Çocuklar şiddeti unutmaz
Sözel şiddete maruz kalan çocuk, demek ki ben yeteneksizin tekiyim, benden bir şey olmaz vb. düşüncelere kapılabilir. Çocuğun öz güveni ve medeni cesareti gelişmez. Kendisini ve meramını ifade etmekten aciz bir kişi olarak yetişir. Aşağılanan ve hakaret işiten çocuklarda aşağılık kompleksi oluşur.
02-01-2016
Şiddet; güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan hareketlerin tümü olarak tanımlanabilir. Şiddet, istemesek de insan var olduğundan bu yana hayatın içinde var olmuştur.
Şiddetin farklı uygulamalarına şahit olmaktayız. Bunların en yaygını fiziksel şiddettir. Fiziksel şiddet; güç kullanmak, dayak atmak, darp etmek vb. şekillerde sürdürülen şiddettir.
Dayak, bir eğitim metodu değildir. Eğitici bir faydası da görülmemiştir. Dayakla hizaya getirilen kişi tırstığı için, uygun görülmeyen hareketi bir süre yapmaz. Şiddet gören kişi uygunsuz hareketten vazgeçme konusunda ikna olmamıştır ve uygun ortam bulunca hareketine devam edecektir. Dayak, kişide psikolojik travmalara da yol açabilir. Dayak yiyenin dayak atana saygısı kalmaz, dolayısı ile daha sonraki öğütleri de fayda vermez.
Nitekim Sevgili Peygamberimiz, üç sınıf insanın yaptıklarından sorumlu olmadığını ve bunların içinde çocukları sayması, dayağın bir eğitim aracı olamayacağını göstermektedir.
Şiddet uygulama alışkanlığı olanlar;
- Derin bir nefes alarak,
- Konuyu değiştirerek,
- Gergin ortamı terk ederek ya da çocuğu o ortamdan uzaklaştırarak olumsuz durumu soğukkanlılıkla geçiştirmeye ve öfkesini kontrol etmeye çalışmalıdır.
“Ya Sabır, Hasbünallah, la havle vela kuvvete illa billah” denilerek de öfke kontrolü yapılabilir. Peygamberimiz (s.a.v.) sinirlenince abdest almayı tavsiye etmiştir. Eğer zaman ve ortam müsaitse duş da alınabilir. Bu sayede bütün sinirler gevşer ve bir rahatlama sağlar.
Diğer bir şiddet çeşidi olan sözel şiddet ise; bağırmak, korkutmak, hakaret etmek, sen adam olmazsın demek, aşağılamak, küfürlü sözler sarf etmek, sık sık sorgulamak, sıkıştırmak, suçlamak, eleştirmek, yaptığı iyi işleri hafife almak, başkaları ile kıyaslamak, ben senin yaşındayken diye başlayan sözler. Küsmek, sevmediğini söylemek, duygu sömürüsü yapmak (Siz beni hasta ettiniz, ben ölsem de sizden kurtulsam, değerimi ben ölünce anlarsınız vb. sözler), yapılan iyilikleri, masrafları sık sık hatırlatıp bir nevi başa kakmak.
Sözel şiddete maruz kalan çocuk, demek ki ben yeteneksizin tekiyim, benden bir şey olmaz vb. düşüncelere kapılabilir. Çocuğun öz güveni ve medeni cesareti gelişmez. Kendisini ve meramını ifade etmekten aciz bir kişi olarak yetişir. Aşağılanan ve hakaret işiten çocuklarda aşağılık kompleksi oluşur.
İbni Haldun Mukaddime’sinde mektep ve medreselerde dayağın yasaklanması gerektiğini söyler. Bu görüşün yüzyıllar öncesinde dile getirilmesi dikkat çekicidir. Sebebini de şöyle açıklar: “Dayak yiyen çocuk pısırık olur, çocuğun hevesi ve neşesi yok olur ve onu ilgisizliğe sevk eder, çocuk içine kapanır. Kendisini baskı altında hissettiği için düşüncelerini açıklamaktan çekinerek, yalancılığa ve ikiyüzlülüğe sürüklenir. Bu yönelimler zamanla onun alışkanlığı ve kişiliği hâline gelir. Baskı ve şiddet korkusuyla dürüstlük kazanmaya alıştırılan çocuk, baskıdan kurtulduğunda bu meziyetlerinden de uzaklaşır.
Çocuklar, büyüklerin yol göstericiliğine ihtiyaç duyarlar ve onların davranışlarını örnekleyerek kendi davranışlarını inşa ederler.
On iki yaşın altındaki çocuklar ekranda gördükleri şiddet görüntülerini doğru yorumlayamazlar. Ekranda, ailesinde ve sokakta şiddet gören çocuklar, şiddetin normal ve uygulanabilir olduğu mesajını alırlar. Çocukların düşüncesine göre ekranda görünenler ve büyüklerin yaptığı doğrudur.
Şiddeti tetikleyen en önemli faktörlerden biri de olumsuz aile ortamıdır. Şefkatten yoksun, ebeveyni ile sürekli bir çatışma ortamında büyüyen, ebeveynin aşırı baskı ve dayağı altında yetişen çocukların şiddet uygulamaya daha meyilli oldukları gözlenmiştir. Aynı şekilde istismar edilen (hakaret edilen, dövülen, taciz edilen) çocukların davranışlarında daha çok şiddet görülmektedir. Çocuklarını öfkeyle, dayakla büyüten bir anne, onların yüreklerinde sevgi değil öfke biriktirmektedir. Ayrıca anne babası tarafından şiddete maruz kalmayan ama itici, soğuk ve ilgisiz yetiştirilen çocuklarda da şiddet davranışları görülebilmektedir.
Çocuklar anne babasının olaylar karşısında verdiği tepkiyi de modellemektedir. Trafikte küfreden, kavga eden, en ufak gerilimde şiddete başvuran bir ebeveyn, çocuğuna “Problemlerini böyle çözebilirsin” mesajını verir.
Saldırgan davranışların ve şiddetin en önemli kaynaklarından biri ailedir. Çocuk için arkadaşlığı, paylaşmayı ve saldırganlığın boşalmasını sağlayan en doğal aktivite oyundur. Ancak çoğu anne-baba oyun sırasında çocuğun arkadaşlarına ya da oyuncaklarına karşı sergilediği saldırgan davranışları, “aferin”, “iyi yapmışsın” ya da sen de vursaydın” gibi ifadelerle pekiştirmektedir. Buna benzer şekilde çocuğun istediklerini bağırıp çağırarak, ağlayarak, vurup kırarak çevresindekilere kabul ettirmeye çalışması da engellenmez ve denetlenmezse ödüllendirilmiş olur. Bu durumlar çocuğun saldırgan davranışları benimsemesine ve kişilik özelliği haline getirmesine neden olur. Aynı durum ergenlik dönemi içinde geçerlidir.
“Şiddet göstererek terbiye etmeye çalışıyorsanız, o çocuk, havaya attığınız bumerang gibi gelip yüzünüze çarpar bir gün. İşte o çok acı bir çarpış olur. Anne-babaların hüzne boğulduğu, kendilerini çaresiz hissettikleri andır o an.”
Şiddetin bir hayat tarzı ve çözüm yöntemi olduğu bir çevrede büyüyen çocuklar ister istemez bu ortamdan etkilenirler ve bu şiddeti kendi hayatlarına aktarabilirler. Bu nedenle sadece evdeki şiddeti kaldırmak tek başına toplumun şiddetten arınması için yeterli değildir. Toplum genelinde şiddete karşı toplu bir hareket başlatmak gerekmektedir. Aileler çocuklarını eğitirken, çevrenin etkisini de göz önüne almalı ve çevreyi de doğru seçmelidir.
Çocukların şiddet ortamında yetiştirilmesi sürdürülürse bütün hataların tokatla, yumrukla, silahla cezalandırıldığı, gücü yetenin yettiğine baskı uyguladığı bir yaşam ortamını göreceğiz.
Maalesef okullarımız bu şiddet ortamından uzak değiller. Öğretmen ve şiddet gibi birbiri ile asla yan yana gelmemesi gereken kelimeler olmasına rağmen realitede çok sıkıntılı durumlarla karşılaşılmaktadır.
Öğretmenlerimiz ve idarecilerimiz şiddetin uygulanmadığı eğitim ortamları oluşturmakla yükümlüdürler.
Ailelerden şiddeti kaldırmadan, okuldan kaldırmanın zorluğu bir gerçektir. Ancak buna okuldan başlamaktan başka yol da yoktur. Çünkü “okul özel bir çevredir”. Okulu “özel” yapan, toplumda bulunan ama gelecek kuşaklara aktarılmak istenmeyen olumsuzlukların okula girememesidir. Gelecek kuşakların okulda hazırlandığına göre, şiddet kullanmayan insan yetiştirmeye de orada başlanmalıdır.
İnsan, sadece insan olduğu için saygıdeğerdir. Saygıdeğer olmak için yaş, cinsiyet, inanış, düşünüş ve statü gerekmez. Öğrenci bir insandır ve salt insan olduğu için saygı görmelidir. Öğretmenin öğrenciden daha önce doğmuş olması, daha fazla kitap okumuş olması, ünvanının bulunması, öğrencinin savunmasız olması, ona öğrencinin iyiliği için de olsa, şiddet kullanarak aşağılama hakkını vermez. “Dayak atanı küçültücü, yiyeni aşağılayıcı bir etkiye sahiptir.” Öğretmenin saygınlığını, öğrencinin özsaygısını yok eder.
Şiddetin nedenleri konusunda yapılan araştırmalar, şiddetin tek bir nedene indirgenemeyeceğini göstermiştir. Şiddet bugün toplumsal bir sorundur. “Yani, çevredeki okul, aile, ekonomik örgütler vb. toplumsal kurumlar devreye girmektedir.
Şiddetle mücadele etmek istiyorsak ailede ve çevremizde gördüğümüz ve yakıcı sorunlar olarak karşımıza çıkan aşağıdaki sorulara samimiyetle cevap vermeliyiz.
Baba, anneye bağırıyorsa; anne, köşelerde ağlıyorsa?
Anne, çocuğuna kızıyorsa; hızını alamayıp dövüyorsa?
Dede, ananeyi her seferinde tansiyon krizine sokuyorsa, sofradaki tuz eksik diye kıyameti koparıyorsa?
Mağazalara girildiğinde, istekleri yerine getirilmeyen çocuk, rezalet çıkmasın adı altında eninde sonunda amacına ulaşıyorsa?
Evde izlenen filmlerde, sorun çözme yöntemi olarak hep şiddet gözlemleniyorsa?
Sokaktaki amcalar, yol üstünlüğü veya park önceliği için, kulakları tıkamamız gereken türden küfürler savuruyorsa?
En doğal davranışlar, öfkeyle karşılanıp, üzerine şiddete maruz kalıyorsa?
Yere düşen bez parçası “Allah kahretsin yaa, ne düşüp duruyorsun?” gibi ilginç ifadelerle tekmelenerek ayakla yerden alınmaya çalışılıyorsa?
Temizlenen evin doğal yollardan yeniden kirlenmesinin bedeli, çocuğun darp görmesi olarak kendisine dönüyorsa?
İki kardeş kavga ederken, onları ayırmanın yegâne yolu her ikisine de şiddet uygulayıp, ağır hakaretlerle odaya kilitlemek oluyorsa?
Aşılabilir en ufak zorluklarda, yetişkinlerin asılan suratları, ağızlarından çıkan çirkin sözler, gözlerinden fırlayan şimşek bakışlar çevreyi kuşatıyorsa?
Konuşarak sorun çözülebileceğinin, doğru anlarda doğru tavrı koymanın her zorluğun üstesinden gelebileceğine dair şirin hayatlar azalmaya başlamışsa?
Nereden öğrenecek bu çocuk şiddetten uzak yaşamayı?!
Anne-babanın arasında güven ve sevgi dolu bir yaşantı olmalı ki çocuk önce ailede görsün sevgi dilini. Merhameti, güler yüzü, birbirine bakarak mutlu olmanın ne demek olduğunu. Kırılan ümitlerin, olası sorunların çözüm noktası olmalıdır “ilişki”nin kendisi.
“Hayat bu! Her türlü zorluğu olacak illa ki, ama biz el ele verirsek hepsinin üstesinden geliriz.” anlamına gelen davranışlar hâkimse evinizde, çocuğunuzun şiddete başvurmasına fırsat olmaz.
Anne babalar çocuklarının güven ve sevgi dolu bir evde yaşamalarını sağlayarak şiddeti azaltmada önemli bir rol üstlenebilirler
Anne babalar bazen farkında olmadan çocuklarını şiddet dolu davranışlara teşvik edebilirler. Örneğin bazı aileler erkek çocuklarının kavga etmeyi öğrenmeleri gerektiğini ileri sürerler. Çocuklarınıza anlaşmazlıklarını tehdit, fiziksel güç yada silah kullanarak değil, sakin ve yerinde kullanılan cümlelerle çözmelerini öğretin. Şiddet içerikli faaliyetlerde bulunmalarını ve bu tür oyunlar oynamalarını engellemeye çalışın.
Televizyon yada bilgisayar oyunlarında şiddet içerikli izlenmeler çocuklarda saldırgan davranışlara neden olabiliyor. Bu yüzden şiddet içerikli izlemeleri kontrol altında tutmalısınız.
Bunun için:
- Televizyon izlemeyi sınırlandırın.
- Hangi programları izlediklerini hangi bilgisayar oyunlarını oynadıklarını kontrol edin.
- Tv’de, sinemada, bilgisayar filmlerinde izledikleri şiddet hakkında onlarla konuşun. Bu tür davranışların gerçek hayatta ne kadar acı verici ve ciddi sorunlara yol açacağını onlarla paylaşın.
- Sorunların şiddet kullanmadan nasıl çözülebileceğini onlarla tartışın.
Mükemmel anne babalar olmadığımız için mükemmel bir eğitim yöntemi uygulamamız da beklenemez ancak çocuk eğitiminde doğru ve yanlışın bilinmesi ve yanlışın en aza indirilmesi halinde, söz konusu yanlışların daha sonra biz ya da başkası tarafından telafisi de kolay olacaktır.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da bizim için rol model, örnek şahsiyet Allah Rasulü Muhammed (sav) dir.
Hz. Peygamber (sav) çocuklara karşı gösterilmesi gereken şefkate şu sözleriyle dikkat çeker.
“Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.”
“Çocuklarınızı çok öpün, zira her öpücük için size cennette bir derece verilir, melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar.”
diye, çocukları sevmeye teşvik eden Hz. Peygamber (sav), torunlarından birini öperken, orada bulunanlardan birisi,
“Benim on çocuğum var, hiçbirini de öpmedim.” diyerek Hz. Peygamberin (sav) davranışını yadırgadığını ifade eder. Resulullah’tan aldığı cevap şu olur:
“Şefkati olmayana merhamet edilmez.”
Bir başka rivayetin bildirdiğine göre, bir grup bedevi. “Çocuklarınızı öper misiniz?” diye Hz. Peygamber (asm)’den sorar. “Evet!” cevabını alan bedeviler “Fakat biz Allah’a andolsun öpmeyiz!” deyince Resulallah (sav)’ın onlara cevabı şu olur: “Allah kalplerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?”
Hz. Enes, her yönüyle, her davranışıyla insanlara en iyi örneği sunan Hz. Peygamber (asm)’i “çocuklara karşı insanların en müşfiği” olarak tavsif eder.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: “Çocuklarının, kendilerine karşı saygılı olmalarına sebep olan anne ve babaların üzerine Allah’ın rahmeti olsun.”
Aile içerisinde yaşanan sorunları tatlılık ve sükûnet içerisinde çözen Hz. Peygamber, en başta kadınlara karşı hayır ve iyilikle davranılmasını tavsiye etmiştir. Kadına hiçbir şekilde el kalkmaması gerektiğini bizzat yaşayarak gösteren Efendimiz, eşlerini köle gibi dövdükten sonra onlarla aynı yatağı paylaşanları kınamıştır.
Eşlerine, çocuklarına ve yanında çalışanlara asla el kaldırmamış, Müslümanlara hanımlarıyla iyi geçinmeyi, onlara karşı sevgi ve şefkat göstermelerini istemiştir
Öyleyse, anne ve baba olan kimseler çok ağır bir sorumluluk altına girmektedirler ve Allah’a, mahlûkata ve çocuklarına karşı mes’uldurlar. Eğer doğru bir şekilde vazifelerini ifa ederlerse onlara en büyük hizmeti etmiş olurlar, dünyada ve ahirette de çok iyi bir mükâfata ulaşırlar. Aynı şekilde, eğer bu hususta gereken zahmeti göstermezlerse, hem kendileri ziyana uğramış olacak hem de çocuklarına ve geleceğin toplumuna hıyanet etmiş olacak ve affedilmez bir günaha duçar olacaklardır.
Unutmayalım ki çocuklarımız kendilerine gösterilen şiddeti unutmaz ve şu anda şiddet sarmalı içinde yaşadığımız bir ortamda, evde, okulda, ülkede ve coğrafya içinde çocuklarımıza göstereceğimiz şefkat ve merhametin önemi bir kez daha artmaktadır.
İdris Kerimoğlu
Makaleler
Hava Durumu