Bu dinin düşmanları

Kur'an, aynı Kur'an'dır. Bu ümmetin anayasası, hidayetçisi ve şaşmaz rehberi. Bu ümmetin düşmanları da aynı düşmandır. Yol da aynı yoldur. İslâm ümmetiyle düşmanlarının arasındaki savaş, her şeyden önce akide savaşıdır. Hilelerle, kuşku düşürerek, çarpıtarak ve planlar kurarak savaşmaktadırlar. En başta akideyi, yani inanç sistemini bozmak peşindedirler

30-04-2014


Kur'an, aynı Kur'an'dır. Bu ümmetin anayasası, hidayetçisi ve şaşmaz rehberi. Bu ümmetin düşmanları da aynı düşmandır. Yol da aynı yoldur.

İslâm ümmetiyle düşmanlarının arasındaki savaş, her şeyden önce akide savaşıdır. Hilelerle, kuşku düşürerek, çarpıtarak ve planlar kurarak savaşmaktadırlar. En başta akideyi, yani inanç sistemini bozmak peşindedirler

Bu savaşların en şiddetlisi ve en korkuncu ise, hakimiyeti bu kitabın kanunundan alıp beşer yapısı başka kitapların kanununa verme savaşıdır. Allah'tan başkasını hakem yapma savaşıdır.

Bu din, hem kendi gerçeği, hem de cahiliyenin gerçeği hakkında belli bir bilinçlenme seviyesi sağlandığı her zaman ve her yerde zafer kazanmıştır.

Küresel ve yerel ,Küfür ve şirk yönetimleri, Gerek insan psikolojisi alanında ve gerekse İslâm hareket tarihi alanında büyük çapta bir uzmanlaşmayla diriliş hareketlerini izlemektedirler. İslâmî dirilişi engelleyebilmek için bir takım "İslâmî yaftalar" icat etmeye ayrı bir özen göstermektedirler.

Kendi hazırlayıp düzenledikleri düşünce, gelenek ve değer ölçülerine, ekol, hareket ve yönetimlere "İslâmî birer etiket" yapıştırmayı ihmal etmemektedirler.

 Öyleyse bu din davetçilerinin yeryüzündeki ilk görevleri, cahili yönetimleri maskeleyen bu tür yalancı etiketleri alaşağı etmektir. Herhangi bir İslâmî hareketin başlangıç noktası, cahiliyeyi bu sahte kılığından soyutlamaktır. Onu, gerçek haliyle, şirk ve küfür özelliğiyle ortaya koymaktır.

Bu Dinin Düşmanları

Davetçiler, gerek kendi gerçek durumlarını ve gerekse düşmanlarının gerçek durumunu bilmek zorundadırlar. Bunu bilmek, savaşın yarısı demektir.

Yüce Allah'ın İslâm cemaatine ilişkin buyrukları aynıdır ve hiç değişmemiştir. Bugün ve yarın da aynı kalmaya devam edecektir. Yeni bir İslâmî hareketi başlatmaya azmeden her Müslüman cemaate yol gösteren buyruklardır, bunlar. Allah'ın gözetiminde yeni bir İslâmî hayata başlamak isteyen kimselere, düşmanlarının gerçek özelliklerini bildirmektedir, bu buyruklar...

Düşman aynı düşmandır. Müşrikler, dinsizler, kitap ehli, beynelmilel siyonizm, haçlı gruhu ve komünizm...

Yüce Allah, mü'minlere; önlerine çıkacak engel ve tuzakların, göğüs gerecekleri işkence, fedâkârlık, çile ve sınavların niteliğini anlatmaktadır. Onların dikkat ve basiretlerini bu engin bilgisine çekmektedir. Onlardan sadece kendisine bağlanmalarını istemektedir. Zaten bu durum gerçekleşirse eziyeti de, ölümü de hiçe sayacaklardır. Mal ve canları konusunda uğrayacakları fitneleri önemsemeyeceklerdir.

Dün ilk İslâm cemaatine nasıl seslenmişse bugünkü İslâm cemaatine de öylece seslenmektedir.

Kur'an, aynı Kur'an dır. Bu ümmetin ebedî kitabıdır o. Bu ümmetin anayasası, hidayetçisi ve şaşmaz rehberidir o. Bu ümmetin düşmanları da aynı düşmandır. Yol da aynı yoldur.

Müslüman cemaatin düşmanları ona karşı sadece kılıç ve mızrakla savaşmamışlardır. Yahut mızrakla ve kılıçla, düşmanları üzerine saldırmakla da yetinmemişlerdir. Çünkü açtıkları savaşın temel hedefi, İslâm cemaatinin akidesidir.

Hilelerle, kuşku düşürerek, çarpıtarak ve planlar kurarak savaşmaktadırlar. En başta akideyi, yani inanç sistemini bozmak peşindedirler. Çünkü cemaatin varlığı bu inancın bir ürünüdür. Bu inancıyla ayaktadır. En başta onu yıkıp çökertmeye çalışmalarının nedeni budur. Çünkü düşman, ancak bu gedikten girerek başarıya kavuşabileceğini anlamıştır. Tıpkı bugünkü düşmanın anladığı gibi...

Bu ümmeti parçalamak, za'fa düşürmek ve bozguna uğratmak; ancak akidelerini zayıflatarak onları ruhen çökertmekle mümkün olabileceğini kavramışlardır. Çünkü düşman, iman kulpuna bağlı, iman esasına dayalı ve iman yolunda yürüyen Müslümanları, tarih boyunca zayıflatamamıştır.

Akide bayrağını dalgalandıran, akidesine bağlıIığıyla tanınan ve bu özelliğiyle övünç duyan Müslümanlara - tarih boyunca - hiç bir zarar verememiştir.

Bu ümmetin en büyük düşmanları;  Onu imanı itikadından eğleyen,  Allah'ın gösterdiği yol ve sistemden uzaklaşmasını isteyen, Gerçek düşmanlarını ve gerçek düşmanlarının ileriye dönük hedeflerini tanımasını türlü oyunlarla önleyen kimselerdir.

İslâm ümmetiyle düşmanlarının arasındaki savaş, her şeyden önce akide savaşıdır.

Hatta dünya yüzeyinde onu yenilgiye uğratıp ekonomisini, ürünlerini ve ham maddelerini sömürmeyi başardıklarında bile akidesini çarpıtmaktan geri kalmamışlardır.

En başta akidevi planda onu yenmeye çalışmışlardır. Çünkü uzun deneyimlerden sonra anlamışlar ki, akidesine bağlı kaldığı sürece bu ümmeti yenmeye imkân yoktur.

Akidesinden kopmamış, gösterdiği yoldan ayrılmamış ve düşmanların tuzağını kavramış bir İslâm ümmetinden hiç bir şey koparamayacaklarını anlamışlardır.

İşte düşmanın ve uşaklarının bu konuda amansız bir çaba sarf etmelerinin nedeni budur.

Tüm amaçları; bu ümmeti, savaşın gerçek nedenini kavramaktan alıkoymaktır. Çünkü başka türlü bu ümmeti diledikleri gibi sömüremeyeceklerini biliyorlar.

Bu ümmeti kolayca sömürebilmenin yolu, akidesinin gönüllerde tıkanıp kalmasıdır. Çünkü başka türlü emin olamazlar.

Düşman, ilerleme kaydeden hiç bir desise ve şüphe yöntemini kullanmaktan geri kalmaz bu akideye karşı. Bu akidenin berraklığını bozmak ve zafiyete düşürmek için her tür modern yönteme başvurur. Gaye, eski değişmez gayedir:

"Ehl-i kitaptan pek çoğu, sizi saptırmaya uğraşıyor." (el-Bakara: 109)

Bu, onların değişmez ve gönüllerinde saklı gayeleridir. Yahudi ve hiristiyanlar, akidelerinden ayrılmalarını sağlayıncaya kadar Müslümanlarla savaşacak ve tuzaklar kuracaklardır.

 "Yahudi ve hiristiyanlar dinlerine uymadığınız sürece sizden asla razı olmayacaklardır." (el-Bakara: 120)

Bu, düşmanın temel hedefidir. Her zaman ve her yerde karşılaşabileceğimiz değişmez hedefleridir, bu. Bu hedef, İslâm akidesidir. Yahudi ve hiristiyanları Müslümanlara karşı savaştıran gerçek neden budur. Her yerde ve her zamanki gerçek savaş nedeni budur.

Demek ki, bu savaş, akidevi bir savaştır.

İslâm akidesinin öz ve hakikatini ilgilendiren bir savaştır.

Ama bu savaşı, değişik , değişik bahanelerle boyayan da aynı düşmandır. En adi, en iğrenç ve en hilekâr kılıklara başvuran da aynı düşmandır.

Doğrudan akide bayrağı altında yapılan savaşta Müslümanların din ve inançlarına karşı hamiyetlerini gören düşman, taktik değiştirmek zorunda kalmıştır.

Savaşın sancağını değiştiren geleneksel düşman, akide adına savaş ilân etmekten, özellikle vazgeçmiştir. Müslümanların hamiyet ve coşkularından çekindikleri için savaşın adını değiştirmişlerdir.

Akidevi hakikati gizleyip, toprak savaşı, ekonomik savaş, politik savaş veya askerî üsler savaşı gibi isimler kullanmaya yönelmişlerdir. Bizden gafil kimselerin beyinlerine de:

"akide meselesinin geride (eskide) kaldığını, bugün için, hiçbir anlamı kalmadığını, akide adına savaşmaya veya bayrağını kaldırmaya yer yoktur." diye okumuşlardır.

"Akideyle uğraşmak fanatik gericilerin işidir" diye okumuşlardır. Bunu yapmalarındaki amaç, akidevî coşku ve hamiyetten emin olmaktır. Oysa ki aralarına beynelmilel komünizmi de alan beynelmilel haçlılık ve Siyonizm akide gerçeğini gönüllerinin derinliklerinde saklıyorlar. Her şeyden önce akidevî hakikate karşı savaştıklarını hiç bir zaman unutmuyorlar. Uzun süre boynuzlayıp kafalarının kanamasına neden olan akide seddini yıkıp çökertmek onların vazgeçilmez hedefleridir.

Bu kavga, akide kavgasıdır. Toprak, ekonomi veya askerî üslerin kavgası değil...

Bu sahte sancaklardan hiç birinin gerçek kavgası değildir. Kavganın gerçek neden ve özelliğini anlamamamız içindir tüm bu maskeler...

Ve tüm bu maskelerin gerisinde onların asla unutmadığı gerçek hedefleri vardır. Eğer onların bu aldatmacalarıyla aldanmışsak, kendi nefsimizden başkasını kınayamayız. Çünkü biz Yüce Allah'ın dosdoğru buyruğundan uzaklaşmışız:

"Yahudi ve hiristiyanlar, dinlerine uymadığınız sürece sizden asla razı olmayacaklardır." (el-Bakara: 120)

"Onlar, küfre düşesiniz diye arzuluyorlar." (en-Nisa: 89)

Küfürden sonra imanın lezzetini tadan, dalaletten sonra iman nuruyla aydınlanan, düşünce ve duygularıyla, kavram ve istikametiyle, şuur ve gönül huzuruyla bir mü'min olarak yaşayan kimse; muhakkak ki küfre dönmekten kaçınır.

Tıpkı ateşe girmekten kaçındığı gibi...

Hatta bundan da öte...

İşte Allah düşmanlarının arzu ve amacı mü'mini bu duruma sokmaktır. Onu küfür cehennemine atmaktır, iman cennetinden koparıp küfür cehennemine...

İmanın mamur âleminden çekip, yoksul küfür boşluğuna...

Ehl-i kitap, hakka ve hak ehline karşı, bile, bile savaşmaktadır. Onlar, Kur'an'ın Allah katından indirilen hak kitap olduğunu kesinlikle biliyorlar.

"Kendilerine kitap verdiklerimiz, (Kur'an'ın) Rabbin katından indirildiğini kesinlikle biliyorlar." (el-En'am: 114)

Bu dinin gerçek gücünü, sahip olduğu bu haktan ve hak ifade eden bu kitaptan aldığını şimdi de biliyorlar. Ve tüm bunları bildikleri için de, hem bu dinle hem de bu kitapla barışı olmayan savaşlarını sürdüre geliyorlar.

Bu savaşların en şiddetlisi ve en korkuncu ise, hakimiyeti bu kitabın kanunundan alıp beşer yapısı başka kitapların kanununa verme savaşıdır.

Allah'tan başkasını hakem yapma savaşıdır.

Ta ki, Allah'ın Kitabı uygulamadan kalksın. Ta ki, Allah'ın dinine yaşama hakkı kalmasın.

Gerçek amaçları, sadece Allah'ın ilahlığının egemen olduğu ülkelerde başka ilahlar icat etmektir.

Yani bir zamanlar Allah'ın Kur'an'daki şeriatinin egemen olduğu, başka kanunlara hiç bir değer biçilmediği, Allah'ın Kitabı yanında başvurulacak hiç bir kaynağın bulunmadığı ülkelerde başka ilahlar...

Toplumsal yönetim biçimi ve yasal esasların Kur'an'dan alındığı, Kur'an'a başvurulduğu ve ayetlerinden deliller getirildiği ülkelerde; yani kişinin Müslüman’ca yaşadığı, Allah'ın Kitabından ve onun ayetlerinden delil getirdiği ülkelerde başka ilahlar...

İşte tüm bu düzmece ilahların gerisinde bulunanlar; tüm bu iğrenç hedeflere dayalı düzen ve yönetimleri geriden destekleyenler, ehl-i kitaptan olan Siyonist ve haçlılardır...

İslami Yaftalar (Hile ve İğrençlik)

Çağımızdaki İslâmî diriliş hareketlerini dikkatle izleyen bu dinin düşmanları, tetik beklemektedirler.

Gerek insan psikolojisi alanında ve gerekse İslâm hareket tarihi alanında büyük çapta bir uzmanlaşmayla diriliş hareketlerini izlemektedirler.

İslâmî dirilişi engelleyebilmek için bir takım "İslâmî yaftalar" icat etmeye ayrı bir özen göstermektedirler.

Kendi hazırlayıp düzenledikleri düşünce, gelenek ve değer ölçülerine, ekol, hareket ve yönetimlere "İslâmî birer etiket" yapıştırmayı ihmal etmemektedirler.

Bundan maksatları, dünyanın her hangi bir yerinde oluşabilecek İslâmî diriliş hareketlerini çökertmektir. Çünkü bu yalancı İslâmî etiketlerle, gerçek hareketlerin çıkışını engellemek istiyorlar.

Bu tür yalancı yaftaların gerisinde saklanan cahiliyeye karşı koyacak gerçek bir İslâmî çıkışı böylece engellemek istiyorlar.

Bir takım harekat ve yönetimlerin gerçek niteliğini tanıtmada ve İslâmî yönetimleri yıkan cahiliyenin iğrenç yüzünü ortaya çıkarmada yanıltma taktiğine başvurmaları, sık sık rastlanan bir şeydir.

Örneğin Hilafetin yıkılmasından sonra ortaya çıkan bazı anti İslâmcı küfür hareketleri...

Bu hareketleri İslamcı diye göstermelerinin nedeni şuydu:

Bir kere adamların temel hedefi, akide sancağı altındaki son İslâmî devlet görüntüsünü ortadan kaldırmaktı. Bu görüntünün devamı ise, hilafetin ayakta kalmasına bağlıydı. Ve bu, mücerred bir görüntü olsa bile, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in buyurduğu gibi namaz halkasından önce ortadan kalkacak en son halkaydı:

 "Bu din, halka halka kopacaktır, ilk kopacak halka hakimiyet, en son kopacak halka da namazdır." (Ahmed b. Hanbel - Müsned 4/232)

Ne var ki, bu dine karşı olmadıkça hiç bir zaman bir araya gelmeyen ehl-i kitap ve dinsizlerden oluşan bilinçli düşmanlar, anti İslâmcı küfür hareketinin içyüzünü ortaya çıkarmamanın zorunlu mantığına başvurdular. Bundan dolayı da söz konusu anti İslâmcı hareketin hemen peşinden gelen aynı doğrultudaki yönetimi İslâmî bir kılıkla Örtmeye ayrı bir özen gösterdiler. Bu yönetimin iğrenç yüzünü İslâmî bir maskeyle kapatmaya çalıştılar:

İslâm için söz konusu küfür hareketinden de daha tehlikeli olan bu yönetimin gerçek niteliğini gizlemek için İslâmî yaftalar kullandılar. Oysa ki, bunu kuranlar kendileriydi. Ekonomik, siyasal ve fikri alanlarda ona destek sağlayanlar kendileriydi. Ajanlarının kalemiyle beynelmilel yayın araçlarıyla, kısaca tüm güç, hile ve uzmanlıklarıyla onu koruyanlar da kendileriydi.

Ehl-i kitap ve dinsizler, bu anti İslamcı yönetimi çeşitli yardımlarla desteklediler, klasik ve modern haçlı savaşlarının hedefi olan konuda kendileri namına çalışması için birbirleriyle dayanışma içine girdiler. İslâm'la İslâm'ın besbelli düşmanları arasında geçen haçlı savaşlarının başladığı günden itibaren güdülen hedefin gerçekleşmesinde birbirlerine yardımcı oldular.

Aptallık; Müslüman olduğunu iddia eden kimselerin, bu yalancı İslâmî etiketlere aldanmasıydı. Bu saflık, dünyadaki pek çok İslâm davetçilerine de bulaşmıştır. Çünkü altında cahiliyenin gizlendiği bu yaftaları alaşağı etmekten kaçınıyorlar.

 Bu anti İslamcı yönetimlere - etiketin altında bulunan - gerçek isimlerini vermeyi günah sayıyorlar. Aldatıcı etiketlerin altındaki aleni şirk ve küfrü ortaya çıkarmakta sakınca görüyorlar. Bu yönetimlerden razı olan insanlara gerçek sıfatlarını vermeyi günah sayıyorlar.

İşte tüm bu nedenler cahiliyeye karşı tam, açık ve gerçek bir çıkış yapmayı önlemektedir. Pratikteki özellik ve sıfatı neyse onu öylece tanıtmakta sakınca ve günah görmeyecek bir çıkış yapılmasını engellemektedir. Çünkü İslâm diriliş hareketlerini tehlikeli olarak gösterip insanları uyuşturan bu tür etiket ve dinden artakalan her şeyi ortadan kaldırmaya uğraşan cahiliyeye karşı gerçek bir çıkış yapmayı imkânsız kılmaktadır.

İslâm davetçilerinin bu konudaki saflıkları, İslâmî diriliş hareketleri açısından bu dinin bilinçli düşmanlarının tehlikesinden daha büyük bir tehlike arzetmektedir. Bu dini yıkmaya yönelik, bizzat kendi icatları yönetim ve hareketleri, akım, düşünce ve değer ölçülerini İslâmî etiketlerle maskeleyen bilinçli düşmanın tehlikesinden daha büyük bir tehlike...

Bu din, hem kendi gerçeği, hem de cahiliyenin gerçeği hakkında belli bir bilinçlenme seviyesi sağlandığı her zaman ve her yerde zafer kazanmıştır. Mü'min grup, hem kendi hem de cahiliyenin durumunu iyice tanıdığı her zaman galip gelmiştir. Bu din açısından gerçek tehlike, karşıdaki düşmanın güçlü, bilinçli ve hazırlıklı olmasından çok, aldanmış ve aptal dostlara sahip olmasından ileri gelmektedir. Günah olmayanı günah sayan aptal dostlarından ileri gelmektedir. Yalancı etiketlerin gerisinde İslâm'a saldırıp duran düşmanlarının bu sahte etiketlerle korunmasını kabullenen aptal dostlarından...

Öyleyse bu din davetçilerinin yeryüzündeki ilk görevleri, cahili yönetimleri maskeleyen bu tür yalancı etiketleri alaşağı etmektir. Bu dinin yeryüzünde arta kalan eserlerini çökerten yönetimleri koruyan maskeleri indirmektir. Herhangi bir İslâmî hareketin başlangıç noktası, cahiliyeyi bu sahte kılığından soyutlamaktır. Onu, gerçek haliyle, şirk ve küfür özelliğiyle ortaya koymaktır. İnsanları, pratik hayatlarını temsil eden gerçek nitelikleriyle tanıtmaktır. Çünkü İslâm hareketinin bu insanlara gerektiği gibi hitap etmesinin - yolu budur. Bu insanların böylesine bir nitelik kazanan gerçek durumlarını fark etmelerinin yolu budur. Olur ki bu farkediş ve uyanışla kendi hallerini değiştirme yoluna giderler. Onlar, hallerini değiştirecekler ki, Allah da onların halini değiştirsin. İçinde bulundukları bahtsızlığı, işkenceyi ve hayırsızlığı değiştirsin. Yersiz tüm günah saymalar, biçimlere, görünüş ve yaftalara her tür aldanış; yeryüzündeki İslâm diriliş hareketlerinin ilk çıkışını geciktirmek demektir. Bu dinin düşmanlarına sahte etiketler konusunda imkân sağlamak, demektir. Bu din düşmanlarının; modern çağda Hilafetin yıkılmasını izleyen anti İslâmcı hareketin içyüzü ortaya çıkıp bir tek adım atamaz hale geldikten sonra özenle üzerinde durdukları yalancı etiketlere imkân vermek, demektir. Akideye dayalı İslâm Devletinin son görüntüsünün yıkılışını izleyen anti İslâmcı hareketin iç yüzü tüm çıplaklığıyla belli olduktan sonra daha da bir özenerek uydurdukları İslâmî yaftaların tuzağına düşmek demektir. Bu durumu bilen son derece düzenbaz ve her tür iğrençliği yapabilen haçlı yazar Wilfred Cantol Smith'in "Modern Tarihte İslâm" isimli kitabında, Hilafetin yıkılışını izleyen anti İslâmcı hareketin içyüzünü saklı tutma, onu dinsizlikten arındırma ve onu modern tarihin en büyük ve en sağlıklı İslamcı hareketi (!) olarak gösterme gayretini ikinci bir kere ortaya koymasının nedeni budur.

Yeryüzündeki tüm Müslümanların şu anda en çok muhtaç oldukları şey; küfür-iman kavgasının ve dava konusunun hakikatini kavramaktır. Şirk ve küfür ekollerini maskeleyen sahte etiketlere aldanmamalarının şartı budur. Çünkü kafirler -  gerekçe ve nedenler ne olursa olsun - yalnızca akideleri için Müslümanlarla savaşıyorlar. Sapan ve saptıran tağuti önderlikler, her cahiliyedeki egemen düşüncenin doğrultusunda isim ve biçimleri değişik pek çok ilahlar icad edebilirler. Etraftaki dost komşu güçleri bir araya getirecek ve insanların duygularını coşturacak bu sahte ilâhları icat ediyorlar ki, kitleleri diledikleri gibi yönlendirsinler. Kitlelerin kendilerine bağlılık ve itaatini sağlayacak karanlık bir ortamın bulunması için bu sahte ilahları icat ederler. Çünkü bu ilahlardır "pek çok kimseyi, saptıran." (Nuh: 24)

İnsanları, putların etrafında toplayan tüm sapık önderliklerin yaptığı budur. Bu putların taştan olmalarıyla kişi ve düşüncelerden olması arasında hiç bir fark yoktur. Çünkü hepsinde amaç, insanları Allah'ın dininden önlemeleridir. Gönülleri; hile, düzenbazlık ve inat yoluyla İslâm davetçilerinin tebliğinden uzak tutmalarıdır.

Küfrün, iman sahiplerine karşı kullandığı taktiklerden biri de iğrenç bir ahlak ve düşük bir karakterin ürünü olan "aç bırakma" taktiğidir. Hak ve iman düşmanları, din ve akideye karşı savaşlarında her zaman ve her yerde birbirlerine bunu tavsiye etmişlerdir.

"Allah'ın Resulü'nün yanında bulunanlara hiç bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler diyenlerdir bu kimseler." (el-Münafikûn: 7)

Çünkü bu kimseler, düşük karakterli olan kimselerdir. Bir lokma ekmeğin, hayatta her şey olduğunu sananlardır. Çünkü onların anlayışı budur. Bununla mü'minlere karşı savaşıyorlar. Kureyş'in taktiği de buydu. Haşim oğullarını kendi mahallelerinde açlık boykotuna tabi tutup Hz. Peygamber'in yanından çekmeyi ve onu yalnız bırakmayı amaçlıyorlardı. Onu, kendilerine teslim etmelerini istiyorlardı. Medine münafıkları da aynı taktiği uyguluyorlardı. Onların da amacı aynıydı. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) ashabını açlık ve darlık içinde bırakmak suretiyle etrafından dağıtmak istiyorlardı. Aynı taktiği komünistler de kullanıyor. Çünkü onlar da ülkelerindeki dindar kimselerden ekmek karnelerini esirgiyorlar, öyle ki dindar kimseler, ya açlıktan ölecek ya da Allah'ı inkâr edip namazı bırakacaklardır. İslâm davetçileri ve İslâmî diriliş hareketlerine karşı başka kafirler de aynı taktiği kullanıyorlar. Açlık boykotuyla, iş ve çalışma yollarını kapamak suretiyle onları dağıtmak istiyorlar.

İslâm'la yüz yüze savaşmaktan vazgeçen siyonist yahudi ve haçlı hiristiyanlar komünizm veya misyonerlik yoluyla savaşmaya yönelmişlerdir. Yani daha da iğrenç yöntemlere ve daha da hileli tuzaklara yönelmişlerdir. Çünkü bu dinle yüz yüze savaşıp zafer kazanma umutlarını kaybetmişlerdir.

İşte Müslüman bölgelerin tümünde İslâmî kılıklar altındaki sahte yönetim ve iktidarlar kurmalarının nedeni budur. Dini, tümüyle reddetmeyen bu yönetimler, İslâm akidesini benimsediklerini bile iddia edebilmektedirler. Misyoner kongre ve siyonist protokolların kararlaştırıp da uzun bir süre uygulayamadıkları ilkelerin tümü, bu yalancı kılıklı yönetimlerin vasıtasıyla uygulanmaktadır.

Allah'ın indirmediğiyle hükmeden, Allah'ın şeriatini hayattan uzaklaştıran, Allah'ın haramlarını helal kılan, İslâm'ın düşünce ve değerlerine aykırı ahlaksızca düşünce ve değerleri yayan, İslâm'ın ahlakî değerlerini tüm basın-yayın araçlarıyla çökertmeye çalışan, misyoner kongre ve siyonist protokollerin kararlarını uygulayan bu yönetim ve düzenler; Müslüman olduklarını veya en azından İslâm'a saygılı olduklarını söylemeyi ihmal etmemektedirler. Müslüman kadının; uygarlık ve ilericilik adına, çalışma ve üretime katılma adına sokağa çıkıp toplumsal bir fitne olmasını planlayan siyonist ve misyonerlerin kararlarını uygulamaktadırlar. Bu ülkelerdeki milyonlarca emekçi, işsiz ve geçimlerini sağlamaktan acizken, ilericilik ve üretime katılma adına kadınları iş sahalarına itmektedirler. Kadın ve erkeği bir araya getirip çalıştırarak ahlaksızlık ve çöküş yollarını açmaktadırlar. İşte bu işlerin tümünü yapan düzen ve yönetimler, bir de kalkıp inanca saygılı olduklarını veya Müslüman olduklarını iddia etmektedirler. Bu yetmiyormuş gibi söz konusu ülkelerde yaşayan insanlar da buna aldanarak Müslüman bir toplumda yaşadıklarını ve kendilerinin de Müslüman olduklarını sanmaktadırlar. Dindar kimseler namazlarını kılıp oruçlarını tutuyorlar ya!?

Bu toplumlarda hakimiyet sadece Allah'ın mı, çeşitli rablerin mi?

Bunu düşünmeye bile gerek görmüyorlar. Çünkü haçlı grubu, siyonizm, misyonerlik, emperyalizm, oryantalizm ve güdümlü basın -yayın kuruluşları bu kimseleri aldatmıştır. Hakimiyetin, dinle alakalı olmadığına inandırmıştır bu kimseleri. Hayatları, bu dinden çıkan ölçü, kanun ve düşüncelere dayanmadığı halde "Müslüman olduklarına" ve "Allah'ın dininden olduklarına" kendilerini inandırmıştır.

Saptırma ve aldatmaya ayrı bir önem veren, gizli işler yapmaya ayrı bir özen gösteren beynelmilel haçlılık ve siyonizm; suni bir takım savaşlar çıkarmayı da unutmamaktadır. Soğuk ya da sıcak bir takım suni düşmanlıklar icad etmeyi unutmamaktadır. Yani kendileriyle bölgedeki yandaşları arasında...

Kendileriyle bizzat kendilerinin kurdukları, maddî-manevî yardımlarıyla destekledikleri, gizli ve açık güçleriyle korudukları, istihbarat teşkilatlarını her tür yardım ve koruma görevleriyle hizmetlerine verdikleri düzen ve yönetimler arasında...

Evet kendileriyle yandaşları arasında bu tür yapmacık savaş ve düşmanlıklar ilan etmelerinin nedeni, daha da iyi aldatmak içindir. Uşakları olan kimselerden şüpheleri kaldırmak içindir. Kendilerinin bizzat yapamadığını üç asır içinde yapmayı başaran, İslâmî değer ve ahlakı çökerten, İslâm'ın akide ve düşüncesini yıkan ve bölgedeki Müslümanları temel güç kaynaklarından uzaklaştıran uşaklarından şüphe kaldırmak içindir. Din ve şeriat esaslarına dayalı İslâm’ı bir hayattan uzaklaştıran uşaklarını korumak için...

Siyonist protokol ve misyoner kongrelerin korkunç kararlarını, gözlerden ve denetlemelerden uzak bir şekilde uygulayan uşaklarını korumak için...

Uyuşturmaya yarayan sahte bir din veya hak kelimeleri saptırmakla görevlendirilen güdümlü dinî kuruluşlar aracılığıyla küfrü İslâm diye, fuhuşu, ahlâksızlığı ve fasıklığı da modernizm, ilericilik veya uygarlık diye tanıtan ülkelerde; eğer bu aldatmacaya kanmayan, eğer uyuşturmadan etkilenmeyen azın azı bir tek grup kalmışsa yandı gitti demektir. Her şeyi kasıp kavuran bir savaşa maruz kalmış demektir. Yalancı ve iğrenç ithamlara, tamamen sindirilmeye maruz kalmış demektir. Ve tüm bunlar olup biterken uluslararası ajans ve yayın kuruluşları kördür, sağırdır ve dilsizdir.

Tüm bunlar olup biterken iyi niyetli bazı saf Müslümanlar, bu savaşın kişisel veya etnik olduğunu sanıyorlar. Bu dine karşı açılan savaşla ilgili olmadığını sanıyorlar. Dinî veya ahlâkî hamiyetten ileri gelen bir atılımla ufak tefek muhalefet ve çıkışlar göstermekle yetinerek aptallıklarına devam ediyorlar. Çünkü din, tamamen çökertilmişken, temelinden yıkılmışken, Allah'ın egemenlik hakkı gasp olunmuşken ve reddolunması gereken tağut ayrıntılarına varıncaya kadar insanlık hayatına egemen olmuşken bu tür basit ve kısık seslerle görevlerini tamamen yaptıklarını sanıyorlar.

Çağlar boyunca uğraştıkları halde bu dini, dinsizlik adıyla yıkamayan veya misyonerlik adıyla insanları bu dinden koparamayan siyonist yahudi ve haçlı hiristayanlar, başvurdukları hile yöntemlerinin başarıya kavuştuğunu görünce sevinçten ellerini ovuşturup duruyorlar. İğrenç karakter sahibi olmaları, saptırıcı tuzakları iyi bilmeleri ve modern çağ yöntemlerini iyice kullanmaları nedeniyle batılın kendisini ve batıl ehlini doğrudan doğruya övmeyen düşmanlar; bunu yapacağına hakkı ve hak ehlini saptırmakla yetinmektedirler. Hakkı yıkıp çökertmede bu yolla yardımcı oluyorlar batıl ehline. Çünkü bu çağda, açık övmeler, töhmetli hale gelmiştir. Her yerdeki İslâmî hareketleri çökertmede kendi hesaplarına çalışan gizli uşaklarının etrafındaki şüpheleri dağıtmak için bu yönteme başvuruyorlar. Bu tür hile ve dolaplarda öylesine ustalaşmışlar ki, zaman, zaman sadık dostlarını bile karşılarına alabilmektedirler. Kendi namlarına hakkı ve hak ehlini çiğneyen müttefiklerine bile savaş ve düşmanlıktan söz etmektedirler. Söz düellosundan ibaret kalan yalancı kavgalar bile planlamaktadırlar. Tüm bunlardan amaçları, ileriye dönük hedeflerine hizmet eden en sadık müttefiklerinin etrafındaki şüpheleri dağıtmaktır. Ama tüm bunların yanında İslâm'ı çarpıtmaktan da asla geri kalmıyorlar. Çünkü İslâm'a kinleri vardır. Herhangi bir İslâmcı diriliş hareketiyle asgari bir ilgisi bulunan görüntülere bile tahammül etmezler. İşte onların bu amansız kini; aldatma ve çarpıtma amaçlı olsa bile bu dinle iyi geçinmelerine mani olmaktadır. Ama her şeye rağmen Allah'a bağlanan, umut daha büyüktür. Bu dine olan güven daha derindir. Onlar hileler kuradururlar; Allah ise en iyi tuzak hazırlayandır. Çünkü O diyor ki:

"Onlar, muhakkak ki, hilelerini kurmuşlardı. Ama Allah'ın katında da - dağları bile yerinden oynatacak hilelerine karşı - hazırlanmış tuzaklar vardır. Allah'ın, peygamberlerine verdiği (zafer) vadini bozacağını sakın sanma. Allah, hiç şüphesiz galiptir ve İntikam alandır." (İbrahim: 46-47)

Bu ilâhî işaret, Müslümanların gerçekten İslâm'a gireceği günde gerçekleşecektir. Öyleyse Müslümanlar, bir kere daha İslâm'a girmeyi denesinler ve bundan sonra da Allah'ın zafer ve desteğini bizzat, kendi gözleriyle görsünler.

(Kaynak: Fi Zilâl'il Kur’an’da Davet Yolu -  Ahmed Faiz / Çeviri:  Ubeydullah Dalar / Seçkin Yayıncılık, 

İslam ve Hayat için yayına hazırlayan:  Rıdvan DİNÇER)

İnşallah bir sonraki yazı dizisin de; Sindirme ve Yok etme, İslâm’ın Aşılmaz Özelliği  ve  Dikkat Edilmesi Gereken Bir Nokta başlıkları ile   Bu Dinin Düşmanları konusunu tamamlamayı düşünüyoruz.

Etiketler : #Bu   #dinin   #düşmanları   
YORUMLAR
  • Mehmet Alkan   18-08-2023 21:42

    Hadislerin ARAPÇA METİNLERİ neden yazılmıyuor? Doğru tercüme edildiğini nereden bilelim?

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN