Mültecilik sorununa İslami çözüm panelinden notlar
20 Mart 2016 Tarihinde Ankara Müslümanlarla Dayanışma Platformu (İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı – Kardelen Derneği – Medeniyet Vakfı (Genç Birikim) – Umran Hareketi – Vahdet Vakfı) tarafından Ankara 100. Yıl Konferans Salonunda Mültecilik Sorunu ve İslami Çözüm Önerileri Paneli gerçekleştirildi.
23-03-2016
Oturum başkanlığını Araştırmacı Yazar Ali Kaçar’ın yaptığı panele Doç.Dr. Fethi GÜNGÖR Doç. Dr. Necmettin KIZILKAYA ve araştırmacı yazar Yavuz Güçtürk konuşmacı olarak katıldı.
Panelin girişinde konuşma yapan Araştırmacı Yazar Ali Kaçar, konusunda uzman kişilerce verilecek olan sunumların herkes için büyük bir nasip olduğuna değinen Kaçar “Sunumlarımıza geçmeden önce 13 Mart 2016’da Kızılay’da gerçekleştirilen terör saldırısında şehid (İnşaAllah) olan Feyza Acısu kardeşimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Küresel emparyal güçlerin Müslümanlar üzerindeki, oyunları elbet bozulacaktır.” dedi.
Oturum başkanı Ali KAÇAR’ın yaptığı açılış konuşmasının ardından söz alan Doç.Dr. Fethi GÜNGÖR “Mülteci Davranışı ve Toplumsal Etkileri” konulu sunumunda, çoğu zaman hazırlıksız ve zorunlu olarak gerçekleşen göç öncesinde, göç esnasında ve göç sonrasında yaşadıkları olayların mültecilerde çoklu travmalara yol açabildiğine değinerek gelinen ülkelerde mültecilerin psiko-sosyal destek ihtiyaçları çoğu zaman göz ardı edildiğini belirtti. Mültecilerin bu süreçte yaşadıkları çoklu travmalarla baş etmede, ailenin bir arada olmasının büyük bir avantaj olduğunu dile getiren Fethi Güngör, bu sebeple, mültecilik sürecinde aile bütünlüğünün korunmasına yönelik çabalar ve psiko-sosyal destek çalışmaları; mültecilerin ruh ve davranış sağlığı açısından büyük önem arz ettiğini vurguladı.
GÜNGÖR Afganistan, Çeçenistan, Somali, Sudan, Irak, Suriye gibi savaşın yıktığı ülkeler başta olmak üzere Arakan, Doğu Türkistan gibi dünya kamuoyunun yeterince haberdar olmadığı birçok bölgede ağır baskılara maruz kalması sebebiyle evini barkını terk edip yabancı ülkelere sığınan mülteci sayısının günümüzde 60 milyonu aştığını söyleyerek dünyadaki mültecilerin onda dokuzuna Pakistan, İran, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler ev sahipliği yaptığını gelişmiş Batı devletlerinin sadece onda bir gibi küçük, nitelikli ve seçme bir mülteci grubuna sığınma hakkı verdiğini iletti.
İncelemelerde bulunmak üzere gittikleri mülteci kamplarında, Çeçenya’da ve Filistin’de birçok olaya tanık olduğunu dile getiren Güngör, “Çeçenya’da Rusya evleri uçak bombalarıyla vururken orada yaşayan insanlar bir taraftan da evlerini tamir ediyorlardı. Yine Gazze’ye fosfor bombalarının atıldığı günlerde insan vücudunu eritme özelliğine sahip bu bombaya rağmen muşambadan barakalar yaparak biz buradayız ve burayı terketmeyeceğiz diyorlardı.” dedi.
İkinci olarak söz alan Araştırmacı Yazar Yavuz Güçtürk “Uluslararası Mülteci Hukuku ve Günümüz Uygulamaları” ile ilgili konuşmasında ilk olarak “göçmen” ve “mülteci” kavramlarından bahsederek iki kavramın farklarını açıkladı. Yavuz Güçtürk mültecinin göçmenden farklı olarak, yaşadığı yerden ayrılmak zorunda kalan olduğunu söyleyerek “bu nedenle mülteci uluslararası hukukun koruması altındadır ve “geri göndermeme” (non-refoulement) ilkesi uyarınca mülteciler sığındıkları ülkede korunmak zorundadır.” dedi.
Günümüzde halen geçerliliğini koruyan 1951 tarihinde “Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair BM Sözleşmesi” ile “iltica hakkı”nın tanımlandığını ve mültecilerin uluslararası hukukun koruması altına alındığını ileten Güçtürk , buna göre, mülteci statüsüne sahip bir kişi başta “geri göndermeme” ilkesi olmak üzere, belli temel haklardan yararlanma hakkına sahip olduklarının ve mültecilerin insanca yaşamaları için asgari standartların sağlanması söz konusu Sözleşme’ye taraf ülkeler açısından bir zorunluluk olduğunun altını çizdi.
Yavuz Güçtürk , Türkiye’nin 1951 Sözleşmesine taraf olmakla birlikte Sözleşme’ye ek olarak hazırlanan 1967 Protokol”üne koyduğu coğrafi çekince ile sadece Avrupa ülkelerinden gelen mültecileri daimi olarak kabul ettiğininin üstünde durarak diğer ülkelerden gelen mültecilere ise “şartlı mülteci” statüsü ile BM tarafından üçüncü bir ülkeye yerleştirilene kadar geçici olarak ikamet izni verdiğini söyledi. Güçtürk, ülkemize toplu olarak gelen Suriyelilerin ise “geçici koruma” statüsünde olduğunu belirtti.
BM’ye mülteci başvurularının her yıl arttığının ancak çok az insanın evine dönebildiğinin altını çizen Güçtürk, “Mültecilerin uluslararası hukuk bağlamında sahip olduğu hakların korunması için yapılan çalışmaların sorunu sadece kısa ve orta vadede çözebileceği, uzun vadede göçe kaynaklık eden savaş, iç savaş vb. nedenlerin ortadan kalması için uluslararası kamuoyunun ortak harekete geçmesi gerektiği unutulmamalıdır.” dedi.
Son olarak söz alan Doç. Dr. Necmettin Kızılkaya “Hicretten İlticaya: Mültecilik ve Müslümanların Tarihsel Tecrübesi” konulu konuşmasında günümüzde bir drama dönüşen mültecilik sorununun doğrudan ve dolaylı kurbanlarının önemli bir kısmını Müslümanların oluşturduğunu aktardı. Bu sorunun her geçen gün daha da büyümesi ve çözüm önerilerinin başarısızlık ile sonuçlanması iltica olgusunun bir drama dönüşmesinin en önemli sebebi olarak belirten Necmettin Kızılkaya özellikle modern dünyanın iltica konusunda eli kolu bağlı bir şekilde durması sorunun her geçen gün daha da büyümesine yol açtığını dile getirdi.
Özelde Türkiye hukukunda bulunan ve sadece batıdan gelenleri mülteci olarak tanımlanması sorununun nitelikli göçün Avrupa, Amerika ve Rusya’ya yönelmesine sebep olduğu ve mültecilik konusunda tarihsel tecrübelere değinen Kızılkaya, Müslümanların mülteciliği çok erken dönemlerden itibaren bir sorun olarak görmedikleri, aksine bir kazanım olarak algıladıklarını, birçok misaline rastlanan bu olgunun en açık örneğini İspanya’dan Kuzey Afrika’ya göç eden insanların ortaya koydukları dönüştürücü etkide görüldüğünü söyledi.
Müslümanların göçe yüklediği anlamı ve bunun için kullanılan kavramların günümüz toplumlarından farkına dikkat çeken Necmettin Kızılkaya “Bu çerçevede mülteci yerine muhacir ve iltica yerine hicret kavramlarının kullanılması ve bu isimlendirmelerin bizzat kendisi, göç olgusunun toplum tarafından nasıl anlaşıldığına ve göçün doğurduğu sonuçların nasıl değerlendirildiğine ışık tutar zira hicrette kalıcılık esasken ilticada geçicilik söz konusudur. Dolayısıyla hicrette, muhacir gittiği toplumun bir parçası olarak görülmüş ve bunun sonucunda orayı dönüştürücü bir rol oynamıştır.” dedi.
Son söz olarak kısa bir konuşma yapan Araştırmacı Yazar Ali Kaçar “bizim en büyük sorumluluğumuz bu işi mülteci sorunu olarak değil muhacir ensar olayı olarak görmeliyiz. Biz muhacirlerimize Avrupa’nın baktığı gibi bakamayız. 1920’lerden sonra yapay sınırlarla ayrılan bizlerin birbirimize Allah Rasulü dönemindeki gibi sahip çıkması gerektiğini düşüyorum. İnşaAllah bu tarz programlar daha fazla gerçekleşir.” dedi.
- Siyonazi çetesi, Gazze'de gıda yardımı bekleyen sivillere saldırdı: 150 maktul 1000 yaralı
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesine Dâvet
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesi'ne dâvet
- İktibas’a bu cumartesi Ali Kaçar konuk oluyor
- Gazze’ye Yardım Kampanyası
- Siyonist vahşet: İnfaz edip çöpe atmışlar
- Adana ve Mersin seyahatinden sadra düşenler
- Kur'an Nesli İlim Merkezi'nin çadır yardımları Gazze'ye ulaştı
Makaleler
Hava Durumu