Müslümanların bâtıl olana benzemesi, hangi süreçlerde ve nasıl gerçekleşmektedir?
Bozulma ve menfi manada dönüşümün yaşanmaması ve her şartta istikametin korunması için yapılması gerekenler, Kur’an’da gösterilmiş ve Rasûlün önderliğindeki ilk örnek nesil tarafından da pratize edilmiş bulunmaktadır. Arınmak, korunmak ve sırat-ı müstakim üzere bir hayatı yaşamak için, Allah’a, Rasûlüne ve indirdiği Kitaba imanın ve teslimiyetin gereği olarak, hayatın (kamusal-özel, bireysel-toplumsal) hiçbir alanında, hiçbir zaman ve hiçbir sebeple Allah unutulmayacak ve Allah yokmuş gibi davranılmayacaktır. Aksi takdirde, hayatında Allah’ın zikrini hâkim kılmayan insan, Rabbine ve kendisine yabancılaşıp şeytanın yoluna girmekte, hayatını hevasının ve şeytanın arzularına göre düzenleyerek yozlaşmaya, savrulma ve dönüşüm sürecini yaşamaya başlamaktadır. Üstelik zamanla kanıksanarak ilerleyen bu taviz ve yozlaşma sürecindeki büyük dönüşümünü fark bile edemeyip hâlâ kendisini Hak yolda zannedebilmektedir.
21-11-2018
Rabbine ve Kendisine Yabancılaşan İnsan, “Fesad Çıkardığı” Hâlde “Islah Edici” Olduğunu İddia Eder
Hangi şartlar ve maslahatlar söz konusu olursa olsun, hiçbir hayat alanında Allah’ın zikrinden yüz çevrilmeyecek (Enbiya, 21/42), Kur’an devre dışı bırakılmayacaktır. Aksi takdirde, fıtratla vahyin arası kesildiği ve Allah’tan gelen bu iki şeyin dünyada buluşup bütünleşmesi engellendiğinde, yani insan ister hayatın tamamında isterse bir kısmında Allah’ı unuttuğunda ve vahiyden yüz çevirdiğinde Allah da bu kişilere bizzat kendilerini unutturunca, insanın fıtratına ve Rabbine yabancılaşması başlamaktadır. Bu yabancılaşma süreci sonunda, arzda fesad çıkaracak (Bakara, 2/27), kendine ve Rabbine yabancılaşmış günahkâr beşer tipi ortaya çıkmaktadır.
Rabbimiz Haşir Suresi 19. âyette, “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.” buyurmuştur. İman iddiasına rağmen hayatın tümünde ya da herhangi bir alanında sürekli biçimde Allah yokmuş gibi davranılıyor, Allah’ın hükümleri sürekli biçimde hayat dışına itilip hevaya ya da tağutlara tâbi olunuyorsa, bu tutum “Allah’ın zikrinden yüz çevirmek”, “Allah’ı unutmak”, “hesabı ve âhireti” ciddiye almamak demektir. İşte bu âyette, Müslüman olduklarını ve iman ettiklerini iddia etmelerine rağmen böyle bir tercihte bulunarak hayatın tamamında ya da bir kısmında Allah’ı unutanlara, Allah’ın da kendilerini unutturacağı bildirildikten sonra, bunların müslim değil “fasık kimseler” olduğu ifade ediliyor.
Hayatın bazı alanlarında Allah’ı unutarak, bu alanları Allah’ın hükümlerinden soyutlayanlara, Kur’an’dan yüz çevirenlere, hevalarını, arzularını belirleyici kılıp “Allah’ın zikrini görmezlikten gelenlere, bir şeytan musallat edileceği ve bu şeytanlar onları yoldan çıkardıkları halde, onların kendilerinin doğru yolda olduklarını zannedecekleri” bildiriliyor. Allah’ın zikrini/Kur’an’ı umursamayan (görmezlikten gelen) kimseye bir şeytanı musallat ederiz de onun yakın bir dostu olur. – Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan çıkarırlar (saptırırlar) da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf, 43/36-37). Ve bu sebeple de, Kur’an’da bunlara “arzda fesad çıkarmayın” dendiğinde, onların kendilerinin “ıslah ediciler olduklarını” iddia edecekleri, ancak “asıl fesatçıların bunlar oluğu, ancak bunun şuurunda olmadıkları” bildirilmektedir. “Bunlara, ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!’ derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.” (Bakara, 2/11-12). Görüldüğü üzere, Allah’ın zikrini hayata hâkim kılmak yerine, Allah’ı unutarak hevalarına ya da şeytana ve tağutlara uyanlar, zamanla bu istikamette inanmaya ve artık tercih ettikleri bu bâtıl yolun doğru yol olduğunu, yeryüzünde fesad çıkardıkları hâlde kendilerinin “ıslah ediciler” olduklarını zannetmekte ve ısrarla bu iddiada bulunmaktadırlar.
Bâtıl Yollara Yönelenlere Tercihleri Süslü Gösterildiği İçin, Kötü Amellerini Güzel, Batıl Yolu “Doğru Yol” Zannederler
En’am Suresi 153. âyette “o yollara gitmeyin sizi Hak yoldan-sıratı müstakımden saptırır” denilen bâtıl yollara sapanların, tercih ettikleri o yolda bırakılacakları Nisa Suresi 115. ayette bildiriliyor: “Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra Rasûle karşı çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.” Bu âyette, müslim olan bir kişi, imanından sonra Allah’a ve Rasûlüne itaat konusundan zaaf yaşayarak mü’minlerin yolundan, Hak yoldan başka yollara uyarsa, o kişinin tercih ettiği o bâtıl yolda bırakılıp cehenneme sokulacağı ifade edilmektedir. İşte yozlaşma ve dönüşüm süreci, Allah ve Rasûlü’nün gitmeyin uyarılarına rağmen tercih edilen bâtıl yollarda ısrar sonucunda yaşanmaktadır. Sonuçta, zamanla kanıksanıp içselleştirilen bu yollara uyumlu olan Hak ile bâtıl karışımı bir inanca da sürüklenilmektedir. Bu tür insanlar, mü’minlerin yolundan ayrılarak yöneldikleri ve Rabbimizce de tercih edip ısrar ettikleri o yolda bırakıldıkları için zamanla bu bâtıl yolun “doğru yol” olduğuna inanır hâle gelmektedirler.
Peki tercih ettikleri yanlış yolda bırakılmaları nasıl olmaktadır? Rabbimiz Kur’an’da, her ümmete/topluma, haddini aşıp azgınlık edenlere kendi tercihlerinin ve yaptıklarının süslü/güzel gösterildiğini bildirmektedir: Bu bağlamda mesela En’am Suresi 108. âyette; “Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir.” Yunus Suresi 12. âyette de; “İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir.” hükmü yer alır.
İşte hadlerini aşarak, “emrolundukları gibi dosdoğru olmak” ve “sırat-ı müstakimde sebat etmek” yerine mü’minlerin bu yolundan ayrılıp başka yollara uyanların, bu tercihleri süslü gösterilerek kanıksamaları ve bu yolda kalıcılaşarak, üstelik Fatır Suresi 8. âyette ifade edildiği üzere “Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse” konumuna gelip bu kötü amellerinin güzel olduğunu ve yöneldikleri bâtıl yolun “doğru yol” olduğunu sanmaları, sonuçta cehenneme sürüklenmelerine yol açmaktadır.
Mehmet Pamak'ın makalesinin devamını okumak için tıklayın...
Makaleler
Hava Durumu