11 Eylül’den sonra Ekvador’da Müslüman nüfus ikiye katlandı

Tülay Gökçimen, Peru ile yaptıkları savaşta 21 yaşında, ordunun önemli komutanlıklarından birini yapan Latin Amerika Ekvador İslam Merkezi Başkanı Dr. Yahya Juan Suquillo ile İslam'la müşerref olmasını ve tebliğ çalışmalarını konuştu.

08-03-2012


 

İHH İnsani Yardım Vakfı ve Sefire-i Alem Uluslararası Öğrenci Derneği'nin misafiri olarak Türkiye'de bulunan, Katolik bir Hristiyan olarak yaşarken ölümün kıyısından geçerek İslam'ı bulan, Peru ile yaptıkları savaşta 21 yaşında ordunun generalliğini yapan ve dünyanın en etkili 500 Müslüman'ından biri seçilen Latin Amerika Ekvador İslam Merkezi Başkanı Dr. Yahya Juan Suquillo ile İslam'la nasıl buluştuğunu ve Latin Amerika'daki tebliğ çalışmalarını konuştuk...

Tülay Gökçimen: Yahya Bey öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Yahya Juan Suquillo: Ekvador'un başkenti Quito'da dünyaya geldim. Evliyim ve beş çocuk babasıyım. Hali hazırda Ekvador İslam Merkezi'nin başkanlığını yapmaktayım. Benden başka dört kardeşim daha var. Sıradan Katolik bir ailenin çocukları olarak yetiştirildik. Katı kurallara tabi olan Katoliklerden değildi ailem yani çok dindar değillerdi. Ama akrabalarımız arasında amcalarım papazdır ve teyzem de bir rahibe.  Askeri akademide okudum.

Ailenizde şu an Müslüman olan var mı?

Annem ve babam ben İslam'la tanıştıktan sonra Müslüman oldular fakat kardeşlerim İslam'la kalbi münasebetleri olduğu halde, İslam'ı bilmelerine ve çok mantıklı bulmalarına rağmen, yakın çevrelerindeki sosyal baskı veya toplumsal baskılardan dolayı kendilerini Müslüman olarak henüz ilan etmediler. İlan etmemelerinin sebebi kesinlikle İslam'la alakalı bir tatminsizlik değil direkt sosyal baskı sebebiyledir. Bunu çok geniş algılamayın daha küçük kitleler tarafından. Örneğin; aileleriyle, eşleriyle yaşadıkları sorunlar gibi...

İslam'ı seçmeden önce nasıldı hayatınız? İç dünyanızdan bahseder misiniz?

Çok genç yaştan itibaren benim bir Tanrı problemim vardı. Teslis inancını hiçbir zaman anlayamadım ve benimseyemedim. Bununla ilgili sürekli problemlerim oldu. İki amcam ve bir teyzem Hıristiyan din adamlarıdır. Onlara hep soru soruyordum fakat tatmin edici cevap alamadım hiçbir zaman. Bir elin beş parmağının olduğunu bunların hepsinin farklı olduğunu ama aynı ele ait olduğunu anlattılar hep ya da akarsu ve kolları örneğini verdiler. Yani akarsuyun da kolları vardır ama hepsi aynı denizde akar gibi... Bu açıklamalar hiçbir zaman beni tatmin etmedi.

21 YAŞINDA BİR GENERAL

1981 yılında Peru ve Ekvador arasında petrol ihtiva eden bir bölgede savaş çıktı ve yaşanan savaşta ordunun ikinci adamıydım. Bu kadar genç yaşta komutan olmamın sebebi askeri mühendislik eğitimi almamdı. Askeri akademiden mezun olan askerler direk orduda komutan olarak göreve başlıyordu. Bana mayınlı arazilerin korunması görevi verilmişti. Peru tanklarının Ekvador topraklarına girmesini önlemek için mayınlı arazi oluşturmuştuk. Savaşın başlamasıyla birlikte patlamalarda başlamıştı ve ben askerlerimin büyük kısmını o patlamalarda kaybettim. İkinci büyük patlamada çok ciddi şekilde yaralandım. Gözlerimi açtığımda elim kopmuş ve kolumdan aşağıya sallanıyordu. O an hayatın bittiğini ve ölümün geleceğini anladım. O birkaç dakika benim hiç unutamadığım ve hayatımın geri kalanına yön veren dakikalardı. Tanrıya seslendim ve beni cehennemine koymamasını istedim. Ölmek istemiyordum çünkü çok gençtim. Allah'tan bağışlanma diledim. Askerlerimden beni kaldırmak isteyenler oldu. Ama ben onlara, yerlerini terk etmemelerini ve topraklarımızı Peru'lulara bırakmamalarını söyledim. Kim olduğunu tam olarak hatırlamıyorum ama birisi beni aldı ve bir kamyona koyarak en yakın hastaneye götürdü. Allah'la yüzleşmeye hazır değildim. 21 yaşında olan hiç kimse ölümü ve Allah'la yüzleşeceğini düşünmez. Ölüm bana birden geldi ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

Daha sonra beni başkentteki büyük hastaneye götürdüler ve orada 29 gün kaldım. Hastanede kaldığım sürede hep ölüme ve Tanrı ile yüzleşmeye kendimi nasıl hazırlarım diye düşündüm. İlginç olan ölümle burun buruna geldiğim anda, o anki zamana kadar bana öğretilen teslis inancının çok da hayata aktarılamadığıydı. Çünkü ölüme giderken sadece tek bir Tanrı ile baş başa hissettim kendimi. Baba-oğul- kutsal ruh üçlemesi aklıma bile gelmedi. Sadece tek bir Allah'tan yardım diledim.

İSLAM'A GİDEN YOL

Bu olaydan iki sene sonra vücudumda oluşan engeller sebebiyle bir kahraman olarak şeref madalyası aldım ve ordudan ayrıldım. Daha sonra babamdan beni yurt dışına okumaya göndermesini istedim ve Amerika'ya gittim. O zamana kadar İslam diye bir şey duymamıştım. O zamanlar Güney Amerika'da İslam'ın esamesi okunmuyordu. Amerika'ya gittiğimde arayışlarıma hız verdim. Birçok Hristiyan grubun içine girdim. Ruhani bir şey arıyordum ama aradığım şeyin içinde denge de olmalıydı. İki bine yakın Protestan kilisesi gezdim. Onlara beni dinlemelerini söyledim ve sorular sordum. Ama hiç birisi beni tatmin edecek cevapları vermiyordu.

Onlarda bulamadığınız neydi peki?

Ben bir kere ölümle karşılaşmıştım ve Allah o zaman yaşamama ve doğru yolu bulmama izin vermişti. Ama bir kez daha böyle bir şey yaşarsam kesin ölecektim ve o anda içimde bir huzur bir barış olsun istiyordum. Çok fazla kiliseye gittim ve onlara "sizin Allah konseptiniz nedir?" diye sordum.  "Nasıl ibadet ediyorsunuz? Nasıl huzuru buluyorsunuz? " dedim... Verdikleri cevaplar beni tatmin edici şeyler değildi ve kendimi hala boşlukta hissediyordum.

ARADIĞIM HUZURU OKUL ARKADAŞIM İBRAHİM'İ DİNLERKEN KEŞFETTİM...

Amerika'da ne eğitimi alıyordunuz?

İşletme okuyordum. Michigan'daki üniversitede dünyanın farklı bölgelerinden gelen öğrenciler vardı. Bir gün hocamız derste her öğrenciye kendi kültürünü tanıtması için söz verdi. Ben Latin kültürünü anlattım. Dindar bir Müslüman olan İbrahim'de İslam'dan bahsetti. İslam'ın telaffuzunu ilk defa ben o an İbrahim'den duydum. Dersten sonra İbrahim'in yanına gittim ve bahsettiği tevhid inancının çok ilgimi çektiğini söyledim. "Bir Allah inancı" nasıl olur diye sordum ona. "Ben bir Katoliğim, bizde de bir Allah vardır ama birin içinde üç vardır. Sizin birin içinde kaç Allah var? Üç mü beş mi yedi mi?" diye sordum. Böyle söyleyince İbrahim güldü ve Allah'ın sadece bir olduğunu ve hiçbir şeyle mukayese edilemeyeceğini söyledi. Bu inanç sistemi benim aradığım şeydi. Ben bunu kendi ülkemde kimseye anlatamıyor yani tarif edemiyordum. İbrahim'in anlattıkları benim tam anlamıyla duygularıma tercüman olmuştu. Ona çok kalbi bir yakınlık hissettim. İbrahim bana İslam'la alakalı birkaç kitap verdi.

BENİ KİLİSENİZE GÖTÜRÜN...

Kitapları okuduktan sonra neler hissettiniz?

Kitaplar bittikten sonra İbrahim'e "beni kilisenize götürür müsünüz?" diye sordum. O da kiliselerinin olmadığını camilerinin olduğunu söyledi. Bir Cuma günü beni mescide götürdü. Mescide girerken ayakkabılarımı çıkarmamı istedi. Çevreme baktım herkes çıkarmıştı ayakkabılarını, bu çok hoşuma gitti. Bu temizliğin simgesiydi ve ben temizliği severim. İnsanlar sıra sıra dizilmişti. Ezan okunup namaza durdular. İmam en önde bir kumandan gibiydi, arkasındakiler de ona uyan askerler gibi...

Onlar namaz kılarken siz ne yaptınız?

Ben bir kenarda oturdum ve namaz kılanları seyrettim. Rükuya vardılar daha sonra secdeye. İnsanın en üst kısmın yerle bir olması yani secde anı bana "işte Allah'a ibadet edilmesi gereken şekil budur" dedirtti. Çok etkilenmiştim. Namaz biter bitmez parmak kaldırarak imamın yanına koşmuş ve "ben Müslüman olmak istiyorum" diye bağırmışım. Ben farkında değildim o kadar heyecanlıydım ki aynı şeyleri tekrar tekrar söylemişim.

Müslüman olduktan sonra ne yaptınız? Ülkenize geri mi döndünüz yoksa eğitiminize devam mı ettiniz?

İslam'la buluştuktan sonra İslam üzerine bir eğitim almaya karar verdim. O zamanlar bu konuda öğrencilere burs veren tek devlet Suudi Arabistan'dı. Birçok insan "neden Vahhabiler'e gidiyorsun?" diyerek beni eleştirdiler. Kendimi gitmek zorunda hissettim. Ülkeme dönsem yeni Müslüman olmuş bir insan olarak onlara hiçbir şey söyleyemezdim. Kimden bilgi alacaktım? Ekvador'da benim bildiğim hiç Müslüman yoktu, annem ve babam Katolik Hristiyan'dı. O yüzden bilgimi derinleştirmek adına Suudi Arabistan'a okumaya gittim. Orada Kur'an-ı Kerim, hadis, siyer ve fıkıh gibi eğitimler aldım. Daha sonra ülkeme döndüm ve eşim olacak hanımla tanıştım. Kendisi Lübnan asıllı bir Müslüman'dı. Eşimle beraber İslami Bilimler Merkezi'ni kurduk.

Ekvador İslami Merkezi nasıl kuruldu? Nasıl organize oldunuz?

Biz beş erkek ve dört kadın Müslüman olarak bu işe başladık. Beraber İslam'ı insanlara nasıl anlatırız diye düşündük ve böyle bir yapı oluşturmaya yani İslam Enstitüsü kurmaya karar verdik. Hükümetten bu enstitüyü kurmak için izin talep ettik. Bu izni alabilmemiz dört yıl sürdü. Verdiğimiz evraklar bir bürodan diğerine geçerken kayboluyordu. Hükümetteki insanlar bizi bir Arap dininin temsilcisi olmakla suçluyorlardı. Sürekli bizden para talep ettiler ve dört yılın sonunda ancak izin verildi.

Latin Amerika'nın diğer ülkelerinde olduğu gibi Ekvador'da da yoğun olarak bir Katolik nüfus yaşıyor.  Bir grup samimi Müslüman olarak bu tebliğ çalışmalarını nasıl yürüttünüz?

İlk olarak kitapları ve risaleleri İspanyolca tercümesini yaptık. Kırka yakın kitap tercüme ettik. Ben Efendimiz (s.a.s)in hayatını anlatan bir ses kaydı oluşturdum. Üniversitelerde konferanslar düzenledik. Sokaklarda el ilanları dağıttık hala da dağıtıyoruz. Caddelerde masalar kurup insanlara İslam'ı anlatmaya çalışıyoruz. İnsanları merkezimize davet ediyoruz. Çok şükür her Cuma namazından sonra en az üç kişi Müslüman oluyor. Bu bizim çalışmamızla olacak bir şey değil. Allah'ın yardımı ve bereketi ile gerçekleşiyor tüm bu yaşananlar... İslami Bilimler Merkezi'nin üst katı benim evim. Alt katındaki duvarları kırarak mescid haline getirdik. Bunun dışında Ekvador'da bir tane daha mescidimiz daha var.

Oradaki halkın size bakışı nasıl oldu? Olumsuz davranışlarla karşılaştınız mı?

Kesinlikle çevremizden, ailemizden veya toplumun genelinden olumsuz bir tepki almadık. Tek tepkiyi daha önce Ekvador'a göç etmiş Müslüman Araplar'dan aldık. İslam'la yeni bütünleştiğimiz için onlar kendilerinin İslam'ı daha iyi bildiklerini ve bu tebliğ çalışmalarında bizi yeterli görmediklerini söylüyorlardı.

Eşiniz ve çocuklarının örtündükleri için herhangi bir olumsuz tepkiye maruz kaldılar mı?

Hayır, kesinlikle olumsuz bir tepki aldıklarını hatırlamıyorum. Özgürce örtündüler ve dinimizin gerektirdiği her şeyi özgürce yaptılar. Resmi bir örgüt olarak tanındıktan sonra ben hükümet görevlilerine bir yazı yazdım. Bizim kurumumuzun mensupları başörtülü olacaklar diye bildirdim. Bu onlardan izin almak için yapılmış bir şey değildi. Sadece bilgilendirmek istedim. 2001'de yaşanan 11 Eylül saldırısına kadar herhangi bir sorunla karşılaşmadık...

11 EYLÜL'DEN SONRA GELEN HİDAYETLER...

Televizyonda, gazetelerde 11 Eylül saldırılarını Müslümanların gerçekleştirdiği yazıyordu. Müslümanlara terörist diyorlardı. Gerçekten çok kötü günlerdi hepimiz bu olumsuz söylemlere çok üzülüyorduk.  Bu tür kötü propagandalara rağmen Güney Amerika insanlarında herhangi bir İslamafobia oluşmadı. Aksine merak edip soranlar oldu. Bu bizi çok şaşırttı.  Biz onlara İslam'ın bir barış ve merhamet dini olduğunu anlattık. Onları Cuma vaazlarına davet ettik. Pek çok kişi tıpkı benim olduğum gibi Cuma namazlarından sonra Müslüman oldu. Hatta bu dönemde daha fazla oldu diyebilirim.

Şu anda Ekvador'da kaç tane Müslüman var?

Ekvador'da 3 bin 500 civarında Müslüman var. Latin Amerika'da toplam 6 milyon civarında Müslüman halk yaşıyor.

Peki, çocukların eğitimi nasıl gerçekleşiyor? Müslümanların gidebildikleri okullar var mı?

Çocuklarımız medrese eğitimi alıyorlar. Sadece çocuklar değil gençler ve kadınlar da katılıyorlar bu eğitimlere.

Yemek konusunda sıkıntılar yaşıyor musunuz? Örneğin helal eti nasıl temin ediyorsunuz?

Yemek konusu bizim en sıkıntılı olduğumuz konudur. Yakın zamana kadar helal et satışı yapan hiçbir yer yoktu çevremizde. Son yıllarda Pakistanlı bir kişi böyle bir yer açtı. Kesinlikle helal olmayan etleri ve gıdaları tüketmiyoruz. Bizde, aile reisleri aldıkları koyunları veya keçileri kesimhanelerde kestirerek aylık et ihtiyaçlarını soğuk hava depolarında stokluyorlar.

Peki, Ramazanlar nasıl geçiyor nasıl yaşıyorsunuz Ekvador'da?

Ramazan aylarında hanımlarımız merkezimizin gereçlerini kullanarak büyük iftar sofraları hazırlıyorlar. 19 yıldır bu böyle devam ediyor. Orucumuzu toplu olarak bu sofralarda hep birlikte açıyoruz. Son üç yıldır İHH İnsani Yardım Vakfı'nın büyük desteğini görüyoruz. Gün içerisinde mescidimizde çocuklar ve hanımlar için derslerimiz oluyor. Hanımlarımız toplanıp Kur'an okuyorlar. Akşamları hep birlikte teravih namazı kılıyoruz. İnancımızı sağlam temellere bağladığımız için Müslüman olmayan bir ülkede oruç tutmak hiç de zor değil...

Ekvador'da ekonomik durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Bütün Güney Amerika'da olduğu gibi Ekvador'da doğal kaynaklar açısından oldukça zengin bir ülke.  Yalnız bunları değerlendirmek konusunda bu güne kadar başarılı olamadık. Batılı ülkeler uluslar arası şirketler vasıtasıyla geldiler ve bizim altın, petrol, gümüş gibi kaynaklarımızı sömürdüler. Halk bu kaynakları kendi menfaatine kullanamadı. Günümüzde bu şartların daha iyiye gittiğini söyleyebilirim.

2009'da yapılan dünyanın en etkili 500 Müslüman'ı listesinde sizde yer aldınız. Sizce neden sizi seçtiler?

Evet, eşimle birlikte yer aldık. Bunun temel nedeni sanırım yaptığımız tercüme çalışmalarıydı. Gerçekten çok öncü çalışmalardı bunlar. Biz 25 sene öncesinde bu çalışmayı gerçekleştirdik. O zamanlar İslam adına yapılmış İspanyolca yayın yoktu. Benim ses kaydı olarak gerçekleştirdiğim Peygamber Efendimizin hayatı cd'si İspanyolca ilk siret çalışmasıdır. Bizim o listede yer almamızda bu çevirilerin çok etkili olduğunu düşünüyorum.

Son olarak, ileriye dönük hedefleriniz nelerdir? Dünya Müslümanlarına söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Allah'ın izni ile başarmak istediğimiz çok hedefimiz var. Somut olarak söylemem gerekirse; önce ilkokul ve lise düzeyinde daha sonra üniversite düzeyinde okullar açmayı planlıyoruz. Ticari hayatta da Müslümanların daha etkili olması için küçük işletmelerin yaygınlaşmasını çok önemsiyoruz. Özellikle helal gıda sektöründe. Bu konuda Müslüman kardeşlerimizden gelecek desteğe ihtiyacımız var. Kardeşliği ve dayanışmayı arttırmak için Türkiye'de ve başka Müslüman ülkelerdeki kardeşlerimizle irtibat halinde olmak istiyoruz. Onlarla dayanışmayı bekliyoruz.

(Söyleşi: Tülay Gökçimen – Dünya Bülteni)

Etiketler : #11   #Eylül’den   #sonra   #Ekvador’da   #Müslüman   #nüfus   #ikiye   #katlandı   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN