Fatma CEREN
KERMES! NE İÇİN?
“Ya abla, şu yatak örtüsünü yüz liraya bırakmıyor musun şimdi bana? Ama bak bu kadar param var benim!
-Ya kardeşim, sen Allah rızası için almıyor musun? Niye pazarlık ediyorsun? Allah verecek bak ecrini. Hem kızın şimdi küçük ama çabuk geçiyor zaman. Çeyizine koyarsın bak! Al sen bunu al. Satılıverir bugün, böylesini bulamazsın. Hem bak sevaba da gireceksin.”
İşte bu konuşmalara kulak kabarttığım esnada, zaten tuhaf ve samimiyetsiz bulduğum kermes fikri, artık iyice zihnimde şekillenmişti. İşin gerçek yüzünü ortaya koyan bu diyalog ve benzerlerinin yaşanmadığı bir tane kermes gösterin bana hanımlar! Var mı? Kim var derse yalan söyler.
Neredeyse vazgeçilmez infak anlayışı haline getirilen kermeslere katılmadığınız zaman yadırganmıyor musunuz? Güneşin sıcaklığını hissettirmeye başladığı, tabiatın ve içimizin kıpır kıpır olduğu bahar aylarında düzenlenir genelde kermesler. Kimi zaman hatır için gittiğiniz, kimi zaman değişiklik adına “Şöyle bir gezinelim ya!”, “İşimize gelen bir şey olursa alırız” mantığıyla dolaştığınız kermeslerin ne adına yapıldığını hiç sorguladınız mı? Ya da sizin ne adına gittiğinizi?
Hadi ne adına yapıldığının kendilerine göre haklı sebeplerini ortaya koyabilir organizatörler. Fakat bunu topluma nasıl sundukları ve bu sunumda kullandıkları argümanlardır benim eleştirdiğim. Yoksa cemaatçi zihniyetlerin kermesleri; “sınırlarını genişletmek”, “ hâkimiyet alanını artırmak”, “sayıyı çoğaltmak”, “giderleri karşılamak için kasayı zenginleştirmek”, “başkasına gideceğine, bize gelsin” mantığıyla yapmalarına ve bunu açıkça ifade etmelerine bir lafımız yok elbet. Amma ve lakin kermes mantığıyla infak mantığını, ne zaman özdeşleştirmeye başlarsanız ve hali hazırdaki bilinçsiz toplumun iyilik duygularını sömürür iseniz işte o zaman bir mümin olarak söyleyecek sözümüz olacaktır, olmalıdır da!
İnfak Kuran-ı Kerim’de pek çok yerde zikredilen, müminlerin hemen hiç terk etmemeleri tavsiye edilen bir salih ameldir. Allah’ın rızasını kazanmak için karşılıksız vermektir. Yalnız Allah’ın rızasını kazanma amacından başka bir şey güdülmez.
“Ve onlar yalnızca Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.”(13/22)
Hatta öyle ki başa kakmak, muhatabına eziyet vermek, gösteriş yapmak gibi nefsi hastalıklara kendini harcatan bir ameldir.
“Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.”(2/264)
Fakat bizden istenildiği gibi yerine getirildiğinde ise, Allah’ın elimizdekileri kat kat artıracağını vaad ettiği, mükâfatının fazlasıyla ahrette verileceği ve bizi günahlarımızdan arındıracağı bildirilen, her dem nefislerimizi temizleyen, günahlarımıza kefaret olacak salih bir ameldir.
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, bir tanenin durumu gibidir ki yedi başak bitirmiş ve her başakta yüz tane var. Allah, dilediğine daha da katlar. Allah’ın rahmeti geniştir. O, her şeyi bilir.”(2/261)
“Allah’ın rızasını aramak, kendilerini veya kendilerinden bir kısmını Allah yolunda sabit kılmak için mallarını Allah yolunda harcayanların hâli ise, bir tepedeki güzel bir bahçenin hâline benzer ki ona kuvvetli bir sağnak düşmüş de yemişlerini iki kat vermiştir. Böyle bir bahçeye yağmur düşmese bile mutlaka bir çisenti vardır. Allah, yaptıklarınızı görür.”(2/265)
“Mallarını gece ve gündüz, gizlice ve açıkça infak edenler yok mu, işte onların Rableri katında ecir ve mükâfatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar hiçbir zaman mahzun da olmazlar.”(2/274)
Bu ayetler karşısında infak hususunda kimsenin bir itirazı yoktur eminim. Gelelim kermeslere.
Karşılığını satın alarak, harcadığını zannetmek! Satın alma mantığıyla, karşılıksız verdiğini düşünmek! Tüketirken, sevap kazandığını ummak! İyi niyetle çıktığı alışverişten eli boş dönmemek; aslında ameli boş dönmek!
Çoğunlukla şu mantık güdülüyor. “Zaten ihtiyaçlarımız var. O zaman bari buradan alalım da bir hayrımız dokunsun.” “Paramız başkasına gideceğine, Allah için çalışan bu adamlara gitsin.” “Şimdi Hatice Hanım’a ayıp olacak. Bari şunu alıvereyim. N’olucak, zaten on liraymış" vs… Örnekler artırılabilir. Fakat kimse kusura bakmasın ki bunun adı yalnızca Allah’ın rızasını aramak amaçlı “infak” değildir. Adını ne koyarsanız koyun. Fakat insanları tüketirken sevap anlayışıyla kandırmayın. “İnfak” gibi mümini Rabbinin katında yücelten bir kavramı, modernizmin tüketim öncelikli zihniyetiyle yoğurup, insanlara vicdanlarını rahatlattıkları bir amele çevirmeyin. “Hayır” işleme adı altında, zaten tüketimde yarışır hale gelen toplumu –özellikle kadınları- bu amaçla kullanmayın. Kuruluşlarınızın gelir kaynaklarını olması gereken yerlerden temin edin. Bize mi güvendiniz? Ya da ayağınızı yorganınıza göre uzatıp, gücünüz oranında yardımlar yapın. Hele de lütfen, kermeslerinizin giriş kapısına bazılarını örnek verdiğimiz infak ile ilgili ayetleri lütfen yazmayın.
Bir anektodu daha paylaşıp bitirmek istiyorum. Çok lüks bir otelin açık büfesinde elli lira ödeyerek yapacağımız kahvaltı ile kazanılan hâsılatın, aç insanları doyurmak için harcanacağını öğrendiğimde sadece “Yazık!” diyebildim. Önce tepsi kadar büyük orijinal Çin porseleni tabağıma bilmem kaç çeşit peyniri sıra sıra dizeceğim. Sonra minik camdan çanaklara balımı, reçelimi yerleştireceğim. Sonra bakır sahanda önüme servis edilen sucuklu yumurtaya şöyle iştahla bir bakıp, tepemde yutkunan garsonların gözü önünde, hepsini bitirme zorunluluğumla tıka basa yiyip, açın halinden anlayacağım öyle mi?
Ve bunun üzerine de, o lüks otelin lobisinde kırmızı halı üzerinde yürürken, “Vay be ne iyi yaptım da, açlara yardım ettim, ne büyük sevap kazandım” diyeceğim. Öyle mi?
Yapmayın Allah aşkına! Yüzyılın iyilik bereketi! Lütfen insafa gelin! Siz ve bu zihniyette faaliyetlere imza atanlar, isterseniz bu işlerinize devam edin. Tabi ki size karışan yok. Ama lütfen organizasyonlarınıza, Allah’ın bize olması gerektiği gibi açıkladığı ve kendisinin razı olacağı şartları belirlediği “infak” süsünü vermeyin. Sizin de hayrınıza bizim de…