Hamza Er "Kıble Bilinci"ni anlattı
İnsanlar ister dile getirsinler veya getirmesinler herkesin bir kıblesinin olduğu gerçekliğine değinen Hamza Er, “Bu kıble, herhangi bir bölge, herhangi bir düşünce, herhangi bir şahıs, herhangi bir nesne veya herhangi bir ideal olabilir; o her neyse insan hayatında eksen olup, insanın duygu ve düşüncelerini, yaşam tarzını etkileyip yönlendiriyorsa kişinin kıblesi olmaktadır” dedi.
12-01-2012
Hay-Der Bilinç derslerinde “Kıble Bilinci ” işlendi. Hatipliğini Hamza Er’in yaptığı derste, kişinin kıble olarak seçtiği şeyle kimliğini, kişiliğini, dinini, düşüncesini, hayat tarzını inşa edip; umut ve beklentilere sahip olduğu vurgulandı.
Kıblenin kavramsal tanımını yaparak konuşmasına başlayan Hamza Er, Kıblenin, “önce, öncelik, doğru yönelmek, birinin özrünü tevbesini kabul etmek, bir şeyi, karşılığında hediye vb. bir mükafaatı/ecri gerektirecek tarzda kabul etmek, kefil olan(sorumluluğu üzerine alan), yüzyüze/karşı karşıya gelme(mukabele), ilgi, endişe, sevme, muhabbet besleme amacıyla yönünü çevirme” anlamlarına geldiğini söyledi.
Hamza Er, İslam’da Namaz için kendisine yönelinen kıblenin, Tevhid inancının tarih boyu sembolü olan Kâbe olduğunu, bunun şekilsel bir yönelişten çok fazla anlamlar taşıdığını ifade etti.
Yeryüzünde inşa edilen ilk ev yani mabet olan Beytullah’ın inşasını, bir muvahhid olduğu defalarca Kur’an’da zikredilen Hz. İbrahim’in gerçekleştirdğini, bunun Allah tarafından emredildiğine vurgu yapan Er, bu mabedin temel vasfı olarak, tevhid inancına zarar getirecek her türlü tavır ve davranıştan uzak durması ikazlarının Hz. İbrahim(as.)’a yapıldığını belirtti.
Kabe’nin Tevhid inancının sembolü olduğu, fakat sadece inancın sembolü değil, aynı zamanda Müslümanların toplumsal birlikteliklerinin; umut ve beklentilerde, dert ve tasalarda ortaklıklarının; aynı hayat tarzının, aynı ideallerin sahibi olduklarının da sembolü olduğunun bilinmesi gerektiğinin altını çizen Hamza Er, “bu nedenledir ki birliktelikleri bir vücuda ve bireyleri ise o vücudun organlarına benzetilmiş olan müminler, bu birlik ve bütünlüklerini Kıble olarak Kâbe’ye yönelerek gösterir, devam ettirir ve pekiştirirler” dedi.
Namazdaki gibi farz olmamakla birlikte diğer bazı durumlarda da Kabe'ye, eş deyişle kıbleye yönelindiği, Namaz dışındaki dua ve ibadetlerde, Hac görevinin gereklerinden olan ihrama girilmesi sırasında, cemrelere taş atarken kıbleye dönüldüğü, cenazeler gömülürken sağ yanlarına yatırılarak yüzlerinin kıbleye çevrildiği, hayvanlar da kesilirken kıbleye doğru yatırıldığını hatırlatan Er, “Tüm bunlar mü'minin ibadet ve fiillerinde Allah'a yönelişini, O'nun hoşnutluğunu arayışını simgelemektedir” dedi.
İnsanlar ister dile getirsinler veya getirmesinler herkesin bir kıblesinin olduğu gerçekliğine değinen Hamza Er, “Bu kıble, herhangi bir bölge, herhangi bir düşünce, herhangi bir şahıs, herhangi bir nesne veya herhangi bir ideal olabilir; o her neyse insan hayatında eksen olup, insanın duygu ve düşüncelerini, yaşam tarzını etkileyip yönlendiriyorsa kişinin kıblesi olmaktadır” dedi.
Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında M. Kemal’e karşı yalakalık yapma telaşıyla yazılan şiirlerin, devrimlerin dönüştürdüğü toplumun artık hayat ölçüsünü Kabe’nin Rabbinden değil, Çankaya’dan alması gerektiğine işaret ettiğini anlatan Er, Kemalettin Kamu’nun şiirinden bir pasajı ibret olması için dinleyicilerle paylaştı: Ne örümcek, ne yosun, Ne mucize, ne füsun; Kabe Arabın olsun, Çankaya bize yeter!
Hamza Er sunumun bu bölümünde şunları ifade etti: “Bir kişi için paradan daha değerli bir şey yoksa, para için her şeyi yapabiliyorsa, hayatının en temel ilkesi para ise, o kişinin dini imanı ve kıblesi de para olmuştur. Namazda yöneldiğimiz kıble ile iş hayatında, eğitim hayatında, sosyal hayatta yöneldiğimiz kıbleler maalesef farklılık arz etmektedir. Doğru kıbleye, Kâbe’ye yönelmek Namaz ibadetimizin kabul olabilmesi önemli bir şarttır, gerekliliktir. Hayatımızın her alanındaki davranışlarımız da bir ibadetse ki öyledir, bu ibadetlerin makbul olabilmesi için Beytullah’ın Rabbi olan Allah’ı merkeze alarak düzenlenmesi gerekmektedir. Yoksa başka zamanda dünyevi hedeflere, kadına, paraya, batıl ideolojilerin değerlerine, Brüksel’e, Moskova’ya, Washington’a doğru bir yöneliş gerçekleşiyor ve bu değerler temel belirleyici oluyorsa batıl kıbleler asla kabul edilmeyecek, kişi de şirk içerisinde bir hayatın içerisinde debelenip duracaktır. Sürekli her alanda Allah’a yönelmeli hayatımızın merkezine Allah’ı yerleştirmeliyiz.”
Kabe’yi kıble edinmenin çok fonksiyonu olduğunu, mü’minlerin kabe’ye yönelmekle yalnız Allah’a ve O’nun dinine tabi olduğunu ortaya koyup, buna karşılık tüm batıl dinlerin ve sahte ilahların kıblesine itibar etmeyerek onlara asla tabi olmayacağını ilan ettiğini vurgulayan Hamza Er, “her milletin ve her dinin bir kıblesi, herkesin yüzünü döndüreceği bir yönü ve istikameti vardır. Mü’min Allah’ın dinini tanımayanların kıblesine tabi olamaz. Onlar da İslam’ın kıblesine zaten tabi olmayacaklardır.” diyerek sözlerini sonlandırdı.(Haber: Atilla Aksu / İslam ve Hayat)
-
bys 12-12-2023 18:17
çok önemli bir konuya parmak basmışsınız saygıdeğer kardeşim. teşekür ederim.
- Müslümanlar Olarak Bir “Bayburt Dâvâmız” Olmalı
- Mallar ve canlarla imtihan
- "Türk-İslam sentezi" nedir, İslami açıdan meşruiyeti var mıdır?
- Kur'an'la Hükmetmeyip Onu Mehcur Bırakanların, Onun Yırtılmasını Kınama Hakkı Var mı?
- Kurumsallaşmakla imtihanımız
- Feminizm bir sonuçtur
- Müslüman, Sistemin İçinde mi Olmalı, Dışında mı?
- Selamun Aleykum Arapça, Günaydın Türkçe mi?
Makaleler
Hava Durumu