâm, üretilmiş islâmcılık gibi pozisyonları meşrulaştırmak için kafaları karıştırmak demektir. Ve benzer sorular, bu yöntemleri benimseyenler tarafından ortaya atılır. Sadece bugün değil geçmiş ve gelecekte, Müslümanları tevhide yaklaştırır gibi görünen, ama uzaklaştıran bu sorulara ve yöntemlere vahiy şiddetle karşı çıkar.

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır.” {3/85}

Hani belki sorulsa ‘Müslüman için tek vazgeçilmez ve ertelenmez şey nedir?’ diye, ‘tevhid’ ancak bunun cevabıyken; daha baştan yamuk soruların cevaplarıyla yamulmak zor olmayacaktır. Toplumlar, karşılarında önce tevhid mesajını getiren bir resul görmüşlerdir. Gücünü yalnız Allah’tan alan kararlı ve istikrarlı elçiler; şirk ve batılla uzlaşsın diye değil, bunlardan uzaklaşsın ve uzaklaştırsınlar diye gönderilmişlerdir. Batıldan uzaklaşmayan Hakk’a yaklaşamaz. Tevhid inancındaki ‘La’nın manası tam da budur. ‘Pislikten uzaklaş, elbiseni temizle!’ emrinden anlaşılan da! Gönlü Hakk’a yaklaşanın, bedeni, aklı ve ameli; batılın içinde, arkasında, sağında solunda ve huzurunda durmaz, duramaz!

Şirke ve batıla meydan okuyan Müslüman, meydanı onlara bırakmayacağım derken, ‘Oku’ ile başlayan vahyi havada bırakmaz. Eğer ki Müslümanım diyorsa ve eğer ki sözün en güzeline uyuyorsa… Şüphesiz ben Müslümanlardanım diyen kişi için, tevhidin ihmal edilmesi, ertelenmesi, geçici olarak servis dışı bırakılması mümkün değildir. Çünkü resuller tevhidi ertelememişlerdir. Önce şartları sağlayıp, iyileştirip, ehlileştirip sonra tevhidden bahsetmiş değillerdir. Tevhidin manasını merhaleci, parçacıl bir yaklaşımla anlamamış, yaşamamış ve aktarmamışlardır. Sadece kendisi tekliği ve bütünlüğü ifade eden tevhid, manada ve bu manayı yaşantıya geçiren yöntemde nasıl parçalanır ki! Dokunduğu batılı eritiveren Hakk, geçici süreliğine batılla nasıl kenetlenebilir, birlikte nasıl hareket edebilir ki! Bu gerçeklere iki gözünü yumup yürüyen batıl; kendisiyle yürüyenin tek gözünü kapatan Hakk olduğunu zanneder. Ancak safını Hakk’tan yana tutanlar; şirke, batıla, beşeri hükümlere, bırakın tek gözünü yummayı, gözünü bile kırpmazlar!

“Dinde zorlama yoktur. Şüphesiz, doğruluk {rüşd} sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” {2/256}

Bu bağlamda, çaktırmadan, alıştıra alıştıra, gizleyerek tevhid inancı tasdik edilmez, yaşanmaz, yaşatılmaz. Allah{c. c.}’ın tek kanun koyucu, tek ilah, tek Rabb, olduğunu açık ve net ilan etmedikçe o inanç İslâm olmaz, olamaz. İslâm olmak demek, önce bu temel inancı ikrarla tasdik etmek, sonra da amelle yaşamak demektir.

İlahi hükme taşıyıcı sistem olan tevhid, yıkılmaya mahkum beşeri sisteme güç takviye eden bir yapı malzemesi değildir. Onları onarmaz, düzeltmez, cilalamaz. Tamamen ortadan kaldırır. Devletin ve toplumun her alanında biriken üretilmiş sorunları çözmek için değil, o sorunları üreten zihniyeti yıkıp baştan inşa etmek için gelir. Tevhid dışındaki hiçbir esas, kökten değişimi temsil etmediği gibi; ancak Franz Kafka’nın ‘Dönüşüm’ündeki karmaşayı, belirsizliği insanlığa okutur ki anlayamazsın; böcek misin insan mı? Müşrik misin Müslüman mı?

Şirk sularına kapılıp boğuluyorken, tevhidden yardım isteyene sormazlar mı? “Ne işin vardı senin orada?” diye! Tevhid, son anda yetişen can simidi olsaydı, Firavun’a olurdu, öyle değil mi?

Dolayısıyle, ilahi emrin ana mesajından akli yorumlarla uzaklaşanlar, tevhid ile şirk arasında bir yerde sıkışıp kalır. Bu belirsiz gidişatı, belirgin ve net olan tevhide değişenlerin inançları ve hayatları da değişir. Batılın argümanlarıyla – mesela demokrasi – İslam’a anlam vermeye çalışanlar, bir süre sonra dibe vururlar. İşin başında geçici süreliğine dahil oldukları batıl sistemi, zamanla sahiplenmeye, savunmaya başlarlar. Sistem içi mücadele dönüşüverir sistem dibi mücadeleye… Dipten ama hangi yöne gidildiği bilinmeyen bu yolda, aldatıcı iyilikler ve olumlu gelişmeler de olur muhakkak. Fakat bunlar, asıl olan hedefe yani tevhide götürdüğü zannedilen geçici avuntulardır.

Batıl bir beşeri sistemi, yanlış projelendirilmiş ve işleyişi bozuk bir kanalizasyon sistemine benzetiyorum. Hemen her yerden arıza ve patlak veren bu sistem için üretilen parçacıl ve anlık çözümler, ancak geçici çözümlerdir. O an işe yarıyormuş gibi görünür. Doğru! Belki işe yarar da. Fakat bir süre sonra ya aynı yerden ya da başka bir yerinden tekrar arıza verir. Çünkü sistem daha en başında hatalı kurulmuştur. Halbuki sorunların ortadan kalkması, sistemin sil baştan doğru projelendirmesine ve doğru inşasına bağlıdır. Ancak böyle düzgün işleyiş ve verim beklenebilir. Ve inşa sürecindeki her adım ve kullanılan malzeme dosdoğru olmalıdır. Aksi takdirde, ileride arızalar, patlaklar ve en sonunda sistemin göçmesi yine kaçınılmaz sondur. Basit bir kanalizasyon sistemini dahi projelendirip kurallara bağlayan insanoğlu; aklını, hayatını, toplumu, devleti neye göre ve nasıl inşa edecektir? Önce buna karar verilmelidir.

Velhasıl kelam, batıl kökenli bu ve benzeri sorular, müslümanın aklına dahi gelebilecek cinsten değildir. Geliyorsa atılan batıl tohumlar zihinlere tutunmuş ve çimlenmeye hazır demektir. Asla meyve vermeyecek olan bu ağaca uzun süre emek vermek, ancak bir kayıptır. Bırakın o ağaca yaklaşıp meyvesinden tatmayı, bizzat o ağacı yetiştirmeye kimin teşvik ettiğini ise, fark etmek gerekir.

Ve böylesi batıl soru, tohum, ağaçları bırakıp; kutlu bir vadinin sağında tevhidle köklenmiş ağaçtan gelen sese kulak vermelidir.

– “Ey Musa, Âlemlerin Rabbi olan Allah benim;” {28/30}

Sonuç olarak, “İnneddîne ındallâhil İslâm.”{3/19}

“Allah katında din, hiç şüphesiz İslâm’dır!”