Vahiyle yönlendirilen Rasûl'ün mücadele sünnetini ve “yoldaki işaretler”i terk eden “Müslümanlar”

Öncelikle ifade etmek gerekir ki, ilk “Kur’an toplumu”nu oluşturan mü’minlerin hepsi Kur’an’ı anlamak, öğüt almak ve yaşamak amacıyla okuyorlardı. İslami şahsiyeti ve hayatın bütün alanlarını vahiyle inşa etmek amacıyla tertil üzere Kur’an okuyor (Müzzemmil, 73/4; Ahzab, 33/34), Rasûlullah’tan (s) kitabın ve hikmetin eğitimini alıyorlardı. (Cuma Suresi, 62/2; Bakara, 2/129, 151; Âl-i İmran, 3/164). Bütün mü’minler okuyup eğitimini aldıkları Kur’an’dan anladıklarını, fıkhettiklerini hayatlarına taşımaya çalışıyor, birbirleriyle de fikir teatisinde bulunuyorlardı.

13-11-2018


Bismillahirrahmanirrahim

Önceki bölümlerde, Kur’an’ın yönlendirmesiyle Rasûlün önderliğindeki ilk örnek neslin bâtıla karşı nasıl uzlaşmaz bir mücadele çizgisi takip ettiklerini ve ameller, hayat tarzı ve itaat edilecek merci bakımından bâtıl olandan nasıl ayrıştıklarını ele almıştık. Şimdi de, Rasûlün (s) şahidliği ve eğitimiyle Mekke-Medine sürecinde ortaya konan mücadele sünnetinin bize bıraktığı yoldaki işaretleri ve günümüz müslümanlarının aykırı tercihlerini değerlendirmeye çalışalım.

İlk Kur’an Neslinin Mekke Örneğinden Çıkarılacak Dersler ve Mekke-Medine Sürecinde Bırakılan “Yoldaki İşaretler”

Öncelikle ifade etmek gerekir ki, ilk “Kur’an toplumu”nu oluşturan mü’minlerin hepsi Kur’an’ı anlamak, öğüt almak ve yaşamak amacıyla okuyorlardı. İslami şahsiyeti ve hayatın bütün alanlarını vahiyle inşa etmek amacıyla tertil üzere Kur’an okuyor (Müzzemmil, 73/4; Ahzab, 33/34), Rasûlullah’tan (s) kitabın ve hikmetin eğitimini alıyorlardı. (Cuma Suresi, 62/2; Bakara, 2/129, 151; Âl-i İmran, 3/164). Bütün mü’minler okuyup eğitimini aldıkları Kur’an’dan anladıklarını, fıkhettiklerini hayatlarına taşımaya çalışıyor, birbirleriyle de fikir teatisinde bulunuyorlardı. İşte bu sebeple örneğimiz ilk Kur’an toplumu ictihad kavramının lugavî anlamıyla “müctehid toplum” hüviyetini kazanıyordu. Kur’an okumaları ve eğitimi sonucunda fıkhettiklerini hayatlarında uygulamaya koyuyorlar, cemaat planındaki pratiğe ise şuranın ictihadları yön veriyordu. Kur’an’ı anlama ve uygulamalarında ihtilaf ettikleri konuları Rasûlullah’a (s) soruyorlar, açık bir hüküm yoksa yeni vahyin gelmesi bekleniyordu. Gelen vahiy hemen öğrenilip hâl (ahlâk) ve kâl (söz) ile hayata ve topluma taşınıyordu. Ve işte böyle bir mücadele zemininde şahsiyeti, hayatı ve toplumu dönüştürüp vahiyle inşa ediyorlardı.

Mekke’de Rasûlün önderliğinde ilk Kur’an nesli; çok zor şartlarda sınanarak, ateş çemberinden geçtikleri halde tavize ve uzlaşmaya yanaşmadan sistem içi değişim taleplerine eklemlenmeden, hedef ve talep çıtasını hep en üst seviyeye, Hakk’ın bâtılı yok etmesi ve üstünlük kurması noktasına koymuşlardı. Asla taviz vermeye yanaşmadıkları hedef çıtasını, her şartta, uzlaşmasız, sentezsiz bir biçimde Hakk’ın hâkim kılınması ve mutlaka Allah’ın hükümleriyle hükmedilmesi seviyesinde tuttular. Bu sebeple, önlerine konulan devlet başkanı olma teklifi bile bu çıtanın altında kaldığı için onları sistemin içine çekemedi. Günümüz müslümanlarının, “başörtüsü yasağı kalksın”, “şirk sisteminin şirke dayalı eğitim veren okullarına başörtümüzle girebilelim”, “resmi ideolojiye bağlılık andı kalksın” vb. sistem içi beklentilerle sınırlı talep ve hedef çıtaları ise yerlerde sürününce, laik sistem içi bir iktidar da bu talepleri karşılayıverince sistem içi siyasete savrulup iktidara eklemlenmeleri çok kolay oldu.

Mekke’de ilk Kur’an nesli, ‘ehven-i şer’i hiç gündeme almadan, hep Hakk’ı hâkim kılma iddiasını gündemde tutarak hareket etti. Rasûlullah (s) ve eğittiği ilk nesil, Mekkî Surelerde yer alan “yaratmanın da emretmenin de Allah’a ait olduğu” (Âraf, 7/54), “Allah’ın emrinden oluşan şeriatına uyulması ve bilmeyenlerin hevasına uyulmaması” gerektiği (Casiye, 43/18) ve “hükmün yalnızca Allah’a ait olduğu” (Yusuf, 12/40) ilke ve şiarını en tepede ve belirleyici bir konumda tutarak mücadele ettiler. Ebu Talip’in emanından istifade etseler de onun taraftarı olmadan, onun sistem içi çabalarına aktif destekçi konumuna sürüklenmeden, bâtıl modelleri ve onların inanç bağlantılı kavramlarını ödünç almadan, asla “daha az kötü” ya da “görece olumlu” diye ayrım yapıp bâtılın bazı versiyonlarını tercihe yanaşmadan Mekke’den Medine’ye yürüdüler.

Mehmet Pamak'ın makalesinin devamını okumak için tıklayın...

Etiketler : #Vahiyle   #yönlendirilen   #Rasûl'ün   #mücadele   #sünnetini   #ve   #yoldaki   #işaretleri   #terk   #eden   #Müslümanlar   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN