Suudi Arabistan'ı konuşmaya başlamak
Suudi Arabistan'da kapalı kapıların ardında yıllardır büyük bir iktidar mücadelesi sürüyor.
25-12-2010
Suudi Arabistan'ı konuşmaya başlamak
Metin Ünlü / Dünya Bülteni
Dünyanın en kapalı rejimlerinden birinin yürütücüsü Suudi hanedanı içerisinde kelimenin tam anlamıyla kazan kaynıyor. Tedavi amacıyla Amerika’da bulunan Abdullah bin Abdülaziz sonrası, yeni kralın kim olacağına ya da sistemin nasıl bir şekil alacağına ilişkin hesaplar, pazarlıklar ve çatışmalar perde arkasında her geçen gün artarak devam ediyor. Sergilenen hassasiyet tahmin edileceği gibi sadece Suudi Arabistan’ın iç dengelerinden kaynaklanmıyor. Amerikanın çok yakın ve sıkı bir müttefiki olan bu ülkenin geleceğiyle ilgili atılacak adımlarda mutlaka Washington’un olurunun alınması gerekmektedir. “Müttefikleri”, İslam dünyasının dini ve ekonomik anlamda hayli stratejik bir pozisyon işgal eden bu ülkesini yeni dönemin eşiğinde kendi haline bırakmayacaklardır muhakkak.
Kral Abdullah’ın New York’ta tedavi gördüğü Presbiteryan hastanesinden taburcu edilmesi ilgili tarafların hesaplarını hasır altı ettiği anlamına gelmiyor elbette. Her biri seksenin üzeri yaşlarda olan kral ve veliaht kardeşlerinin kuşağı artık son demlerini yaşıyor. Şimdi üçüncü kuşağın yönetimi devralacağı yepyeni bir merhalenin eşiğinde duruyor Suud yönetimi. Hali hazırda önemli mevkileri işgal eden emirler artık çocuklarının ikbalini düşünüyor ve her biri kendi çocuğunun pozisyonunu güçlendirmenin hesap ve çabası içerisinde bulunuyor.
Yurt dışındaki hanedan temsilcilerinin Kral Abdullah’ın Amerika’ya tedaviye gidişinin akabinde yoğun bir şekilde ülkeye dönüşleri kapalı kapılar ardında ince hesapların ve hararetli tartışmaların yapıldığını sokaktaki insana bile hissettiriyor.
Dünya petrol rezervlerinin en büyüğüne sahip olan Suud Krallığı’nda yaşanacak yönetim değişikliği bir çok bakımdan bölgeyi direkt/endirekt etkileme kabiliyetine sahip olduğundan, dikkatli bir biçimde izlenmeyi hak ediyor.
1932 yılında Abdülaziz b. Suud tarafından kurulan Krallık, bir aile koalisyonu tarafından ince iç ve dış dengeler üzerinde yönetilmektedir. Abdülaziz’den sonra gelen kralların hepsi (Suud, Faysal, Halid, Fahd ve Abdullah) onun oğulları. Kral önemli noktaları kardeşleri ve yeğenleri arasında paylaştırır. Zaman, zaman kimi sorunlar yaşansa da genel olarak denge korunmaya çalışılır. Aslında onlar için bir zorunluluktur bu. Hem kendilerini ayakta tutan dış iradenin baskısının hem de devasa petrol zenginliğinin ailenin elinden kayıp gitmesi korkusunun dayattığı bir zorunluluktur bu Suud ailesi için.
Daha önceleri teamüle (Kral Abdülaziz’in en büyük oğlu seçilir) göre yürüyen yeni kralın seçiliş süreci 2006 dan sonra Kral Abdullah tarafından ‘Biat Meclisi’ni oluşturdu. Bu meclis Kurucu kral Abdülaziz’in oğullarından ve torunlarından oluşmaktadır. Bu meclis gizli oylamayla yeni Kralı ve veliaht prensi seçer. Ancak meclisin geçerliliği Kral Abdullah ve Emir Sultan b. Abdülaziz’den sonra başlayacaktır.
Suudi Arabistan’ın önemli dinamiklerden biri de din kurumudur. Daha doğru bir deyişle Vahhabi din adamlarının temsil ettiği sınıf, yönetici ailenin en önemli müttefiklerinden birisidir. Krallık, din adamları sınıfıyla ilişkisini hayli önemser ve onları ortak çıkar ilişkileri de oluşturarak toplum üzerinde meşruiyet ve saygınlığının bir enstrümanı olarak görür. Bu anlamda bakıldığında dışarıdan anlaşılması mümkün olmayan birçok çapraşık durumun olduğu göze çarpar.
Ortadoğu’da halklar düzeyinde yaşanan ama bir türlü ifade/temsil imkanı bulamayan huzursuzluğun Suudi Arabistanda yaşanmadığını düşünmek saf dillik olur. Bu anlamda bakıldığında değişik tarzlarda yansıyan bir muhalefetin seslendirilmeye başlandığını görüyoruz. Tabii bizim anladığımız anlamda bir muhalefet değil bu. Liberallerin geliştirdiği söylem hayli naif ve öze ilişkin (sistemin yapısı) olmasa da Suud şartlarında pek alışık olunmayan bir durum. İslami söylem sahiplerinin bir bölümü kısmi / uygulamaya ilişkin bazı itirazlar geliştirirken liberallere de uzak durmayı yeğliyorlar. Tabi bunları söylerken dışardan muhalif ses yükseltenleri ayrı tutuyorum.
İran korkusu pompalanarak Amerika tarafından adeta rehin alınan Körfez bölgesinin en büyük ve önemli devleti olan Suudi Arabistan'ı daha çok konuşacağız.
Konuşmalıyız da.
- Ûlu’l-Emr Olmanın Şartı ‘Bizden’ Olmasıdır
- Büyük Felaket (Nekbe) İngilizlerin Kudüs'e girişi ile başladı
- Tarih Gazze'yi Yazacak!
- Soykırım saldırılarında katledilen Gazzelilerin sayısı 34 bini geçti
- Hamas’tan uluslararası topluma, “ABD’nin iradesini aşın” çağrısı
- İsrail’in sonu göründü mü?
- Mehdi Kudüs'e indi mi?
- Hamas: Siyonist zihniyet tamamen vahşi ve canavar bir zihniyet
Makaleler
Hava Durumu