Mersin Üniversitelilerden Alak Sûresi dersi

Eyleme/Salih amele dönüşmeyen okumalar, kültür ve bilgi edinmektir ve boş bir emektir. Aslında düşünmekte bir okumadır ve insan sürekli okuma üzeredir, önemli olan neyi nasıl okuduğumuzdur. Okumak, sadece bir yazılı metinden ibaret değildir. Kevni dediğimiz okumalar hiçbir insanın kaçamayacağı okumalardır. Allah(c.c) insana hiç kaçacak yer bırakmamıştır.

16-12-2011


Alak Sûresi'nin Bize Öğrettikleri

Vahyin Allah Rasulüne Hira Mağarası'nda ilk gelişi karşısında Rasulün ve eşinin tepkileri oldukça önemlidir. "Ey Hatice! Bana ne oldu?" Daha sonra bütün olanları Hz. Hatice'ye anlattı. Ve korkuyorum dedi. Hz. Hatice "Kesinlikle değil. Memnun ol. Allah'a yemin ederim ki, O seni rezil etmez. Sen akrabalarına iyi davranırsın. Doğru sözlüsün, çaresiz olanların yükünü hafifletirsin, fakir ve yoksullara yardım edersin, misafirperversin, iyi işlerde yardımcısın..." dedi. Bu muhteşem özellikleriyle donanmış ve El-emin olan bir insan ve O’nu bu kimliğinden dolayı hiç tereddüt etmeden tasdik edip destekleyen yanında yer alıp sana asla kötülük dokunamaz diyen bir eş. Davanın ve Davetin ilk temellerinin atıldığı evde karı koca arasındaki ilişkilerde birbirlerine güven ve destek vermeleri oldukça önemlidir. Ahlakıyla örnek bir ev reisi, ona tam bir güvenle destek veren bir eş. Buradan çok iyi anlıyoruz ki vahyi alacak insanın tüm fahşalardan uzak durarak toplumda itibar kazandıracak kişiliklerle donanması vahyi öncesi çok önemli bir alt yapıdır. Alt yapısı sağlam olan yollar hiçbir zaman bozulmaz ve tüm yüklere dayanıklıdır.

Allah’ın Resulünün Mağara sürecini ve sonra şehre inerek vahyi en yakınlarından başlamak üzere tebliği etmesini çok iyi okumalıyız. Sanki mağarası olmayana vahyi gelmiyor. Bizlerde bugün Mağara süreci diyebileceğimiz, uzlete çekilip kendimizi ve tolumu nasıl okuyarak bir çıkış yolu bulabileceğimizi aramalıyız ki Rabbimiz bize de aynen o günde olduğu gibi “Yaratan Rabbinin adıyla Oku” vahyini bize de indirsin. El-emin olmak vahyi hak etmektir ve Rabbin adıyla okumak büyük bir sorumluluktur.

O halde diyebiliriz ki; Doğru başlangıçlar doğru okumakla mümkündür. Onun için vahyin yeryüzünde mesajını bulup toplumda şahitliğinin gerçekleşmesi için doğru okumak lazımdır.

Çünkü Vahyi doğru okuyanlar anlayacaktır. Doğru anlayanlar salih amele dönüştürecek ve Allah’ın rızasına ulaşacaklardır. Eyleme/Salih amele dönüşmeyen okumalar, kültür ve bilgi edinmektir ve boş bir emektir. Aslında düşünmekte bir okumadır ve insan sürekli okuma üzeredir, önemli olan neyi nasıl okuduğumuzdur. Okumak, sadece bir yazılı metinden ibaret değildir. Kevni dediğimiz okumalar hiçbir insanın kaçamayacağı okumalardır. Allah(c.c) insana hiç kaçacak yer bırakmamıştır.

İman Amel ilişkisi, İlahi yasa gereği doğru okumakla mümkündür. Yoksa İman amel ayrışması başlar ki bu bir felakettir. Yaşanmayan pratiği olmayan İslam ne ifade eder, kimin sorununa çözüm olabilir ki? Bilgisiz amel hiçbir şey ifade edemeyeceği gibi, amelsiz bilgide insana hiçbir şey kazandıramayacaktır. Bilgi (okuma) olmadan, Salih Amel (iş, eylem) asla istenilen nitelikte olmaz.

1-Hayatı “Yaratan Rabbin adıyla oku” malıyız:

“Yaratan Rabbin adıyla oku”. İlk vahiy insanın var oluşu hatırlatılarak başlıyor, bizde okumaya kendimizden başlayarak, kim neden ve niçin yarattı? diye düşünmeliyiz. Okumak, yaratılışı yaratanı ve yaratılanı anlamaya yönelik ve yalnız bu yüce gayeyi idrake yönelik olmalıdır. Yani hayat idrak edilmeye başlandığından itibaren okuma başlamalı, taki son nefese kadar. Okumak hayatla ölüm arasında ki zaman dilimin anlamlandırılmasıdır. Hayatı yaratan hayatı terbiye edip şekillendiren ve uyulması gerekli yasaları koyandır. Hiçbir şey başıboş değildir, her şey bir gayeye göre yaratılmıştır. Bizim görevimiz doğru yoldan sapmadan yürümektir. Onun içinde yoldaki işaretleri çok iyi okumalıyız. Yola dikilen sahte levhalara dikkat ederek (şeytanın saptırıcı fısıltılarına aldırmamaksızın) sahteyi asıldan ayırarak (Furkan ve hikmet bilinciyle) okumak. Allah’ın razı olduğu şekilde, O’nu anlamak ve anlamlandırmak ve yaklaşmak için sürekli tefekkür içinde tertil üzere, vahiyden kopmadan yaratanı yaratılan bilinciyle okumak.

2-Yaratanı, yani Allah(c.c)’ı ve yaratılışı yani kendimizi ve kâinatı düşünerek sürekli tefekkür etmeliyiz:

“Allah, İnsanı bir alaktan yarattı.”  Okuma olayı devam ediyor. Hiçbir şey değilken sana ilgi ve alaka göstererek yaratan Allah, basit bir maddeden mükemmel bir varlık meydana getiriyor. Nasılını hemen geç niçinini anlamaya çalış. Asıl sorumluluk başlıyor. Seni yaratışta terbiye eden, yani ta topraktan alıp ana rahminde şekillenip yeryüzüne mükemmel bir insan bedeniyle sunan ve içine yerleştirdiği ruh ile yücelten Allah başıboş bırakmayarak hayatını terbiye edecek ilkeleri sana sunacak, buna kendini hazırla. Çünkü dönüşün tekrar yaratıldığın toprak olacak ve asıl yaratılışla Rabbine döndürüleceksin. Rabbin yalnız Allah olduğu sürecini devam ettir. Sahte rablere itibar etme. Senin üzerinde tek hâkim, yasa ve yaşam kuralları koyan, hayat nizamı olarak dosdoğru din sunan yaratanındır. Yaratılanların üzerinde rablik iddialarına sakın izin verme. Okumaya devam et sakın bırakma.

Alak’tan yaratılışa vurgunun yapılması; Mekke müşrikleri açısından önemi, yaratılışlarının o basit meniden başladığını unutarak her şeyin sahibi kendileri olduklarını sanarak toplum içinde kendilerini büyük görerek kibirlenmeleri, müstekbirleşmeleri ve toplumda kendileri rab olarak görmelerine ilahi bir cevaptır. Allah, o insanlara yaratılışı yani ilk başlangıçtaki hallerini hatırlatıyor. “Ey insanoğlu! Seni yaratıp sonra şekil veren, düzenleyen, mütenasip kılan, istediği şekilde seni terkip eden, çok cömert olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?”(İnfitar:82/6–8)

“Biz insanı en güzel şekilde yarattık, Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık.”  (Tin:95/4–5)

Bedensel olarak ta mükemmel yaratılan insan Allah’ın kendisine ruh üflemesiyle ahseni takvime ulaşırken, bu ruhi değerini kaybedince esfele safiline iniyor. Ölüm meleği gelip ruhunu aldığı zaman da artık en yakınları ve sevdikleri tarafından toprağa verilerek (geldiği yere döndürülerek) bir an önce ortadan kaldırılıyor. Sonunu düşünen için ne büyük bir ibret değil mi?

3-Kerem olan Allah’ın bize ikram ettiği nimetleri düşünüp O’na her daim şükürde bulunmalıyız:

“Rabbin kerem sahibidir.” Kerim: Çok cömert, hudutsuz ikram sahibi demektir. Allah yarattığı tüm mahlûkatı kerem sıfatı gereği inanan inanmayan ayrımı gözetmeksizin rızıklandırmakta, onlar için insanoğlunun saymakla bitiremeyeceği nimetler sunmaktadır. Bunlar insanın fiziksel ve ruhsal olarak beslenmesi için gerekli gıdalarıdır. Dünyada yarattığı tüm maddi nimetler bedensel gıdalardır. Bunların nasıl elde edileceği nasıl değerlendirileceğini bizlere bildiren vahiy ise ruhsal veya manevi gıdalardır. O halde kerem Rabbin bizlere sunmuş olduğu bu sonsuz nimetlere teşekkür etmek insan olmanın temel sorumluluğudur.

Asıl nimet, kişinin ve toplumun vahiyle buluşmasıdır ki kişiyi hidayet nimetiyle şereflendirir, insanı en güzel kılar, rabbinin rızasına ulaştırır, sonsuz nimetlerini kazanmasına vesile olur. Daha sonra, helal kazançla elde edilen mal, salih veya Saliha eşler ve diğerleri.

"Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir?" (İnfitar:82/6)“Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır.” (Taha:20/132)

4-Kalemi ve Yazıyı önemsemeliyiz, çünkü bunlar bizim için vahyi öğrenmemizde önemli araçtır:

“O, insana kalemle yazmayı öğretti.” İnsan unutan bir varlık olduğundan ilmin kalıcı kılınması ve şahitliğin devam etmesi için Rabbimiz bizeyazıyı emretmiştir. Hemen peşinden nazil olan kalem suresinde Rabbimiz şöyle buyuruyor. “Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun…” (68/1) Söz uçar yazı kalır sözü de bu ayetin tefsiri gibidir. Bugün Kur’anın bize korunmuş olarak ulaşması tüm yeryüzüne yayılması, yazılarak koruma altına alınmasıyla mümkün olmuştur. Yazı söze ve yanılmaya mahal bırakmayacak en büyük şahitliktir. Onun için Allah ihtilafa neden olabilecek konularda özellikle yazışmayı emretmiştir. O halde dini öğrenmede, bilgi edinmede yazı ile bilgiyi kayıt altına almak Rabbimizin bizlere emridir. “Ey İnananlar! Birbirinize belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız…” (Bakara:2/282)

Yazmak her zaman kalemle kayıt altına almak değildir. Şahidlik en anlamlı yazıdır. Onun için Rabbimiz “Şehidler ölmez” demiştir. Çünkü onlar asıl yazıyı Kitablara değil, insanlığın idrakine (unutulmaz şahidlikleriyle) yazmışlardır.

5-İlim kendini ve Rabbini bilmenin tek kaynağı olduğuna göre ilim öğrenmeliyiz:

İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” Allah, insanı yaratıp başıboş bırakmayıp, kendini, yaratanını, neden ve niçin ini anlaması için bilmediği şeyleri öğretti. O halde ilim insanlığın özelde de tüm Müslümanların varlılığını sürdüre bilmesi için yaşam kaynağıdır. İlmin kaynağını vahy (yazılı) ayetler ve kevni (yazılmamış) ayetler olarak düşündüğümüzde akleden hiçbir yaratık için ilimsizlik düşünülmemektedir. Akletmek üzere yaratılan insan, yaratılış ve hayatı hangi kaynağa göre okuyarak yaşamını belirleyip belirlememekte serbest bırakılmıştır. Kur’anı, yaratan rabbin adıyla okuyanlar, ilmin ve bilginin tek kaynağı olarak görenler, din olarak İslami seçen Müslümanlardır. Vahiysiz ilim ise, aklını ilahlaştırarak kendi hevasına uyarak şeytanın adıyla okumadır. İlim Allah bağlantılı O’na yaklaşmak için süreklilik içinde hikmetle ve tertil üzere okuyarak olmalıdır. Rasulullah(a.s) “faydasız ilimden Allah’a sığınırım” buyurmaktadır.  Hayatı felsefeyle anlamaya çalışanlar nasılla, Müslüman olanlar ise niçinlerle, sorumluluk bilinciyle ilim öğrenirler. Hayatımızın tüm zamanlarını Yaratan Rabbimizin adıyla okuyarak, Allah’ın razı olacağı ilimle, ilmin amele dönüştüğü amellerle, mutlu sona ulaşan takva sahiplerinden olmamız hayatımızın olmazsa olmaz ilkesi olmalıdır. İlim, okuma ile yaşam (pratik) arasında bir köprü olup, Sırat köprüsünü geçmenin temel ilkesidir. “…Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır.” (Taha:20/132)

6-Her şeyin Rabbi ve tek sahibi Allah olduğuna göre kendimizi asla müstağni ve yeterli görmemeliyiz:

“Hayır, insan azar. Kendini müstağni, (zengin, yeterli) gördüğü için.”
 İnsanı değerli kılacak ve yaratına ve yaratılanlara karşı sorumluluk bilinciyle yaşayıp Rabbinin razı olduğu bir şekilde yaşayıp dönmesini sağlayacak ilkeler ilk beş ayette sunulmaya başlanmıştır.Yaratan Rabbi unutarak O’nun hayat kılavuzu olarak sunduğu kitap dan beslenmeyenler, akıllarını ilahlaştırarak heva ve heveslerini peşine düşmüşlerdir. Bu ilahi ölçülerden/okumadan sapanlar yeryüzünü fesada vererek, sermaye ve gücü ellerinde bulundurarak insanlığa hükmetmeye çalışmaktadırlar. Kendilerini toplumun akıllıları ve ıslah edicileri olarak görmektedirler. Kendini müstağni görmenin sonucunda insan tağutlaşır. Firavun gibi “ben sizin rabbiniz değimliyim?” demeye başlar.

“Hevesini kendine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? İnsan okumamakla Allah yokmuş gibi davranmaya başlar. Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz hayvanlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar.” (Furkan:25/43–44)

İnsan vahiyle hayatını inşa eder ve Yaratanına karşı sorumluluğu yerine getirmiş olur. Bu kaynaktan koparak okumayı terk eden insan elde ettiklerini kendinden sanarak yeterli görür. Yaratan Rabbin adıyla okumayanlar, kerem sahibi Allah’ın kendisine ikram ettiği sonsuz nimetleri unutur. Neden ve niçin yarattığını unutan insan azar ve kendini yeterli görür.

İnsanın kendini zengin görmesi Allah’ın kendisine imtihan için vermiş olduğu, ilim, mal, sağlık, güç ve iktidar, güzellik vd. gibi birçok nimeti kendi aklının ve emeğinin sonucu olduğunu dolaysıyla kendine ait olduğunu zanneder. İşte o zaman insanın felaketi başlar. Bizlerde kendimizi müstağni görmeyip, şeytanın saptırmalarına karşı uyanık olabilmemiz için, bilginin tek kaynağı olan vahyi ve onun pratiği sünneti bilinçli bir şekilde anlayıp yaşamalıyız ki gereği gibi korunmuş olalım

7-Dönüş Rabbimize olduğuna göre her zaman dönüş hazırlığı içinde olup bu dünyada misafir gibi davranmalıyız:

“Dönüş Rabbinedir.” (Ahiret bilinciyle yaşamak)

“Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi (hayatı) yaratan O'dur. O, güçlüdür, bağışlayandır.” (Mülk:67/2)

“Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya:21/35)

"…Biz Allah’a aidiz ve elbette O'na döneceğiz" (Bakara:2/156)

Hayat; bizlere Allah(c.c) tarafından imtihan için geçici olarak, tekrar kendisine dönmek üzere verilen zaman dilimidir. Her canlı belirlenen süre kadar yaşar ve ölür. Dönüş Rabbinedir, yani herkes yaptığının veya yapması gerekirken yapmadığının hesabını verecek, bunun karşılığında mükâfatlandırılacak veya cezalandırılacaktır.

Dönüş Rabbinedir, yani yaptığın her amelin mutlaka bir karşılığı vardır, hiçbir şey karşılıksız kalmayacaktır. Dönüşün rabbine olduğunun bilincinde olanlar her amel ve eylemlerinde Allah ne der diye düşünürler.

8- Tevhidin ve kulluğun yalnız Allah’a oluşunun en büyük pratiği olan namazla akidemizi ve hayatımızı kontrol etmeliyiz: çünkü namaz Müslüman’ın hayatında mihenk taşıdır:

“Gördün mü şu men edeni. Namaz kılarken bir kulu” Doğru yolda olmanın ve Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmenin en büyük ameli pratiği olarak namaz, tevhidin ilk eylemlilik hareketidir. Bu eylemlilikle insanlar taraf olarak saflarını belirlemektedirler. Namaz kılanlar ve namaza engel olanlar. Namaz akidenin amel boyutuyla ilanıdır. Safların ayrılış ölçüsüdür. Kimden ve neden yana olduğunun ifadesidir. Namaz ben Müslümanlardanım demenin bedensel boyutudur. Tevhid siz namaz, namazsız Tevhid olamaz.

Namaz, Allah’ı razı ederken kâfirleri ve müşrikleri rahatsız etmektedir. Onlar namazı niçin engellemek istiyorlar? Bugün bizim namazımız niçin onları rahatsız etmiyor? Niçin engellenmiyor? Daha bunun gibi birçok soruyu sorarak gerçek namazlara kavuşmamız gerekmektedir.

“Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir”(Ankebut:29/45)

“Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızk istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir.” (Taha:20/132)

"Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı meneden senin namazın mıdır? Sen doğrusu aklı başında, yumuşak huylu birisin" dediler.” (Hud:11/87)

Kur’an da yüz yerde anlatılan namaz, yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi Müslüman’ın hayatını düzenleyen, kulluğun kime niçin ini anlatan, ekonomik kazanca müdahale eden, tüm hayâsızlık ve kötülüklerden alıkoyan, mutlu sona ulaştıran bir ibadettir. Onun için hayatlarını Allah’ın istediği gibi düzenlemeyenler namaza karşı çıkarak engellemeye çalışmaktadırlar. Namazlarımız ne zaman ki Allah’ı razı ediyor, kâfirleri rahatsız ediyorsa o zaman gerçek mahiyetine kavuşmuştur.

Namazı engellemenin altında yatan en büyük neden, İslam akidesindeki Tevhid’in ne anlama geldiğini çok iyi kavramalarıdır. Hud:11/87 ayet bunun en bariz delilidir. Çünkü Allah’a inanalar hayatlarını O’nun Rububiyyletiyle düzenlemek zorundadırlar. Buda tüm sahte ilahlara ve onların koyduğu kanun ve yasalara itiraz etmek anlamına geliyordu. Dünyanın nimetlerin gasp edip insanlığın haklarını çalarak halkları açlığa mahkûm edenler elbette ki bu saltanatlarının bitmesini istemezler. Namaz bu zulme itiraz ettiği için, kulluğun sadece Allah’a olduğuna çağırdığı için engelleniyordu.

 “Gördün mü? Ya o kul doğru yolda ise. Yahut kötülüklerden sakınmayı emrederse.” Ayetlerinden de anlaşılacağı gibi namaz, doğru yolda olmanın, kulu her türlü kötülüklerden sakındırmanın olmazsa olmaz şartıdır.
“Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.” (Nur:24/37)

Bu ayetin anlattığı bilinçle kılınan namaz elbette ki İslam düşmanlarını rahatsız edecektir.

9-Hidayet üzere olmak, Tevhid’i düşüncelerimizde ve eylemlerimizde Allah’ın razı olduğu yolu takip etmekle mümkün olacaktır:

“Gördün mü? (hiç düşündün mü?) ya o kul doğru yolda ise.” (96/11)

Allah’a gereği gibi kul olmak ve O’nun davasının şahitliğini yapmak her zaman ve şartta doğru yolda olmayı gerektirir. Hiçbir güç bizleri Allah(c.c)’ın yolu olan doğru yoldan ayırmamalıdır. Çünkü bu yol insanı yaratanın belirlediği, sonunda Allah’ın rızası ve cennet olan bir yoldur. Buda ancak vahyin iniş sıralamasına göre Rabbimizin bize sunduğu yolu takip etmekle mümkün olacaktır. Yani, iman, amel, sabır, hicret ve cihad dan oluşan hayat yolunu takip etmeliyiz.

10-Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle (takva sahibi) olmak yetmemekte, bunu başkalarına da emir (tebliği) etmeliyiz:

“Yahut kötülüklerden sakınmayı (takvayı) emrediyorsa?” (96/12)

Müslüman sadece doğru yolda olmakla kalmayıp tüm insanlığıda takvaya yanı Allah’a karşı sorumluluk bilincine çağırmakla mükelleftir. Müslüman her düşünce ve amelinde Allah’a karşı sorumlu olduğu ve hesap vereceği bilinciyle davranmalıdır.

 Bu sadece kendi eylemliliğinde kalmayarak gücü nispetinde başkalarına da olmalıdır.Sorumluluk sadece bireysel değil aynı zamanda toplumsaldır da.

Çünkü rabbimiz şöyle buyuruyor:“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran:104)
 “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız…”(Al-i İmran:110) “Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.” (Al-i İmran:114)

Bu emirler Kur’anın yedi ayetiyle ilahi yasaya bağlanmıştır. (Ayrıca: 7/157, 9/71, 112, 31/17)

Münafıklar ise tam bunun tersini yapmaktadırlar.

“Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkor ve cimrilik ederler. Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü münafıklar fâsıkların kendileridir.” (Tevbe:9/67)

Bu sorumluluğu yerine getirmeyenlere ise cevap yine vahiyden geliyor:

“Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür!” (Maide:5/79)

11-Allah görüyor bilinciyle yaşamalıyız:

“O, Allah'ın gördüğünü bilmiyor mu?” Allah(c.c) görüyor bilinciyle yaşamak, bizleri düşünce ve eylemlerimizde duyarlı vahye bağlı sorumluluk bilinciyle yaşamayı getirecektir. “Mutlu son takva sahiplerinindir” (Taha:20/132) Yani; Allah’tan gereği gibi korkup sakınanlar O’nun rızasına ulaşarak mutlu sona, Allah’ın rızasına ve cennetine ulaşacaklardır.

12- Her zaman Allah’la olup, O’na dayanarak tüm zorluklara ve beşeri güçlere karşı Allah’ı çağırmalıyız:

Allah’ı inkâr ederek kendilerini müstağni görenler, sahip oldukları taraftar, kavim, iktidar ve sermaye gücüne sığınarak bunların kendilerinde ebedi kılacağını ve koruyacağını zannederler. Bunları yeterli güç olarak görerek iman edenleri tehdit ederler.

Müminler, her durumda Allah’ı çağırırken, müşrikler meclislerini, iktidarlarını, silahlı güçlerini veya sığındıkları diğer güçleri çağırırlar. İnsan neye güveniyor ve dayanıyorsa onu çağırıyor demektir. Müslümanlar görevini yapınca Allah devreye girerek onlara hak ettikleri cezayı vermektedir. “Bizde Zebanileri çağırırız”

Davet ne kadar net ve tavizsiz olunursa, kâfirler o kadar ümitlerini keserek küfür ve tepkilerinde net olurlar. Davet ne kadar net olursa, red de o kadar net olacaktır ki hak ile batıl birbirinden iyice ayrılsın, iman eden ve küfreden açık delillerle hak ettikleri sonuca ulaşsın. İnananlar sadece Allah’a dayanırlar. Şartlar ne olursa olsun Allah’ın tek güç olduğunu unutmamak ve O’na dayanmak imanı ilkemiz olmalıdır.

13-Allah’dan başkasına boyun eğmeyip kulluğa devam ederek Rabbe yaklaşanlardan olmalıyız:

"Hayır, ona boyun eğme (kulak verme) Rabbine secde et ve yaklaş."

Hayat bir imtihan alanıdır ve sonuna kadar sabırla mücadeleden ibarettir. Bu süreç de Müslümanlar Allah’a karşı kulluk önündeki engellere karşı direnmek ve boyun eğmemekle mutlak sorumludurlar. İnkâr edenler ve müşrikler kendi sistemlerinin devam etmesi için Müslümanları kendi ilkelerinden saptırmaya çalışacaklardır ve bunun içinde bütün yolları deneyeceklerdir. İnsanın en zaaf noktalarını kullanacaklardır. Onun için Rabbimiz sakın aldanmayın ve boyun eğmeyin buyuruyor. “secde et ve yaklaş” her an Rabbini zikret, O’nun la beraber ol ki o şeytanı aldatma planları boşa çıksın. Buda Kur’anın bize öğrettiği mücadele metoduyla mümkündür. Bunun en güzel örneğini Rasulullah (s.a)’ın o mükemmel örnekliğinde görüyoruz. Tüm işkence ve muhasaralara rağmen bir şey elde edemeyeceklerini anlayan Mekke müşrikleri Rasulullah (s.v) ı davasından vazgeçirmek için insanlığın en zayıf noktası olan iktidar, kadın ve para güçlerini kullanmışlardır. Bu teklifler karşısında davanın liderinin cevabı, Allah’ın Resulü olma şanına yakışır bir şekilde “güneşi bir elime, ay’ı diğer elime koysanız yinede davamdan vazgeçmem” olmuştur. İman, cihad ve hicreti tercih etmiştir.

Secde, Müslümanları Allah’a yaklaştırırken, secdesizlik, kâfirleri Allah’dan uzaklaştırmaktadır. Alnı secdeye koyan insan hattını bilmenin zirvesine ulaşırken, secdeden uzaklaşanlar isyanın zirvesine ulaşıyorlar. Secdeli alınla insan has bahçelerle ödüllendirilirken, secdesiz alın tutularak cezalandırılmaya vesile oluyor.

Sure tüm Müslümanlara ilahi uyarı ve ilahi metodla bitiyor; “Asla boyun eğme, kulluğa devam et ve Rabbe yaklaş.”

Bu çalışma Mersin Üniversitesinde okuyan bazı kardeşlerimizin her hafta yaptıkları tefsir derslerinden müteşekkil bir ortak çalışmadır. Katkılarından dolayı "kardeşlerimizden" Allah razı olsun.

(Haber: Mehmet Maksut / İslam ve Hayat ) 

Etiketler : #Mersin   #Üniversitelilerden   #Alak   #Sûresi   #dersi   
YORUMLAR
  • ali sürer   12-01-2012 21:47

    kuran üzerinde yoğunlaşarak bu çalışmaların faydalı olduğuna inanıyorum.insanı yaratanınyönlendimesinden daha doğru veisabetli ne olabilirki,bu örnek çalışmada emeği geçenlerden allah razı olsun ve bereketlendisin. yayınlanmasınında hepimize faydalı olduğunu düşünüyorum,

  • Erhan TOPRAK   09-01-2012 22:42

    Allah razı olsun.Sure ile ilgili yapılan çalışmadaki samimiyet ve ruh hemen göze çarpıyor.Bu gün, ayetlerin anlaşılması üzerine kafa yoran açılımlar getiren yeni tefsir usülleri ile insanları irşad etemeye çalışan sözüm ona bir çok aydın!! ayetlerdeki ruhu söküp alıyorlar.Yaptığınız bu tür çalışmaların ben önemli olduğunu düşünüyorum bu sebeple emek veren tüm kardeşlerden Rabbim razı olsun ellerinize sağlık.

  • Hasan Enes   18-12-2011 21:32

    Allah kuranı bize tanıtırken huden lil muttagın diyor. Yani bu kitap Allah'tan sakınanlar için yol göstericidir.Bilge çifti’nin oğullarına oynadığı oyunu okumuştum. Ölümünün yaklaştığını hissettiği bir zamanda, oğullarını hasta yatağının başına toplar.”Tarlanızı sakın satmayın, toprağın altında hazine gömülü, ama tam olarak nerede bilmiyorum.”der. Baba öldükten sonra, çocukları saklı hazineyi bulmak için toprağı alt üst ederek kazar, sürerler. Hazine bulamazlar. Kazmışken bir şeyler ekerler. O tutkulu kazma sayesinde toprak o yıl hazine değerinde mahsul verir. Çocuklar babalarının mesajını alırlar. Hazine hayaliyle tutkuyla çalıştılar, hayatta onları hazine değerinde ödüllendirdi. Asıl hazine bu dersin kendisidir. Herkes kendisinin tarlasıdır.İnsan başı boş bırakılmamıştır.İnş. diger çalışmalarıda paylaşırsınız.Allah razı olsun.

  • dostun   17-12-2011 15:29

    bu çalışmalara vesile olan kardeşlerimizden Allah razı olsun. gençlerin kendi imkanlarıyla böyle tecrübeleri dersler yapmaları oldukça önemli ve umut vericidir. vesile olan mehmet kardeşimize de Allah razı olsun. zira kendisi bu işlerin öncüleri olma noktasında oldukça mühim görevler yapmaktadır. selamlar

  • erdal   16-12-2011 23:47

    ALLAH BU ÇALIŞMAYI YAPMAMIZA VESİLE OLAN DEĞERLİ ÜSTADLARIMIZDAN RAZI OLSUN. İLK EMİRDEN BAŞLAYIP PEYGAMBERİ BİR METODLA KURAN'I ANLAMAK VE ONA GÖRE HAYATIMIZA YÖN VERMEK TABİKİ BİZ MÜSLÜMANLAR İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR MEFHUMDUR. OKUMANIN MAHİYETİ, GEREKLİLİĞİ VE ÖNEMİNİ ANLAMAK GEREKMEKTEDİR. BİZ BU AYETLERLE GELECEK İNŞAMIZI YAPABİLİR VE NESİLLERİMİZİ BÖYLE YETİŞTİREBİLİRİZ. ÖNEMLİ OLAN ANLAMAK İÇİN OKUMAMIZDIR. BU ASLINDA BİR ÇEŞİT İSLAMİ EĞİTİM-ÖĞRETİM METODUDUR. İNSANLARI OKUMAYA YÖNLENDİRME ÇABASI VARDIR. ZATEN ONDAN SONRA İNEN AYETLER VE SURELER TAKİP EDİLDİĞİNDE İZLENEN METOD ANLAŞILACAKTIR. İNŞALLAH DİĞER ÇALIŞMALARIDA BURADA PAYLAŞMA FIRSATIMIZ OLUR. O ZAMAN KARŞILAŞTIRMALI OKUYUP ANLARIZ ALLAHA EMANET OLUN

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN