İslam davası ve müslümanların vahdeti
Bugün dünyaya İslam değil “isyan” egemense, bunun sebebi, öyle sanıldığı gibi kâfirlerin, İslam düşmanlarının güçlü oluşu değil, müslümanların parçalanmışlığıdır. O yüzden “İslam’ın egemenliği için Ümmet’in birliği şarttır.” Zira farklı meşrepler/gruplar çatısı altında “ayrı” olununca, “müslümanlar arası dayanışma” mümkün olmuyor. Haliyle, bütün müslümanların “kardeş” olduğu, “tek bir millet olan küfür” karşısında “yekvücut bir ümmet” olarak mücadeleye durmak gerektiği hakikati idrak edilemiyor.
22-03-2015
Her müslüman, “İslam kimliği” altında vazifelerinin ve amaçlarının neler olduğundan, “İslam davası”ndan haberdar olmalı. Kısaca arzedeyim:
“Tevhidin egemenliği”ni sağlamak... “Tevhid Davası”nı dünyaya duyurmak, herkese ulaştırmak, “İslam inancı”na isyan edenleri, kayıtsız kalanları“Tevhid otoritesi”ne boyun eğdirmek...
İslam’ı hayata hakim kılmak... İnsanlara İslam’ı “eksiksiz-fazlasız, dosdoğru” öğretmek... Düşüncesiyle, inancıyla, ahlâkıyla, şuuruyla, hareketiyle ve tasarruflarıyla “İslam’ı yaşayan bireyler” yetiştirmek... Müslümanları “İslam’ı tatbik” etmeye, “yaşama”ya sevketmek... “İslami aileler” kurmak. Bunun için kadın-erkek, genç-ihtiyar, yetişkin-çocuk herkese önem vermek... “İslami esaslar”dan ayrılmayan “müslüman bir toplum” oluşturmak. Bunun için “İslam’ın her eve girmesi”ne, “her yere ulaşması”na çalışmak...
Bir yandan insanı “Allah’a bağlamak”, insanın yüce özelliklerini ortaya koymak, onu “kötü ve aşağılık hislerinin kirleri”nden temizlemek; bir yandan da “insanın yaratılış gayesi”ne ters düşen her şeyden onu uzaklaştırmak...
Sağlam temeller üzerine “faziletli bir toplum” yetiştirmek... “Seçkin fertler”den “seçkin cemaatler” meydana getirmek... Seçkin cemaatlerden“faziletli bir ümmet” oluşturmak. “Kardeşlik bağları”nı güçlendirmek.
İnsanları, toplumları İslam yoluna sevkeden “İslami bir nizam, rejim, sistem” kurmak... “İslam kanunları”nın uygulandığı, “İslami iktidar”ın kurulduğu, “Hilâfet”in yeniden tesis edildiği bir dünya kurmak... Küçük küçük devletçiklere ayrılan İslam ülkesinin her parçasını tek bir “Hilafet devleti çatısı” altında bir araya getirmek... “İslam toplumu”nu ve “İslam devleti”ni kurmak...
Üzerinde “Tevhid” inancını taşıyan tek bir müslümanın dahi yaşadığı her yeri “vatan”a dönüştürmek... “İslam bayrağı”nı, ezan seslerini duymuş,“İslam şerefi”ne ermiş memleketlerde dalgalandırmak...
Madem esas dava bu; o halde müslümanlar olarak, İslam davasını sürdürebilmek için olmamız gereken hal, “vahdet.” Yani müslümanların birlik ve beraberliği. İslam’ın egemenliği için Ümmet’in birliği olmazsa olmaz bir şart. Halkı müslüman olan ülkelerde egemen “tağuti rejimler/yönetimler”in müslümanlar üzerindeki sosyal, kültürel, siyasi, idari, iktisadi, hukuki, adli, tedrisi, itikadi, ibadi vb. baskılarını ve zulümlerini kırıp “özgürlük”e kavuşmanın öncelikli yolu bu. “Vahyi imha, batılı ihya” üzerine kurulu “ideolojik zulüm sistemleri”nin İslam adına ne varsa baskılayıp hayatın dışına atmasına, sadece bu sayede direnç gösterebiliriz.
Ancak maalesef “müslüman toplum”, inandığı İslam’ın ne/nasıl olduğunu da bilmiyor. İslam’ı ne şekilde ve hangi esaslara uygun olarak yaşayacağını da... Bu yüzden İslam toplumları İslam ile, vahiy ile, Kur’an ile ve Rasulullah’ın örnekliğine uygun olarak değil; bâtıl ile, küfür ile, tağuti yasalarla ve “ideolojik İslam karşıtı önderler”in örnekliğinde idare olunuyor ve böyle bir hayatı yaşıyor.
Bu durumda tüm müslümanlar, “Allah’ın insanlık için hayat nizamı olarak tayin buyurduğu İslam”ın hayata egemen olması için mücadele etmek zorunda. Çünkü insanlığı içine düştüğü “zillet”ten, “adaletsiz”likten, “zulüm”den, “sömürü çarkının dişlileri”nden... kurtaracak, refah ve mutluluğa ulaştıracak, sulh ve selameti sağlayacak tek din, tek nizamdır İslam.
İslam’ın dünyaya nizam olması, bütün insanlığın fert, aile, toplum ve devlet hayatını düzenlemesi için, “müslümanların birlik/beraberlik içinde olmaları” şart. İnsanlığın tek ve ortaksız dini, “hayat nizamı” sadece ve sadece İslam ve “yaşam kitabı”, “hayatın anayasası” sadace Kur’anolduğundan, bununla yükümlü müslümanların, güçlerini bir araya getirip kenetlenmeleri lazım.
Bugün dünyaya İslam değil “isyan” egemense, bunun sebebi, öyle sanıldığı gibi kâfirlerin, İslam düşmanlarının güçlü oluşu değil, müslümanların parçalanmışlığıdır. O yüzden “İslam’ın egemenliği için Ümmet’in birliği şarttır.” Zira farklı meşrepler/gruplar çatısı altında “ayrı” olununca, “müslümanlar arası dayanışma” mümkün olmuyor. Haliyle, bütün müslümanların “kardeş” olduğu, “tek bir millet olan küfür”karşısında “yekvücut bir ümmet” olarak mücadeleye durmak gerektiği hakikati idrak edilemiyor.
Müslümanlar ayrı-gayrı, paramparça olunca İslam davası “ilahi murad”a uygun olarak sürdürülemiyor; “hedef”inden de, “yol”undan da,“istikamet”inden de sapıyor. Böylece, “tağuti zorbaların zalim iktidarları”na son verilerek “İslam Şeriatı” hayata hakim kılınamıyor.
Müslümanların vazifesi ve yaratılış amacı Allah’a kulluk... Kulluğun şartı hayatı İslam’a göre yaşamak... Hayatı İslam’a göre yaşamanın şartı, İslam’ın ilavesiz-eksiksiz, bütün kurallarıyla-kurumlarıyla, tam olarak egemenliği... İslam’ın egemenliğinin şartı ise, müslümanların, “Ümmet birliği/vahdeti”ni sağlamaları...
Bugün “tefrika/parçalanmışlık” öyle derin yaralar açmakta ve müslümanları birbirine öyle düşürmekte ki, “küfür cephesi”yle uğraşması gereken müslümanlar birbirleriyle uğraşıyorlar. Hatta birbirlerine karşı “ortak düşman”la, İslam’a göre “dost ve yardımcı” edinilmemesi gerekenlerle işbirliğine gidecek kadar da ölçüyü şaşırıyorlar.
Hal böyle olunca “Ümmet birliği” sağlanamıyor ve tefrika, “İslam’ı hayata hakim kılma mücadelesi”ne en büyük zararı veriyor. Kendi davamızı kendi ellerimizle boğuyoruz! Çünkü “saf”ımızı da, “yol”umuzu da terketmiş bulunuyoruz!..
Şimdi ilk yapmamız gereken, “vahdet”i sağlamaktır.
Faruk Köse/Yeni Akit
Makaleler
Hava Durumu