Özgün-Der'de konu "Siyeri Farklı Okumak"tı
Özgün-Der ‘’Cumartesi Seminerleri’’ bu hafta Prof.Dr.MehmetAzimli’nin ‘Siyeri Farklı Okumak’ başlıklı semineri ile devam etti.
04-02-2013
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakıf Cafeteryasın’da gerçekleşen seminer Nihat Bilir’in KURAN-I KERİM tilaveti ve mealini okumasının ardından Hamza Akdeniz Yaptığı selamlama konuşmasında Özgün-Der her ne kadar bir dernek olsada bizler kendimizi bir dernek yada bir sivil toplum kuruluşu olarak görmüyor ve öyle değerlendirmiyoruz. Bizler ALLAH’ın dinini gereği gibi anlamaya ve yaşamaya çalışan bu doğrultuda gerçek bir KUR-AN telakkisi sahih bir sünnet telakkisi ve vahye dayalı bir peygamber telakkisi çerçevesinde bir yaşam, bir mücadele çabası içerisinde olan tüm Müslümanlarla beraber olmaya gayret eden ümmetin bir parçasıyız diyerek sözü Mehmet Azimli’ye bıraktı. Hz. Peygamber’in beşeriyetinin altını çizen Azimli,Hz.Peygamber’in yüceltme adına ilahlaştırılmaması gerektiğini belirtti. Yaklaşık bir saat süren program soru-cevap şeklinde devam etti.
HZ. PEYGAMBER'İ DOĞRU OKUMAK
Dünyada hakkında en fazla söz söylenen kişinin Hz. Peygamber olduğunda şüphe yoktur. Hayatı, onun kadar genişçe anlatılan ve araştırılan başka bir insan yoktur dersek de yanlış söylemiş olmayız. Ayrıca yeryüzünde hiç kimse bu şansa sahip değildir ve gelmiş geçmiş en önemli ve en fazla etki bırakan şahıs olduğu da artık reddedilemez bir gerçektir.
Ancak, bütün bunlara rağmen, dinin bize aktarılmasında en önemli kaynak olan Hz. Peygamber’in hayatının, olduğunun çok ötesinde arz edilmesi, insanların gerçekte olanı değil de, kafalarında oluşturmak istedikleri peygamber modelini, bir sonraki nesillere aktarmaları ve bunun asırlar boyunca katmerleşerek devam etmesi, önümüze yaşanamayan, ulaşılamayan, her anı mucizelerle dolu, insanüstü olan ve adeta insani özellikleri olmayan bir peygamber inancı ve anlatımı ortaya çıkarmıştır. Bundaki hedef, en masum okumayla Hz. Peygamber’i yüceltmektir. Ancak ulaşılan gaye ise tam tersi olmaktadır. Hz. Peygamber, insanlara örnek olma seviyesinden, örnek olamayacağı insanüstü noktalara getirilmiştir.
Hz. Peygamber'in hayatını gereği gibi okumak isteyen bir kişi için önünde, birbirine karışmış, gerçekle hurafesi net olarak belli olmayan yığınla rivayet kültürü bulunmaktadır. Onun hakkında yüceltmeye yönelik, mucize temelli yazılan ciltler dolusu rivayetlerin doldurduğu kitapların sayısını tespit etmemiz mümkün değildir.
Üzerinde on beş asırlık bir birikim bulunan bu imajı, gerçeğiyle yer değiştirmek kolay değildir. Ancak böyle de kalmamalıdır ve bunu gerçeği ile değiştirmek onun hayatını inceleyen herkesin görevi olmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber mücadelesini, mucizeler üzerine değil, hayatın gerçekleriyle uyumlu, makul ve mantıklı bir takım tedbirler alarak gerçekleştirmiştir.
Beşeriliğinin Farkında Olmak
“Dinlere en büyük düşmanlığı kendi mensupları yapmıştır” sözü aslında gerçeği ifade etmektedir. Bütün dinler için geçerli olan bu kaideye İslam dini mensupları da dâhildir. Ehl-i Kitap kendilerine gelen hak dini nasıl tahrif ettiyse, son dinin mensubu olan Müslümanlar da kendilerine gelen dinin kitabını tahrif etmeseler de, kitabın örnek uygulayıcısı olan Hz. Peygamber’in hayatını örneklik ve beşerilik zemininden çok farklı bir noktaya taşıyarak bu tahrifi bir ölçüde gerçekleştirmişlerdir.
Bu bağlamda, İslam’ın doğru bir şekilde anlaşılmasında en büyük problemlerden biri, dinin iki kaynağından biri olarak telakki edilen Hz. Peygamber’in hayatının yanlış anlaşılması veya abartılı olarak anlatılmasıdır. Böylece İslam’ın net ve gerçek olarak anlaşılmasında en büyük engellerden biri, Müslümanların Hz. Peygamber’i yüceltmek amacıyla, yaşadığının ötesinde mucize temelli bir anlatımla aktarmalarıdır.
Hz. Peygamber'i tanıtan mucize temelli mübalağalı anlatımların, Müslümanların hoşuna gitmesi ve böyle bir peygambere sahip olmanın hazzını duymalarının ardında, belki de dile getirilemeyen ancak içlerinde gizli olarak kalan Hz. Peygamber’in Kuran’da ifade edilen: “Andolsun ki; sizin için Rasulullah'ta güzel bir örnek vardır”ayeti1 gereği örnek almamız gerekenörnek hayatına uymama isteği de olabilir.Bu bağlamda onun ne kadar yüce bir peygamber olduğunu belirtip anlatılan türde mucizevî bir hayat tarzı yaşayan peygamberin hayatının, örnek alınamayacağı tezinden hareketle, peygamberin örnekliğini de ortadan kaldırabilmektedirler ve bu düşünce, şu sözlerle ifade edilebilmektedir: “O, peygamberdir, biz onu nasıl örnek alalım, nasıl onun gibi olalım?” Aslında bu sözlerdeki mazeret doğrudur. Hayatının her anı mucizelerle dolu olarak anlatılan bir peygamber örnek alınamaz. Çünkü insanlar böyle mucizevî bir hayat yaşayamazlar.
Bu anlayış ile günümüzde Hz. Peygamber’in normal insan gibi değil de insanüstü olduğu tezini ileri süren ilk anlayışın, aynı kategoride yani Hz. Peygamber’i insanüstü görme noktasında buluştuklarını görebiliyoruz. İki anlayışın da geliştirdiği tavır, onun normal bir insan olmaması gerektiğidir. Müslümanlar: “O, çok yüce, insanüstü, biz ona uyamayız” diyerek peygamberin örnekliğini reddederlerken, Müşrikler: “Onun çok yüce biri olması gerekir, insan gibi olmaması gerekir” , diyerek reddetmektedirler.
Hz. Peygamber, bir beşerdir ve beşere ait işlerle kendini ortaya koymuştur. O, tarihinin ve coğrafyasının insanıdır. O, kendi tarih dilimi ve o coğrafyasına kendini kabullendirdiği gibi, çağlar ötesine de ışık tutabilecek değerler manzumesi hediye ettiğinden dolayı tüm insanlığın ona şükran borcu bulunmaktadır. Onu tarihinin ve coğrafyasının adamı ve başka bir çağın şartları içinde yaşamış birisi olduğu gerçeği kabullenildiği takdirde, onu haksız yere insafsızca eleştirenler, eleştirilerine insaf gereği rezerv koymak durumda kalacaklardır. Övgü temelli Hz. Peygamber'e yaklaşanlar da onun tarihsel gerçekliğini, göz önünde bulundurduklarında, bunların yüceltmeci ve uydurulmuş övgüler olduğunu teslim edeceklerdir. Böylece onun beşer olması vurgusu netleştirilirse, Hz. Peygamber, gereksiz eleştirilerden ve yersiz övgülerden kurtulacaktır. Bu iki tarafgir grubun tekelinden kurtarılan Hz. Peygamber ise gereği gibi anlaşılacak, getirdiği değerlerden alınması gereken gerçek istifade elde edilebilecektir.
Hz. Peygamber, Kuran’da beşer üstü özelliklerinden ve yüceliklerinden bahsedilmeyen tek peygamberdir.2 Kuran onu bize böyle anlatmaktadır. Kendisi de kendini şöyle vasf etmektedir: “Ben Abdullah oğlu Muhammedim. Allah’ın kulu ve peygamberiyim. Beni yüceltmenizi sevmiyorum.”3 Kendisine karşı övgülü anlatımları hisseden ve bu tehlikeyi tahmin eden Hz. Peygamber: “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi, siz de bana mübalağalı medhlerde bulunmayın.” diyerek bunu önlemeye çalışmıştır.4
Aslında o, toplum içinde bakılınca hemen tanınamayacak kadar mütevazi, toplum içinde kaybolmuş, kendini özelleştirmeyen biridir. Nitekim dışarıdan gelen bir elçi, sahabe içinde onu tanıyamamıştı ve sahabe topluluğuna şöyle sormuştu: “İçinizde Abdulmuttalib’in torunu hangisidir?”5 O, insanlardan kendisini ayırmamaya çalışıyor, farklılaşmamaya özen gösteriyordu. Kendisinden korkan bir bedeviye: “Mekke’de kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum”6 diyordu. Yine hicret sonrası Medine’ye ulaştıkları sırada Hz. Peygamber, sükut edip bir kenara oturmuştu. Ensar, Hz. Ebû Bekir’i nebi zannetmişlerdi. Biraz sonra Hz. Ebû Bekir’in Hz. Peygamber’e hürmet ve hizmetini görünce onu tanıyabildiler.7
Buradan da anlaşılmaktadır ki; Hz. Peygamber’in hayatının doğru olarak aktarılması çabası içinde olanların yapması gereken en önemli şey, bu dinin bize aktarıcısı olan Hz. Peygamber’i doğru anlama zorunluluğudur. Bu bağlamda yukarıda aktardığımız örneklerin de gerektirdiği şekilde Hz. Peygamber’i efsanevi anlatımlardan kurtarıp, günümüz insanının önüne sade ve gerçekliği olan bir şekilde sunmamız gerekmektedir. Bu da, onun hayatını anlatan kitaplarımızdaki İslam rivayet kültüründen gelen anlatımları, iyi tahlil edip siyer kitaplarında tercih edilen bu rivayetlerden öte, Hz. Peygamber’in insani boyutta örnekliğini ortaya çıkaracak rivayetler ortaya çıkarılmalı ve onu insanüstü gösterip örneklikten yoksun bırakan aktarımlar iyi tahlil edilmelidir. Hz. Peygamber’in örnek hayatı aktarılırken, siyer ve hadis kaynaklarından bize ulaşan tüm malzemeler toplanmalı ve karşılaştırmalar yapılmalıdır. Bu malzemedeki verilerin arasında kıyaslamalarla rivayetler arası açmazlara dikkat edilip tutarlı tercihler yapılmalıdır.
Doğrusu Hz. Peygamber'in tarihsel olmuş ve örnek alamayacağımız yönleri yerine ticaret ahlakı, adaleti, insani yönü, evliliği, toplumsal ilişkileri, ahlakı, savaş ve barış ilişkileri ve tavırları bizim için daha önemli değil midir? Onun hayatına komple bakılması gerekmez midir? Normal insanlar arasında hayat süren bu insanın neden belli yönleri ortaya çıkarılmaktadır? Bazılarının ön plana çıkardığı gibi o, sadece kıyafeti, oturuşu ve yemek adabıyla mı örnektir? Söz gelimi zahitçe bir hayat yaşamayı tercih etmemesi önemli değil midir?8 Gerçek örnekliği, mazluma yardım etmesi, açları doyurması, fakirleri himaye etmesi, af, hoşgörü ve misafirperverliğinde değil midir?
Gerçek Mucizenin Farkında Olmak
İnsanoğlu, önder olarak gördüğü insanı, kendinden üstün görmeye meyillidir. Ancak bu sayede onu lider kabul edebilir. İnsanoğlunun fıtratında bulunan, lider ittihaz ettiği ve sevdiği insanı yüceltme duygusu bunun esas sebebidir. Hz. Peygamber’in hayat hikâyesinde de bu anlamda abartılar bol miktarda mevcuttur. Hz. Peygamber'in hayatını anlatan eserler yazılırken, yukarda işaret ettiğimiz şekilde üretilen inşâî hayat kurgusu bu eserlere yansımıştır.
Bunlardan da anlaşılmaktadır ki; bizim için bir anlam ifade etmeyen, bize bir şey kazandırmayan, örnek olamayan bir peygamber hayatı ile karşı karşıyayız. Miraç anlatımlarında uçarak yolculuk eden bir peygamberin hayatı, böyle bir yolculuk kabiliyeti olmayan bizim için ifade edeceği anlam, sadece hikâye dinleyip eğlenceli vakit geçiren bir insanın durumundan farksızdır.
Bu anlatımlara göre; nübüvvet ona adeta doğumundan itibaren hatta: “Adem ceset ile ruh arasındayken”9 verilmiştir ve hayatı, doğumundan itibaren yığınla mucizeler ile doludur. Bu bağlamda o doğmadan mucizeleri başlar ve peygamber olmadan da mucizeler gösterir. Buna göre; babasının alnından gelen bir nurun nesiller boyu devam ettiği10, doğumu sırasında evden çıkan bir nurun Şam bölgesini aydınlattığı11 veya o gece onun doğumunu haber veren bir yıldız doğduğu12, sütannesinin yanındayken göğsünün yarılıp içindeki günahların temizlenip tekrar dikildiği13, o çocukken birçok kâhin ve rahibin onun peygamber olacağını müjdelediği14 gibi olağanüstü olaylar anlatılarak mesele izah edilmeye çalışılmaktadır.
İncil’de Hz. İsa’nın doğumu ile ilgili: “Kral Hirodes devrinde İsa'nın doğmasından sonra bazı yıldız bilimciler doğudan gelip: O'nun yıldızını gördük, O'na tapınmaya geldik.”15gibi bölümler bulunmaktadır. Yıldızların bile Hz. İsa’nın doğuşunu haber verdiği şeklindeki bu teze karşılık, Müslümanlar da Hz. Peygamber’in daha üstün olduğu şeklindeki bir antitezden hareketle onun doğumundaki mucizeleri anlatan rivayetleri uydurup Hz. Peygamber'in doğduğu gün bir yıldızın doğduğundan bahsetmek şeklinde bir peygamber yarıştırma işine girmişlerdir.16 Bu durumda hem yıldızdan haber getirenlerle irtibatı yasaklayan bir dinin mensubu olup hem de bu dinin peygamberini övmek adına ve onun yüceliğini anlatmak üzere onun doğumundaki bu tür haberleri delil getirmek uygun görünmemektedir.
Aynı şekilde rivayetlerde onun atalarının hepsinin en asil soydan geldiği ve Hz. Peygamber'in doğduğunda sünnetli doğduğunu belirtmişlerdir. Bu tür rivayetlerin onu övme adına ortaya koyulduğu ortadadır. Ancak burada olduğu gibi bu övgüler, bazen onu övmekten öte, tam tersi bir duruma da düşürmektedir. Bu övgüleri yapanların Hz. Peygamber’i övme adına17 aslında onun arızalı bir vücuda sahip olduğunu ortaya koyduklarının farkında değillerdir. Çünkü tıbben de sünnetli doğmak vücutsal bir erdem değil bir arızadır, eksikliktir.18 Bu durum, övünülecek bir şey değildir ve tamamen sünnetsiz olan da yoktur. Bu anlamda olmayan bir şeyle Hz. Peygamber’i övmeye çalışmak aslında farkında olunmadan onu bulunduğu konumdan daha aşağı bir konuma düşürmektir. Sonuçta onun sünnetli ve göbeği kesik doğduğu şeklindeki rivayetlerin, problemli olması bir yana, bir erdem olarak anlatılması uygun değildir. Doğrusu onun yedinci gün sünnet edildiğidir.
En asil soydan nur varmış Bunları, dünyaya gelmiş geçmiş en yüce insanlardan kabul ettiğimiz o yüce insana tan etmek için değil, sadece İslam’ın evrensel kaidelerini soy, sop ve ırka dayalı değil, insani değerler ve ilkeler sistemine göre kurduğunu belirtmek için söylüyoruz. Onun bu türden yüceliklere(!) ihtiyacı da yoktur. O, getirdiği ve uyguladığı yüce değerlerle kendini kanıtlamış çağlar üstü bir önderdir.
Bütün bunların Hz. Peygamber’in doğumundan itibaren çocukluğunda bile birçok mucizevî olayla büyüdüğünü gösterme sadedinde uydurulduğu açıktır.19 Bunlar övgü adına söylenmiş onu yüceltmeye yönelik abartılardır. O, bu tür şeylere ihtiyacı olmayacak kadar yüce olan ve gelmiş geçmiş en önemli insandır. Bunlarla yücelmez, bunlar olmadan da alçalmaz.
bahira Yine Hz. Peygamber'in peygamber olacağını bilmediği Kuran’da "Sen, bu kitabın sana vahyolunacağını ummuyordun" (Kasas; 86) "Sen Kitap nedir, iman nedir bilmezdin". (Şura; 52) net olarak ifade edilmişken, maalesef bu yeterli görülmemiş ve onun Bahira ile görüşmesinde peygamber olacağı herkesin huzurunda ilan edilivermiştir(!)
İnsanüstü demesek de insanın ötesinde melek gibi, işlerini olağanüstü yardımlarla yürüten bir peygamber hayatı, bizim için çok anlamsızdır ve bize örnek olamaz. Böyle bir anlatım ancak tatlı efsanevi hikâyelerle vakit geçirmeye yarayacaktır.
Bunlar, Peygamberliğinden önceki dönem ile ilgili aktarımlardır. Onun peygamberliğinden sonraki dönemi ile ilgili de birçok abartılı aktarıma rastlayabiliriz. Gerek klasik gerek çağdaş siyercilerin bir kısmı onun peygamberliğinden sonraki dönemle ilgili bize ulaşan rivayetlerden özellikle mucizevi türde olanlarını seçmeyi ve tercih edip kitaplarına almayı adet edinmişlerdir. Meseleyi biraz daha gizemli hale getirmek için bu tür rivayetler ön plana alınmış ve bu amaçla daha çok tercih edilmiştir.
Bu şekilde aktarılan rivayetler, belki onu önder ittihaz eden biz Müslümanlar açısından hoş ve ruhu okşayıcıdır. Ancak, Hz. Peygamber’i, daha kolay örnek alınabileceği insani boyuttan çıkarıp örnek alınamaz noktaya götüren bu türde rivayetlerle ortaya çıkan Hz. Peygamber portresinde, Cebrail tarafından durmadan kollanan, suikastlardan korunan, tedbir almasına ihtiyaç duyulmayan, dolayısıyla dinin anlaşılmasında örnekliği olamayan veya yanlış örnekliği olan bir peygamber portresi çizilmektedir. Sonuçta bu rivayetler Hz. Peygamber’in olduğu gibi resmedilmesinin önünde de önemli bir engeldir. Bir örnek verirsek; “Hz. Peygamber hicreti sırasında bir kadından su istemiş, o da vermemiş bunun üzerine Hz. Peygamber o kadını kayaya dönüştürmüş ve bu kaya hala orada duruyormuş.”20 Hz. Peygamber, kendisine Mekke dönemi boyunca dövme, sövme, üzerine işkembe koyma dahil yapmadıkları işkenceleri bırakmayan Ebû Cehil, Ukbe b. EbiMuayt gibilerini, ayrıca öldürmek üzere evini kuşatan müşrikleri, yine hicret sırasında onu yakalayıp öldürmek üzere peşinden koşan Suraka’yı taşlaştırmıyor da, su isteğine olumsuz cevap vermekten başka suçu olmayan bir kadını kayaya çeviriyor(!) Eğer su vermemek taşlaşma sebebi olacaksa, Boykot yıllarında Müslümanlara yiyecek ve su vermeyerek açlıktan çocukların çığlıklar atarak ölmelerine sebep olanların taşlaşması gerekmez miydi?21 Bütün bu anlatılanlar, kendisine su vermeyeni taşa çevirecek kadar taş kalpli bir şekilde tasvir edilen o merhametli peygambere iftiradan başka bir sözcükle açıklanamaz.
Başka bir örnek üzerinden gidersek; Hicret sırasında Hz. Peygamber'i takip eden Suraka’nın atından her düşüşünde fal oklarına bakması ve fal okları üç defa olumsuz çıkarak yaptığı işin yanlış olduğunu ona işaret etmesine rağmen yoluna devam etmesidir(!) Kur’an bize: “İçki, kumar, fal okları şeytanın amelinden birer murdardır.”22diye nitelemeler yaparken, Hz. Peygamber’in büyüklüğünü ispat için, fal oklarının bile onu desteklediğini gösterme sadedinde bir mucizeden bahsedilebiliyor(!) Yani bir anlamda Hz. Peygamber için fal oklarında fayda umuyoruz, fal oklarından bile mucize üretiyoruz. O yüce insanın fal oklarından çıkan bu tür mucizelere(!) ihtiyacı yoktur, o bütün bunlardan berîdir.
Hâlbuki Hz. Peygamber, hayatı boyunca bu türden mucizevî olayları kendini ispat için müşriklere karşı ilzam edici bir delil olarak sunmamıştır.23 Hangi sahabenin mucize sayesinde Müslüman olduğu sorusunu kendimize sormamız gereklidir. Hz. Peygamber’in hayatı ve sahabenin Müslümanlığı tercih edişleri24 tetkik edilirse, gösterilen bir mucize ile Müslüman olan birine rastlanmayacaktır.
Üstelik tersine mucize gösterildiği halde müşriklerin inkâr etmeye devam ettikleri şeklindeki anlatımları da bol miktarda bulmak mümkündür.25 Şu ayet durumu çok güzel izah etmektedir: "Ona Rabbinden mucizeler indirilmesi gerekmez miydi?" derler. De ki: "Mucizeler ancak Rabbimin katındadır. Doğrusu ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunan bir Kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır.”26
Kuran, bize Hz. Peygamber’i olağanüstülüklerle donatılmış biri olarak değil, öncelikle insan olduğunu, sonra peygamber olduğunu telkin eder: “Onlar: "Sen, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın. Yahut iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin. Yahut da altından bir evin olmalı ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız.” Bütün bu taleplere karşı tek bir cevap verilmiştir: " De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece insan olan bir elçiden başka neyim ki?”27
Yani aslında onun elinde bir şey yoktur. O, mucizeler yağdıran biri değildir. Müşriklerin mucize istekleri de Kuran tarafından devamlı reddedilmiştir. Bu konuda ondan bela getirmesini isteyenlere karşı verdiği cevapta bunun mümkün olmadığını, istediği zaman mucize getiremeyeceğini, her istediğini yapamayacağını şöyle ifade eder: “De ki: Acele istediğiniz şey benim elimde olsaydı, elbette benimle sizin aramızda iş bitirilmişti.”28
En Yüce İnsanın Farkında Olmak
Dünya tarihinde önemli bir kırılma noktası oluşturan Müslümanlığın en önemli farkı, o günün bilinen dünyasında doğudan batıya çok kısa sürede yayılabilmesidir.
Kısa sürede değişik coğrafyalara ulaşan ve bu coğrafyalardaki din mensupları ile ilişki kuran Müslümanlar, özellikle Ehl-i Kitap ile birçok fikri mücadeleye girişmiştir. Bu tür anlatımların oluşumunda o dönem Müslümanlarının Ehl-i Kitap ile tartışıp Hz. Musa, Hz. Yahya ve Hz. İsa’nın hayatlarında meydana geldiği ileri sürülen olaylara karşı, kendi peygamberleri için bir savunma psikolojisi içerisinde bu tür olağanüstülükleri üretmelerinin payı çok büyüktür. Bu üretilen mucizeler, asırlar geçtikçe kartopunun yükseklikten yuvarlanırken kat be kat büyüdüğü gibi çoğalmış ve onun hayatının gerçekleri, adeta geri plana itilmiştir.29
Dünyanın gelmiş geçmiş en yüce insanını gereği gibi öğrenmek biz takipçilerinin üzerine bir vecibedir. Onun getirdiği değerlerin farkında olmak, doğru bildiğimiz yanlışları düzeltmek, yanlış bildiğimiz doğruları kabullenmek ise Müslümanlığımızın gereği olmalıdır. Düşmana gerek bırakmayacak şekilde tanıtmak ise ona ve getirdiği dine yapılacak en büyük darbedir. Yanlışta direnmemek ona karşı vefanın gereğidir. Sözün özü, mümin olarak hikmeti arıyorsak, ulaştığımız gerçekler karşısında, eski fikirlerimizden vazgeçmeyi de erdem saymamız gerekir.
1- Kuran
2- Bu durumda onun farkında olmak nasıl gerçekleşebilir, sorusuna kısaca değinmek istiyoruz. Hz. Peygamber'in hayatı gereği gibi öğrenilirken onu tanımada en önemli ölçütlerden biri tarihsel bağlam olmalıdır. Tarihsel bağlam ile şunu kastediyoruz; bir olayı, tarihî ve gerçek bir vakıa ömer olarak kabul edebilmemiz için o olayın, isnat edildiği tarihte var olan sosyal-çevre, kültür ve olayın akliliği/imkânı gibi hususlara göre ortaya çıkabilmesinin mümkün olması gerekmektedir. Bu şartlara uygun olduğu zaman bir olay tarihî bir vakıa olur. Bize ulaşan siyer malzemesini de bu açıdan dikkatle incelememiz önemlidir. Bir rivayet, tarihsel bağlama oturuyor mu oturmuyor mu? Yani incelenen olayda, anlatılan veriler o tarih dilimi içerisinde olması ve gerçekleşmesi mümkün müdür, değil midir? O dönemin insanları aktarılan olaya tepkileri ne olabilir? Acaba anlatıldığı gibi mi davranırlar, yoksa farklı bir tepki mi vermeleri gerekirdi? şeklindeki sorulardır.
Her tarihi olaya bu sorular sorulmalı ve eğer incelenen olaya sorduğumuz bu sorulara pozitif cevaplar alabiliyorsak o zaman bu olay tarihî bir olaydır diyebiliriz. Bunu çok önemsiyoruz. Eğer bir rivayet, tarihsel bağlam yönünden gerçekleşmesi mümkün görülmüyorsa veya mümkün değilse ne kadar sahih olduğu belirtilse de o malzeme kabul edilmemelidir. Çünkü aktarıcılar, uydurdukları birçok olaya sağlam senetler ekleyerek olayları aktarmışlardır. Zaten senet olayı da, kendi zaman diliminde çok önemli işler görse de, şu anda bizim açımızdan sadece; “o rivayet o tarihte nasıl değerlendiriliyordu” şeklinde bilgi vermekten başka bir anlam ifade etmeyecektir. Bütün bu işlemler yapılırken Hz. Peygamber, insani platformlar çerçevesinde bir yere oturtulup bu yönü ön plana çıkarılmalıdır. Ayrıca başka tarih dilimlerinde gerçekleşmiş olaylar, Hz. Peygamber’in hayatına adapte edilmiş de olabilmektedir. Bu sebeple gelen rivayetler sıkı bir süzgeçten geçirilip olayın olabilirliği iyice tahlil edilmelidir.
3- Akıl Bu türde yapılacak çalışmalar, İslam dinini çağa sunmayı amaçlayan bu dinin mensuplarının önüne yaşanabilen, örnek alınabilen, anlatılabilen bir peygamber portresi sunacaktır kanaatindeyiz. Bu peygamber portresi, hem Kuran’ın hem de Hz. Peygamber’in ortaya koyduğu davetin gayesine en uygun bir portre olacaktır. Değilse klasik peygamber algısı, yeniçağın insanının zihinlerinde efsanevi türde ve ancak masal türü bir algı olarak kalacaktır ve devamlı da sorgulanmaya hazır bir halden kurtulamayacaktır. Çünkü anlatılan portreyi hiçbir insan örnek alamayacağı için bu türde bir hayat hikâyesi, yani siyerin hiç de örnekliği olmayacaktır.
Fazla söze hacet duymadan sözümüzün özünü ifade eden şu ayetle konumuzu bitiriyoruz: "Ona Rabbinden mucizeler indirilmesi gerekmez miydi?" derler. De ki: "Mucizeler ancak Rabbimin katındadır. Doğrusu ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunan bir Kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır.”30
1-Ahzab, 21.
2-Mehmet Sait Hatipoğlu, Müslüman Kültürü Üzerine, Ankara, 2004, 145.
3-İbnHanbel, Musned, III, 241.
4-Buhari, Enbiya, 48.
5-Müslim, İman, 10; Darimi, Taharet, 1.
6-İbnSa’d, I, 23.
7-Buhari, Menakıbu’l-Ensar, 44.
8-Nedvi, Hz. Peygamber Hakkında Konferanslar, 51.
9-Zehebi, Tarihu’l-İslam,es-Siret’ü-Nebeviyye, Beyrut, 1994, I, 41.
10-İbnHişâmes-Siretu’n-Nebeviyye, Beyrut, 1994, II, 91.
11-İbn İshak, Siret-ü İbn İshak, Konya, 1981, 28.
12-İbnHişâm,II, 92; İbnSa’d, et-Tabakatu’l-Kübra, Beyrut, 1985, I, 160.
13-İbn İshak, 32.
14-Belazurî,Ensabu’l-Eşraf, Dımeşk, 1997, 110.
15-Kitab-ı Mukaddes, Matta, 2.
16-Hz. Peygamber’in diğer bütün peygamberlerden üstün olduğunu ispat adına diğer peygamberlerin yaptığı bütün mucizeler, Hz. Peygamber için de üretilmiştir. Sözgelimi; Salih’in konuşan devesi karşılığı ona da deve dile gelmiş konuşmuştur. Hz. Musa’nın kayadan su fışkırtmasına ve asa mucizesine karşılık, onun da parmaklarından su akmış ve hurma kütüğü ağlamış, hurma dalı kılıca dönüşmüştür. İsa, beşikte konuşup ölüleri diriltirken, o da beşikte konuşmuş annesini diriltmiş ve Müslümanlığa girdikten sonra kabre döndürmüştür. (!) İbnSa’d, I, 178-188; Nedvi, III; 161-162.
17-Suheyli, II, 94.
18-Tıp literatüründe, Sünnet, “Hipospadiah” olarak nitelendirilen bir vücutsal arızadır. Cahit Tanyel, “Çocuklarda Sık Görülen Cerrahi Hastalıklar”, Katkı Dergisi, Ankara, 1997, Sayı, XVIII, (2-3), sh. 246; İhsan Numanoğlu, Çocuk Cerrahisi, İzmir, 1991, c. 2 sh. 1506.
19-Bu tür abartılar bunlarla sınırlı değildir. Bu bağlamda onun Halime’nin yanındayken ilk sözünün “La ilahe illallah” olduğu, her şeye “Besmele” çekerek dokunduğu, onun girdiği yerin misk koktuğu gibi uydurmalar mevcuttur. Detaylar için Bkz. Halebi, I, 110; Algül, I, 140.
20-Suheylî, IV, 149.
21-Belazurî, I, 269.
22- Maide, 90.
23-Adem Apak, İslam Tarihi, İstanbul, 2006, 109.
24-Mevlana Şibli, Asr-ı Saadet, Çev: Hz. Ömer Rıza Doğrul, İstanbul, 1978, II, 255.
25-Muhammed Hüseyin Heykel, Hz. Muhammet’in Hayatı, Çev; Vahdettin İnce, İstanbul, 2000, I, 99; örnek olması açısından Rukane olayı verilebilir. İbnHişâm, III, 238.
26-Ankebût 50-51
27-İsra, 90-93.
28-Enam, 58.
29-Bünyamin Erul, “Hz. Peygamber’in Risalet öncesi hayatına Farklı bir Yaklaşım” Diyanet İlmi Dergi, Peygamberimiz Özel Sayısı, Ankara, 2003, 58.
30-Ankebût 50-51
- Siyonazi çetesi, Gazze'de gıda yardımı bekleyen sivillere saldırdı: 150 maktul 1000 yaralı
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesine Dâvet
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesi'ne dâvet
- İktibas’a bu cumartesi Ali Kaçar konuk oluyor
- Gazze’ye Yardım Kampanyası
- Siyonist vahşet: İnfaz edip çöpe atmışlar
- Adana ve Mersin seyahatinden sadra düşenler
- Kur'an Nesli İlim Merkezi'nin çadır yardımları Gazze'ye ulaştı
Makaleler
Hava Durumu