Şehadete giden yolda bir mücahid: Kutub

İslam coğrafyasının büyük sıkıntıda olduğu, Batı hâkimiyetinin fazlaca yaşandığı dönemde, onun fikirleri adeta bir ışık olmuştu Davasına olan sarsılmaz inancını, mücahit kişiliğini, hayatı şehadetle sonlanıncaya dek sürdürmüştü Seyyid Kutup. Müslümanlar, onu sert üslubunun yanında taşıdığı naif kişiliği ve bıraktığı onlarca eserle tanıdı.

15-04-2014


Milli Gazete / Burak BİR

1906 yılında İslam Dünyası’nın önemli parçalarından Mısır’da, önemli değişimlere gebe olan bir zaman diliminde dünyaya geldi Kutup. Doğduğu yer Mısır’ın kuzeyinde yer alan ve küçük Muşa köyüydü.

Mütevazı bir ortamda yetişen Kutup 13 yaşına geldiğinde tahsili için Kahire’ye gönderildi. Fikir ve söylemleriyle ileride pek çok kimseye örneklik edecek olan Seyyid Kutup henüz lise yıllarında makaleler yazmaya başladı. Abdülaziz Medresesi’ni bitirip, iki yıl süreyle ortaokul öğretmenliği yaptıktan sonra Ezher Üniversitesi’ne bağlı Darül Ulum fakültesine girdi.

Batı Yanlısı Entelektüel

Öğrenciliği esnasından İngiliz edebiyatıyla yakından ilgilenen Kutup, Tarih, Coğrafya, Arap Edebiyatı, İngilizce, Sosyoloji, Pedagoji, Riyaziyat, Fizik, Felsefe ve Dini ilimler okuduğu bu fakülteden 1933 yılında birincilikle mezun oldu. 1939 yılına kadar edebiyat öğretmenliği ile meşgul olan Kutup, daha 26 yaşındayken El Ahram gazetesinde yazmaya başladı. Aynı sene Milli Eğitim Bakanlığı’a, 14 sene sürecek olan müfettişlik görevine atandı.  27 yaşında ‘Topluma Karşı Şairin Görevi’ adlı kitabı basılan Kutup’un entelektüel şöhreti, dini içeriklerden yoksun olan edebi, sosyal ve politik konularda kaleme aldığı sayısız makaleyle başladı. Entelektüel şöhretinin başladığı bu dönemde Taha Hüseyin, Ahmed Zayyut ve Mustafa Sadık er-Rafi gibi ünlü edebiyatçılarla iletişime geçti.

Bu dönemde dini hassasiyetten yoksun olan yazılarında kullandığı üslup, büyük ölçüde etkisinde kaldığı Batılılaşma savunucusu El Akkad’ın eseriydi. Kutup’un eserlerine yansıyan batılılaşmış zihniyet, şüphesiz Mısır’ın o dönemde içinde bulunduğu siyasi, toplumsal ve ahlaki buhranın bir sonucuydu.

İngiltere sömürüsü altında, şiddetli bir şekilde kültürel emperyalizme maruz kalan dönemin Mısır’ında, verdiği bu eserler hakkında duyduğu pişmanlığı, yıllar sonra belirtecekti Kutup…

İslami Retoriğe Geçiş

Yıllarını batı tandanslı bir retorikle yazdığı eserlerle geçiren Seyyid Kutup, 1946 yılında kaleme aldığı Medaris Lis-Suht adlı makalesinde İslami dile geçişinin işaretini veriyordu. İslami toplumun içinde bulunduğu durumu tam anlamıyla bir kriz olarak nitelendiren ve toplumu da bu minvalde eleştiren Kutup, bu kötü durumun düzeltilmesi için de Müslümanlara çağrı yapıyordu.

Kutup, hayatına yansıyan değişimi eserlerinde de gösteriyordu. Öyle ki, hafız olmasına rağmen, Kur-an’ı incelediği eserlerin önsözlerine ‘Kur-an’ı buldum’ notunu düşüyordu.

Tiranlığa Karşı Açık Savaş

Zihinsel dönüşümü sonrası, sert bir dille Batı yanlısı Mısır’ı, onun tiranlığını eleştirmeye başladı. Editörlüğünü üstlendiği Yeni Fikir dergisi, yaptığı katı tenkitler sonucu Kral Faruk tarafından kapatılmıştı. Yaptığı açık eleştirilerle çarpık sisteme, düzensizliğe savaş açan Kutup, Kraliyet tarafından açık tehdit olarak görülüyordu. Bu eleştiriler sonucu, hükümet tarafından neden bulunamadığı için tutuklanamayan Kutup, farklı bir formülle susturulmak istenmiş ve Mısır’dan çok uzaklara Amerika’ya gönderilmişti.

 Yalanlar Ülkesi: Amerika

Kutup, Amerika’nın salt maddeciliği esas alan toplumsal ahlak anlayışına ilişkin, ‘Amerika, şahsiyet ve kişilikleri ancak çalışma ve emek terazisi ile tartmakta’ ifadesini dile getirmiştir.

Amerika toplumuna atfedilen ve her fırsatta örnek gösterilen ‘barışçıl’ tanımlamasına da tarihten verdiği örneklerle sert bir şekilde karşı çıkıyordu. ‘Amerika, yaradılışı gereği savaşçıdır. Mücadeleyi sever … İlk gruplar memleketlerinden, emperyalizm ve birbirleriyle yarış fikriyle Amerika’ya doğru yola çıktılar. Orada ayrı ayrı gruplar halindeydiler ve birbirlerini öldürüyorlardı. Sonra hep birlikte o toprakların asıl yerlileri olan Kızılderilileri öldürmeye başladılar…

George Washington komutasındaki istiklal savaşında, ilk anneleri İngiltere ile harbederek istiklallerini kazandılar.  Sonra Kuzey, Güney’le harbetti… Amerika Birinci Dünya Savaşı’na girince fetret dönem ve siyaseti sona erdi. Sonra İkinci Dünya Savaşı karşı karşıya kaldılar. Ve arkasından Kore Harbi …

Bilmiyorum tarihi geçmişi bu kadar harplerle dolu olan bir milletin uydurmuş olduğu barışseverlik hurafesi nasıl revaç bulur?’

Amerikalıların, hedonist oldukları konusunda, Bedenin istekleri ve gereksinimleri üzerinden ilişkiler kurulur alakalar belirlenin diyen Kutup, toplumun sahip olduğu ırkçılık hastalığını da kendi ten renginden dolayı bizzat tecrübe ederek, ‘İleri seviyedeki teknoloji ve ilmine rağmen, insani değerler bakımından kişiyi dehşete düşürecek derecede ilkeldirler’ der.

Amerika’da, geçirdiği iki senenin ardından, Mısır’a dönüşüyle birlikte Kutup’un yapılmasını elzem olarak gördüğü çok önemli bir şey vardı, ‘İslam’ın bir inanç ve ideoloji olarak üstünlüğüne ve İslami uyanışın gerekliliğine’

 Kutup İhvan Oluyor

Seyyid Kutup, Mısır dönüşü sonrası, 1928 yılında Hasan El Benna tarafından kurulan Müslüman Kardeşler Cemiyeti’ne katıldı. Ardından cemiyetin Propaganda ve Yayınlar Bölümü’nün başına getirildi. Yani cemiyetin kurucusu El Benna’nın hükümetçe şehit edilmesinden üç sene sonra…

Müslüman Kardeşlerin ülke içinde yaptığı faaliyet ve sahip olduğu düşünce Mısır yönetenlerini son derece rahatsız ediyordu. CIA tarafından sürekli İhvan aleyhinde istihbarat raporları sunuluyor, iktidar yanlısı gazeteler tarafından Müslüman Kardeşleri karalayan yazı ve haberler yayınlatılıyordu. İhvan-ı Müslimin’in varlığı bile Mısır yönetenlerini ve arkalarında bulunan dış güçleri rahatsız ediyordu.

 Hapishane Yılları

Haklarındaki uydurma suçlar ve mizansen mahkemeler sonucu İhvan üyeleri teker teker hapishaneye gönderiliyordu. Seyyid Kutup, 15 yıl ağır hapse mahkum edilirken, mahkemeleri bile başlamadan, 6 İhvan üyesi işkence altında can vermişti. İhvan nefreti öyle bir hal almıştı ki, Kutup’u tutuklamak üzere eve gelen subaylar, ağır bir şekilde hasta olduğu halde onu kelepçeli bir şekilde yerde sürükleyerek götürecekti. Gördüğü işkenceler neticesinde akciğerlerinde kanama başlamıştı.Hapishane yıllarında, Hindistan İslami Hareketi kurucusu olan Mevdudi’nin eserlerinden istifade eden Kutup, en önemli eserlerinden olan Fi Ziali’l Kur’an ve Yoldaki İşaretler’i kaleme aldı. Burada geçen yıllarını bolca okuma ve yazma faaliyetleri ile geçiren Kutup, 10. yılını doldurduğu 1965 yılında, Irak Devlet Başkanı Abdülselam’ın Mısır ziyareti sırasında Kahire hükümetinden şahsi ricası sonrası serbest bırakılarak göz hapsinde tutulmak üzere Akdeniz sahilinde bir kasabaya gönderildi.

 Şehadete giden kutlu yol

Kutup, tahliye edilmesinin üzerinden 8 ay sonra, kardeşleri Muhammed, Hamide, Emine ve tam 20 binin üzerinde İhvan mensubuyla birlikte ‘silahlı bir ayaklanma hazırlığı içinde olmak’ suçlamasıyla tekrar tutuklandı.

Tekrar kurulan göstermelik mahkeme ve uydurma delillerle birlikte Fi Zilali’l Kur’an’ın dayanak gösterildiği davada vicdanları yaralayan karar çıkacak ve Seyyid Kutup’la birlikte cemiyetin diğer önde gelenlerinden Muhammed Yusuf Havvaş, Abdülfettah İsmail idama mahkum edilecekti…

Davada çıkan idam kararı tam anlamıyla infiale neden oldu. Mısır ve diğer İslam ülkeleri bu karara kınama ve gösterilerle tepki gösterdi. Bu tepkilere rağmen, Batı kuklası hükümet tarafından yargılanan Seyyid Kutup, 29 Temmuz 1966 yılında sabaha karşı gizlice infaz edildi.

Hayatı şehadetle noktalanıncaya dek, yılmak, yorulmak bilmeyen kişiliğiyle daima sarsılmaz bir dava inancına sahip olmuştu. Bu yönüyle Mücahit Seyyid Kutup, mücadeleci bir kişiliğiyle coğrafyasının dışına taşan nadir isimlerden oldu. Şehadetinin ardındansa Müslümanlara devasa bir külliyatı miras bıraktı...

Amerika’ya Yolculuk

Kraliyet tarafından tutuklanılması istenen, ancak hükümet tarafından bir neden bulunamadığı için tutuklanamayan Seyyid Kutup, Batı muhalefetinin kırılacağı düşüncesiyle ABD modern eğitimini araştırma görevi adı altında ABD’ye gönderildi. Varlık Musikisi adlı yazısında, ABD’ye doğru başlayan gemi yolcuğu sırasında içinde bulunduğu durumu şöyle izah ediyordu Kutup; ‘Ben Amerika’ya diğer gönderilenler gibi yeme, içme, uyumaya mı gidiyorum? Yoksa değişik özelliklerle bu gruptan mutlaka ayrılmalı mıyım? Haram, lezzet, tat ve şehvet gibi araçlarla donatılarak nimetlere gark olmuş şu lüks hayatta, İslam ahlakına sarılmaktan başka bir yol var mı? Ben ikinci şıkkı benimsedim, yeme, içme ve uyumaya gidenler gibi olmak istemedim’

Bu sözlerle, daha yolculuğun başında, sahip olduğu ve ileride canı pahasına savunacağı dava bilincine olan sadakatini mühürlüyordu. Amerika’ya vardığında İngilizcesini geliştiren Kutup, Teacher’s Collage’den yüksek lisans derecesi de aldı. Burada geçirdiği 2 yılın ardından asıl düşman olan, bireyci, materyalist, seküler ve kapitalist batıyı yakında tanımış ve bunun çözümüne ilişkin de detaylı reçeteler sunmuştu. Oradaki gözlemleri sonucu vardığı en net sonuç ise, Batılıların Müslümanlara düşmanlık noktasında tek vücut oluşuydu. Bu hususta yazdığı ‘Düşmanımız: Amerikalı Beyaz Adam’ adlı makalesinde de bu düşüncesini derin entelektüel birikimiyle yorumluyordu, ‘Avrupa emperyalizmine karşı, Amerika’nın bizimle beraber olabileceğini zanneden kimseler ya ahmaktır, ya da Orta Doğu Ülkerleri üzerindeki emperyalizmin beşinci hazır kuvvet taburunda çalışan aldatılmış kimselerdir’

Şüphesiz ki, kapitalizmin doruğundaki bir toplumu tüm gerçekliğiyle, kendi gözleriyle müşahede etmek onun, belirtileri Amerika yolcuğu öncesinde başlayan İslami uyanışını muhkemleştirmişti.

 

Etiketler : #Şehadete   #giden   #yolda   #bir   #mücahid:   #Kutub   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN