Mehmed MAKSUT

23 Haziran 2011

MÜSLÜMANLAR GENÇLERE SAHİP ÇIKMALI

İslam’ın toplumu inşa sürecine baktığımızda tevhidi mücadeleye ve bu onurlu davanın öncülerine güzel bir yoldaşlıkla sahip çıkan bir grup var ki, Allah (c) katında onların yerleri farklıdır, Allah'ın muhabbeti bunların üzerinedir. Bunlar tüm zorluklara rağmen Peygamber'i (s) terk etmeyip onunla birlikte hedefe doğru yürüyen ve bu uğurda birçok bedeller ödeyen ilk nesil ashabdır.

Ashaba baktığımızda, çoğunun hayatlarının baharını yaşayan gençlerden oluştuğunu görürüz. Aslında bu manzarayı diğer tüm tevhidi mücadelelerde de görüyoruz: Hz. Âdem'den günümüze kadar devam eden tevhidi mücadelenin her aşamasında sahip oldukları sağlam bir iman ve güçlü bilinçleriyle öne çıkan gençler, tavizsiz/ korkusuz bir İslamî yaşamı ortaya koymuşlardır.

Tarihi örneklere bakacak olursak: Şehitler kervanının ilki olan Habil'in kendisi bir gençtir. Hz. Musa'nın, yolculuk yapacağı kul ile buluşacağı yere doğru yaptığı yolculukta yanında bulunan bir gençtir. Hz. İsa'nın Havarilerinin çoğunluğunu gençler teşkil ediyordu. Ashab-ı Kehf, tümüyle gençlerden oluşuyordu. Hz. Davud kendinden daha yapılı olan Calut'u attığı bir taş ile öldürür iken bir gençtir. Hz. İbrahim putları kırırken bir gençti. Rasulullah'a iman eden ilk Müslüman halkayı, ağırlıklı olarak gençler meydana getiriyordu. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Mücadelenin kızıştığı anlarda şeytana prim vermeyerek kendilerini her şeyleriyle Allah'a adayanlar yine bu imanlı, yiğit gençler olmuştur.

Kur'an'daki bu gerçekler, İslam Ümmeti'nin gençleri tarafından doğru anlaşılmalı ve somut hayat gerçekliğinde karşılık bulmalıdır. Çünkü bu, İslam gençliğine bırakılan tarihi bir mirastır. Bunlar bizim asli tarihi dinamiklerimizdir. Bizlere düşen bu tarihi miras ve köklerimizle buluşmaktır/kaynaşmaktır.

Bu anlamıyla biz Müslümanlar bedeli ve zorluğu ne kadar ağır olursa olsun, sahip olduğumuz iman ve sevdayla, ortaya koyacağımız salih eylem ve çalışmalarla; harcı direniş, kararlılık ve cesaretle yoğrulan, özünde imanı, sabrı ve fedakârlığı barındıran bu tarihi mirası, büyük bir istek ve coşkuyla omuzlamak ve bu tarihi mirasa layık bir yaşamı ortaya koymak zorundayız. Hayat bulmamış, kuru övgü ve içi boş anlayışlarla, bu tarihi mirası anlamak değil, aksine bu kutlu mirasa vefasızlık ve bu kutlu miras üzerinden iki yüzlülük ve sahtekârlık yapmak olur.

Çok iyi bilelim ki bazı insanları anmak veya hayatını ezberlemek onları anlamak demek değildir. Bir insanı anlamak; onun yürüdüğü yolda yürümektir, gösterdiği kararlılığı ve cesareti göstermektir, ödediği bedelleri ödemek ve ortaya koyduğu fedakârlığı ortaya koymaktır. Bir gencin Rabbini bulmasıyla ve tevhidi mücadelede buluşmasıyla neleri başarabileceğini tarih bizlere göstermiştir. İslami gençliğin gücü bu noktada gençliğinden değil sahip olduğu inancından kaynaklanır.  Bu inanç ve karalılıkla birçok engel aşılır nice yürekler feth edilir.

Bugün de İslam Ümmeti'nin ve gençliğin tevhidi mücadelesi önündeki engeller şekil, model ve yöntem değiştirerek modernlik, özgürlük, çağdaşlık adı altında değişik versiyonlarla devam etmektedir. İslam ümmetinin ve istikbaldeki tevhid erleri olan gençliği yeni bir diriliş ile diriltmek anın en önemli gereklerindendir. Bunun için gençliğimizin, Tevhide tüm yönleriyle bağlanarak kendi öz değerleriyle buluşup kaynaşma yolunda ortaya çıkan engelleri ortadan kaldırma zorunluluğu vardır. Gerek içten ve gerekse de dıştan gelen bu kuşatmaları tanımak ve tahlil etmek en birinci vazifemizdir. Aradığımız güç kanlarımızda değil İnancımızda mevcuttur.

Gayri İslami düzen ve sistemlerin gençlere yönelik kurduğu tuzaklar tevhidi mücadelenin önündeki engellerden en önemlisidir. Çünkü gençler bir toplumun dinamiğidir. Bir halkı ve davayı yarına taşıyan unsurdur. Yarınları ihya edecek kişiler İslam ile inşa edilmiş gençler olacaktır. Sorgulayan, üreten, araştıran beyinler yine gençlerdir. Her türlü haksızlığa, adaletsizliğe ve zulme karşı çığlık atan yine gençlerin ta kendisidir.

Bu anlamıyla halkın kanını emen zalim düzen ve yönetimler, sahip olduğu bu özelliklerinden dolayı gençleri, yozlaştırılması, düşürülmesi ve pasifize edilmesi gereken öncelikli kitle olarak görmüşlerdir. Kur’an ahlâkının gereği gibi yaşanması, iyiliği emretme, kötülükten alıkoyma prensibinin uygulama alanına konulmasıyla, tevhidi mücadelenin önündeki engeller büyük ölçüde ortadan kalkacaktır. Bizlere düşen yarının, tecrübesi bugünün dinamiği olan nesli Kur'an ile inşa etmektir.

Bu anlamda hepimiz birer çobanız. Ve kuzulara sahip çıkmalıyız. Sahip çıkılmayan her bir kuzu unutmayalım ki kurtlara daha kolay yem olur. Elimizden kayıp giden bu nesle gelin birlikte kucaklarımızı açalım. Son olarak Üstad Hasan el Benna’nın şu nasihatine kulak vererek bitirelim: Bizler yaşlıların tecrübesiyle gençlerin hareketliliğini sağlıklı bir şekilde birleştirirsek kazanırız.  

“Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın, sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın.” (3 Al-i İmran, 103)