"Tüm Peygamberler'in Tevhid mücadelesi aynı idi"
Geçtiğimiz Cumartesi Venhar Kur'an Evi'nde konuşan Abdülkadir Ademoğlu'nun üzerinde özellikle durduğu konu TEVHİD-ŞİRK ayrım çizgisi ve Peygamberler'in bu konuda hassasiyetleri idi. Konuşma metnini siz değerli okurlarımız için sunuyoruz.
17-11-2014
Sünnetullah; Allah’ın koyduğu nizam ve ilahi kanunlardır. Öncelikli esas olan Allah’ın nizamına göre yaşayan fert, aile ve toplum oluşturmaktır. Sünnetullah denilince insanların aklına ilk gelen sadece savaş halinde olan bir toplum veya bir örgüttür. Tıpkı “cihad” denilince elinde silahı olan ve savaş halindeki bir toplum veya bir örgütün akla gelmesi gibi. Çünkü kavramların manası ve sahası çok daraltılmıştır. “Mukatele” cihadın içinde bir şube ve merhaledir. Cihadın tamamı olmadığı gibi İslami hareket de sadece savaştan ibaret değildir. Savaş İslami hareketin şartlara göre bir aşamasıdır.
İslami hareket ise İslam’dan anladığımız kadarıyla, Allah’ın nizamına göre yaşanan ve yaşatılan hayatın tamamıdır ve bir bütündür. İlahi dinin bir bütün olması gibi… Bu ilahi dinin muhatabı da mükellefi de şüphesiz ki insandır. Allah (cc) insanı arzın halifesi olarak görevlendirmiş ve sorumluluğu gereği ona ilim ve hikmet vermiştir. Bu konuyla ilgili ayetlere baktığımızda… 2/30-33
وإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةًقَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُنُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ{30}
30. Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamd ile seni tesbih ve takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.
31. Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.
32. Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler.
33. (Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.
31. Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.
32. Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler.
33. (Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.
Kitap, kıst ve nizam ile ilgili ayetler ise 42/17 ve 57/25
اللَّهُ الَّذِي أَنزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ وَمَا يُدْرِيكَلَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِيبٌ {17}ŞURA
17. Kitab'ı ve mizanı hak olarak indiren Allah'tır. Ne biliyorsun, belki de kıyamet saati yakındır!
لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَوَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَأَنزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِبَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ وَرُسُلَهُبِالْغَيْبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ {25}Hadid
25. Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.
Allah (cc) insanı görevlendirirken ona gereken bilgi donanımını ve yol haritasını vermiştir. Aynı zamanda Allah davasına müdahildir. Kuluna verdiği ilim, yol haritası ve hayat projesiyle kulunu yalnız bırakmıyor. Ve kulun gücünün bittiği yerde Allah’ın yardımı devreye girmiştir. İslami hareketi de Allah’ın yasalarına göre oluşturacak ve yönetecek de şüphesiz ki insandır. İslami hareketin ilk fertleri hiç şüphesiz peygamberlerdir. İnsanlığın atası Adem (as) dan dan sonra Hz. Nuh’u tarih sürecinde görüyoruz. Ve Hz. Muhammed’e kadar belirli aralıklarla resulleri görevlendiren Allah (cc) görevlendirdiği resulleri vahiyle yönlendirerek, İslami mücadelenin yolunu, yöntemini, yol işaretlerini ve davet metodunu onlara öğreterek, nelerden sakınacaklarını, neleri yapacaklarını ve mücadelelerini onlara öğretmiştir. Bütün resul ve nebiler (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) kendilerine vahyedilene tabi olmakla emrolunmuşlar ve nelerden nehyolunduklarını nelerden ictinab edecekleri kendilerine bildirilmişti. 7/3 ve 16/36
اتَّبِعُواْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ وَلاَ تَتَّبِعُواْ مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء قَلِيلاً مَّا تَذَكَّرُونَ
ARAF{3}
3. Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) tabi olun. O'nu bırakıp da başka velilerin peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَوَاجْتَنِبُواْ الطَّاغُوتَ فَمِنْهُم مَّنْ هَدَى اللّهُ وَمِنْهُم مَّنْحَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلالَةُ فَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَانظُرُواْ كَيْفَكَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ {36}NAHL
36. Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve Tâğut'tan sakının" diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur!
Resullerin Metodları
Tüm resul ve nebilerin değişmeyen dört tane metodları vardır.
Birincisi; gelen vahyi dosdoğru anlama adına cehdediyorlardı. Dosdoğru yaşanmayan din dosdoğru yaşanamazdı.
İkincisi; dosdoğru yaşamak için cehdediyorlardı. Çünkü tağutî sistemin yasaları, güvenlik güçleri, ekonomisi, sosyal ve siyasal yaşam biçimiyle baskıcı ve İslam’a düşman olan aynı zamanda Müslümanlara İslam’a göre yaşama hakkı tanımayan ve düşman gören cahiliye sistemlerin içinde dini dosdoğru yaşamaya çalışmanın ne kadar zor olduğunu gerek peygamberlerin mücadelesinde ve gerek günümüzdeki ortamda bunu müşahede etmekteyiz. Ayrıca vahiyden uzaklaşmış, kültürleri değiştirilmiş, sünnetin yerine adetlerini yerleştirmiş, din adamlarını ve efendilerini dünyayı yöneten ve idare eden bir konuma yerleştirmiş, böyle bir inanç sahibi toplum içerisinde dini dosdoğru yaşamanın ne kadar zor olduğu hepimizin malumudur. Böyle bir ortamda dini dosdoğru anlamakla beraber dosdoğru yaşamanın ne kadar zor olduğunun bilincinde olmamız gerekir. Yukarıda bahsettiğimiz gerek cahili ve baskıcı rejimlerin uygulamaları ve gerekse cahiliye toplumlarının yanlış akaid ve amelleri, efendileri tarafından dinlerine sokulan hurafe, bidat ve dini eğri göstermeleri ile doğru dinin bu olduğunu iddia etmeleri karşısında dini dosdoğru yaşamanın da ne kadar zor olduğunu bilmemiz gerekir. Bu ise cahiliyenin bütün değer yargılarını reddetmekle mümkündür. 7/2 ve 5/67
كِتَابٌ أُنزِلَ إِلَيْكَ فَلاَ يَكُن فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِّنْهُ لِتُنذِرَ بِهِ وَذِكْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ (ARAF 2)
2.(Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir şüphe olmasın.
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَمِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَمِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ {67}MAİDE
67. Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.
Üçüncüsü; dini dosdoğru anlatmak: Dini dosdoğru anlamak ve yaşamaktan sonra dosdoğru anlatmanın da kolay olmadığını biliyoruz. Tevhid cümlesinin gereği olarak sistemlerin dini anlayışlarını ve geleneksel halkın dini anlayış ve yaşama şekillerini, ilahi dine zıt olan ne varsa ayıklayarak red edilmesi gerekir. Allah’a masiyet teşkil eden herhangi bir konuda kulla itaat edilmeyeceğini bilmek ve uygulamak zorundayız. Çünkü Allah’ın dini yöneticilerin ve halkın istek ve arzularına göre veya laiklik ilkelerine bağlı kalarak anlatılamaz. Ancak ve ancak Allah’a göre o’nun istediği ölçü ve kıstaslara göre anlatılır. Bunun da herkesin başarabileceği bir durum olmadığı hepimizin malumudur.
Dördüncüsü; Allah’ın dinini dosdoğru anlamak, yaşamak ve anlatmak için cihat nasıl gerekli ise bunları yaşarken ve yaşatırken başına gelecek bütün sıkıntılara da katlanmak ve sabretmek için cihat gereklidir. Zaten sabredemeyenler bunu başaramamışlardır. Bütün resul ve nebiler bu dört merhaleli cihadı başarmışlardır. Resullerin bir kısmı cihadın mükatele merhalesine başlamamışlardır. Çünkü şartları oluşmamıştır. Bazı resullerinde şartları oluştuğu zaman mükatele merhalesini de başlatmışlardır. Bütün resul ve nebilerin davaları ve davetleri aynı idi. Bu dava hepimizin malumu herhangi bir şahsın şahsi davası değildi. Bu dava bizzat Allah (c.c)’nın davasıdır. Ne bir kavmin, ne bir coğrafyanın, nede bir mezheb ve meşrebin davası değildir. Bu dava tamamen ilahi bir davadır. Davanın tamamını kuşatan ve kapsayan LA İLAHE İLLALLAH cümlesidir. Bu cümle sadece bir sözden ibaret değildir. Bu cümle inancı, ameli, sosyal, siyasal, ekonomi, askeri, hukuki yaşama yetkisinin ve hayatın tüm alanların tanzimi sadece ve sadece Allah’a ait olduğunu ifade eden bir cümledir. Lailahe illallah. Hakkı olmadan Allah’a ait bütün hak ve yetkilerini hiçbir insana ve kurama vermeden ve bu yetkileri kullananlardan da bu yetkiyi alarak Allah’a teslim etmenin muhtevasıdır. Onun için bütün resuller kavimlerini davet ederlerken sadece Allah’a davet etmişlerdir.
Araf /59,60,65,66,73,85,86
لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ إِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
59. Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.
Nuh, Hud, Salih ve Şuayb (aleyhim selam) hepsinin daveti ortaktır.
Hz. Muhammed (s.a.v) Allah (c.c) tarafından risaletle görevlendirilince ona gelen ilahi emir oku emri idi. Onunda önceki Resuller gibi kendisine gelen vahyi okuyup dosdoğru anlaması gerekiyordu. Doğru anlamak, doğru yaşamak, doğru öğretmek ve bu uğurda başına gelecek bütün sıkıntılara karşı Allah’a tevekkül ederek sabretmekti. Allah’a kulluk yolculuğunda, kuvvetli bir azık gerekli idi o azık da tevekkül ve sabırdır. Bu yolculukta başarıya ulaşmanın tek yolu dini Allah’a halis kılarak, o’na tevekkül ederek ve sabretmekti. Çünkü uzun, meşakkatli ve yükün çok ağır olduğu bu yola Allah (c.c.) indirdiği vahiyle Resulünün hazırlanmasını istiyordu. Müzzemmil/1..7
يَا أَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ {1} قُمِ اللَّيْلَ إِلَّا قَلِيلاً {2} نِصْفَهُ أَوِ انقُصْ مِنْهُ قَلِيلاً{3} أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلاً {4} إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلاًثَقِيلاً {5}إِنَّ نَاشِئَةَ اللَّيْلِ هِيَ أَشَدُّ وَطْءاً وَأَقْوَمُ قِيلاً {6} إِنَّ لَكَ فِياَلنَّهَارِ سَبْحاً طَوِيلاً{7}MÜZZEMMİL
1. Ey örtünüp bürünen (Resûlüm)! 2. Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl.
3. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt. 4. Ya da bunu çoğalt ve Kur'an'ı tane tane oku. 5. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz.
6. Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir. 7. Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.
3. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt. 4. Ya da bunu çoğalt ve Kur'an'ı tane tane oku. 5. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz.
6. Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir. 7. Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.
ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ {1} مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ {2}وَإِنَّ لَكَ لَأَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍ {3} وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ {4}فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ {5} بِأَييِّكُمُ الْمَفْتُونُ {6} إِنَّ رَبَّكَ هُوَأَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ {7}فَلَا تُطِعِالْمُكَذِّبِينَ {8} وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ {9} وَلَا تُطِعْ كُلَّحَلَّافٍ مَّهِينٍ{10}
KALEM
1. Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki,
2. Sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.
3. Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
4. Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
5. (Sen de) göreceksin, onlar da görecekler,
6. Hanginizde delilik olduğunu yakında .
7. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O'dur
8. O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!
9. Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
10.yemin edip duran aşağılık olan hiçbirine itâat etme,
Kalem süresindeki bu ayetlerle Resulünü motive ediyor ve siyasi stratejilerini öğretiyordu. Allah’ın dinini yumuşatılamayacağını, eğritilemeyeceğini ve Allah’ın dinini kabul etmeyenlere itaat edilmeyeceğini öğretiyordu. Bu emirler Allah’a ait idi. Hiçbir kimsenin bu dini emri yumuşatmaya, eğriltmeye, değiştirmeye, esnetmeye, artı ve eksi koymaya, hak ve yetkisinin bulunmadığını, Resulün şahsında bütün ümmete öğretiyordu ve emrediyordu. Bu eğitimden geçen Resul ve onun eğittiği o güzel nesli Allah’ın selamı üzerlerine olsun, bu eğitim ve terbiyeden sonra karşılaştıkları eziyetlere, işkencelere, dışlanmalara, horlanmalara, ekonomi ambargolara rağmen bu dinden taviz vermeye yanaşmadılar. Yapılan pazarlıklar, vaad edilen mal, mülk ve makamlar karşısında onlar tercihlerini Allah’tan yana kullandılar. Çünkü onlar bu dini mübini çok iyi anlamışlardı, tercihlerini ya Allah’tan yana kullanacaklar ya da Allah’ın dışında başka ilahları tercih edeceklerdi. Ve şunu da çok iyi anlamışlardı, hem Allah’ı hem de başka ilahları beraber idare etmenin, günümüzdeki kendilerini İslam’a nispet edenlerin yaptıkları gibi, bunun mümkün olmadığını ve olamayacağını çok iyi anlamış ve yaşamışlardı.
Çünkü Allah ile beraber başka ilah olmadığını, tek ilahın Allah olduğunu ve hükmüne de kimseyi ortak kabul etmeyeceğini bilmemiz gerekir. Yusufsüresinde belirtildiği gibi.
مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْوَآبَآؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍإِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِأَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَالنَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
40) “Sizin O’ndan başka ibadet ettikleriniz, kendinizin ve babalarınızın adlandırdığı bir takım isimlerden baş-kası değildir. Allah bunlara dair hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
قُلْ أَغَيْرَ اللّهِ أَتَّخِذُ وَلِيّاً فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُوَلاَ يُطْعَمُ قُلْ إِنِّيَ أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ وَلاَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكَينَ {14}ENAM
14) De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, kendisi yedirdiği halde yedirilmeyen Allah’tan başkasını mı veli edinecekmişim?” De ki: “Ben İslam’a girenlerin ilki olmakla ve asla müşriklerden olmamakla emrolundum.”
أَفَغَيْرَ اللّهِأَبْتَغِي حَكَماً وَهُوَ الَّذِي أَنَزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلاًوَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِّن رَّبِّكَ بِالْحَقِّفَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ{114}ENAM
114) “O size kitabı açıklanmış olarak indirdiği halde Allah’tan başka bir hakem mi arayayım?” Kendilerine kitap verdiklerimiz bunun kesinlikle Rabbinden bir hak olarak indirildiğini bilirler. O halde sakın şüphelenenlerden olma!
Resulün ve müminlerin, tavizsiz ve dik duruşlarına karşı, cahiliye sistemi yöneticilerinin bu konudaki tavırları ve aldıkları tedbirler nelerdi? Yaptıkları bütün zulümlere rağmen Müslümanların geri adım atmadıklarını gördüklerinde, anlaşma yolu ile bunu hal etmeye çalışıyorlardı. Ve Allah’ın Resulüne mal, makam ve kadın gibi çeşitli tekliflerle gidiyorlardı. Rasûlallah’ın onlara verdiği cevap ise; bu teklifleri istemiyorum, yalnız sizden tek bir söz söylemenizi istiyorum, dediğinde cahiliye yöneticilerinin o söz nedir sorusuna karşı, Rasûlallah’ın “Lailahe İllallah deyin ve kurtulun” deyince, cahiliye yöneticileri bu sözün ne manaya geldiğini iyi bildikleri için bu sözü söylemeyi kabul etmediler. Hâlbuki bu insanlar Allah’ı biliyorlardı. Beytullah denilen Kabe-i muazzam o beldede idi; Hac ediyorlardı kendilerini İbrahim ve İsmail (a.s) dini üzere olduklarını ifade ediyorlardı. Fakat la ilahe illallah demeyi red ediyorlardı, niçin? La ilahe illallah demek hiçbir ilahın olmadığını, tek ilahın Allah olduğunu, hüküm koyma hak ve yetkisinin tamamen Allah’a ait olduğunu, hâkimiyeti yöneticilerin elinden alınarak Allah’a teslim edilmesi olduğunu, yöneticilerin ancak Allah’ın indirdiği ile hükmetme hakkına sahip olduğunu, yöneticilerin hüküm koyma haklarının bulunmadığını çok iyi biliyorlardı. Ve La ilahe illallah cümlesini söylemekten kaçındılar. Yani yönetimlerine, ekonomilerine, sosyal hayatlarına, eğitimlerine, hukuklarına, askeriyelerine ve dünyalarına karışmayan bir Allah inancını yaşıyorlardı. Yani tabiri caiz ise yetkisiz Allah inancını taşıyorlardı.
Ve bu dava için nice savaşlar oldu nice eziyetler gerçekleşti. Cahiliye yeryüzünde Allah’ın hâkimiyeti olmasın diye mallarıyla ve canlarıyla mücadele ederlerken, Müslümanlar ise fitneden eser kalmayınca ve dinin tamamı yeryüzünde Allah’ın oluncaya kadar mücadele etmekle emrolunmuşlardı. Allah Resulünün şu sözü çok manidardı. Vallahi güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler bile kabul etmeyeceğim, hatta bu yolda ya ölürüm ya da Allah (c.c.) zafer verinceye kadar devam ederim. Bu söz o kadar net bir söz idi ki, hedef belli ve net idi hedefi Allah belirlemişti, ilkeleri, esnetmeye değiştirmeye imkân ve ihtimal yoktu. Ortak faydalarda buluşmak ve ortak bir yol edinmek mümkün değildi. Mücadele Hak ve batıl mücadelesiydi, hak ve batıl yan yana olmaz bir arada bulunamaz ve bir araya getirilemezdi. Çünkü Allah’ın emri kesin ve net idi ‘Rabbinden sana indirilene tabi ol. Başka velilere tabi olma.’ Bu net, kesin bir ilahi bir emir idi. Hz. Muhammed (s.a.s) bu ilahi ilkelerle bir İslami hareket oluşturmuştu. 13 yıllık süreçte oluşan bu hareket, bütün mallarını, mülklerini, akrabalarını ve her şeylerini bu dava uğruna terk ederek, Medine’ye hicret ettiler. Buda gösteriyor ki bu hareketin zemininin ne kadar sağlam olduğunu ve alt yapısının çok kuvvetli olduğunu gösteriyordu. Bir inşa hareketi, zeminin ve alt yapının sağlamlığı nispetinde genişlemeyi ve yükselmeyi taşır. 13yıllık Mekke dönemi ve on yıllık Medine döneminde Allah Resulünün önderliğinde oluşan İslami hareket kısa dönemde bütün bir Ortadoğu’ya hakim olmuştu. Çünkü bu hareket mensupları için davaları onlar en önde ve en üste idi. Onlar davalarının önüne hiçbir şey geçirmiyor. Ve davalarının üstünde bir şey kabul etmiyorlardı. Herhangi bir dünya menfaatini, Allah’a tercih etmiyorlardı. Ne zaman ki bu inanç değişti, makam, mevki ve menfaatler davanın önüne geçirildi. İslam âlemi için gerileme dönemi başladı.
Hilafet saltanata dönüştürüldü. Allah (c.c)’nın birçok emri gibi bu emrine de itaat edilmedi. Allah’ın şu emri idi ‘ Allah size emaneti ehline vermenizi emrediyor. Ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.’ Bu ilahi emre itaat edilmedi, emanet ehline değil babadan, oğluna geçti. Bu saltanatlarını kaybetmemek için her yolu denediler. Her entrikayı yaptılar, saltanatları uğruna Müslümanları öldürmekten de geri kalmadılar. Meşru olmayan saltanatlarının meşru göstermek için şeyhü-l İslamlarını ve âlimlerini (saray ulemasını) oluşturdular. Halbuki bu şeyhü-l İslamları ve âlimleri Allah’ın dini adına Kuran’la bunların karşılarına çıkarak bunlarla mücadele etmeleri ilahi bir emir iken, bu zatlar Kuran’la beraber sultanların saltanatlarını ayakta tutmaya çalıştılar. Saltanatlarını meşru gösterdiler. Allah Resulünden rivayet edilen bir hadisi şerifte: İnsanların ihyası için ve ifsada sürüklemek için, umera ve ulumanın öneminden bahseder. Asrımızda ve yaşadığımız coğrafyamızda umera ile ulema elele verip insanlığı ifsada sürükleyerek kendilerini de ıslah edici olarak göstermekteler.
Bunların bu ifsad edici durumları karşısında, Sünnetullah’a göre İslami bir hareket nasıl inşa edilebilir? Ve bu inşa hareketini kimler yapmalıdırlar? Bu inşa hareketine öncülük yapanlar hangi özellikleri taşımalıdırlar? Özellikle bir davanın öncüleri o dava için çok büyük önem arz etmektedirler. Ve Allah Resulünü örnek almalıdırlar. Öncülerden bir zaaf, bulunursa o öncünün şahsından o hareketinde menfi yönde etkiler. Öncüde bulunması gereken özelliklerden bahsedelim. İman – İhlâs – Takva – Sıdk – Hilm – Tevazu –Tevekkül – Sabır – Azim – Fedakârlık – Basiret ve Cesaretli olmalıdır. Yukarıda bahsettiğimiz vasıflar Rasûlullah da mevcut olan vasıflardı.
Dikkat edilecek hususlar
1) Davanın öncüsü: Bu dini mübini doğru anlaması, doğru yaşaması, doğru tebliğ etmesi ve yolda karşılaşacağı tüm sıkıntılara rağmen sabretmesi gerekir.
2) Öncü şahsiyet, bu davayı iyi anlamış ve içselleştirmiş, davanın esaslarını iyi kavramış ve kendini bu davaya adamış olmalıdır.
3) İçinde bulunduğu, sistemi ve toplumu, inanç ve konumları itibari ile iyi tanıması ve teşhis etmesi gerekir.
4) Davanın alt yapısını çok sağlam bir şekilde oluşturmalıdır. Alt yapısını sağlamlaştırmadan, genişlemeyi veya yükselmeyi planlamamalıdır. Aksi takdirde harekette çökmenin kaçınılmaz olduğu bilinmelidir. Alt yapıdan kastımız, davaya kendini adamış sağlam insanların olması ve diğer insanları yetiştirmesidir. Şunu unutmamalıdır ki bir kervanda lokomotif görevini yapan tek şahıs ise, düşmanları onu devre dışı bıraktıkları zaman kervanın dağılması kaçınılmazdır.
5) Öncü şahsiyet, vahyi dikkate alarak ve peygamber örnekliğinde bir usul takip etmeli ve iyi bir üslup kullanmalıdır.
6) Davanın öncüsü içinde mücadele ettiği toplumu her yönü ile iyi tanımalı mücadele döneminde karşılaşacağı engelleri tahmin etmeli ve duruma göre tedbirleri almalıdır. Zira bu tür engeller kimi zaman dava öncülerini yollarından geri çevirir, kimi zaman görevini yerine getirmekten alıkoyar ve hedeflerinden saptırır. Bundan daha kötüsü doğru yolun dışına çıkmasına ve neticede nasıl davranacağını bilmeyen bir şaşkın oluvermesine sebep olur.
7) Dava adamlarının yoluna çıkan bazıları şunlardır;
a) Öncünün kişiliğinde kaynaklanan engeller. Bunlar; Kalbi hastalıklar, gösteriş, nifak, kendini beğenme, gurur, kibir, kin, haset, böbürlenme, cimrilik, mal ve makam sevgisi. Bunların tamamından kaçınmalıdır.
b) Sosyal etkenler: Akrabalık faktörü, çevre faktörü, nüfuslu kimselerin faktörü, cemaatlerdeki parçalanma faktörü ve gizli mihrakları faktörü…
c) Ekonomik etkenler: Özellikle gençler bekâr veya okul çağlarındayken çok atılgan ve canlı iken evlendikten sonra kendi rızıklarını temin etmek için babalarından ayrılarak kendi başlarına kaldıklarında, geçim kaygısı taşıyan, daha çok mal, mülk edinmek isteyenlerin tamamen değiştiklerini görüyoruz.
d) Eğitim ile ilgili engeller: Eğitimi iyi almayan dünyevi birtakım akımlar karşısında, manevi hazırlıktaki eksiklerinden dolayı bir bakıyoruz ki tamamen İslam caddesinin dışına çıkmışlardır. Eğitimi iyi olan bir dava adamı, doğru bir Allah inancı ile İslam’ın ilkelerine bağlı, ahitlerine sadık, ahlak ve davranışlarında istikamet üzere olanlar hiçbir akım onları sürükleyemez, dünya onları kandıramaz ve İslam caddesinin dışına çıkamazlar.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَآمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ {7} MUHAMMED
7-Ey iman edenler, eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır.
وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناًفَهُوَ لَهُ قَرِينٌ {36} وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَأَنَّهُم مُّهْتَدُونَ {37}ZUHRUF
36) Kim Rahman’ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz ona bir şeytanı musallat ederiz.
Artık bu, onun bir yakın dostudur. 37) Gerçekten bunlar, onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
Artık bu, onun bir yakın dostudur. 37) Gerçekten bunlar, onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
e) Siyasi engeller: İslam dışı yönetimlerin engellemeleri ve çeşitli propagandaları tecrit etme, ifsat, baskı, zulüm, hapis ve ortadan kaldırma gibi faaliyetlerle ve komplolarla karşı karşıya gelebileceğini hesaplamalıdırlar. İslami hareketin alt yapısını oluşturacak insanların kendilerini bu noktalarda hazırlamalıdırlar. Dava adamları, davanın zorluklarına karşı davadan vazgeçmeyerek, o muhkem kaleye sığınmalıdır.
فَاصْبِرْلِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَى وَهُوَ مَكْظُومٌ {48}KALEM
48) Şimdi Rabbinin hükmüne sabret ve balığın arkadaşı gibi olma! Hani o gamla dolu olarak çağrıda bulunmuştu.
وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتَّىَ يَحْكُمَ اللّهُ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ{109}YUNUS
109) Sana vahyolunana tabi ol ve Allah hükmedinceye kadar sabret. Şüphesiz O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.
وَمَا لَنَا أَلاَّ نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّهِ وَقَدْ هَدَانَا سُبُلَنَاوَلَنَصْبِرَنَّ عَلَى مَا آذَيْتُمُونَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ{12} وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّـكُم مِّنْ أَرْضِنَاأَوْ لَتَعُودُنَّ فِي مِلَّتِنَا فَأَوْحَى إِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّالظَّالِمِينَ {13}İBRAHİM
12) "Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler." 13) Kâfir olanlar peygamberlerine dediler ki: "Elbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!" Rableri de onlara: "Zalimleri mutlaka helâk edeceğiz!" diye vahyetti.
وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ إِلاَّ بِاللّهِوَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلاَ تَكُ فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ{127} إِنَّ اللّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَواْ وَّالَّذِينَ هُم مُّحْسِنُونَ {128}NAHL
127) Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma! 128) Çünkü Allah, muttakiler ve güzel amel edenlerle beraberdir.
Mücadelenin tedrici ve merhaleli yapılması
1) Karşısındaki gücün gücünü, durumunu iyi hesap etmelidir.
2) Kendini ve kendisiyle beraber Müslümanların konumunu, durumunu ve gücünü göz önünde bulundurmalıdır. Takva üzerinde olup, ilahi yardımı umarak, Sünnetullah’a uygun ve nerede işe başlayacağını bilmelidir. ‘ Çünkü kişinin taşıyamayacağı yükü Allah yüklemez. Ve Resul örnekliğinde mücadele içinde olmalıdır.
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌحَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً {21}وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُوَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّا إِيمَاناً وَتَسْلِيماً {22}مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّنقَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً {23} AHZAB
21) Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.
22) Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resûlü'nün bize vâdettiği! Allah ve Resûlü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını arttırdı.
23) Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.
Resul örnekliği demiştik:
Rasulün risalet görevi; vahyin başlamasından vefatına kadar, uğruna mücadele ettiği tek şey ‘La ilahe İllallah’ın hayatta ve yeryüzünde hâkim olmasıydı. Davası kavmiyetçilik davası, vatan davası, bayrak ve demokrasi davası, meşrep ve mezhep davası değildi. Çünkü Allah’ın hâkimiyetinin olmadığı yerde mutlaka başka birilerinin hâkimiyeti söz konusudur. Bunun ismi ne olursa olsun, hangi isimle zikredilirse zikredilsin fark etmez. Bu hâkimiyeti kabullenmek veya uğruna mücadele etmek zulümdür ve bu putçu bir düzendir. Hangi kavmin olursa olsun put, puttur. Hangi renkle ve hangi boya ile insanların karşısına çıkarırlarsa çıkarsınlar fark etmez.
İslami hareketin öncüleri, Rasûl’ün örnekliğinden asla taviz vermemelidir. Sünnetullah’a göre İslami hareket demiştik. Bu davanın öncüleri Sünnetullah’ı iyi algılamaları bütün düşünce ve davranışları Sünnetullah’a uygun olmalı ve kendileri ile beraber olanların da algılamalarına yardımcı olmalı ve öğretmelidir. Öncelikle ilahi yasaların işleyişi ile insanın düşünce ve davranışları arasındaki ahengin ve ilişkinin nasıl bir paralellik arz ettiğini insan davranışlarının karşılığını dünyada ve ahirette nasıl etkilediğini dilimizin döndüğü kadar inşallah anlatmaya çalışacağız. Ayeti Celileler ışığında:
سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى {1} الَّذِي خَلَقَ فَسَوَّى {2} وَالَّذِي قَدَّرَ فَهَدَى{3} Ala
1) Yüce Rabbinin ismini tesbih et. 2) O ki yaratıp düzenledi, 3) Takdir edip yol gösterdi.
وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّبِيٍّ إِلاَّأَخَذْنَا أَهْلَهَا بِالْبَأْسَاء وَالضَّرَّاء لَعَلَّهُمْ يَضَّرَّعُونَ {94}
ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتَّى عَفَواْ وَّقَالُواْ قَدْ مَسَّ آبَاءنَا الضَّرَّاء وَالسَّرَّاء فَأَخَذْنَاهُم بَغْتَةً وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ{95}وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ
مِّنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ وَلَـكِن كَذَّبُواْ فَأَخَذْنَاهُم بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ {96}
Araf-94) Biz hangi memlekete bir resul gönderdiysek, oranın halkını mutlaka sıkıntı ve zorlukla yakalamışızdır ki yalvarıp yakarsınlar.
95) Sonra kötülüğü iyilikle değiştirdik ta ki onlar çoğalarak: “Atalarımıza da şiddetli sıkıntılar ve genişlik dokunmuştu.” dediler. Nihayet biz de kendileri farkında değillerken onları ansızın yakalayıverdik.
96) O ülkelerin halkı iman edip sakınsalardı elbette onların üzerine gökten de yerden de bereketler açardık, fakat onlar yalanladılar, biz de onları kazanmakta oldukları sebebiyle yakalayıverdik.
لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّهُ فِي مَوَاطِنَكَثِيرَةٍ وَيَوْمَ حُنَيْنٍ إِذْ أَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْتُغْنِ عَنكُمْ شَيْئاً وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الأَرْضُبِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُم مُّدْبِرِينَ {25} ثُمَّ أَنَزلَ اللّهُ سَكِينَتَهُعَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَنزَلَ جُنُوداً لَّمْ تَرَوْهَاوَعذَّبَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَذَلِكَ جَزَاء الْكَافِرِينَ
{26}TEVBE
{26}TEVBE
25) Andolsun, Allah birçok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirmişti de, bunun size hiçbir faydası olmamıştı. Yeryüzü, genişliğine rağmen başınıza dar gelmişti, sonra arkanıza dönüp gerisin geri gitmiştiniz.
26) Sonra Allah, Rasulü’ne ve Mü’minler’e güven duygusu ve huzurunu indirmiş; görmediğiniz ordular da indirmiş ve küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenleri azaplandırdı. Kâfirlerin cezası işte budur
Burada davasına müdahil bir Allah(c.c.) görüyoruz.
فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَـكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَوَلَـكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناًإِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ {17} ذَلِكُمْ وَأَنَّ اللّهَ مُوهِنُ كَيْدِالْكَافِرِينَ {18} إِنتَسْتَفْتِحُواْ فَقَدْ جَاءكُمُ الْفَتْحُوَإِن تَنتَهُواْ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَإِن تَعُودُواْ نَعُدْ وَلَن تُغْنِيَ عَنكُمْ
فِئَتُكُمْ شَيْئاً وَلَوْ كَثُرَتْ وَأَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ {19}ENFAL
17) Onları siz öldürmediniz; fakat onları Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın fakat Allah attı ki Müminler’i kendinden güzel bir imtihan ile denemek için. Muhakkak ki Allah Semî’dir, Alîm’dir.
18) İşte bu sizin içindir. Muhakkak ki Allah kâfirlerin düzenlerini boşa çıkarır.
19) Siz fetih istiyorsanız muhakkak ki size fetih gelmiştir. Vazgeçerseniz bu sizin için daha hayırlıdır, eğer siz dönerseniz biz de döneriz. Topluluğunuz çok da olsa size hiçbir şey sağlamaz. Çünkü Allah Mü’minler’le beraberdir.
وَآتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُهُدًى لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ أَلاَّ تَتَّخِذُواْ مِن دُونِي وَكِيلاً {2}
ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُ كَانَ عَبْداً شَكُوراً {3}وَقَضَيْنَا إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الأَرْضِمَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوّاً كَبِيراً {4} فَإِذَا جَاء وَعْدُ أُولاهُمَا بَعَثْنَا
عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَّنَا أُوْلِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُواْ خِلاَلَ الدِّيَارِوَكَانَ وَعْداً مَّفْعُولاً {5} ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْوَأَمْدَدْنَاكُم بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيراً {6}إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ لِأَنفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاءوَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَكَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيراً {7}عَسَى رَبُّكُمْ أَن يَرْحَمَكُمْ وَإِنْ عُدتُّمْ عُدْنَا وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَحَصِيراً
{8}İSRÂ
{8}İSRÂ
2) Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğulları’na: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık.
3) (Ey) Nuh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh, çok şükreden bir kul idi.
4) Biz, Kitap'ta İsrailoğulları’na: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik.
5) Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi.
6) Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık.
7) Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).
8) Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de döneriz. Biz cehennemi kâfirler için bir hapishane yaptık.
Kulunu yalnız bırakmıyor.
Kullarına zulmetmeyen ve adalet sahibi bir Allah.
أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُم مُّصِيبَةٌ قَدْ أَصَبْتُم مِّثْلَيْهَا قُلْتُمْ أَنَّى هَـذَاقُلْ هُوَ مِنْ عِندِ أَنْفُسِكُمْ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ {165}ALİ İMRAN
165) İki katına uğrattığınız musibet size gelince mi: “Bu nereden?” dediniz. De ki: “O kendinizdendir.” Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْوَأَنَّ اللّهَ لَيْسَ بِظَلاَّمٍ لِّلْعَبِيدِ {182}ALİ İMRAN
182) İşte bu ellerinizle hazırladığınız şeyler sebebiyledir. Şüphesiz Allah kullarına asla zulmetmez.
ذَلِكَبِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللّهَ لَيْسَ بِظَلاَّمٍ لِّلْعَبِيدِ {51}ENFAL
51) İşte bu, ellerinizle sunduğumuz şeyler sebebiyledir. Muhakkak ki Allah kullarına zulmedici değildir.
مَنْ عَمِلَ صَالِحاًفَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ {46}FUSSİLET
46) Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ {29}KAF
29) “Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve ben kullara asla zulmedici de değilim.”
Bugün Müslümanların bulundukları durum hak ettikleri bir durumdur. Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın.
لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِّن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُمِنْ أَمْرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْوَإِذَا أَرَادَ اللّهُ بِقَوْمٍ سُوءاً فَلاَ مَرَدَّ لَهُ وَمَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن
وَالٍ {11}RÂD
11) Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah'tan başka yardımcıları da yoktur.
ذَلِكَ بِأَنَّ اللّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّراً نِّعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَى قَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْمَا بِأَنفُسِهِمْ وَأَنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ {53}ENFAL
53) İşte bunun sebebi, bir toplum nefislerinde olanı değiştirmedikçe Allah onlara olan nimetini asla değiştirmez. Muhakkak Allah Semî’dir, Alîm’dir.
سُنَّةَ مَن قَدْأَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِن رُّسُلِنَا وَلاَ تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلاً {77} İSRÂ
77) Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun (da budur). Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.
وَأُخْرَى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ أَحَاطَ اللَّهُ بِهَاوَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيراً {21} وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوالَوَلَّوُا الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيّاً وَلَا نَصِيراً {22} سُنَّةَاللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلاً {23}FETİH
21) Henüz güç yetiremediğiniz diğerlerini de. Gerçekten Allah onları kuşatmıştır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
22) Küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler, sizinle savaşmış olsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı; sonra ne bir veli ne bir yardımcı bulamazlardı.
23) Allah’ın öteden beri süregelen bir sünnetidir. Sen Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.
Allah müminlere yardım etmeyi üzerine almıştır.
إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَاوَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ {51}Mümin
51) Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ رُسُلاً إِلَى قَوْمِهِمْ فَجَاؤُوهُمبِالْبَيِّنَاتِ فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقّاً عَلَيْنَا نَصْرُالْمُؤْمِنِينَ {47}Rum
47) Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir. Müminlere yardım etmek de bize düşer.
ثُمَّ نُنَجِّيرُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُواْ كَذَلِكَ حَقّاً عَلَيْنَا نُنجِ الْمُؤْمِنِينَ{103}Yunus
103) Sonra biz, Resullerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; Mü’minler’i kurtarmamız üzerimize bir haktır.
Bizim ve coğrafyalarımızın konumu ortadadır. Müminlerin ilahi yardımı hak edecek amelleri ortaya koymalıdırlar. Allah’ın mümin kullarına vaadi:
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَيَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ {105}
105) Andolsun Zikir'den sonra Zebur'da da: "Yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır" diye yazmıştık. Enbiya
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُواالصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْوَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِيشَيْئاً وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ {55}Nur
55) Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fâsıktır. (Nur)
Bu ilah vaadlerin gerçekleşmediğini görmekteyiz. Oysa Allah (c.c.) vaadlerine muhalefet etmediğine göre biz yanlışları kendimizde aramalıyız. Kendi düşünce ve davranışlarımızı Sünnetullah’a göre ıslah etmeliyiz. Bugün İslam coğrafyası denilen coğrafyada, akıtılan bu kadar kan, verilen bu kadar can ve mücadele uğruna harcanılan bu kadar mal ve yukarıda zikrettiğimiz ilahi ayetler ışığında durumumuzun bu olmaması gerektiği kanaatindeyim. Sözümüzü özetlersek Sünnetullah’a uyularak bir hareket oluşmadığı ve oluşturulmadığı apaçık görülmektedir. Ve oluşturulması zorda görülmektedir. Fakat imkânsız değildir. Çünkü ilahi yardım söz konusudur. Allah’ın yardımını vaad ettiği bir konuda, Müslümanların ümitsiz olmaları ve ümitsiz bakmaları doğru bir düşünce değildir. Şartlar ne kadar zor olursa olsun, ilahi yardımın hak edilmesi, zorluklarla beraber kolaylığı vaad etmektedir. O zaman yapılması gereken şeyler. Her Müslüman grup bulunduğu yerde kendini Sünnetullah’a göre ihya etmelidir. Çevresinde ve coğrafyasında, akideleri sağlam Müslümanları aramalı onlarla diyaloğa geçmeli. Güven ortamı oluşturulduktan sonra, düşünce birlikteliği ve hedef birlikteliğine gitmeleri Müslüman için bir zarurettir. Ve kendi kırmızı çizgilerini bir tarafa iterek, İslam’ın kırmızı çizgilerini esas kabul ederek bir yürüyüşün içine girmeleri gereklidir. Çünkü ilahi yasalar bellidir ve açıktır, bizlere yolumuzu göstermektedir. Bu ayetler ışığından baktığımızda bugün yeryüzünde büyük ifsatların cereyan ettiğini günümüzde ise Müslümanların kulluk görevlerini Allah’ın kendilerinden istediği ölçülerle yerine getirmedikleri için devam etmektedir. Ve Allah’ın razı olacağı bir gün gelmeyinceye kadarda devam edecektir. Bugün dünya konjonktürü, Müslümanları iki ayrı yöne itmektedir. Bir tanesi demokrasi ifsadına ikincisi ise Sünnetullah’a uymayan bir metotla şiddet ve mücadeleye sürüklemektedir. Bu bilinçte olan Müslümanların iyi düşünmeleri gerekir. Yarınlarda geç kalınabilir. Sunumumu birkaç ayetle tamamlamak istiyorum.
بَلِ اتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَهْوَاءهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ فَمَن يَهْدِي مَنْأَضَلَّ اللَّهُ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ {29} فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِحَنِيفاً فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِاللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِلَا يَعْلَمُونَ {30} مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَوَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ {31} مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوادِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاً كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ {32}Rum
29) Gel gör ki haksızlık edenler, bilgisizce kötü arzularına uydular. Allah'ın saptırdığını kim doğru yola eriştirebilir? Onlar için herhangi bir yardımcı yoktur.
30) (Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. 31) Hepiniz O'na yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın.
32) Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir
إِنَّ وَلِيِّيَ اللّهُ الَّذِي نَزَّلَ الْكِتَابَ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِحِينَ{196}وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَكُمْ وَلاأَنفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ {197} وَإِن تَدْعُوهُمْ إِلَى الْهُدَى لاَ يَسْمَعُواْوَتَرَاهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ وَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ {198} خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُربِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ {199} وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ
الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ {200}
Araf-196) Muhakkak ki benim velim kitabı indiren Allah’tır ve O salihlerin velisidir.
197) Sizin O’nun yanısıra ibadet ettikleriniz ise size de yardım edemezler, kendilerine de yardım edemezler.
198) Onları doğru yola çağırsanız da işitmezler, onları sana bakar görürsün, fakat onlar görmezler.
199) Sen affetmeyi benimse, iyiliği emret ve cahiller-den yüz çevir.
200) Sana şeytandan bir vesvese gelirse hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O, Semî’dir, Alîm’dir
(Venhar Haber)
YORUMLAR
-
vedat 19-11-2014 08:50
Allah raz olsun,çok güzel bir sunum olmuş. Müslümanlar olarak bu günkü uzlaşmacı tavırları terketmedikçe ,izzeti başka yerlerde aradıkça,zilletin uzun bir süre daha devam edeceği gözüküyor.
İlginizi çekebilecek diğer haberler
- Siyonazi çetesi, Gazze'de gıda yardımı bekleyen sivillere saldırdı: 150 maktul 1000 yaralı
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesine Dâvet
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesi'ne dâvet
- İktibas’a bu cumartesi Ali Kaçar konuk oluyor
- Gazze’ye Yardım Kampanyası
- Siyonist vahşet: İnfaz edip çöpe atmışlar
- Adana ve Mersin seyahatinden sadra düşenler
- Kur'an Nesli İlim Merkezi'nin çadır yardımları Gazze'ye ulaştı
Makaleler
Hava Durumu