Uhuvvet ayrı bir şey tabi canım!
Servet, zenginler arasında dolaşıp duran bir devlet olmasın denilmiştir ama her şeyin iyisine layık Müslümanlar biriktirmesin de yeryüzü çapulculara mı kalsın? Âlemlerin Rabbi verdiği nimeti kulunun üzerinde görmek ister deyip yeryüzünde ne varsa üzerine çöreklenme tutkusuyla yanıp tutuşanlara bir tesiri yoktur “fe veylün lil musallîn” okumaların
18-10-2017
Issız bir adaya düşen insan, yanında dört külçe altın bulunmasındansa dört koçan mısırı tercih eder. Yaşamak için altın gerekmez ama yiyecek gereklidir. İnsanın altın ve gümüşe karşı zaafı vardır. Kelam-ı Kadim altın ve gümüş biriktirenleri acıklı bir azapla müjdeler. Kendileriyle resmen alay eder. Altın ve gümüş cehennem ateşinde kızdırılacak, onları biriktirip de yoksulların, yoksunların, yetimlerin doyurulması için harcamayanların alınları, sırtları, böğürleri bunlarla dağlanacaktır. Gelecek tasavvuru yeryüzünde servet ve mülkiyet sahibi olmaya dair olanlar Kelam-ı Kadim’in bu alaycı ikazına aldırış etmezler. Ayetin Yahudi ve Hıristiyan din adamları ile ilgili olduğunu varsayarlar. Zaten zekâtlarını verdikten sonra yeryüzündeki her yedi kişiden birinin aç yatmasıyla ilgili bir sorumlulukları olmadığını düşünürler.
Resmi hizmete mahsus kılınmış kürsülerde asgari ücretin dört kişilik bir ailenin açlık sınırı için belirlenmiş meblağın altında olması gündem teşkil etmez. Mevzu abdesti bozan meselelerdir. Önden ya da arkadan gaz çıkarılması durumunda yapılacaklar anlatılır. “İşçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz” emrinin bir karşılığı yoktur vaaz-u nasihatlerde. İşçi, hak, emek, ekmek ve benzeri kelimelerin günde baş vakit secdeye gidilen mübarek mekânlara girmesi hassaten sıkıntılıdır. Allah korusun komünizm vesaire gelir de din iman elden gider.
Alkol alanlarla aynı masaya oturulmaz ve fakat düşük faizli konut ya da otomobil kredisi kullananların masasına oturmakta bir beis yoktur. Hele hele kırk ailenin bir dairesi yokken kırk dairesini fahiş fiyatla kiraya veren namazlı abdestli hacı amcaların masasına oturmak ilim irfan meclisinde bulunmaktan sayılır. Semiz mülk sahibi ve bir deri bir kemik kiracıların hep birlikte mutmain kalplerle Riyazu’s-Salihin’den hadis okumaları tadından yenmez. Uhuvvet ayrı bir şey tabi canım.
Servet, zenginler arasında dolaşıp duran bir devlet olmasın denilmiştir ama her şeyin iyisine layık Müslümanlar biriktirmesin de yeryüzü çapulculara mı kalsın? Âlemlerin Rabbi verdiği nimeti kulunun üzerinde görmek ister deyip yeryüzünde ne varsa üzerine çöreklenme tutkusuyla yanıp tutuşanlara bir tesiri yoktur “fe veylün lil musallîn” okumaların. Mal biriktirip sayanlar, dişlerinin arasından dökülen kırıntıların yoksullarca kapışıldığını gördüklerinde “infak et, cennete git” formatındadırlar zaten. Son kullanma tarihi dolmuş makarnalar, ekşimiş peynirler, küf tutmuş salçalar huşu ile öğrenci evlerine servis edilir zekâttan düşerek.
Mabedi AVM olmuş kentlerin göbeğine halktan toplanan vergilerle heybetli tapınaklar ayarında stadyumlar dikilir de “iki baş bir yastık” yeni çiftlere mütevazı bir baraka çok görülür. Toprağın böğründen heyula gibi yükselen rezidanslarda bir artı bir’e bile gömülen banknotlarla kaç gariban meskene kavuşurdu, hesabı yapılmaz. Meydanlarda Musa’yı anlatıp yataklarında firavunların mülkünü düşleyenlerdir yeryüzünde fesadın merkez üssü. Mükellef sofralarda servet sahiplerini ağırlamaktan aldıkları haz bir başkadır kendini müstağni sayanların.
Piyasada ahlak, karşı cinsin parmak uçları sınırlarındadır. Dokunmayacaksın. Gösterişli elbiselerle böbürlenerek yürüyüp Cuma’ya giden adamlar din iman garantörüdürler yedi düvele karşı; makamlarında el pençe divan durulur, bittabi dokunmak ibadettir metroseksüel vücutlarına. Dokunacaksın, el etek öpeceksin. İş başına geldiklerinde fitne ve fesadı ortadan kaldırmak için “İnşaat ya Resûlullah” demişlerdir bir kere ve boş buldukları her karış toprağa beton dökerek yeryüzünü ıslah ederler onlar. Yığdıkları serveti elbette Allah’ın bir mükâfatı sayar bu seçkin kullar.
Podyumda arz-ı endam eden bir mankenin on dakikada aldığı ücreti maden ocağında ter dökerek çalışan bir işçi yirmi yılda kazanamıyorsa ve bu meseleden Allah’ı çokça zikredip Peygamberine sayısız salât u selam getirilen meclislerde hiç bahis açılmıyorsa aldatıcılar Allah ile aldatmada zirve yapmışlar demektir. Oraların şerrinden Allah’a sığınmak gerekir.
—
Muammer Bilgiç - Dünya Bir Deplasman Biz De Yetimler Gibiyiz
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler
Makaleler
Hava Durumu