100 gün geçti, çadırlar kalkmadı
23 Ekim'de yıkılan Van için çok şey yapıldı ama hâlâ en büyük sorun barınma. Herkes, toplanan yardımların Van’da doğru dağıtılamadığından şikayetçi.
31-01-2012
Van’ı sarsan 7.2’lik depremin üzerinden 100 gün geçti. Ocak ortasına kadar tüm depremzedelerin konteynerlere yerleştirilmesi planlanıyordu ancak yetişmedi. Şu ana kadar kurulan 19 bin konteynere 90 bin kişi yerleştirildi.
13 bin depremzede ise zorlu kış şartlarında çadırlarda kalmak zorunda. Van Valiliği, Şubat sonuna kadar konteyner sayısının 28 bin 500’e yükseleceğini söylüyor... Vatan gazetesinden Burak Kara aradan geçen zamanda yapılanları, son durumun özetini aktardı:
"- Konteynerlerde hayat başlamış; ağır hasarlı binalarda yaşayanlar konteynerlere yerleştiriliyor. Fakat orta hasarlı evlere de girilmiyor, bu konutlarda oturanlar ise genelde çadırlarda yaşıyor. Çadırlarda hayat, biraz da olsa “normalleşmiş”... Çünkü şartlar kabul edilmiş.
- Hâlâ en büyük sorun, su bulmak. Gerek konteyner, gerekse çadır kentlerde temiz su dağıtımı yok. Kullanmak için bile su bulmak çok zor; çünkü ya altyapı kötü ya da soğuktan borular donmuş durumda. Özellikle çocuklar sürekli hasta. Salgın tehlikesi var.
- Yıkanmak ayrı sorun, tuvalete gitmek ayrı. Çamaşır-bulaşık yıkamak gibi gündelik işler de büyük bir problem teşkil ediyor. Kadınlar çadırlarda ya da konteynerlerde, evdeki düzenlerini kurmaya çalışıyorlar. Ama su sorunu ve havanın çok soğuk olması işlerini daha da zorlaştırıyor.
- 300 bin kişinin göç ettiği kentte Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin açılması, öğretmen ve öğrencilerin kente dönmesi biraz olsun şehre hareket getirmiş, sokakta daha fazla insan görüyorsunuz. Ders başı yapılmasıyla geri dönüşler başlamış, ama hâlâ ciddi barınma sorunu var.
- Depremin üzerinden üç ay geçmesine rağmen, ağır kış şartları altında yaklaşık 200 bin kişi ev dışında yaşıyor. Van Valiliği’nin verdiği rakamlara göre, 90 bin kişi konteynerlerde, 70 bin kişi ise çadırlarda kalıyor. Şimdiye kadar Van’a 19 bin konteyner gelmiş, 21 konteyner kent kurulmuş. Valilik, Şubat sonuna kadar konteyner sayısının 28 bin 500’e yükseleceğini söylüyor.
- Ancak kurulan konteyner kentlerde ciddi altyapı sorunları sürüyor. Kışı dışarıda geçiren vatandaşların hâlâ yardıma ihtiyacı var. En büyük sorun; ısıtıcı, kışlık giysiler, hijyen malzemesi ve çocuk bezi gibi ihtiyaçlar.
- Herkes, toplanan yardımların Van’da doğru dağıtılamadığından şikayetçi. Kiminle konuşsam, konuşmanın bir yerinde “Ankara seferber oldu, Türkiye yardım yağdırdı, fakat valilik bu yardımları doğru dağıtmadı” sitemi var.
- Şehir merkezindeki hasar raporları çıktıktan sonra evlere dönüş yok, ancak dükkanlar açılmış. Birçok insan kent merkezinde evinin önüne kurduğu çadırda yaşamını sürdürüyor. Daha az hasar gören dış mahallelerindeki bir ya da iki katlı evlerde yaşam başlamış.
- Mimarsinan Çadırkent’i, depremin birinci ayında ziyaret ettiğimde nasılsa, depremin üçüncü ayında da aynı. Hiçbir şey değişmemiş! “Hiçbir şey” demeyelim; sokaklara tabelalar konulmuş, artık sokakların bir adı var: “Sevgi Sokağı”, “Yaşam Sokağı” gibi... Bunlar iyi niyetli girişimler ama insanların umutsuzluğu bu süre zarfında birkaç kat daha artmış. Çünkü hava sıcaklıkları geceleri eksi 15 derecelere inince, hayat daha da katlanılmaz olmuş.
‘Van gibiyim işte! Bir yanım enkaz, diğer yanım direniyor...’
Arzu Yıltaş’la çadırkentte akşam yemeği kuyruğunda tanışıyorum. Fotoğraf çekmeme tepkili, “Bizi daha fazla rezil etme” diyor. Biraz konuşuyoruz, “Gel de yaşadıklarımı gör” diyerek, beni çadırına davet ediyor. Arzu Hanım 31 yaşında, 13 yaşındayken kendinden 20 yaş büyük biriyle görücü usulü evlendirilmiş. En büyüğü 14, en küçüğü 8 yaşında olan dört çocuğu var. Eşi koah, kendisi böbrek hastası. Aslen Ağrı Patnoslular, iki sene önce Van’a tedavi olmak için gelmişler. Geliş o geliş... Kızı Nesrin’in bir gözünde ileri derecede görme kaybı var, oğlu Ersin ise epilepsi hastası. Böylesi zor bir hayata bir de deprem eklenince, varın siz düşünün Arzu Hanım’ın çilesini! Aile, Mimarsinan Çadırkenti’nin B-23 çadır numaralı sakini. Söze, “Nasılsınız? diye sormayın” diyerek başlıyor Arzu Hanım, “Van gibiyim işte! Bir yanım yıkık ve enkaz altında, diğer yanım hâlâ direnişte...”
Her sabah iş aramaya şehir merkezine gidiyor, bazen temizlik işleri buluyor, bazen bulaşıkçılık yapıyor: “Namusumla her işi yapmaya hazırım, ama aylardır iş arıyorum, yok! Deprem öncesi zar zor ayakta duruyorduk, deprem geldi, enkaza döndük. Kocamı Patnos’a, ailesinin yanına gönderdim. Burada çadırın içinde sobadan nefes alamaz oldu, iki günde bir ambulans gelip hastanede oksijene bağlanıyordu. Benim de tedavime ara verdiler, zaten deprem olunca tüm tedavilere ara verildi. Oğlumun epilepsisi var, ilaç almak zor. Kızımın Ankara’ya sevki çıktı, ameliyat olması lazım gözünden, ama para yok! Nasıl gideyim Ankara’ya? Değil Ankara’ya gitmek, şehir merkezine gidecek param yok, yürüyerek gidiyorum. Bu çadır hem iyi, hem kötü. Yaşam şartları çok ağır, ama iyi kısmı kira ödemiyoruz, en azından üç öğün yemek dağıtılıyor. Çocuklarım sıcak yemek yiyor, yoksa gün geliyordu kuru ekmeğe muhtaç oluyorduk. Çocuklarıma sıcak bir yuva, kendime de iş istiyorum. Ben çocuklarımı okutacağım. Okurlarsa böylesine kötü günleri bir daha yaşamazlar. Kendi ayakları üzerinde dururlar. Kızım sınıf birincisi, oğlum Yasin’in de dersleri çok iyi. Bu şartlarda canla başla okuyorlar.” Arzu Hanım’la vedalaşırken belki de tüm konuşmamızı özetliyor: “Bugün çadırkentte fakir ile zengin eşit. Yarın hayat normale dönünce, biz yine kaderimizle baş başa kalacağız.”
‘8 metrekarelik çadırda 9 kişiyiz’
Aktaş ailesi, 8 metrekarelik çadırın içinde 9 kişi yaşıyor. En küçükleri Burak Enes, henüz 7 aylık. Evleri orta hasarlı, fakat deprem korkusunda oturmaya cesaret edemiyorlar. Nisan ayına kadar çadırda yaşayacaklarını söylüyor baba Ömer Aktaş. Tam sohbetimize başlayacakken, akşam yemeği dağıtımı yapan minibüsün kornası çalıyor. Kezibar Aktaş, tencereleri kaptığı gibi dışarı çıkıyor. Her evden kadınlar yemek dağıtım minibüsünün başında toplanıyor.
Mönüde patates yemeği ve bulgur pilavı var. “Burada hayat çok zor” diye söze başlıyor Kezibar Aktaş, “Yıkanmak büyük sorun, ya su yok, ya şofben bozuk, ya biz hastayız. 10 günde bir, bazen 15 günde bir banyo yapabiliyoruz. Çoluk çocuk hastalıktan kırılıyoruz. Tuvalete gitmek ayrı dert. Sabah sıra gelmiyor. Akşam soğuktan dışarı çıkamıyoruz. Bulaşık ayrı dert, çamaşır ayrı... Sözüm ona çamaşır makineleri var çadır kentte. Ama bir kere çalıştığını görmedik. 9 kişi sıra sıra aynı yerde yatıyoruz. Kimsenin özeli kalmadı. Çok zor bu hayat. Psikolojilerimiz depremle alt üst olmuştu, bu çadır hayatı daha yıprattı bizi. İki büyük oğlum ve damadım işsiz. İki kızım, bir oğlum da Hakkâri’de yatılı bölge okulunda okuyorlar. Prefabrike geçmek istedik, torpilimiz olmadığı için geçemedik. Evimiz hasarlı, yanında durmaya korkar insan. Bu soğukta bir gece çadırda kalmak bile eziyet, geçenlerde gelin bebeği emzirmek için uyanmış, bir de fark etmiş ki sobanın dumanı ters tepiyor. Uyanmasa hepimiz boğulacağız. Televizyon kurduk, akşamları dizi, sabahları kadın programlarını ve haberleri izliyoruz. ‘Unutma Beni’, ‘Yer Gök Aşk’ ve ‘Akasya Durağı’nı izliyorum. Normale dönmeye çalışıyoruz, ama zor. Sözlerin tutulması gerekiyor. Üç ayı geçti, hâlâ çadırda yaşıyoruz. Devlet bizi unutmamalı.”
10 öğretmen 1 evde barınıyor
Van İl Milli Eğitim Müdürü Ali İhsan Sayılır: “11 bin 350 öğretmenimiz var. 6 Şubat’ta ataması yapılan bin 64 öğretmenimiz daha gelmiş olacak. Onların gelmesi ile daha güçleneceğiz. Geçen sene 325 bin öğrencimiz varken şimdi göç edenlerden dolayı 261 bin öğrencimiz var. Barınma sorununu kısmen de olsa başarabildik. Ama bir gecede Van’da 100 bin kişinin barınacağı geçici prefabrik evler mantar gibi çıksaydı rüya gibi olurdu. Herkes bayram ederdi. Van’da bütün evler gitti. Düzgün mekan sorunu var. 10 öğretmene beraber kalın diyoruz. Kalıyorlar. Sağlık bakımından bir sorun yok ama iki kişi bir evde beraber kalsaydı ne güzel olurdu.”
‘Göç edenlerin hızlı dönüşü sağlanmalı’
Van Baro Başkanı Orhan Hemedoğlu: “Felaketin büyüklüğünü çok geç anladık. Çadırların gelmesi çok gecikti. Soğukta çok büyük sıkıntılar yaşadık. Vatandaşlarımızın çoğu göç etti. Her şeyden önce krizi yönetemedik belki de. Göç edenlerin Van’a dönüşü hızlı sağlanmalı. Kalıcı konutların bir an önce yapılması gerekiyordu. Hiç değilse şu ana kadar 10 bin civarında kalıcı konutun ihalesi yapıldı.”
‘Türkiye Van için tek yürek oldu’
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal: “Öğrencilerimizi ilk gün memleketlerine gönderdik. Sorunları takibe başladık. Üç temel sorunumuz vardı. Öğrencilerin, hocaların barınma sorunu ve derslik. İlgili makamlara bildirdik. Binalarımızın güçlendirme çalışmalarını başlattık. Prefabrik sınıfların temelini attık ve şu anda bitmek üzere. 26 Aralık’ta eğitim başladı. İktidar muhalefet belediyeler herkes son derece destek oldu. Her şeyden öte Türkiye tek yürek oldu”
‘Sağlık alanında da çok iyiydik’
Van İl Sağlık Müdürü Dr. Bilal Acar: “Sağlık alanında son derece başarılıydık. Depremin hemen ardından destek ekipler çağırdık ve birinci basamak sağlık hizmetlerine başladık. Tüberküloz hastaları depremin ilk anından itibaren takibe alındı, evlerine kadar gidildi, göç edenler tespit edildi. Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) çok başarılıydı. İlk alandan itibaren sürekli faaliyetteydi. Sağlık Bakanlığı’na bağlı 5 bin 600 sağlık personeli il dışından Van’a geldi. En önemlisi acil müdahelemiz yerindeydi. Devlet olarak da deprem kriziyle başa çıkabildik. Sadece barınma konusunda sıkıntılar yaşandı.
‘Devlet olarak krizi yönetemedik’
Van Belediye Başkanı Bekir Kaya: “Van depreminde devletin bütün organlarının başarısız kaldığı nokta ortak bir koordinasyon oluşturamamaktı. Kriz yönetmeyi beceremedik. Açıklamalar çelişti. Ama sivil organizasyonumuz çok başarılıydı, tüm Türkiye kenetlendi. Doğal afetler için önceden tedbirleri düşünemedik. Ancak deprem sonrasında bütün imkanları seferber ettik.”
‘Kiracılara da TOKİ’den ev alma hakkı versinler’
Mehmet Güvenç’in eşi Sinem, 8 yaşındaki oğlu Ömer ve 2.5 yaşındaki kızı Ahsen ile yaşadıkları çadıra konuk oluyorum. Depremden sonra çalıştığı gıda pazarlama firması herkese ücretsiz izin vermiş, bu ay çalışanları çağırıp, iş başı yapmışlar, fakat yarım maaş verebilmiş patron. “Buna da şükür”, diyor Mehmet Bey, “Patron da depremde mağdur oldu, bizi de daha fazla mağdur etmek istemedi. Ona hak veriyorum. 350 lira maaş aldım bu ay. Başbakan bize her türlü yardımı gönderiyor, ama burası (Valilik) dağıtmıyor. Tüm Türkiye’den yardım yağdı Van’a fakat üç ay geçti hâlâ sıkıntı çok. Asıl sorun, biz kiracıların durumu. Hak sahipleri gibi bize de TOKİ’den ev alma hakkı versinler. Elimiz ayağımız tutuyor, çalışır öderiz.”
(Kaynak: Dünya Bülteni)
- Bir 10 Kasım Mağduriyeti: Dr. Mehmet Arslan Tutuklandı
- İktibas’ın yeni sayısı Bangladeş gündemi ile çıktı
- Diken ve Karanfil
- Hayrola Mahmud Abbas
- Bir milyon yahudi, işgal altındaki toprakları terketti
- Ya Eyyühel Müzzemmil
- Son Seyahatimizden Yansımalar
- Husi: Gazze'ye destek için vurulan gemi sayısı 177'ye çıktı
Makaleler
Hava Durumu