
"belki" Arama Sonuçları

İmran’ın karısı bize şunları öğretiyor; birincisi, alemlere üstün kılınan bir ailenin temsil ettiği izzet ve şeref bayrağını ilerilere taşımak. Yani davayı yere düşürmemek için evladını Allah’a adamak/kurban etmek. İkincisi, İmran’ın karısının aileden ve atalarından devraldığı iman, sadakat, teslimiyet ve kulluk bilinci. Üçüncü şık belki çok daha önemli, çünkü çocuğunuzu teslim edeceğiniz kişi veya kurum Zekeriyya (as) gibi güvenilir olması.

Gazze hepimizi sınıyor. Zalimlere meylediyor muyuz, mazlumdan yana mıyız? Elimizden bir şey gelmiyorsa bari zalimler gibi konuşmayalım. Susmayalım, gündemimizi Gazze’ye sabitleyelim. Haykıralım, belki Rabbimiz katında mazeretimiz olur.

Filistin halkıyla empati yapabilme noktasında, İslâm coğrafyasında belki de en hassas halk, Güney Afrika Müslümanları. Dışarıdan gelip yerleşerek, bir halkın yüzyıllardır yaşadığı toprakları işgal eden ve 1948’den 1990’lara kadar akla hayale gelmedik zulümleri uygulamaya koyan “Beyaz” ırkçıların kurduğu Apartheid rejimi, bugün İsrail’in uygulamalarında yaşamaya devam ediyor. Her iki yönetimin de 1948’de sahneye çıktığı gerçeği, meselenin bir başka hatırlatıcı unsurunu oluşturuyor.

Öfkelendiğimizde, üzüldüğümüzde, sevindiğimizde, kızdığımızda, eleştirdiğimizde hangi yönümüz en çok aktive oluyorsa en çok o yönümüzle yüzleşmemiz gerekiyor belki de. Arınmak için, doğrulmak için o an ağzımızdan çıkan sözleri tespit etmek ve onları iyileştirmekten başlamak gerekiyor.

Türkiye İslami hareketinin belki de kurucu ögelerinden olan Ercüment Özkan, tamı tamına elli yedi yıllık bir hayat sürdü... Sait Alioğlu'nun, "Hatıralar" adlı kitapla ilgili değerlendirme yazısı...

Belki ilginç gelecektir ama Türkiye’de çok nadir gerçekleşen bir toplumsal mutabakatla yaklaşık yirmi yıldır iktidarda olan AKP sadece toplumun zinde güçleri değil, bizzat kendi (muhafazakâr) seçmen kitlesi tarafından da laikliği dışlayan değil, benimseyen kimliğinden dolayı tasvip görmüştür.

Belki de Filistin ve Kudüs’ün iki yüz yıllık bir süreç içinde yavaş yavaş elden çıkışının son sahneleri ortaya konuyor İsrail tarafından. Öncelikle 19. yüzyıl boyunca demografi meselesi halledilmişti. Şimdi aynı oyun Kudüs’te oynanıyor.

İçinde yaşadığımız dünyayı bir gemiye benzetirsek, ansızın gelen bu virüs gemideki herkesi tedirgin etti diyebiliriz. Çünkü insan kontrolü sağlayamadığı ve bildiği bütün kuralların işe yaramadığı anlarda fiziksel, duygusal ve davranışsal olarak zorlanır. Günlük rutinlerimizi değiştiren ve alışılagelen düzenimizi altüst eden bu pandemiden ruhsal olarak etkilenmek belki biraz da kaygılanmak gayet normal ve insanî bir durum.

Buhari’de geçen kıyamet alametlerinden birinin, "Köle kadınların efendilerini doğurmaları..." olduğunu belki bir çoğumuz bilemeyebilir. Fakat bu hadisi incelediğimizde alimlerin büyük bir çoğunluğunun özellikle günümüzde aile ilişkilerinde ve çocukların anne babalarına karşı davranışlarını, anne babaların da çocuklarını terbiye ederken dikkat edecekleri konuları hatırlatmakla alakalı olduğu anlaşılmaktadır.

Oraya gidip de olayları daha yakından izleyince, Altınok’un yazdıkları sanki biraz değişmeye başladı gibi. Bütün dünyanın gördüklerini görmeye mi başladı, nedir? Örneğin 31 Ocak Perşembe günkü yazısının ortalarına doğru, “2 Venezuela’da öğrendiklerim” alt-başlığını takiben şunları kaydetti: “Ülkeye dair … kesin kanaatlerimin biraz törpülendiğini söyleyebilirim. Örneğin yoksullar Maduro'yu, zenginler muhalefeti destekliyor diye net bir ayrım olmadığını gördüm. (…) Maduro taraftarı belki solcu olabilir ama karşılarındakiler sağcı falan değil! Üç... ABD karşıtlığı ya da taraftarlığı ülkede bir politik ayrışma zemini değil. Dört... Yalan değilmiş, gerçekten ülkede birbirini tanımayan karşılıklı iki meclis var. Beş... Bu ülkede kuyruğa girmeden büfeden bir şişe su almak bile imkânsız.” Buna ertesi gün, yani 1 Şubat’ta “Ekonomik kriz almış başını gitmiş”i de ekledi.

Türkiye Hâfıza Şampiyonu Mücahit Aköz, “Öğrenme deyince akla ezber gelir oldu; bu da öğrenme eyleminden keyif almayan jenerasyonları doğurdu. Ezber, öğrenme sistemleri içerisinde yer alan onlarca metottan sadece biri ve belki de en zayıflarından birisidir” diyor.

Reşit Galip: "Camilerde Türkçe Kur’an okuyacaksınız.. İşte birer tane veriyoruz.. Evet bu tercüme belki iyi değildir, çünkü Arapça'dan Fransızcaya ondan da Türkçe'ye tercüme edilmiştir.. Bununla beraber Ankara'da bir heyet tarafından Türkçe bir Kur’an hazırlanmaktadır, bundan sonra camilerde ve namazlarda onlar okunacaktır.’

Neyin zor ve neyin kötü olduğunu da bilemeyiz. Herkese kendi derdi büyük, kendi işi zor gelir. Herkes, başkasının derdini küçük, işini kolay görür. Herkes, karşısındakinin sahip olduğu nimetleri görür ama diğer sıkıntılarını görmez. “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür” sözünün bir anlamı da budur. Oysa diğer insanların dert ve sıkıntılarını bilmeyiz. Belki o insanlar da bizim yerimizde olmak isterler.

WhatsApp deyip, yazıp geçmeyin. Klavye üzerinden iletişimi mümkün mertebe azaltmalı. Asıl değerli olan iletişim göz göze, yüz yüze olandır. Her gün belki de on binlerce insanın en basit iletişim kurallarını bilmediğinden ya da dikkate almadığından dolayı yaşadığı kalp kırgınlıklarına, küslüklere, tartışmalara engel olmak çok da zor değil. WhatsApp’ı fazla ciddiye almamalı, insan ilişkilerine ve bunun temel kanalı olan iletişime, iletişimin de en değerlisi olan yüz yüze iletişime ağırlık vermeliyiz. İletişimin en güzeli yüz yüze çay ve kahve eşliğinde olanıdır.

Allah, daha önce âlemlere faziletli kıldığı Peygamberlerin izinden giden İsrailoğullarına tevhidî hassâsiyetlerini kaybedip küfre ve şirke meyletmelerinden, Allah’a isyan edip peygamberlerinin yolunu terk etmelerinden ve yukarıdaki özelliklere sahip olduklarından dolayı onların üzerine zillet ve meskenet indirdi. Bütün bu konularda İsrail’den fazla İsrailleşen, yahudiden fazla yahudileşen, gâvurdan fazla gâvurlaşan insanlara Rabbimiz Yahudilere verdiği zillet ve meskeneti, belki de lâneti, adâletinin gereği vermez ve bu damgaları vurmaz mı?

İnsanın üzerinde doğup büyüdüğü, yaşadığı, gerektiğinde ana kucağı gibi sığındığı bir vatanının/ülkesinin olması önemlidir. Belki de bunu en iyi anlayabilecekler bugün gerek Türkiye’de ve gerekse değişik ülkelerde yaşamak zorunda bırakılan Suriyeli mültecilerdir. Batılı devletler tarafından itilip kakılmaları, çelme takılarak yerlerde süründürülmeleri, aç ve açıkta bırakılmaları, daha da önemlisi onurlarının kırılması, özellikle de mülteci çocuklarda gelecekte derin travmalara neden olacaktır.

Kuşatma altında, âkıbetlerinin ne olacağını bilmeyen bazı Halepliler, sosyal medya aracılığıyla seslerini duyurmaya çalışıyor. Mesajların çoğu 'Bu belki son seslenişim' diye başlıyor.

Kardeşim sizler rahat olun bizler bütün bu olanları duyuyoruz. Hem bakın sizin için internet sitelerinde paylaşımlarda da bulunuyoruz; terkedilen şehirler, Hama’nın yıkılan camileri, Halid Bin Velidin harabeye dönmüş kabri, bombaların düştüğü yerden yükselen dumanlar, çöpteki ekmeği yiyen çocuk, sınırdan geçip viran olan vatanına mahzun bir şekilde bakan kadın, vücudunun yarısı kopmuş küçük çocuk… Belki küçük çocuk olmayabilir çünkü çok kanlı… Neyse biz bunların hepsini paylaşıyoruz gözünüz arkada kalmasın kardeşim.

İnternet kullanımı tüm dünyada olduğu gibi İslam Alemi’nde de hızlı bir şekilde yaygınlaşıyor. Aslında bunun adı yaygınlaşmaktan da öte: internet (ister istemez) hayatımızın merkezindeki yerini güçlendiriyor. İyi kullandığımızda nimet olan, kullanmasını bilmezsek külfet olan internet modern imtihanların belki de en büyüğü.

Hatice Kübra Tongar: Âdetlerimiz ayetlere ters mi, değil mi bilebilmek için, öncelikle ayetleri bilmemiz gerekiyor. Oysa bizler “bilim şunu dedi”, “o pedagog bunu önerdi” kabulüyle yol almaya çalışırız çoğu zaman. Hâlbuki bilim kendini yenileyen bir sistemdir. Yıllar içinde kabulleri, gerçekleri değişir. Bundan 10 yıl öncenin “muhakkak”ları, bugünün “belki”lerine ve yarının “yanlış”larına dönüşebilir. Bu bağlamda her anne-babanın kendine ulaşan bilgiyi test edebilecek bir zihin sistematiğine gelmesi gerekir. Bu da Kur’an-ı Kerim’dir. Zira Kur’an, kıyamete kadar özünü koruyabilecek, manaları değişmeyecek tek kaynaktır. Ayrıca basit bir aleti bile onu yapanın kılavuzuna bakarak kullanırken; insanı okumak için, onu yaratanın cümlelerine sığınmaktan daha doğal ne olabilir ki?
Makaleler
Hava Durumu