"Davetin metodolojisini Kur'an çizer"
İslami davet kişilere veya gruplara değil, Allah rızası için, Allah’a ve ayetlerine olmalıdır. "Peygamberler bu konuda en büyük örnektirler. Hz. Muhammed (sav.) ‘daiyellah’ (Allah’a davet edici) tır. Tabii ki davet görevi sadece rasullerle sınırlı değildir, her Müslüman gücü nisbetinde bu işe dahil olmalıdır. Davetin metodolijisini de Kuran çizer."
22-01-2015
İzmir’de faaliyet gösteren Özgün-Der’in gelenekselleşen ‘Cumartasi Seminerleri’, ‘Davet ve Gençlik’ başlığı ile devam etti. Panel şeklinde geçen program Salih Gülter’in yönetiminde gerçekleşirken konuşmacılar Furkan Gültekin ve Cihan Özbay’dı. İlk Olarak Program ile ilgili bilgi veren Gülter ilk olarak sözü Furkan Gültekin’e verdi. Gültekin konuşmasını günümüzde gençliğin durumu ve bu durumu ortaya çıkaran faktörler başlığı altında yürüttü.
Furkan Gültekin’in konuşmasının özeti şöyle:
Fransız İhtilaliyle yıkılan monarşi ve ortaya çıkan iktidar boşluğu ulus devlet modeliyle dolduruldu. Bu devlet modeli kurguladığı eğitim sistemiyle kendi ulusunu oluşturmaya başladı. Sınırları çizilen ve vatan ilan edilen toprak parçalarındaki kültür çeşitlilikleri, sayısız etnik gruplar ve din mensubu insan bu eğitim modeliyle tek tipleştirilmeye başlandı. Amaç ortaya tarihi, dili, ırkı ve kültürü bir olan bir toplum oluşturarak ulus devlet mekanizmasında herhangi bir aksaklığa mahal vermemekti. Bu fabrika tarzı eğitim sistemi aynı zamanda artık sınıfsal piramitte zirveye oynayan burjuva sınıfı için işçi açığını da kapatmayı hedefliyordu. Söz dinleyen, verilen ödevleri zamanında yapan, kafayı kullanmayan ve ezberleyen bir öğrenci profili çiziliyordu. İşte bu eğitimin ardından fabrika hayatına hazırlanmış olan yeni nesil; vardiyasını bilen, şefin verdiği görevleri yerine getiren, bir makinanın önünde aynı işi sıkılmadan bütün gün yapabilecek işçi konumuna getiriliyordu. Kendini ulus devlet modeliyle güvence altına alan burjuva sınıfı malına mal katarak sermayesini büyüttü öyle ki bir noktadan sonra devlet sınırları onlar için dar gelmeye başladı. Kapitalizmin o durmak bilmeyen kazanma dürtüsüyle ve sermayeyi büyütmek için uluslararası çapta atılımlar yapmaya başladılar. Doğal olarak ortaya devletlerarası rekabet oluşmaya ve ilişkiler kurulmaya başlandı. AB, BM, NATO vs. bu devlet ilişkilerinin uluslararası çapta kurumsallaşmaya örnek gösterilebilecek birkaç oluşum. Dünya ölçeğinde hızla büyüyen ve küreselleşen piyasa ulus devletlerin kontrol mekanizmalarını zaafa uğratan ulusüstü baskılar noktasına geldi. Birde ulus devletleri ulusaltı baskılarla yıpratmaya başlayan azınlık hareketleri ortaya çıkmaya başladı. Bu hareketlilik postmodernizm olarak ortaya çıkan felsefenin dürtülerinden kaynaklanıyordu. Çünkü o modernizmin aynileştiren ve standardize eden politikasına karşın çeşitlilik ve çok kültürlülük taraftarıydı. Artık her kültür, etnik grup, değerler sistemi vs. öğrenilmeyi, tanınmayı ve saygı duyulmayı hak eder bir noktaya geldi. Dolayısıyla artık nesnel ve tekbir doğru yoktu; onun yerine gayet öznel ve kişiden kişiye değişen değerler ve doğrular vardı. Postmodernizmin bireylere vadettiği bu uyuşturan özgürlüğü insanı hazzın tatmini için onu kullanarak bir kimlik ve kültür oluşturmaya gizliden gizliye zorluyordu. Aynı zamanda küreselleşmenin bir başka boyutunda oluşturulan popüler kültüre çekilmeye çalışılıyordu insan. Postmodernizmin bu göz gözü görmeyen kargaşa ortamında hayatlar önce paramparça ediliyor sonrasında bu kimliksizleştirilen insanlar çizilen çok değişkenli kalıplara sokuluyor. Bunu da hedefinde öncelikle gençleri etkilemek olduğu, açtığı oyun alanları ile yapıyor. Artık giyim kuşamda trendi ve yakalamaya çalışan gençler “tüketiyorum öyleyse varım” diyor. Açılan sosyal medya ağlarında bir statü ve kimlik arayışına giriyorlar. Kendisi için mutluluk “anı yaşa” anlayışıyla yemek, içmek ve cinselliğe sığdırılıyor. İşte bu gençlik hep sorunları olan bir gençlik olarak aktarılıyor. Bizim ise sorunlarımızın değil sorularımızın olması gerekiyor ki toplumu ve dünyayı iyi analiz edip tanıyabilelim. Bir alternatif ortaya koyana dek sünnetullah gereği aile merkezli bir çıkışı öngörmemiz ve sergilememiz lazım…
Ardından Cihan Özbay: Davet usulü ve davetçinin özellikleri başlığı altında Kuran ve Sünnetten örneklerle örnek bir davetçi profilini dinleyicilere aktardı.
Cihan Özbay’ın konuşmasının özeti şöyle:
“Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.“ (Ali-İmran_104)
‘Davet’ kelimesi ‘deave’ fiilinden gelmiş olup çağırmak, dua veya beddua etmek anlamlarına gelir. Kuran-ı Kerim de ise tebliğ,irşad,inzar,vaaz,nasihat,emr-i bil maruf nehy-i anil münker kavramları birbirleri yerine kullanılır. Davet Müslümanlara götürülebileceği gibi münafık ve kâfirlere de götürülebilir. İslami davet kişilere veya gruplara değil, Allah rızası için, Allah’a ve ayetlerine olmalıdır. Peygamberler bu konuda en büyük örnektirler. Hz. Muhammed (sav.) ‘daiyellah’ (Allah’a davet edici) tır. Tabii ki davet görevi sadece rasullerle sınırlı değildir, her Müslüman gücü nisbetinde bu işe dahil olmalıdır. Davetin metodolijisini de Kuran çizer: “Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et…“ (Ali-İmran_159) “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir.“ (Nahl_125). Davetçinin bu hususta bazı kurallara dikkat etmesi gerekir. Davetçi davet ettiğini kendisi yaşamalı,İslam üzere olup İslama ve Kurana çağırmalı,hem müminleri hem inkârcıları davet etmeli,Hakkı hak olarak iletmeli, net olmalı, İslamı eğri büğrü göstermemeli, kesip yontmamalı, samimi,planlı programlı olmalı,en güzel ve en uygun metodu kullanmalı, İslamı; mahcub, utangaç, aşağılık kompleksine girmiş bir tavır ve üslubla anlatmamalı, başkalarına iyiliği emrettikten sonra kendini unutmaktan şiddetle kaçınmalı…
Programın devamında katkılar sunuldu ve program konuşmacıların teşekkürleri ile son buldu.
-
kemal songür 25-01-2015 10:42
Gençlerimizin alınlarından öpüyoruz, nesillerimizin vahye hizmetçi kılınması için duacıyız.
- Müslümanlar Olarak Bir “Bayburt Dâvâmız” Olmalı
- Mallar ve canlarla imtihan
- "Türk-İslam sentezi" nedir, İslami açıdan meşruiyeti var mıdır?
- Kur'an'la Hükmetmeyip Onu Mehcur Bırakanların, Onun Yırtılmasını Kınama Hakkı Var mı?
- Kurumsallaşmakla imtihanımız
- Feminizm bir sonuçtur
- Müslüman, Sistemin İçinde mi Olmalı, Dışında mı?
- Selamun Aleykum Arapça, Günaydın Türkçe mi?
Makaleler
Hava Durumu