Ebubekir MERCAN

06 Şubat 2016

CAHİLİYE KARANLIĞINDAN TEVHİDİN AYDINLIĞA DOĞRU

Aç bak ne diyor Sure-i Nur

Oku da hakikatı Kur’an’da bul

Gitme artık şeytanın peşine dur

Yaşarsan Kur’an’la yaşa

Kur’an’sız hayat gider boşa

(Halil Dede)

Yerleri gökleri ve içindeki her bir zerreyi yaratıp sevk ve idare eden Yüce Allah biz insanları da en güzel bir kıvamda ve tertemiz bir fıtrat üzere yaratmıştır. İnsanlık yaratıldığı bu temiz fıtrat üzere yaşadığı dönemlerde huzurun barışın güvenliğin ve esenliğin hakim olduğu dönemleri yaşamıştır. Ama ne zaman ki insanlık bu halini terk edip fıtratına arkasını dönüverdiğinde ise zulmün kargaşanın fitne ve fesatın hakim olduğu dönemlere şahit olmuştur.

 İşte insanlık cahiliye bataklığında boğulmaya başladığı her dönemde sonsuz merhamet sahibi olan Yüce Allah insanlığın bu hallerine razı olmamış ve yaratılmış oldukları tertemiz fıtratlarını hatırlatacak peygamberler göndermiştir.

Evet bugünde dünyanın ve insanlığın hali ortadadır. Söylemeye bile gerek yok ama bildiğiniz gibi yanı başımızda her gün çoluk çocuk, yaşlı kadın demeden katlediliyor, yine dünyanın heryerinde bitmek bilmeyen bir hırs, hiç sönmeyecek gibi görünen bir karmaşa  ve büyük bir bunalım hakim durumda.  Ülkemizde ise özellikle gençlerimiz ve toplumumuzun hemen her kesimi gittikçe daha bir batılılaşıyor daha bir dünyevileşiyor ve daha bir dininden ve bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaşıyor. Kur’an’da ismi geçen kavimlerin helaklarına sebep olan zulüm, ırkçılık, ahlaksızlık, fuhuş, ölçüde tartıda adaletsizlik, mazlumun hakkını gasp etmek gibi bütün davranışlar yaygın bir şekilde işlenmekte ve daha da kötüsü bu hususlar artık normal bir durum gibi görülmektedir.

Ve bu haliyle hem bizim toplumumuz hem de dünya üzerindeki diğer toplumlar adeta cahiliyeyi yaşıyor diyebiliriz. Cahiliye demişken cahiliye sadece Peygamberimizin gönderilmiş olduğu Mekke toplumunun adı olmayıp Allah’ın emirlerinin bireysel hayattan aile hayatına,  ekonomik hayattan eğitim hayatına, sosyal hayattan devlet yönetimine kadar hakim değil mahkum olduğu tüm zamanların adıdır ki şuan da dünyanın her bir köşesi iliklerine kadar cahiliyeyi solumaktadır.

Ve artık bizlere yaratılmış olduğumuz tertemiz fıtratımızı hatırlatacak yeni bir peygamberde gelmeyecektir. O zaman hem çevremizdeki hem de tüm dünyadaki bu cahiliye karanlığının batarak  yeni bir aydınlığın doğabilmesi için başkaları değil öncelikle bizler yani müslüman olduğumuzu iddia eden bizler tekrar özümüze/fıtratımıza dönmeliyiz. Bunun içinde yapmamız gereken ilk iş alemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamberimiz Hz Muhammed(as) in diriliş hareketini tekrar okumak anlamak ve yaşamak zorunluluğumuz vardır.

Önceki çalışmamızda bu uyanış hareketini başlatan çağrının “la ilaha illallah” kelime-i tevhidi olduğundan bahsetmiş ve tüm dünya zalimlerinin uykusunu kaçırıp tüm dünya mazlumlarının umudu olan bu sözün mahiyetini anlamaya çalışacağız demiştik. Evet anlamaya çalışacağız, nitekim mahiyeti kavranamayan bu söz bugün hem söyleyenler açısından hem de dünyayı kan gölüne çevirmeye ahdetmiş zalimler açısından İslam’ın ilk yıllarındaki tesirini kaybetmiştir. Aynı etkinin tekrar gündeme gelmesi için  Mekke cahiliyesinde ve diğer tüm cahiliyelerde bu sözden ne anlaşıldığını bilmemiz gerekiyor.

Öncelikle şunu öğrenmiş olduk ki Mekke’deki insanlar Allahın varlığına ve yaratan olduğuna inanan insanlardı ve “la ilahe illallah” sözünü “Allahtan başka Allah yoktur” veya “Allahtan başka yaratan yoktur” anlamı da anlamıyorlardı. Yani Allah’ın varlığına ve yaratan olarak birliğine zaten inanıyorlardı. (Bize ne kadar da benziyor değil  mi?) "Andolsun ki onlara: 'Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?' diye sorsan, mutlaka: 'Allah' derler..." (Ankebut Suresi, 61)

Öyleyse hem Mekke toplumunun hem de Kur’an’da peygamber gönderilmiş olan diğer toplumların nasıl bir Allah tasavvuruna ve nasıl bir dini inanca sahip olduklarını Kur’an minvalinde incelemeye devam edelim. Bu incelemeden sonra inanıyorum ki tüm peygamberlerin ortak çağrısı olan ve cahiliye toplumlarında diriliş hareketini başlatan bu sözün mahiyetini biraz daha iyi anlamaya başlayacağız inşallah.

Cahiliyenin Allah Tasavvuru ve Din  Algısı

1-      Allah’la kendileri arasında aracılar olması gerektiğine inanıyor ve Allah’a dua ve yönelişlerinde aracılar koyuyorlardı.

2-      Allah’ı göklerin ilahı/rabbi/ hükümdarı/ yöneteni olarak kabul ediyorlar fakat yerlerin ilahı olarak kabul etmiyorlardı.

3-      Allah’ın dünyadayken yaptıklarından dolayı kendilerini hesaba çekmeyeceğine inanıyor ve eğer bir hesap varsa orada da kendilerinin mutlaka ödüllendirileceklerine inanıyorlardı.

4-      Allah’a isimlerinde, sıfatlarında ve fiillerinde ortaklar tanıyorlar ve bu şekilde Allah’a karşı yapmış oldukları  ibadet ve itaatlerine şirk bulaştırıyorlardı.

Allah nasip ederse bu hususları madde madde işleyeceğiz ve bir sonraki çalışmamızı da cahiliyenin Allah’la aralarına hangi tip aracılar koyduklarını, bunu neden ve nasıl yaptıklarını Kur’an minvalinde anlamaya çalışacağız inşallah. Sizde bu arada Rahman ve Rahim olan Rabbimizin inzal ettiği Hidayet Rehberimizdeki şu ayetlerin mahiyetini tefekkür edebilirsiniz.

“İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.” ( Zümer Suresi, 3)

“Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: «Siz Allah’a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.” (Yunus Suresi, 18)

“Eğer kullarım sana benden sorarlarsa onlara de ki; ben kendilerine yakınım, bana dua edenin duasına icabet ederim. O halde onlar da benim çağrıma olumlu karşılık vererek bana iman etsinler ki, doğru yolu bulsunlar. “  (Bakara Suresi, 186)

“O, gökte de ilâh, yerde de ilâh olan bir Allah’tır. O yegâne hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Zuhruf Suresi, 84)

“(Yahudiler) Allah'ı bırakıp, hahamlarını; (hırıstiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.”(Tevbe Suresi, 31)

 “Sayılı günlerden başka katiyyen bize ateş dokunmayacak dediler. De ki; `Allah'tan bu yönde söz mü aldınız -ki Allah asla sözünden caymaz- yoksa Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? Hayır, öyle birşey yok. Kim kötülük işler de günahı tarafından kuşatılırsa onlar ebedi olarak kalmak üzere Cehennemliktirler. İman edip iyi ameller işleyenler de orada ebedi olarak kalmak üzere Cennetliktirler.” (Bakara Suresi, 80-82)

“Yoksa istedikleri, cahiliye düzeni midir? Kesin olarak iman edenlere göre Allah'ın düzeninden, Allah'ın verdiği hükümden daha iyisi düşünülebilir mi?” (Maide Suresi, 50)