Bu incelemedeki tahlilin mantığı, birkaç esasa dayanmaktadır:
1. Kâinat ve yaratıklarına, Allah'ı tanımak ve O'na ibadet etmek için yaratıldığı biçiminde bakmak.
2. İnsanlığın, Yaratıcının yarattıkları arasında hüküm vereceği kıyamet gününde kendini gösteren belirli ve zorunlu bir gayeye doğru gidişi.
3. Devlete veya siyasî topluma; kişinin dininin farzlarını eda edip, Allah'ın yasakladığını işlemekten uzak durarak dünyevî hayatını yaşamasını ve hesap gününe varışını sağlayan bir araç olarak bakılması. Devletin görevi, inançla ilgili bir görevdir; yönetici de dinin bekçisi yerindedir.
O kutlu Nebi ki; bize gereği gibi kulluk ve iman etmeyi, ataların yolundan değil Allah'ın yolundan gitmeyi öğretti. Vahyi aldığı ilk günden son güne kadar yaşadığı örnek hayat, "Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık" (17:13) ve "İnsan için ancak çabasının karşılığı vardır"(53:39) ayetlerinin kâmil bir tefsiri oldu.
"Eğer Allah dileseydi biz şirk koşmazdık"(6:148) diyen, şirklerini bile Allah'a isnat ederek O'na iftira eden kaderci bir geleneğin önüne gerilip, "Herkes kendi işlediklerinin rehinesidir"(74:38) Kur'anî şiarını yüceltti.
Vahyin rehberliğinde öyle bir iyilik biriktirdi ki; o iyilik, kendisinden sonraki asırlar boyunca iyilerin ellerinde maya, önlerinde ışık, kalplerinde umut oldu.
MUHALEFET = MUDAREBE
“Muhalefet” onu tanısın veya tanımasın, toplumda varolan bir olgudur.
MUHALEFET, Karşılık verme, müzakere, tenkit, karşı görüş belirtme, reddetme anlamlarına gelir. Muarız ve düşman anlamlarına da gelir. Dine aykırı olan her şeye karşı çıkıştır. Muhalefet, kişinin ve ümmetin bu gayeye ulaşmasını kaldıran ve engelleyen her şeye bir meydan okuma ve inkâr anlamındadır. Böylelikle o da, dinin korunması ve desteklenmesi demektir.
Muhalefet'in Terminolojik Anlamı
Terminolojik anlamıyla muhalefet, Batı'lı demokratik teoriyle bağlantısını sağlayan özel bir anlam kazanmıştır. Böylelikle bir muhalefet partisinin bulunması -en önemlisi olmasa bile- bizzat demokrasinin belirgin niteliklerinden birisi olmuştur. Aynı şekilde, muhalefet partisinin yokluğu, -kesin olmasa da- demokrasinin de yokluğunun bir delili kabul edilmiştir. Batı'da biri hükümeti, öteki muhalefeti temsil eden taraflar arasındaki roller değişir, bu da uygulamayı düzenleyen kaide ve usullere uygun olarak gerçekleşir. İslâm tarihî tecrübesinin tanık olduğu -en azından inceleme konusu dönemdeki- "muhalefet" ise, bu rollerin değişmesi mantığına tanık olmamıştır.
Muhalefet ve İslâm Düşüncesi:
"Muhalefet" terimini İslâm düşüncesi ve tarihine uyguladığımızda, şu gözlemlerde bulunabiliriz:
1. İslâm düşüncesi "muhalefet" meselesinde, Batı'lı terimdeki gibi "rol'le değil, esasen iktidar biçiminin ve iktidardaki kişinin ideal plandaki durumuyla ilgilenmiştir.
2.Batılı terim olarak kişilerle ilgilenmeyen bu "rol", içlerinden birinin belirli bir süre için sahip olmasından sonra diğerine geçer. Buna karşılık, İslâm siyasî düşüncesinde muhalefet çoğu kere esasen iktidar şeklinin veya iktidardaki kişinin ideal plandaki durumuyla ilgiliyse de, belirli taraflara bağlıdır ve onlarla gerçekleşir. Bu yüzden, İslâm düşüncesinde "muhalefet" meselesini araştırdığımızda, zihin bizzat belirli taraflara yönelir. Mesela "Havâric" ve "Şîa"da olduğu gibi, bu terimle onlar kastedilir.
3. "Muhalefet”in Batı'lı terminolojik anlamı, bir oyuna (iktidar) katılanlar arasında rollerin değişmesini tanır. Buna karşılık, İslâm düşüncesinin ve tarihinin incelenmesi, İslâm siyasî düşüncesinin bu rollerin değişmesini tanıma şeklinde ortaya çıkmadığını gösterir. "Otorite" bir tarafın tekelinde olagelmiştir. Uygulama "rollerin değişmesi" mantığından değil, yok etmek veya kapsamak suretiyle "içermek" mantığından doğmuştur. Çünkü, tarafların ilgisi çoğu kere "rol"e değil, "ideal tasavvur"a yöneliktir. Öyleyse, her birinin "biricik" olması anlamında "ideal" denilen düşüncelerin birlikte yaşama imkanı için fırsat yoktur.
İslâm açısından Müslüman’ın bağlılığı birinci derecede Yüce Allah'a itaate yöneliktir. Çünkü "Yaratıcı'ya isyan konusunda yaratılana itaat yoktur" ve Müslüman yaptığı her işte Yüce Allah'a yönelir
İslâm'da muhalefet meşruiyetini, şer'î delillere dayanmak suretiyle kazanır.
Muhalefetin Hükmü
1. Şayet muhalefet Hz. Peygamber'in Allah'tan alıp tebliğ ettiği vahye yönelikse, hükmü "haram"dır.
2. Şayet muhalefet, dine aykırılığa yönelik olur ve işin doğrultulması ve dinin gereğine göre yürümesi ise, hükmü "vucûb"dur.
3. Muhalefet, "tahrîm" ve "vucûb" alanından, hakkında kesin bir hüküm olmayan mubah işler alanına giren bir durum veya mesele hakkındaysa veya şeriatın Müslümanlar "danışma"sına bıraktığı görüş bildirilebilen işlerdense, hükmü "ibâha"dır.
Böylelikle muhalefetin hükmü, iki durum çevresinde kendini gösterir:
Birincisi "ibâha"yla ilgilidir ve alanı şûradır;
İkincisi, "vucûb" veya "tahrîm"le ilgilidir ve alanı “iyiliği emredip kötülükten alıkoymaktır.”
Aktif muhalefet: Kötülüğü düzeltmek için kuvvet kullanmaya çalışır.
Pasif muhalefet: Ortaya çıkan kötülüğü benimsemeyişi, içinde gizlemek.
MUHALEFET VE İSLAM TOPLUMUNDA LİDERLİK MODELLERİ
1- “Hilafet” modeli: Şer’i hükümlerin uygulanmasında ve Müslümanların başkanlığı ve liderliğinde Hz. Peygamberin halifeliğini gösteren anlamdır. Hz. Peygamberin vefatından sonra doğan yönetim modelini göstermek için kullanılmıştır.
2- “İmamet” modeli: Halifenin imam olarak adlandırılışı, ona itaatin vacib oluşudur.
3- “Saltanat” modeli: Hilafet modelinden sapma başlayınca, karşımıza “saltanat” terimini çıkarmıştır.
Muaviye’ye İslam’da ısırıcı saltanatın ilk kurucusu olarak bakılır; çünkü hilafet, onun elinde saltanata dönüştü.
İSLAM MUHALEFET EKOLLERİNİN SİYASİ DÜŞÜNCESİ
Muhalefet üç ekol halinde teşekkül etmiştir:
1-DEVRİMCİ EKOL(Medresetu’s- Sevra)
“Devrim” (sevra) veya “başkaldırı” (huruc) diyoruz. Bu ekolün muhalif düşüncesine devrim veya "başkaldırı" prensibi hâkimdir. Havâric, bu ekolün ana temsilcisidir, onlar "başkaldırı" prensibini ilk benimseyenlerdir.
İki büyük kanadı vardır: Havaric ve Şia
2- SABIR EKOLÜ
"Sabır"ekolü. Bu "sabır" terimini, bu ekolün ana grubunu temsil eden Ehl-i sünnet düşüncesinden aldık. Bu terim, Ehl-i sünnet fukahasının "zâlim imamlar"a (eimmetu'1-cevr) karşı tutumundan sözeden ifadelerinde yaygın olarak yer alır. Sabr, Ehl-i Sünnet’in çoğunluğunun görüşüdür; bu konuda onlar zalim yöneticiye günah, mü’mine sabır düştüğü görüşündedirler.
Temsilcileri: İmamiye Şiası ile birlikte Ehl-i Sünnet sabır ekolünün iki temsilcisidir.
3- TEMEKKÜN EKOLÜ (Medresetu't-Temekkün)
"Temekkün" ekolü diyoruz, uygun zamanı "bekleme ve gözetleme" (intizâr ve terakkub) ekolü veya "güç yetirmeyi şart koşan" (iştirâtu'l-kudret) ekol de denilebilir. “İmkân" terimi, bu ekolün belirleyici yönünü gösterir.
TEMEKKÜN ekolü, İslâm devrimci anlayışına başka bir prensibi, kendisi vasıtasıyla devrimci muhalefetin başarısı umulan bir şart olarak "temekkün”ü ilave ediyor. Bu şart, başarı sebeplerini yakalayamama sonucunda, başarısız kalan ayaklanma tecrübelerine bir tepki yerindedir. Böylelikle bu ekol mensupları, muhalefetlerinde başarılı kılabilecek bir durumda oluncaya kadar sabretmekle belirginleşirler. Bunun sonucunda da bu ekol, "devrim" ile "sabır" arasındaki bir yolu temsil edermişçesine ortaya çıkıyor.
Bu ekolün iki önemli temsilcisi: 1- Ebu Hanife 2- Mu'tezile
Ekollerin böyle sıralanmasının sebepleri
Gerçek şu ki, bu ekolleri böyle bir sırayla ele almamızın bir sebebi vardır:
Hz. Peygamber'in "Sizden bir kötülüğü gören, onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin." hadisiyle ilgilidir. Buna göre, kuvvet kullanılması ve ondan "devrim" diye söz eden kötülüğü "elle" düzeltme ifadesi, "dille" ve "kalple" düzeltme ifadelerinden önce yer alır.
"Dil" ve "kalp" sabır ekolünün, muhalefeti ifade araçlarıdır.
Temekkün ekolü ise, devrim ve sabır ekollerinden sonra yer alıyor.
SONUÇ
Bu incelemenin sonunda, Hz. Peygamber devrinden Abbasîler'in ikinci yüzyılına kadar uzanan dönem boyunca İslâm siyasî düşüncesinde muhalefet konusuyla ilgili olarak önemli bazı sonuçlara ulaşmış bulunuyoruz.
- İncelemeden ortaya çıktığı kadarıyla muhalefet; ister düşünce, isterse hareket biçiminde olsun, İslâm siyasî hayatının tanıdığı uygulamadaki bir olgu ve prensiptir.
- “İhtilaf, başvurma, karşılaştırma, sorgulama, uygulama ve karşıtı getirme” durumunu göstermek için kullanılan bir kelime olarak "muârada" (muhalefet), kök ve içerik olarak özgün bir kelimedir.
- İster Arap edebiyatı ve şiiri alanında, isterse İslâm fırka ve mezhepleriyle ilgili siyasî düşünce alanında olsun yukarıdaki anlamları göstermek için kullanılır.
Böylelikle bu inceleme, İslâm düşüncesine dışarıdan veya yabancı bir kelime getirmiyor.
Şûrayı ve iyiliği emredip kötülükten alıkoymayı benimseyen ve iktidarın devri ve denetlenmesi işlemlerinde rol oynayan muhalefetin meşruluğuna bakışta gerçek dayanak, İslâm'ın her zaman ve mekana uygun olmak üzere geldiğinin bilfiil gerçekleşmesi için her asrın ele aldığı din asıllarının Kur'ân ve Sünnette belirledikleridir.
Son olarak şunu belirtelim: "Muhalefet" problemi çağdaş İslâm düşüncesinden dinamik bir katkı beklemektedir. Bu araştırma belki de bu yolda atılmış bir adımı temsil eder. Bunu da İslâm'da muhalefet olgu ve prensibini temellendirmek, İslâm muhalefet ekollerinin siyasî düşüncesini sergilemekve çağdaş uzantılarını açıklamak suretiyle yapmıştır.
(Venhar Haber)