Sabiha Ateş Alpat'tan Nijer izlenimleri: Kara Kıta -1-
Kurban organizasyonu nedeniyle Nijer'e gerçekleşen ziyaret programına katılan Zamanın Zeynebi derneği başkanı Sabiha Ateş Alpat izlenimlerini kaleme aldi...
23-10-2014
Başkent Niamey’e indiğimizde gece yarısıydı. Meraklı gözlerle her şeyi, ama her şeyi inceliyorum, adeta hiçbir şeyi gözden kaçırmamacasına. Pasaport işlemlerini bitirip çıktığımızda partner kuruluşun elemanları İmam Ali, Muhammed İbrahim ve Muhtar bizleri bekliyordu. Fransa'dan Kardeş Eli Derneği İskenderun’dan Yaren-Der yetkileri ile birlikte gitmiştik. Telaşlanıyorum coğrafyayı yakinen görmek ve coğrafyanın insanlarıyla tanışmak. O gece otel Terene’nede kaldık. Otel başkentte bir otel ve nasıl bir ülkeye geldiğimizi otelin odaları biraz da olsa anlatıyor bize. Ertesi gün biraz alışveriş yaptık. Para bozdurmak için biraz bekledik. Beklerken Niamey’in sokaklarını temaşa ediyorum.
Sonra Kardeş Eli Derneğinden Musa Kazım Ağabeyimizin vesilesi ile gittiğimiz Nijer'de, Musa Ağabeyimiz bizi yörenin zenginlerinden Ebu Musa ile tanıştırdı. Ebu Musa’yı ziyaretimizde bölge halkı hakkında bilgiler almaya çalıştık çok zengin ama oldukça mütevazi, halkının derdi ile dertlenen bir kardeş beş cümle kuruyor ise dördü ayetten oluşuyor desem abartmış olmam. Müslüman bir hanımın bölgeye gelmesini önemli bulduğunu söylüyor. Bir kaç yıl öncesine kadar sadece misyonerlerin geldiğini, birkaç yıldır Müslümanların da geldiğini söylüyor ve ekliyor; Bizim hiçbir şeyimiz olmayabilir ama inancımız ve izzetimiz var Elhamdülillah. Arapça konuşuyoruz. Kendisi ile görüştükten sonra Tera bölgesine hareket ettik. Yolda giderken etrafı kolaçan ediyorum. Yol boyu su göletlerinin kenarında çamaşır, bulaşık yıkayan, banyo yapan, çocuklarını banyo yaptıran kadınlar görüyorum. Yıkadıkları çamaşırları yol kenarlarına sererek kurutuyorlardı.
Yolda namaz molası veriyoruz. Açık hava, kumların üzerinde burası bir mescit, öğle namazını eda ediyor ve yola devam ediyoruz. Yaklaşık 3-4 saat sonra Tera’ya ulaşıyoruz. Ebu Musa’nın Tera’da oteli var bizde orada konaklıyoruz. Otel 3 katlı. Bizi otelin kapısında gören çocuklar otelin kapısına birikiyor, el sallayıp duruyorlar. Alışmış olmalılar Musa Kazım Ağabeyimiz bir şeyler beklediklerini söylüyor ve nitekim otele yerleşiyoruz. Otel dedim de yanıltmış olmayayım bina, oraya göre lüks bile sayılır odalar tahtadan ve eski süngerlerden oluşuyor. Duşunda serçe parmaktan daha ince akan suyu oranın şartlarına göre lüksümüz bizim. Telaşlıyım. Bir an önce halkla iç içe olmak görüşmek istiyorum. Ertesi gün bize rehberlik eden İmam Ali ve beraberindekiler bizi almak için geldiler. İmam Ali, Tera Cuma imamı Müslümanlığının bilincinde bir imam. İzzetli bir duruşu var. Sünneti ihya, bidatı ilga konusunda çalışmalar yürütüyor. Kurban bayramı olmadığından öncelikle adak kurbanlardan başlamak istiyoruz. Bunun yanında yanımızda götürdüğümüz çocuklara yönelik hediyeleri dağıtacağız. İlk önce Avustralya’da yaşayan Türk Müslümanların yaptırdığı Mescidi Aksa cami ve şehit Bahattin Yıldız yetimhanesi ne gidiyoruz. Henüz bitmemiş. Biraz titizlik gösterilmiş olsa çok daha önce faaliyete geçmiş olacak ama imkansızlıklar sanırım bazı şeyleri biraz sürüncemede bırakabiliyor. Yol boyunca halka selam verdim halk Fransızca ve kendi yerel diliyle konuşuyor Fransa’dan gelen Yasin kardeşin vesilesi ile Fransızca irtibat kurmaya çalışıyoruz. Yokluk her hallerinden okunsa da yüzlerinden okunan tebessüm beni şaşırtıyor. İnsanların depresif ve stres halini hemen hemen hiç gözlemlemedim. Hüzünlü olanlara rastladık elbet. Lohusa olan çölde çocuğu ve kendisi hasta olan bir ananın hüzünlü yüzünü unutmak mümkün değil.
Organize gerçekten çok güzeldi buradan bir kez daha organizatörlere teşekkür ediyorum ve bize vesile olan Musa Kazım ağabeyimize ve İlker kardeşimize.
Gönül rahatlığı ile her bir kurban ve her bir keçi hak edenlere ulaştı diyebilirim. Bilinçli bir Müslüman mümin olan İmam Ali’nin hak yerini bulsun diye seçici ve titiz çalıştığına şahitlik ettik.
Ve Yollara düşüyoruz.
Çölde ilerliyoruz yollarda gördüğümüz insanların yanında durup hediye vermeye çalışıyoruz. Hemcinslerimin yaşam standartları beni derinden etkiliyor. Bir köye varıyoruz kamıştan yapılmış küçücük evlerin içini merak ediyorum ve bir eve giriyorum. Aman Allah’ım odundan yapılan bir dîvân üzerinde eski bir yatak ve birkaç kap kaçak şimdi burada benim kardeşim mi yaşıyor diyorum kendi kendime elektrik yok, su yok…
Suyu eşek sırtında uzaklardan getiriyorlar. Duygusallaştığımı gören imam Ali (La tahzen ya seyyide. Elhamdülillah) diyor. Yani üzülme hanımefendi hamdolsun. Bir kız çocuğu gözüme çarpıyor yedi yaşlarında. Başını okşamak istiyorum. Ürküp kaçıyor. Ancak büyüklerinin teskin etmesiyle yanaşıyor yanımıza. Üstü başı oldukça perişan. Elbise giydirmek istiyoruz korkup yanaşmıyor. Yine devreye kadınlar giriyor.
Akşam namazı vakti giriyor başımızda toplanan hanımlar teyemmüm edip cemaatle namaza duruyoruz. Kucağıma bir hasta çocuk veriyorlar henüz 1 aylık biraz rahatsız bir şey yapamamanın ezikliği ile anasına veriyorum. Bu korkuyu daha sonra bir çok çocukta görüp soruyorum
-Neden bu çocuklar insandan korkuyorlar?.
El cevap beni oldukça düşündürüyor;
-İnsandan değil beyaz adamdan korkuyorlar!. Bu çocukların dedelerine yapılan zulmün ırsi yansıması mıdır bu korku, Allah bilir...
Çölde hediye dağıtımına devam ediyoruz. Tevafuken rastladığımız yalnız bir ev ve yalnız bir kadın!. O kadın yüreğimizi parçaladı, günlerce kendimize gelemedik, o kadın yılın annesi ödülüne layık bir kadın. Çölün ortasında 2 metre karelik çalıdan evinde ve lohusa. Bu hali ile dinlenebileceği bir yatağı yok. Tebessümle karşılıyor bizi. Kamıştan evine ikinci bir kişi zor sığıyor.
-Matırgo,(nasılsın demek halk diliyle) diyorum.
-Ben samey Vallah (ben çok iyiyim) diye cevap veriyor. Ve ekliyor "fofo fofo" çok teşekkür ederim...
Burası da evinin dıştan görünümü
Hayretler içinde kalıyorum çöl sıcağı, susuz ve ıssız… En yakın ev belki bir kilometreden fazla uzaklıkta. Yanımızda yiyecek türünden bir şeyin olmaması canımı sıkıyor, organizatör kardeşlere ısrarla bir daha gidelim diyorum ve bayram sonu tekrar gidiyoruz. Bizi yine tebessümle karşılıyor o kadın. Uyduruk dünya kadınlar gününün tuzu kuru hanımlarından değil gerçek bir kadın o kadın. Çocuklarını bakıcılara teslim eden anneciklerden değil, gerçekten ana o kadın. Anne olmanın dayanılmaz bedelini ödeyen bir kadın. Gerçekten ana. Sanırım ömür boyu o kadını unutmam mümkün olmayacak… Yılların analık ödülünün hak sahibi o kadın.
Bu da o kadının kızı ve o da bir anne anasından öğrenmiş analık sanatını.
İnşaallah devam edecek…
-
kemal songür 23-10-2014 12:03
Aktardıklarınızı ağlayarak okudum, onlar da bizler de imtihandayız fakat onların imtihanı ve şükürleri bambaşka. Belirttiğiniz gibi yılın annesi değil belki de tüm zamanların annelerine örneklik teşkil edecek fedakarlığı kuşanmışlar. Mazlumun/mağdurun duasını almak Rahman'ın rahmetini celbeder ve sizler bu lutufa nail olanlardansınız inşaallah. Mazlumun/mağdurun bedduasını almak da Kahhar olanın kahrını-azabını celbeder ve ora halkının yeraltı zenginliklerini sömürenler hem bu dünyada hem hesap gününde zillete düçar olurlar inşaallah. Allah'ın kullarına sadece O'nun rızası için yardım etmek muhteşem bir ameldir ve bu ameli küçümsemek ve dahası canları pahasına ümmet coğrafyasına ecir umarak yardım götüren kişi ya da kuruluşları çokça hafife alıp ve adeta vahyin infak düsturundan bihaberler gibi yaftalayıp ''hılful füdul'' indirgemesiyle gözden düşüren yaklaşımları bu vesile ile şiddetle kınadığımı ve insaftan/iz'andan yoksun olduklarını belirtmeliyim. Yüreğinize, merhametinize ve salih amelinize gıbta ederek Rahman'dan bol ecirler vermesi duasıyla Sabiha kardeşim selamlar.
Makaleler
Hava Durumu