Mursi'nin çelişkisi
Akif Emre / Yeni Şafak
Geçtiğimiz günlerde Mısır'da yaşanan bir atama krizi adeta bir dönem Türkiye'de yaşananları hatırlatan ve çok tanıdık gelen bir sahneydi. Tahrir Devrimi sırasında göstericilere develerle saldıran, ölüme neden olan, kameraların gözü önünde kan döken eski rejim elemanlarını beraat ettiren başsavcının görevden alınma krizini ibretle izledik. Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi, dünyanın gözü önünde naklen yayınla izlenen bu saldırının delili sayılan kamera görüntüleri bulunamamış, yani silinmişti. Delil yetersizliğinden tüm sanıklar beraat etti.
Bu durumda Cumhurbaşkanı, doğal olarak başsavcıyı görevden aldı ve Vatikan'a büyükelçi olarak atadığını açıkladı. Yargı bürokrasisinin desteğiyle, görevden el çektirmeye itiraz edilerek boyutları büyüme ihtimali gösteren bir kriz ortaya çıktı. Müesses nizamın direnişiyle karşılaşılan Mursi, haklı ama iyi planlanmamış bu hamlesinden geri adım atmak zorunda kaldı.
Toplum vicdanını yaralayan beraat kararına karşı irade sergileyen devlet başkanını itibarsızlaştıran bu gerilim, aslında Mısır'da yeni dönemde yaşanacakların dışavurumundan ibaret. Ve bu yönüyle herhangi bir tayin olayı olarak değerlendirilemez.
Arap Baharının Mısır'da alacağı şekil, tüm Arap dünyasını etkileyeceği için Mısır'da yaşanan kriz ülke içi iktidar mücadelesinden öte anlam taşıyor.
Bu açıdan bakıldığında Mursi birkaç boyutta bir sınavdan geçiyor. Bunlardan en önemlisi, adeta apolitik devrim gerçekleşen değişimin eski aktörleri olarak müesses nizamın asker, sivil, yargı bürokrasisindeki uzantılarının direnişi ile baş etmek zorunda oluşu. Her şeyden evvel Mübarek döneminin her anlamda ayrıcalıklı seçkinlerinin direnişi, kendi ekonomik ve siyasal ayrıcalıklarını paylaşmama, konumlarını yitirmeme kaygısıyla direniş göstereceklerdir.
Rejimin kurumsal yapısı, refleksleri ve yıllardır oluşturduğu kadrolar; değişimi sembolik düzeyde tutma, alternatif olma iddiasındaki 'İslami hareketler'i itibarsızlaştırma yönünde çaba gösterecektir. Mursi'nin siyasi ve ekonomik başarısızlığı için ellerinden geleni yapmak isteyeceklerinde kuşku yok.
Mursi'nin ikinci olarak yüzleşmek zorunda olduğu boyut, desteklerini alarak seçildiği İslami hareketlere karşı tutumunda yaşanacak gibi görünüyor. Bu boyut, apolitik devrimin politik meşruiyetinin sağlanmasıyla ve toplumsal taleplerle birlikte İslami hareketlerin taleplerinin karşılanıp karşılanmayacağıyla yakından bağlantılıdır. İçinden geldiği harekete karşı yabancılaştırılma girişiminin, hem siyasi hem de sosyo-ekonomik politikaları uygularken, ortaya çıkacağının ipuçları şimdiden görünmektedir. Sina'da silahlı grupların harekete geçerek Mursi'yi hazırlıksız yakalamaları, Selefi grupların siyasi anlamda onu köşeye sıkıştıran girişimleri İslamcı kökenden gelen bir lideri İslamcılarla karşı karşıya getirmeye zorlayan girişimler olarak öne çıkıyor. Kaldı ki, bu türden erken çıkışlar için ideolojik bakış açısı uygun gruplar kendiliğinden harekete geçebileceği gibi bu gruplar pek rahatlıkla yönlendirilebilirler de. Her kritik adımda Mursi'nin diğer siyasi gruplardan çok İslamcı olarak bilinen uç gruplarla karşı kaşıya gelmek zorunda kalması, bunun kendiliğinden oluşan bir siyasal talep ve tepki olmadığı kanaatini güçlendiriyor.
Diğer taraftan özellikle İhvan gibi alternatif siyaset teklifinde bulunan İslami hareketlerin sistem kurma, yeniden sistem inşa etme konusunda ikna edilmeleri, dönüştürülmeleri gibi çok temel bir açmaz konusunda karar veremeyeceği bir yol ayrımına doğru ilerlemektedir.
Özellikle ekonomik konularda, küresel piyasaya açılırken yabancı sermaye ve yatırımlarla kurulan ilişkiler ve bunun doğuracağı siyasal ve ekonomik bağımlılığın nasıl bir zihniyet ve model dönüşümüyle sonuçlanacağı sorusu hayati bir konudur. Henüz iktidar olmanın şaşkınlığı ve kadro mücadelesine odaklanırken sistemi sorgulamayı geri plana iten İhvan hareketinin bu meydan okumaya ne kadar hazırlıklı olduğunu yahut bunun bilincinde olup olmadığını zaman gösterecek.
Bölgesinde ve Arap dünyasındaki stratejik, ekonomik ve siyasal konumundan dolayı Mısır kendi başına bırakılamayacak kadar önem kazanıyor. Kapalı rejimle yönetilirken kaynakların dar bir bürokratik elit kadronun kontrol ettiği ve bunlar arasında paylaşıldığı ekonomik modelin yerine, rekabete dayalı şeffaf ekonomiyi getirme adına küresel kapitalizme açılmanın getireceği sorunlar ve buna verilecek cevaplar İhvan hareketinin ideolojik ve siyasi geleceğini belirleyecek. Her dışa açılmada, her uluslararası güven tazeleme döneminde (Nasır, Enver Sedat ve Mübarek dönemleri) dış borçları kat kat artan Mısır'a kredi vermek için sırada bekleyen kurumların iştahasını gördükçe hem ülkenin hem de İslami hareketlerin geleceği açısından ciddi sorular sormak zorundayız.
Küresel piyasaların istediği normlarda ekonomiyi düzenleyip buna uygun standart ve ölçüler geliştirirken siyasal kadrolaşma mücadelesi öne çıkacak sosyo-ekonomik politikalarda da piyasanın taleplerine uygun düzenlemeler yapılacaktır ki bunu Türkiye deneyiminden çok iyi biliyoruz. Bu noktada sistemin eski kadroları ile sistemin dışa açılmasını isteyen küresel aktörler adeta işbirliği yaparcasına Mursi'yi zorlayacaktır.
Sonuç olarak, 'Mursi mi ehlileşecek, ehlileşirken hareketini de mi ehlileştirecek yoksa içinden çıktığı hareketin talepleri doğrultusunda sistemi mi değiştirecek?' sorusu ile karşı karşıyayız. Daha önce dile getirdiğimiz soruyu sormanın tam vakti: Küresel sisteme karşı alternatif mi olacak yoksa müşteri haline mi gelecek?