İtalyan genç Andera Lazaro ile, hidâyet serüveni üzerine söyleşi
Müslüman olduktan sonra Ömer ismini alan Andera Lazaro, İtalyan bir faşistken yaptığı araştırma ve okumalar sonucu İslam’ın hakikat olduğuna iman etmiş. İyi bir kitap kurdu ve ilim aşığı olan İtalyan genç; “İslam bana niçin yaratıldığımı, hayatımdaki gayemin ne olması gerektiğini net bir şekilde açıklıyor. Yeryüzünde neler yapmalıyız ve nasıl yapmalıyız meselesinde de bana yol gösteriyor. Ölümden sonraki hayatla ilgili sorularıma da cevaplar veriyor. Bu sorulara verilen cevaplar Kierkegaard veya Nietzsche gibi yaratılmış insanların verdiği cevaplar değil. Bizzat yaratanın, herkesi ve her şeyi kuşatan Allah’ın verdiği cevaplar.” diyor. Fatih’teki Şekerci Han’da saatler süren sohbetimiz esnasında kendisinden İslam, Batı, Müslümanlar ve mühtedilerle ilgili önemli tespitler dinlediğimiz Ömer’le yaptığımız röportajı ilginize sunuyorum.
16-01-2022
Müslüman olduktan sonra Ömer ismini alan Andera Lazaro, İtalyan bir faşistken yaptığı araştırma ve okumalar sonucu İslam’ın hakikat olduğuna iman etmiş. İyi bir kitap kurdu ve ilim aşığı olan İtalyan genç; “İslam bana niçin yaratıldığımı, hayatımdaki gayemin ne olması gerektiğini net bir şekilde açıklıyor. Yeryüzünde neler yapmalıyız ve nasıl yapmalıyız meselesinde de bana yol gösteriyor. Ölümden sonraki hayatla ilgili sorularıma da cevaplar veriyor. Bu sorulara verilen cevaplar Kierkegaard veya Nietzsche gibi yaratılmış insanların verdiği cevaplar değil. Bizzat yaratanın, herkesi ve her şeyi kuşatan Allah’ın verdiği cevaplar.” diyor. Fatih’teki Şekerci Han’da saatler süren sohbetimiz esnasında kendisinden İslam, Batı, Müslümanlar ve mühtedilerle ilgili önemli tespitler dinlediğimiz Ömer’le yaptığımız röportajı ilginize sunuyorum.
Söyleşi: Adem Özköse / H.Söz Haber
Ömer röportaja geçmişinle başlamak istiyoruz. İtalya’da nasıl bir ortamda büyüdün? Müslüman olana kadar hangi süreçlerden geçtin?
Ben aslen Güney İtalyalıyım ve Calabria şehrindenim. Liseyi de bu şehirde okudum. Lise yıllarımda iyi kitap okuyanbir İtalyan faşistiydim ve faşizme yakın olan parti ve grupları destekliyordum. Ailem Hristiyan bir aileydi, ben de ailemden dolayı Hristiyan’dım. Çocukken daha dindar bir Hristiyan olduğumu hatırlıyorum. Hayatımın hiçbir döneminde ateist olmasam da liseden itibaren Hristiyanlıkla arama bir mesafe girmeye başladı. Aslında Batı’da din ya çocuklar ya da yaşlılar içindir. Bundan dolayı insan ya çocukluk ya da yaşlılık yıllarında dindar bir Hristiyan olur. Fakat modern dönemlebirlikte bu da kaybedilmeye başlandı. Kendi serüvenimi anlatmaya devam edersem lise yıllarımda sadece çalışmakla, yemek yemekle veya uyumakla geçen bir hayatın beni tatmin etmediğini hatırlıyorum. Hayatıma bir mana katmak için müzikle, felsefeyle ve siyasetle ilgileniyordum. Fakat bir insan için bunlardan daha güçlü bir anlamın olduğunu düşünüyordum. O dönemler özellikle okuduğum siyasi kitaplar beni faşizme yaklaştırmıştı diyebilirim.
Faşizmin seni çeken tarafı neydi?
Faşist gruplar kendi aralarında farklı fikirlere sahiplerdi. Benim yakın olduğum fikir ve grup sadece milliyetçi fikirleri savunmuyor, Batı’nın modern dönemle birlikte ürettiği değerlere de karşı çıkıyordu. Benim içinde bulunduğum faşist grup maneviyatçı bir gruptu.
Lise yıllarınız bu şekilde mi geçti?
Evet, o yıllar çok yoğun okuyor ve gözlem yapıyordum. Zamanla şunu fark ettim, yeryüzündeki problemlerin kaynağı sadece siyasi değil. Yani bir sistemi değiştirip yerine başka bir sistem getirdiğinizde veya devrim yaptığınızda sorun çözülmüyor. Aynı zamanda insanı iç dünyasından toplumsal hayatına kadar bir düzene sokacak, onu manevi olarak denetleyecek bir güce de ihtiyaç var. Zamanla bu güce duyulan ihtiyacı fark ettim.
Özellikle sonradan Müslüman olan Batılı mühtedilerde Batı yaşamına ve felsefesine karşı yoğun bir itiraz fark ediyorum. Biraz bu itiraz üzerine konuşabilir miyiz?
Batı insanında büyük bir anlam boşluğu var vebu boşluk sürekli yeni şeyler denenerek aşılmaya çalışılıyor. Batı’da bugün felsefi, ahlaki, kişisel ve sosyal bir tıkanıklık yaşanıyor. Yoğun şekilde intiharlar oluyor, aile çöküyor, LGBT türü akımlar daha da güçleniyor. Batı bu haliyle içinde bulunduğu durum karşısında bir çıkış üretemiyor. Fakat Batı böyle bir kriz ve çaresizlik yaşarken Müslümanlar da garip bir şekilde Batılılaşmak istiyorlar. Müslümanlar Batılılaştıkça Batı insanının bugün yaşadığı boşluk ve buhranı yaşayacaklar. İnsan sadece ruh veya sadece madde değildir. İnsan hem ruh hem de maddedir. Batı’da insan sadece maddeye indirgendi. Bunun çözümü ruha dönmektir demiyorum. Çünkü Batı’da birçok ruhçu akım var ve bunlar da Batı insanının yaşadığı krize çare olamıyorlar. İhtiyaç olan hem ruhun hem de maddenin hakkını veren bir inançtır. Bu inancın aynı zamanda hak olması, vahiyden beslenmesi de gerekir. İşte İslam tam olarak budur. Hem maddeci, hem ruhçu hem de hak olan, vahiyden beslenen bir dindir.
İslam’a ilgin nasıl başladı, Müslüman olmaya nasıl karar verdin?
İçinde bulunduğum faşist grup maneviyatçı olduğu için burada farklı dinlerin içindeki ruha önem veren metinler de okunuyordu. Ben de İslam’la ilk olarak tasavvufi eserle okuyarak tanıştım. O zamana kadar İslam’la ilgili pek fazla bilgim yoktu. İbni Arabi’nin, Celaleddin Rumi’nin, Abdulkadir Geylani’nin ve İmam Gazali’nin eserlerini okudum. Diğerlerini okurken sadece ruhani, maneviyatçı tarafları ilgimi çekerken İmam Gazali’yi okurken ruhani tarafın yanında bir de akide ve inanç boyutu dikkatimi çekti. İmam Gazali’nin eserlerini okudukça İslam akidesine de ilgi duymaya başladım. Daha sonra siyer kitapları ve Kur’an okudum. Özellikle Kuran’ın İtalyanca tercümesini okurken çok etkilendim. Kuran’ın insana hitabının, verdiği cevapların asla bir beşere ait olamayacağını fark ettim. Bu yaşadığım her şey aslında bir bulmacanın birbirlerini tamamlayan kareleri gibiydi. Bu kareler birleşti ve Allah bana sonunda hidayeti nasip etti.
"Muhtedilerin yaşadıkları bir diğer problem de eski hayatlarından gelen bir takım kalıntılarla yüzleşmek ve onları temizlemek zorunda olmaları. Bundan kastım sadece din değil. Mesela yeni Müslüman olan biri geçmiş hayatında liberalse veya solcuysa bu bakış açısını Müslüman olduktan sonraki hayatına taşıyabiliyor. Bu doğru değil; çünkü İslam insana tüm bakış açılarından farklı olarak bambaşka ve yeni bir bakış açısı verir."
Ne zaman Müslüman oldun?
Liseyi bitirirken aslında İslam’ın hak din olduğunu kabul ediyordum. Fakat şehadet getirmedim, çünkü kendimi İslam’ın emirlerini uygulama noktasında tam olarak hazır hissetmiyordum. Fakat Kelime-i Şehadet getireceğim anı da dört gözle bekliyordum. Liseden sonra Cenova şehrinde hukuk fakültesine kaydımı yaptırdım. Hukuk fakültesine ailem istediği için kayıt olmuştum. Fakat daha sonra yabancı diller bölümüne geçtim. Üniversite ikinci sınıfın başında Müslüman olmak için artık hazır hale geldiğimi düşünmeye başladım. O dönemler bir gün kendi kendime karar verdim ve Cenova şehrindeki mescide giderek mesciddeki imamın yardımıyla Kelime-i Şehadet getirdim ve Müslüman oldum. İslam’a girmeden önce sadece iki Müslüman’la tanışmıştım. Onlarla da çok sıkı bir ilişkim olmamıştı.
Araştırıp düşünerek İslam’a giren birçok insanla karşılaşıyoruz. Bu insanların her birini İslam’ın farklı bir yönü etkiliyor. Seni İslam’ın en çok hangi yönü etkiledi?
İslam’ın Tevhid ve risalet anlayışı beni çok etkiledi. İslam’ı bizlere getiren Peygamberimiz Hz. Muhammed bizzat bu dini yaşamış ve bu yaşam Kuran ve Sünnet vasıtasıyla bize kadar ulaşmıştır. Hristiyanlıkla kıyaslayacak olursak kilisede yapılan ayinlerin çoğu Hz. İsa’dan sonra gelen insanlar tarafından üretilmiştir. Hristiyanlar bizim ibadetlerimizi Hz. İsa da yapardı, biz ondan aldık diyemezler. Hatta inanç esaslarının tamamına yakını konsüller tarafından belirlenmiştir. Fakat İslam öyle değil. İslam’daki her şey ya Kuran’da emir olarak vardır ya da Peygamberimiz tarafından insanlara öğretilmiştir. İslam’da Kur’an peygamberimizin sünnetiyle hayat bulmuştur ve bu hayat da bugüne kadar ulaşmıştır. Bu gerçekİslam’ın en orijinal yanlarından biridir ve hiçbir dinde böyle bir bütünlük bulamazsınız. Yine Hristiyanlıktan başka bir örnek vermek istiyorum. Hristiyanlıkta tartışılan inanç konularının çoğu en temelde bazı azizlerin, önemli kişilerin fikirlerine dayanır. Fakat İslam’da her şey ana kaynağa, Kur’an ve onun hayata geçirilmiş hali olan Sünnete dayandırılmak zorundadır. Kaynağa dayanmayan hiçbir inanç veya emir Müslümanlar için kesin bir bağlayıcılık taşımaz. Ayrıca İslam’ın Tevhit anlayışı bir ilaha ait olması gereken bütün zaruri sıfatları tam olarak ihtiva eder. Diğer inançların hiçbirinin ilah anlayışları İslam kadar güçlü ve bütüncül değildir. İslam insanın yaratılış fıtratına, özüne en müsait dindir ve insan İslam’a uydukça bunu anlar.
İslam senin hayatına en çok ne kattı diye bir soru sorsam neler söylemek istersin?
İslam bana niçin yaratıldığımı, hayatımdaki gayemin ne olması gerektiğini net bir şekilde açıklıyor. Yeryüzünde neler yapmalıyız ve nasıl yapmalıyız meselesinde de bana yol gösteriyor. Ölümden sonraki hayatla ilgili sorularıma da cevaplar veriyor. Bu sorulara verilen cevaplar Kierkegaard veya Nietzsche gibi yaratılmış insanların verdiği cevaplar değil. Bizzat yaratanın, herkesi ve herşeyi kuşatan Allah’ın verdiği cevaplar.
2006 yılında Müslüman olduktan sonra hayatımda yeni bir sayfa açtım. Kendime Müslümanlardan yeni arkadaşlar edindim. Özellikle benim gibi sonradan Müslüman olan İtalyanlarla bir araya gelip Kur’an okuyor ve hep birlikte Kuran’ı anlamaya çalışıyorduk. Benim İslam’a girdiğim ilk yıllar Müslüman olan İtalyanların çoğu bir Müslüman’la tanışıp ondan etkilenmekten ziyade yaptıkları araştırmalar sonucu İslam’ın hakikat olduğuna iman etmişlerdi. Bu arkadaşlarla birlikte İslam’ın ne olduğunu anlatan İtalyanca kitaplar bastık. Yine İslam’ı anlatan İtalyanca form siteleri açtık. Bize nasip olan hidayetin başka insanlara da nasip olmasını istiyorduk. Arkadaş grubumuz daha çok sonradan Müslüman olanlardan oluştuğu için İslam’ı öğrenmek için İtalya’ya başka ülkelerden hocalar davet ediyorduk. Bayağı etkili bir davet ağı kurduk ve İtalyanlardan Müslüman olanların sayısı artmaya başladı. Bu durum devletin de dikkatini çekti. İtalyan devleti İslam’ın İtalyanlar arasında yayılmasını istemiyordu ve zamanla bazı sıkıntılarla karşılaştık. Ben de üniversiteyi bitirince hem bu sıkıntılardan kurtulmak hem de kendimi İslami ilimlerde geliştirmek için İngiltere’nin Birmingham şehrine gittim.
Özellikle Birmingham şehrini tercih etmenin sebebi nedir?
Burası Pakistanlı ve Hindistanlı Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları bir şehirdi ve burada İslami eğitim veren okullar, medreseler vardı. Birmingham’da bir süre eğitim gördükten sonra artık Müslüman bir ülkede yaşamaya karar verdim. İngiltere’de Müslümanlar İslam kültürünü yaşatmak için çaba gösterseler de bir İslam ülkesinde İslam’ı daha iyi öğrenip yaşama imkânı bulacağımı düşünüyordum. Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan gibi birkaç İslam ülkesinde 2 yıla yakın kaldıktan sonra 2014 yılında Türkiye’ye geldim ve burada yaşamaya başladım.
Özellikle niçin Türkiye’de yaşamak istedin?
Daha önce birkaç kez turist olarakTürkiye’ye gelmiş ve Türkiye’yi çok sevmiştim. Buradaki kültürün bazı yönleriyle Güney İtalya’daki kültüre benzediğini fark ettim. Türkiye’deki İslam anlayışı son derece berrak bir anlayış ve Türkiye Müslümanları temizliğe çok önem veriyorlar. Bunlar beni cezbetti ve Türkiye’ye yerleşmeye karar verdim.
Sonradan Müslüman olan mühtediler genel olarak ne tür sorunlarla karşılaşıyorlar?
Bir mühtedi olarak İslam’a girdikten sonra hangi İslam’a inanmanız gerektiği ile ilgili ciddi problemler yaşıyorsunuz. Zamanla vahhabilerden modernistlere kadar birçok farklı İslami yorumla karşılaşıyorsunuz. Bunlar arasından en doğru yolu seçmeniz gerekiyor. Muhtedilerin yaşadıkları bir diğer problem de eski hayatlarından gelen bir takım kalıntılarla yüzleşmek ve onları temizlemek zorunda olmaları. Bundan kastım sadece din değil. Mesela yeni Müslüman olan biri geçmiş hayatında liberalse veya solcuysa bu bakış açısını Müslüman olduktan sonraki hayatına taşıyabiliyor. Bu doğru değil; çünkü İslam insana tüm bakış açılarından farklı olarak bambaşka ve yeni bir bakış açısı verir. İslam’ı bir liberal veya solcu gibi değil; olduğu gibi anlamak zorundayız. İslam’a yeni giren bir mühtedi başlangıç ve gelişim sürecinde mutlaka iyi bir çevreyle birlikte olmalı ve güvenilir hocalardan dersler almalıdır. Ayrıca bazı mühtediler Türk veya Pakistanlı olmayı, onların kültürünü birebir taklit etmeyi Müslüman olmak zannediyorlar. Bazıları da ben Amerikalıyım, İslam’ı ancak bir Amerikalı gibi anlarım ve kendi kültürümden taviz vermem diyor. Ben bu iki yaklaşımı da doğru bulmuyorum. Biz ancak İslam’ı doğru anlayıp ona teslim olursak doğru bir yola girmiş oluruz.
Müslümanların mühtedilere karşı tavır ve yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsun?
Mesela bir Amerikalı İslam’a girdiğinde Müslümanlar hemen ona birçok konuda otoriteymiş gibi davranıyorlar. Mühtediye mikrofon uzatıp ondan İslam’la ilgili asırlardır tartışılan konulara çözüm üretmesini istiyorlar. Yeni Müslüman olan biri zaten İslam’la ilgili çok fazla bir şey bilmez. O daha öğrenme aşamasındadır. Bu nedenle İslam’a yeni giren birine asla âlim muamelesi yapılmamalı, ondan bir Süpermen gibi davranması beklenmemelidir. Bu çok yapılıyor. Bazı mühtediler de Müslümanlara kızarak eski din veya ideolojilerinedönebiliyorlar. Fakat ben bunu asla doğru bulmuyorum. Çünkü biz İslam’ı kişilere bağlı olarak kabul etmiyoruz. İslam’ı sadece ve sadece hakikat olduğu için kabul ediyoruz.
Uzun zamandır Müslümanlarla bir aradasın. Müslümanların genel durumu hakkındaki gözlemlerini dinleyebilir miyiz?
Müslümanlar ne kadar büyük bir nimetin içinde olduklarının kesinlikle farkında değiller. Benim anne ve babam Müslüman değiller. Bugün ölseler İslam’a girmedikleri için arkalarından rahmet bile okuyamayacağım. Fakat sizin anne-babalarınız Müslüman ve bizim bu konuda yaşayacağımız üzüntüyü siz asla yaşamayacaksınız. Biz mühtediler olarak belli bir yaştan sonra İslam’ı kabul ettiğimiz için Müslüman olunca adeta hayata yeni başlamış, hiçbir şey bilmeyen bir çocuk gibi oluyoruz. Bunun ciddi anlamdazorlukları var. Fakat siz Müslüman bir ailede, İslam kültürünün içinde yetişiyorsunuz. Bu gerçekten şükredilmesi gereken bir nimet. Diğer taraftan ben Müslümanların kendi kültürlerine önem vermeyip Batı’yı taklit etmelerine de şaşırıyorum. Biri vahiy merkezli bir kültür diğeri ise beşer merkezli. Müslümanlar geçmişlerini, kendi kültürlerini gerçekten bilmiyorlar. Bugün Batı’nın ortaya koyduğu kültür ve yaşam tarzının merkezinde aslında kendi iç sorunları ve bu sorunları aşma çabası vardır. Fakat Müslümanların tarihsel tecrübeleri ve kültürleri Batı’nınkinden oldukça farklı. Biz eğer sorunlarımızı çözmek istiyorsak bunu Batı’yı taklit ederek değil; kendi inancımızdan ve tarihsel tecrübemizden hareketle çözebiliriz.
Son olarak neler söylemek istersin?
Bu hayatın kısa olduğunu asla unutmamalıyız. İslam’ı bazı kısımlarıyla değil; bütünüyle anlayıp yaşamaya çalışmalıyız. Ayrıca Müslümanlar olarak sadece kendimizden değil; çevremizdeki insanlardan da mesulüz. Bu da aklımızdan çıkarmamamız gereken bir gerçek.
- "Boykot bir kampanyanın parçası olmalı ve hedefleri açıkça belirtilmeli"
- “Hak İle Dalâlet Arasında Ara Form Yoktur”
- Ercümend Özkan'la, Ehl-i Sünnet üzerine söyleşi
- Akif Emre: Müslümanlar hiç Kur'an okumuyorlar mı?
- Ramazan Yazçiçek ile Ahlâk üzerine
- Hristiyan misyoner nasıl Müslüman oldu?
- Kürşad Atalar: Tarihte savrulan, dönüşen bir Peygamber olmamıştır
- İtalyan genç Andera Lazaro ile, hidâyet serüveni üzerine söyleşi
Makaleler
Hava Durumu