Yüreğinde en çok Müslüman adresi taşıyan adam
"Şimdilerde giderek daralan kutsanmış kuşatmanın algılarımızı parçalamasına, bilincimizi yok etmesine ve bütün coğrafyamızı işgal etmesine karşı direnmek Atasoy Müftüoğlu'nun varoluş nedenidir."
12-03-2008
1942'de Çaykara/ Trabzon'da doğan ve halen Eskişehir'de ikamet eden Atasoy Müftüoğlu, Büyük Doğu, Yeni İstiklal, Yeni İstanbul, Yeni Devir gazeteleriyle, Diriliş, Deneme, Edebiyat, Mavera ve Selam dergileri başta olmak üzere yüze yakın dergi ve gazetede yayınlanan siyasal denemeleriyle tanınan bir yazar.
Denemelerini, düşünce ve tezlerini, söyleşilerini Firak (1978), Vakti Kuşanmak (1982), Furkan Günleri (1985), Tevhidi Gerçekliğin Işığında (1986), Rahmanın Ayetleri Karşısında (1988), Vahyin Kılavuzluğu Altında (1988), Bunca Tuğyan Bunca Issızlık (1989), Söyleşiler (1989), Göklerin ve Yerin Dili (1990), Yeni Bir Tarih Şafağı (1992), Bilinç Işıklarını Yakmak (1994), İlahi Şiarı Özgürleştirmek (1997), Ümmet Bilinci (1998), Evrensel Vicdanın Sesi Olmak (1998), Küresel Kuşatma ve Küresel İhtiraslar (2002), Barbarlığa Dönüş (2004), Düşsel Ufuklardan Gerçek Ufuklara (2005) ve Onurumuzla Yaşamak (2007) adlı kitaplarında toplayan Atasoy Müftüoğlu için Hece Yayınları (Haz.: Hüseyin Su, Ankara, 2008) "Irmağın İçli Sesi" üst başlığıyla geçtiğimiz günlerde bir "Atasoy Müftüoğlu Kitabı" yayınladı.
"Bir İnsan" başlıklı sunuş yazısında Hüseyin Su' "İnsanlardan herhangi bir insan değil; Bir İnsan!/ Şahsiyet sahibi Bir İnsan!/ Hemen her insanın ufkunda olan, işaret edilmesi gereken, ilkeli hayatına, duruşuna ve şahsiyetine insanlığın dikkatinin çekilmesi gereken Bir İnsan!/ Aramızdaki varlığından ve yaşadıklarından sayısız dersler çıkarılması gereken Bir İnsan!" sözleriyle tanımladığı Müftüoğlu'nun bir yazar olmanın ötesinde misyonu, meselesi, derdi, söyleyecek sözü, iletecek mesajı bulunan "Bir Yazar" olduğunu söylemekle kalmıyor, "Bir İnsan Portresi" başlıklı yazısındaki "Muvakkıttır o...; mütehassistir; mütehammildir; siyasal bir kişiliği ve duruşu vardır; derviş meşreptir" ara başlıkları altında kendi anılarına da yaslanarak çizdiği Müftüoğlu portresinde onun sahavet sahibi, varlığı da yokluğu da bir bilen, her iki durumda da ne yerinen, ne de övünen, razı olmayı, sabretmeyi ve şükretmeyi bilen, dili din dili olan, isteklerini de emirlerini de dua diliyle ve dualarıyla birlikte dile getiren müstesna bir kişiliğin sahibi olduğunu belirtiyor.
Kitaptaki, Selahattin İpek, Arif Ay, Mustafa Aldı, Cemal Şakar, Rasim Özdenören, Necati Mert, Ömer Lekesiz, Hasan Aycın, Abdurrahim Karadeniz, Hüseyin Atlansoy, İhsan Deniz, Haydar Ergülen, Yusuf Ziya Cömert, Mehmet Ocaktan, İshak Yetiş, Hilmi Uçan, Köksal Alver, Kamil Aydoğan, Galip Öztürk, Yasin Şafak, Osman Can, Muhsin Bostan, Erdal Çakır, Hamza Türkmen, Ali Değirmenci, Mehmet Özdemir, Esat Pınarbaşı, Vahdettin Işık, Ömer Erinç, Mehmet Kahraman, Süleyman Ceran, Sinan Ceran, İbrahim Eryiğit, Murat Aslan imzalı yazıların hemen tümünde de Müftüoğlu'nun o müstesna kişiliğine, ağabeyliğine, kadirşinaslığına, vefakarlığına, çilekişliğine, dostluğuna ve arkadaşlığına vurgu yapıyorlar. Yine bu yazıların büyük bölümünde Müftüoğlu'nun birçok özelliği daha ortaya çıkıyor: Mürebbiliği, eğitmenliği, aydınlatıcılığı, paylaşmacılığı...
Selahattin İpek, "Hepimiz itiraf edelim ki bugün bulunduğumuz (makam, mevki, şairlik, yazarlık, bilim adamlığı, ticaret vb.) yerlerde Atasoy Müftüoğlu'na çok hem de çok şey borçuluyuz" diyerek onun '80 ve sonrasındaki kuşaklar üstündeki etkisini belirtirken, "Atasoy Müftüoğlu'nun bendeki ilk izlenimi, avuca anca gelir hiç lekesiz beyaz bir sakal, nurlu bir yüz ve öyle lekesiz ve yine öyle nurlu bir dil." sözleriyle onun emniyet verici kişiliğine dikkat çekiyor. Hasan Aycın, " Bildiğim Atasoy Müfüoğlu, yüreğinde en çok Müslüman adresi taşıyan adamdır." yorumuyla onun Müslümanlara olan yoğun ilgisini ifşa ederken, Yusuf Ziya Cömert, "Bizler, yoksul çocuklardık, ne biz ne ailelerimiz nasıl 'varlıklı' olunacağını bilmezdik. Bir yolu vardı varolmanın: Okumak! Atasoy Müftüoğlu'nun bulunduğu ortamda, bu gerçeği anlamak daha kolaydı. Kitaplardan konuşulurdu. Kimin ne yazdığından, kimin ne okuduğundan. Kitaplardan, daha çıkmadan haberi olurdu insanların. (...) İtiraf edelim, ondan öğrendik 'firak'ı, kendimiz geliştirdik." sözleriyle onun mürebbiliğini, kitapların bereketini taşıyan biri olduğunu belirliyor.
Abdurrahim Karadeniz, "Şimdilerde giderek daralan kutsanmış kuşatmanın algılarımızı parçalamasına, bilincimizi yok etmesine ve bütün coğrafyamızı işgal etmesine karşı direnmek Atasoy Müftüoğlu'nun varoluş nedenidir. 'Direniş varsa eğer alternatifler de var demektir.' diyen Atasoy Müftüoğlu, alternatiflerin varlığını göstermiş, bunun için elli yılı aşkın bir süre didinmiş, didinmiştir..." diyerek Mütüoğlu'nun zulme karşı duran, asil muhalif kimliğinin altını çizerken, Hüseyin Atlansoy "Müthiş okur. Birçok yazarın 'kırklı' yaşlardan -belki daha önce- itibaren okumayı bıraktığı düşünülürse Atasoy Müftüoğlu'nun 'evrensel vicdanın sesi olma' noktasındaki önerisini sürekli dünyayı takip ederek öncelikle kendisinin uyguladığı rahatlıkla söylenebilir. Günümüzün birçok yazarı, şairi birçok ismi ilk ondan duymuştur. En azından benim için bu böyledir. Ağabeyliğinin, dostluğunun yanında bu hak kolay ödenir bir hak değildir." sözleriyle onun duyma ve bilme eyleminin evrensel boyutlarına işaret ediyor.
İhsan Deniz, "Komşu Şehirdeki Ağabeyim: Atasoy Müftüoğlu", Mehmet Kahraman "Her Kuşağa Ağabeyler Gerek", Haydar Ergülen "Atasoy Müftüoğlu: Bir 'Ağabeylik Sanatı', Muhsin Bostan "İlkeli Yaşamanın Bir Başka Adı", Esat Pınarbaşı "Bir Zarif ve Yalnız İnsan: Atasoy Müftüoğlu", Sinan Ceran "O Hepimiz İçin Bir Göz ve Bir Kulaktır" başlıklı yazılarında Müftüoğlu'nun ilkeli, yol gösterici kişiliğine, aydınlatıcı rolüne dikkat çekiyorlar.
Ömer Erinç, Hilmi Uçan, Köksal Alver, Hamza Türkmen, Süleyman Ceran'ın yazılarıyla, Selahattin İpek ve Mustafa Aldı'nın, kitabın "Armağan Yazılar" bölümünde yer alan yazıları Müftüoğlu'nun yazı eylemine yakın plandan bakarlarken, Mehmet Ocaktan, İshak Yetiş, Rasim Özdenören, Kamil Aydoğan, Galip Öztürk, Yasin Şafak, Osman Can, Erdal Çakır, Ali Değirmenci, Mehmet Özdemir, Erdem Bayezıt, Vahdettin Işık, İbrahim Eryiğit ise yazılarında Müftüoğlu'yla tanış olmanın verdiği güzel duyguları şükran diliyle işliyorlar.
Kitapta yer alan yazıların tümüne tam da bu son sözcüklerden baktığımızda, Müftüoğlu'nun çıkla bir samimiyet ve ihlas içinde düşünen, eyleyen biri olmasıyla, onun adına eleştirilebilir şeylerin de kendiliğinden silikleştiği, gereksizleştiği görülebiliyor. Kitapta katkıda bulunan yazarların büyük bir bölümü aynı şekilde düşünmüş olmalı ki Müftüoğlu'nun yazı ilişkileri ve edebiyat anlayışı üstüne sadece Cemal Şakar ölçülü bir eleştirel dil kullanırken, Ömer Lekesiz de azıcık sitemkar cümleler kuruyor.
Cemal Şakar, "Diriliş'te yazar olarak bulunmayan Atasoy Müftüoğlu, Edebiyat'ta uzun aralıklarla, Mevera'daysa kısa aralıklarla deneme yayınlar. Kendini hiçbir zaman edebiyatçı olarak görmez, Mavera dergisi çevresindeki arkadaşlarının da kendisini edebiyatçı olarak görmediğini söyler. 'Biz ötedenberi sanat ve edebiyatın gereği üzerinde değil, mahiyeti üzerinde kimi mülahazalar serdedegeldgimiz için bu çevrede gereği gibi hüsn ü kabul görmedik. Halen de hareket noktası olarak edebiyatı alan arkadaşlarımızla ilişkilerimiz oldukça mesafeli ilişkilerdir. Ben çevremizde edebiyatı uğraş haline getiren edebiyatçı olarak şöhret bulmuş arkadaşlarımızı Lale Devri edebiyatı yapmakla suçluyorum' der. Daha sonar Mavera'da bir yazısının sansür edilmesiyle birlikte dergiyle yazar olarak ilişkisini keser. Zaten günümüze özgü tarif ve tasnifler açısından bakıldığında kendisini yazar olarak görmediğini belirtir. (...) Ona göre yazarlık, öncelikle Rabbani bir yol seçmek ve bu yolda sebat ederek; insanlara teklif edilen; insanların gerçekleştirmeye memur edildiği bir dünyanın bütün unsurlarıyla ortaya konulmasına yönelik bir çabadır. Ancak çevresindekiler, cahili yol ve vasıtalar üzerinde Rabbani arayışlarını sürdürme temayülü içindedir." derken, Ömer Lekesiz de Müftüoğlu'nca ısrarla tekrarlanan doğruların, yakın çevresindekilerin gündelik gerçekleriyle örtüşmemesi yüzünden aralarında örtülü bir kopuşun yaşandığından söz ediyor.
"Irmağın İçli Sesi: Atasoy Müftüoğlu Kitabı" bir armağan kitap. Bu nedenle anıların, duyguların dökümü kendiliğinden bir öncelik taşıyor. Fakat Müftüoğlu "klasik yazar" tanımına uymadığını düşünse de, o, edebiyatçıların bıkmaz usanmaz bir sakası olmakla, ve yerli İslami düşüncenin kurucuları arasında yer almakla anıların, duyguların ötesinde yazdıkları ve eyledikleriyle nesnel değerlendirmeleri hak ediyor. Hüseyin Su, hazırlıdığı bu kitapla işin zor kısmını başarmış bulunuyor gerisi ise Atasoy Müftüoğlu'nun ellerinden bilgi sütü içmeye devam eden yeni isimlere düşüyor.
Atasoy Müftüoğlu'nun mektuplarıyla, albümünün, Yusuf Turan Günaydın tarafından hazırlanmış geniş bir kaynakçanın da yeraldığı örneğine az rastlanılan bu armağan kitap için emeği geçen herkese teşekkür etmemiz gerekiyor. (Yeni Şafak Kitap)
Makaleler
Hava Durumu