Ebubekir MERCAN

14 Haziran 2016

YARATMAK DA EMRETMEK DE ALLAH’A AİTTİR

* Üzerinde yaşadığımız bu yuvarlak Dünya; Kendi ekseni etrafında 1,600 km hızla, Güneş’in etrafında ise 105,000 km hızla dönmektedir. Üzerinde dolaştığımız yerküremizin altındaki çekirdek bölümü de aynı dışı gibi sürekli dönmekte ve aynı zamanda harıl harıl yanmaktadır. Sıcaklığı ise tahmini 6.093 °C ’ye kadar yükselmektedir.

*Dünyamızın içinde yer aldığı uzay boşluğu  (-270 °C ) soğuk ve karanlık bir ortamdır. Bu uzay boşluğunda yani atmosferimizin biraz ötesinde dünyaya çarpması durumunda bu küreyi yerle bir edebilecek büyüklükte ve sayıda asteroitler, gezegenler ve kuyruklu yıldızlar gezinmektedir.

*Yine dünyaya çarpması durumunda çok büyük felaketlere yol açabilecek büyüklükteki gök taşlarından yılda tahmini 50 tanesi ay ile dünyamız arasından geçmektedir. Daha küçük olan gök taşlarından ise yılda yaklaşık 50.000 tanesi atmosferimize girerek büyük oranda yanmaktadır.

* Dünyamız için hem ışık hem de ısı kaynağı olan Güneş, Samanyolu Galaksisindeki bilinen 200 milyar yıldızdan sadece birisidir ve kendi ekseni etrafında saatte 70.000 km hızla dönmektedir.

*Güneşin çapı Dünya çapının 109 katı, hacmi 1,3 milyon katı, ağırlığı 333.000 katı ve çekim kuvveti de Dünya yer çekiminin 28 katıdır. Bu oranlar Güneşin hem dünyayı hem de bu sistemindeki diğer gezegenleri kendine doğru çekip yutması için yeterlidir. Diğer gezegenlerin aralarındaki mesafe, dönme hızları ve çekim kuvvetleri gibi birçok dengeden sadece birinin dahi bozulması durumunda tüm gezegenler Güneşe doğru gidip yanarak yok olacaktır.

*Güneşin yüzey sıcaklığı 5500 °C ve çekirdeğinin sıcaklığı 15,6 milyon °C’dir. Yüzeyinde saniye başı milyonlarca atom bombası patlamasına eşit güçte patlamalar olur. Bu patlamalarda boyu Dünyamızın büyüklüğünün 40-50 katı olan dev alevler fışkırır. Hayatın devam etmesi için ısı ve ışık kaynağı olarak gördüğümüz bu yuvarlak ateş topundan yerküreyi küle döndürebilecek miktarda ısı, enerji ve ölümcül etkisi olan mor ötesi ışınlar, radyasyon, proton ve elektronlar yayılır.

*Bir yılda okyanuslardan buharlaşarak göğe yükselen 45 milyon metreküp tuzlu su 16 milyon ton civarında tatlı su olarak yeryüzüne geri dönmektedir. Yeryüzündeki hayatı canlandırmak üzere gökyüzünden aşağı doğru saatte 8-10 km hızla aheste aheste düşen yağmur damlaları bu özel şeklini yitirmiş olsa aynı noktadan aşağı doğru saatte 558 km hızla düşecek ve bu hızıyla hem bizi hem de diğer tüm canlıları darmadağın etmesi söz konusu olacaktır.

*Yine canlılığın olmazsa olmazı olarak bildiğimiz ve hem içimizi hem de gönlümüzü serinleten  “su” aslında yanıcı ve yakıcı birer gaz olan hidrojen ve oksijen atomlarının birleşmesiyle oluşmuştur. Bu atomlar birbirinden ayrılması durumunda dünyamızın can damarları olan nehirler, göller, denizler, okyanuslar... cayır cayır yanacak ve bu mavi dünya anında kızıl bir alev topuna dönecektir.

...SUBHANALLAH...

Velhasıl kelam, altı ateş üstü ateş olan ve fır fır dönen bir topun üstünde uçsuz bucaksız bu kâinatın karanlıklarında yol aldığımız halde kendimizi gayet güvende hissediyor ve huzurlu bir şekilde nefes almaya devam ediyoruz değil mi?

Bu eminliğin sebebi ilimsel ve bilimsel gelişmelerin ortaya koyduğu sonuçlar değildir. Çünkü ilim ve bilim ne kadar gelişirse gelişsin tespit ettiği hakikatler sadece ve sadece bu evrende işleyen kanunların mükemmelliği ve kusursuzluğunu saptamaktan öteye geçemeyecektir.

”...Ne güneşin aya erişmesi mümkün olur, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörünge üzerinde yüzmektedir.” (Yasin, 38-40)

Evet, yaşadığımız bu kainatı yoktan var eden ve var ettiği her bir zerrenin birbiriyle uyumlu ve düzenli bir şekilde hareket etmesi için gerekli kanunları koyan Hükümdarın yüce Allah olduğuna iman ettiğimiz için kendimizi bu kadar güvende hissediyoruz. İşte bu bizim göklerin ilahı, rabbi, meliki ve hâkimi olarak sadece Allah’a iman ettiğimizi gösteriyor.

Peki, bütün peygamberlerin ortak tebliği olan ve insanları kullara kulluktan kurtarıp sadece Allah’a kul yapan “la ilahe illallah” kelime tevhidinin mahiyeti Allah’ın göklerin tek ilahı olduğuna iman etmekle sınırlanabilir mi? Yani Rabbimizin bizden boyun eğmemizi istediği hakikat Allah’ın göklerin tek ilahı olduğunu kabul etmekten ibaret olabilir mi?

Elbette ki hayır, ama bizlere dini öğretenler İslam’ın ilk şartı olan “Allah’tan başka ilah yoktur” kelimesinin anlamını göklerdeki egemenliğin kayıtsız şartsız Allah’a ait olduğunu kabul etmek şeklinde anlatıp Allah’ın yeryüzündeki kayıtsız şartsız egemenliğine hiç vurgu yapmadılar.

Hatta firavunların nemrutların bu anlamda ilahlık ve rablik tasladıklarını, ehli kitabın ve Mekke cahiliyesindekilerin de bu şekilde Allah’tan başka ilahlar edindiklerini anlattılar.

Halbuki ne geçmiş kavimlerin Firavunları Nemrutları, ne ehli kitabın hahamları rahipleri, ne Mekke cahiliyesinin Ebu Cehilleri  Ebu Lehepleri, ne de günümüzün müstekbirleri ve süper güçleri… hepsi bir araya gelse; ne gökteki güneşin kavurmasını, ne altımızda yanan ateşin fışkırmasını, ne gökteki taşların tepemize düşmesini ne uzayın karanlıklarının bizi yutmasını, ne de yağmurun rahmet değil de azap şeklinde yağmasını engelleyen kanunlar koyamazlar.

“Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, Kendisi’nden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim’dir, bağışlayandır.” (Fatır, 41)

Evet, muhakkak ki Yüce Allah göklerin ilahıdır. Hatta tek ilahıdır. Zaten Allah’tan başka ilahlar daha olsaydı her ilah kendi var ettiği mahlukatına menziller çizecek ve bu menziller birbiriyle çatışarak işleyen bu muazzam denge yarle bir olacaktı. Bu açıdan zaten hiç bir tasarruf yetkimizin olmadığı göklere bakıyor ve bu göklerin Allah’tan başka ilahı olmadığına ister istemez, yani gönüllü ya da gönülsüz bir şekilde iman ediyoruz.

“Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allah’a secde ederler. “ (Rad, 13)

“Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş'ın Rabbi Allah onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.” (Enbiyâ, 22)

İşte asıl sınav buradan sonra başlıyor. Nitekim Rabbimiz sadece göklerin değil, yerlerinde yani tasarruf yetkilerimizin olduğu alanların da tek ilahıdır.

"O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilah olandır. O hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.” (Zuhruf, 84)

Peki, Allah’ın yerlerinde ilahı olduğu hakikati bizim için ne ifade ediyor?

Eğer bu ifade zihnimizde gökleri olduğu gibi yerleri de Allah yaratmıştır şeklinde tasavvur ediyorsa -ki genelde böyle anlaşılıyor- hemen söyleyelim bu ifade eksik bir ifade olacaktır.

Öyle ki Yüce Allah nasıl ki güneşi, ayı, yıldızları ve diğer mahlûkatı yaratmakla bırakmayıp onların yaratılış amacına uygun bir şekilde hareket etmesi için gerekli kanunları koymuşsa, tüm evreni hizmetine verdiği biz insanları da sadece yaratmakla bırakmamış ve yaratılış amacımıza uygun bir şekilde hareket etmemiz için gerekli kanunları koymuştur.

Bu kısa girişten sonra (amma da kısa demeyin de) Allah’ın sadece göklerin değil yerlerinde ilahı, rabbi, maliki ve hükümdarı olduğu konusunu anlamak adına Kur’an ve sünnet minvalinde bir kaç çalışma yapacağız inşallah.

Bu çalışmalarda;

*Firavun ve nemrut gibi ilahlık taslayanların bunu hangi manalarda yaptıklarını ve onlara gönderilen peygamberlerin yapmış oldukları tebliğlerinin mahiyetini inceleyeceğiz.

*Ehli kitabın tevhitten hangi noktada saptıklarını ve göklerde değil ama yerlerde ne tür ilahlar edindiklerini inceleyeceğiz.

*Sevgili Peygamberimiz’in(as) ilk muhatap olduğu toplumun yeryüzünde edindikleri ilahlarının ve rablerinin neler olduğunu ve Peygamberimizin(as) o topluma Allah’ın sadece gökler âleminin değil tüm âlemlerin rabbi olduğu hususunu nasıl anlattığını inceleyeceğiz.

*Son olarak bu çalışmaların da katkısıyla, günümüz cahiliyesinde ilahlık ve rablik taslayanların neler olduğunu ve onları reddedip sadece bir tek Allah’ı hem göklerin hem de yerlerin tek ilahı olarak kabul etmenin ne anlama geldiğini ortaya koymaya çalışacağız.

Evet, Allah’ın izniyle hakkı ortaya koyalım ki, “Allah’tan başka ilah yoktur” dediğimizde tüm sahte ilahların bukağılarından sıyrılıp bir tek Allah’a kul olmanın lezzetine ulaşalım ve hem bu âlemimizi hem de ebedi âlemimizi ihya edenlerden olalım inşallah.

“Her şeyin hükümranlığı elinde olan (Allah')ın şanı ne yücedir. Ve hepiniz ancak O'na döndürüleceksiniz!” (Yasin Suresi, 83)