[Filistin soykırımına doğru -2-] İsrail açlıkla öldürüyor
İsrail halihazırda ekonomik ilişkilerde boykotu sertleştirmektedir ki bu Gazze halkını topluca açlıktan ölmenin eşiğine getirmiştir.
11-07-2007
Prof. Dr. Richard FALK / Zaman
Hamas karşıtı taktik temelde Filistinlilerin yegane meşru lideri olarak Abbas'ın desteklenmesi, genel olarak Filistinlilere ekonomik boykot uygulanması, Fetih milislerine silah gönderilmesi ve komşuların, özellikle de Mısır ve Ürdün'ün bu çabalara dahil edilmesi üzerine kurulmuştu.
Birleşik Devletler, Korgeneral Keith Dayton'u özel görevle Abbas güçleriyle birlikte çalışmak için atadı ve Abbas ile ilişkili olan Fetih güçlerinin oluşturduğu Başkanlık Koruma birliğinin oluşturulması için 40 milyon doların aktarılmasını sağladı. Bu, özellikle yüz kızartıcı bir politikaydı. Fetih milisleri, özellikle Gazze'de uzun zamandan beri ciddi bir laçkalık içindeydi ve genellikle silahlarını muhaliflerini sindirmek ve farklı çetecilik usulleriyle halkın gözünü korkutmak için kullanıyorlardı. 2006'daki Hamas zaferinin asıl sorumlusu, siyasi bir aktör olarak Fetih'in Filistin halkına faydalı olacak bir kapasiteye sahip olmayışı ve buna uygun sonuçlar elde edemeyişinin yanında önemli ölçüde Fetih'in bu tarz istismarlarıydı. Buna karşılık Hamas, Gazzeliler arasında büyük bir hayranlık uyandıran bir direniş sergilemiş ve toplumsal hizmetlere yönelik bir çaba içine girebilmişti.
Bu iç/dış dinamiklerin en son aşaması Gazze'de Hamas güçlerinin kontrolü tamamen kaybedeceği bir iç kargaşaya neden olmaktı. Standart ironi ile, İsrail'in Birleşik Devletler'in ortaklığıyla uyguladığı bir dizi politika, bir kez daha hedeflenen etkilerin tamamen tersine yol açtı. 18 ay sonra seçim sonuçlarını saygıyla karşılamayı reddetmenin etkisi Hamas'ı bütün Filistin topraklarında daha güçlü konuma getirdi ve Gazze'deki kontrolünün de devamını sağladı. Bu tür bir sonuç Hizbullah'ı ortadan kaldırmak için İsrail/Birleşik Devletler stratejik ortaklığı ile gerçekleştirilen 2006'daki Lübnan Savaşı'nda da ortaya çıkan benzer etkileri hatırlatmaktadır ki, neticede alınan sonuç Hizbullah'ın Lübnan ve bütün bölgede daha güçlü ve daha saygın bir güç haline gelmesi olmuştur.
İsrail'in sinsi politikası: Kaosu kışkırtmak
İsrail ile Birleşik Devletler yanlışlardan öğrenme kabiliyeti olmayan hatalı bir mantığa hapsolmuş gibi görünüyorlar ve yanlış yaptıklarını düşünmek yerine doğru şeyi yeterince yapmamaktan dolayı sonucun başarısızlık olduğu düşüncesiyle her bir başarısızlığı politikasını değiştirmesi gerektiğinin bir işareti olarak algılamak yerine hatalı politikaların genişletilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiği şeklinde değerlendiriyorlar. Dolayısıyla, Hamas'ın (Hamas askeri yöneticisi Abu Ubaya'nın) Fetih'e karşı olmadıklarını, ancak Fetih içindeki küçük bir kliğe karşı mücadele ettiklerini açıkça ilan ederek yeni bir birlik hükümeti çağrısı yapmasının avantajını değerlendirmek yerine İsrail, Filistin'de bir iç savaşı kışkırtmak, Gazzelilerin iyi bir duruma gelmek ve iyi bir yaşam sürebilmek için varlıklarını ortadan kaldırmak ve Gazze ile Batı Şeria'nın kaderini bir kez daha ve tamamıyla birbirinden tefrik etmek için her zamankinden daha fazla kararlı görünüyor.
İsrail işgal politikasının sinsi yeni safhası şu şekildedir: Abbas'ı katı bir tavra iterek Hamas'a karşı hiçbir taviz vermeyecek bir çizgiye icbar etmek, seçilmiş yönetimin yerine geçecek seçilmemişlerden oluşan bir 'olağanüstü hal' hükümetinin oluşturulmasını teşvik etmek. Olağanüstü hükümet için düşünülen ve Hamas lideri İsmail Haniye'nin yerine getirilen Salam Fayyad, Filistin Yönetimi'nin başbakanı olarak atandı. Fayyad'ın partisine mensup adayların 2006 seçiminde aldıkları oyların sadece %2 olduğunu hatırlamak manidardır. Resmi olarak söylendiğine göre, İsrail aynı zamanda Filistinlileri Hamas'ı reddederek Abbas'ı tercih etmeleri halinde daha iyi bir geleceği sahip olacakları konusunda ikna etmek için Batı Şeria'daki birtakım hareket sınırlamalarını da hafifletmeye hazırdır. Halbuki Abbas, İsrail ile Birleşik Devletler'in tarafında yer alarak onların desteğini sağlamak için Filistin davasını sattığı ve aynı zamanda Filistin içindeki güç mücadelesinin yaygınlaşmasına sebep olduğu için şu sıralarda en itibarsız siyasi figürdür. Bu hedefleri gerçekleştirmek için makul olsa da pek ihtimal dahilinde olmayan bir şık, Fetih içindeki tek itibarlı lider olan Mervan Barguti'nin Sharon/Olmert'in bir Filistin devleti kurulması hususundaki İsrail yaklaşımını benimsemesi sağlanarak İsrail tarafından hapisten salıverilmesidir. Bu son adım, Barguti'nin Abbas'tan çok farklı olması ve İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'deki Yahudi yerleşimlerinin ortadan kaldırılması da dahil olmak üzere tamamen 1967 sınırlarına çekilmesi dışında herhangi bir başka seçeneği kabul etmesinin ihtimal dahilinde olmayışı nedeniyle şüphelidir.
Ekonomik boykot, Filistin soykırımına götürür
Bu son politika değişikliği İsrail'in 1967'den bu yana Filistin halkı ile makul bir uzlaşmaya varmayı reddedişinin daha geniş bir kontekste anlaşılmasına ihtiyaç duyar. Yaygın kanaate göre bu tür bir sonuç İsrail'in çekilmesine ve Batı Şeria ile Gazze'de Doğu Kudüs'ün başkent olacağı tam bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına, yeterli dış mali desteğin sağlanmasına ve Filistinlilere ekonomik açıdan yaşama ümidi verilmesine bağlıdır. Asıl gerçek ise, İsrailli hiçbir liderin bu tür bir çözüm düşüncesine veya bunu müzakere etmeye yanaşmamasıdır ve bu nedenle her iki tarafta da mücadele ve şiddet devam edecektir. Filistin meselesine İsrail'in yaklaşımı Gazze'yi izole etmek ve Batı Şeria'yı küçük birimler haline getirmek, yerleşim yerlerini hiç dokunmadan olduğu gibi bırakmak ve Kudüs'ün tamamını İsrail'in başkenti olarak kendine mal etmek şeklindedir. 1993'te Beyaz Saray'ın avlusunda Yitzhak Rabin ile Yaser Arafat'ın meşhur el sıkışmalarıyla başlatılan Oslo barış süreci de dahil yıllar boyunca diplomaside yan çizilmesi İsrail'in davranışına hakim olmuştur. Bir yandan barış görüşmeleri yapılırken diğer tarafta İsrail yerleşimleri iki katına çıkarılmış, büyük miktarlarda yatırım yapılan yollarla yerleşimler doğrudan İsrail'e bağlanmış ve Doğu Kudüs'te İsraillilerin yerleştirilmesi ve Filistinlilerin yerlerinden edilmesi süreci kesintisiz olarak devam etmiştir. 'Ilımlı' kabul edilen ve İsrail ile müzakere etme kapasitesine sahip Filistinli bir lider olarak Arafat'ın bile makul bir uzlaşma istediği için özellikle tehlikeli bir kişi olarak muameleye maruz bırakılması önemli bir husustur. İlginçtir ki, yakın zamana kadar yani Hamas'ın seçim zaferini tersine çevirmek için kullanılabilir hale gelinceye kadar Abbas da İsrail tarafından herhangi bir müzakere sürecinde Filistin halkı adına hareket etmek için çok zayıf, yönetimde yetersiz olarak muamele görmekte, İsrail'in tercih ettiği tek taraflı politikanın sürdürülmesi için bir başka bahane teşkil etmekteydi. Bu mülahazalar, İsrail tarafının duygularında ciddi bir değişiklik olmadığı sürece Barguti'nin hapisten salıverilmesini de büyük oranda ihtimal haricinde bırakmaktadır. İsrail bir şekilde siyasi çözüm istikametinde çalışmak yerine, Filistin arazisine ayrıntılı ve yasadışı bir güvenlik duvarı inşa etti ve yerleşimleri genişletti; Gazze'ye tıkılmış olan 1,4 milyon insanın hayatını çekilmez hale getirdi ve bu gibi gayrimeşru durumları güvenlik ve barışa götüren bir yol olarak göstermeye çalışıyor.
25 Temmuz'da İsrail, Mısır, Ürdün ve Filistin Yönetimi'nin liderleri Kızıldeniz'deki Şarm El Şeyh'te Hamas karşıtı diplomasilerini daha da ilerletmek için bir araya gelecekler. İsrail (halen elinde bulunan 9.000 Filistinliden) 250 Fetih mahkûmunu salıvermeyi ve insanî bir felaketin günden güne katlanarak arttığı Gazze'de kullanılmamak şartıyla Filistin'in gelirlerini taksitler halinde Abbas'ın eline vermeyi önermektedir. Bu liderler, Filistin halkının isteksizliğine rağmen Hamas'ın uzaklaştırılması ve Fetih liderliğinde bir Filistin yönetimi oluşturulması çabalarına katkıda bulunma konusunda anlaştılar. Hamas'ın 2006 seçimlerinde sadece Gazze'de değil, aynı zamanda Batı Şeria'da da hakim olduğunu hatırlayalım. Filistinlileri kendi geleceklerini belirleme hakkından mahrum bırakmanın, birbirine benzeyen tarzlarla ters tepkilere yol açması ve karşı çıkılan şeyin radikalleşmiş versiyonlarının ortaya çıkmasına yol açması neredeyse kesindir. Bazı yorumcuların ifade ettiği gibi, Hamas'ı kapı dışarı etmek El-Kaide'yi kurmak anlamına gelir!
İsrail halihazırda ekonomik ilişkilerde boykotu sertleştirmektedir ki bu Gazze halkını topluca açlıktan ölmenin eşiğine getirmiştir. Kırk yıldan fazla bir zamandan bu yana sürdürülen bu politik uygulamalar, tekrar tekrar ve sistematik olarak şiddetli toplu cezalandırma şekillerinin hedefi yapılan bir halkı insanî düzeyin altında varlığını sürdürür hale getirmiştir. Gazze'deki halkın tamamı İsrail'in düşmanı olarak muamele görmüş ve Tel Aviv'de uzun zamandan beri kurban edilen bu sivil toplumun masumiyetini kabul etmek için pek az sebep oluşturulmuştur. Bu tür bir yaklaşımı mevcut şartlar altında ısrarla sürdürmek, gerçekten de soykırımdır ve etnik bir bütünün dahili bir parçası olan Filistinli topluluğun tamamını ortadan kaldırma riski taşımaktadır. İşte bu ihtimal nedeniyle bir Filistin soykırımının gerçekleşmekte olduğu uyarısı yapılması yerindedir ve Naziler sonrasının meşhur 'bir daha asla' söylemini dünyaya hatırlatmak gerekir.
- Ûlu’l-Emr Olmanın Şartı ‘Bizden’ Olmasıdır
- Büyük Felaket (Nekbe) İngilizlerin Kudüs'e girişi ile başladı
- Tarih Gazze'yi Yazacak!
- Soykırım saldırılarında katledilen Gazzelilerin sayısı 34 bini geçti
- Hamas’tan uluslararası topluma, “ABD’nin iradesini aşın” çağrısı
- İsrail’in sonu göründü mü?
- Mehdi Kudüs'e indi mi?
- Hamas: Siyonist zihniyet tamamen vahşi ve canavar bir zihniyet
Makaleler
Hava Durumu