
"derdi" Arama Sonuçları

1835’de bir yerli kabilesine gönderdiği genelgede ABD Başkanı Andrew Jackson aynı anda hem ‘babacan’, hem de “tehditkâr” dil kullanıyordu. Jackson, yerlileri yurtlarından çıkarılmayı kabul etmeye ve barışçıl bir şekilde batıya taşınmaya çağırıyordu... Trump’ın Gazze’nin boşaltılmasına ilişkin açıklamalarıyla Jackson’ın 195 yıl önce Amerikan yerlilerine yönelik olarak sarfettiği sözler arasındaki benzerliği fark etmiş olmalısınız.

Gecenin bir vakti kalkar uzun uzun Kur’an okurdu. Bazen yorgunluktan bitap düşerek oturduğu yerden uykuya dalıp giderdi. Sanki uzunca bir yolculuğun henüz başında bir yolcuymuş gibi sade ve gösterişsizdi. Bundan önce nasıl bir hayat yaşamıştı kim bilir…

Gazze insanı can veriyor, yakında şehid verecek canları kalmayacak. Gazze’nin dışında kalanların ise hesapları türlü türlü. ABD’nin ve önde gelen Avrupa ülkelerinin hesaplarını söylemeye gerek var mı? Onların hesapları İslam'la ve Müslümanla. En iyi Müslüman ölü Müslüman, en iyi İslam, Siyonizm’e meftun olmuş, ‘ılımlı/demokratik İslam’dır.

Kerkük yine gündemde. Lakin İslam kardeşliği ile değil, Türkmenlik, Kürtlük, Araplık tartışmasıyla maalesef. "Kerkük bir İslam şehridir" denilse anında bitecek olan bir tartışma, ortaya ırklar ve ırkçılıklar girince uzayıp gidiyor, çatışma sebebi oluyor. Peki Kerkük'ün dili olsaydı bu tartışmalara dair ne derdi?

Yunanistan'daki 332 akademisyen, Mora açıklarında 82 göçmenin öldüğü tekne faciasıyla ilgili AB ve ülke makamlarına gönderdiği mektupla Atina’yı suçladı.

Şimdi sen ey Müslüman! Kurban Bayramı için bıçağını bileme derdine düşecek yerde, bilincini bilemeyi öncelemelisin. Bıçağı bilemek, kurbanlık alıp boğazlamak vs bunlar işin madde ve biçim boyutları. Kurbanın neye tekabül ediyor, hayatında Allah için feda edeceğin hangi vazgeçilmezini sembolize ediyor? İşin bu anlam ve bilinç kısımlarına odaklan ve bilincini bilemeye bak.

İktibas Dergisi standı yoğun ziyaret ve etkileşime tanık olan standlardandı. Özellikle Ercümend Özkan ismine olan ilgi, İktibas standındaki ziyaret ve sohbetlerin ana konusuydu. Özellikle de gençlerin Özkan’la ilgili merakları ve onun hayatı ve düşünceleri ile ilgili bilgi sahibi olma iştiyakları görülmeye değerdi.

Kitabın en önemli özelliği yazarının Sudanlı olması. Sudanlı bir yazarın gelip bu kitap özelinde düşünürsek Müslüman Türkler ve onların Bulgaristan’da yaşadığı eziyetleri kaleme alması son derece ilginç. Genelde böyle bir şeyi zulme uğrayan taraftan beklersiniz. Fakat yazar, kendisini de eziyete uğrayan topluluktan kabul ediyor. Zaten “Bütün Müslümanlar kardeştir” hadisinin gereği de budur. Olayları dinlerken gözyaşları içinde kaldığını, her şeyini toplayıp oradan uzaklaştığını ve tekrar geri dönmesinin uzun zaman aldığını belirtiyor. Bu arada kendi kendini de sorguluyor ve ne Türk ne de Bulgar olduğu halde kendisini bu meseleyle ilgilenmeye itenin ne olduğunu düşünüyor. Herhalde bu da Müslüman kardeşinin derdiyle dertlenmek ilkesinin gereği olsa gerek.

Oysa sözünü edip durduğu, Ebu Leheb, Velid b. Muğire, Ebu Cehil gibi Mekke mele'sinin (Darun Nedve yöneticilerinin), Kur'an mesajı açısından tarihsel bir figür niteliği taşımadığı, tıpkı Firavun gibi, Karun gibi kıyamete kadar benzerleri görülebilecek bir prototip özelliğine sahip olduğunu en iyi bilmesi gerekenlerden bir olması icap ederdi. Değil mi ki kendisi meal ve tefsir yazacak kadar Kur'an ilimleriyle ilgili birisi.

Hutbeye kılıçla çıkma uygulamasının, Kur’an ve Rasulullah’ın pratiği (Sünnet) açısından bir dayanağı bulunmasa da, Hadîd Sûresi 25. ayetin çerçevesini çizdiği “İslam’ın egemenlik ve adaleti” öğretisiyle mutâbık bir sembolizm içerdiğini söyleyebiliriz. Söz konusu ayette Rabbimiz, insanlar arasında adaletin tesis edilmesi için Rasulleri insanlara açık belgelerle gönderdiğini, onlara Kitab ve Mizan’ı inzal ettiğini ve Kitab’ın hükmünü ve Mizan’ı egemen kılmak ve ayakta tutmak için de insanlara demiri indirdiğini bildirmektedir.

Biz, “müslümanım” diyenlere, terbiyecimiz olduğunu kabul ettiğimiz Allah’ın elçileriyle gönderdiği vahyi, yine elçilerinin takip ettiği metot ile uygulamaları halinde Allah’ı razı edebileceklerini tavsiye ederiz. Hak, budur. Ve bizler ancak hakkı-sabrı tavsiye edenleriz…

İnsanların tek gündemi koronavirüs oldu. Koronayla yatıyorlar, koronayla kalkıyorlar. Ve insanlar tüm dertlerini unuttu, bu virüsten nasıl korunurum derdine düştü. Ülkelerin birçoğu karantinaya alınmış vaziyette.

Efendimiz (sas) ashabının usanmaması için nasihatte bulunmak ve öğretmek için münasip vakit ve hâlleri göz önünde bulundururdu. Her hususta olduğu gibi bu hususta da itidalli (orta yolu gözeterek) hareket ederdi; bu şefkatinin bir yansımasıdır.

Bütün bu âyetlerden de anlaşılacağı üzere, Allah (c), bâtıl yoldan, yani şeytana, tağuta ve hevaya kulluk yapmaktan kurtulup Hak yoluna dönsünler, akılları başlarına gelsin, Allah’a sığınıp tevbe etsinler, hâllerini sorgulayıp Allah’a yalvarsınlar diye onlara belâlar, sıkıntılar gönderdiğini bildiriyor.

Hz. Aişe şöyle demiştir: “Rasulullah iki şey arasında serbest bırakıldığı zaman, günah olmadığı müddetçe kolay olanı tercih ederdi. Günah olan işlerden son derece kaçınırdı.” (Buhari, Savm 53) Hoşgörü, daha ziyade şahsî hataları, kişinin yüzüne vurup utandırmadan, başkalarının yanında onu rencide etmeden, sabır ve anlayışla karşılamak, hatasını anlamasına, telafi etmesine imkân vermek kastedilir.

Neyin zor ve neyin kötü olduğunu da bilemeyiz. Herkese kendi derdi büyük, kendi işi zor gelir. Herkes, başkasının derdini küçük, işini kolay görür. Herkes, karşısındakinin sahip olduğu nimetleri görür ama diğer sıkıntılarını görmez. “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür” sözünün bir anlamı da budur. Oysa diğer insanların dert ve sıkıntılarını bilmeyiz. Belki o insanlar da bizim yerimizde olmak isterler.

Yazacağım bu zulüm kanunlarını öncelikle Cumhurbaşkanı olduğunuzu unutup “ben herhangi bir vatandaş olsaydım ve bu kanunlar bana uygulansaydı ne hissederdim” diye okumanızı ve ardından “bu kanunlar onun döneminde çıkmış ve imzası olan bir lider bunun hesabını Allah’a nasıl verir” diye muhasebe yapmazınız istirham ediyorum.

Lider olmaya ehil ve adalet sahibi (taraf tutmayan, herhangi bir damara meyletmeyen, şahsi görüşlerini öncelemeyen, benlik yapmayan) ve işlerin türüne ve gerekliliğine göre kişi veya kişiler ile istişare eden lider Kur’an’ın ortaya koyduğu liderdir. Ehliyetinde veya adaletinde sorun varsa liderlik vasfını yitirmiş demektir.
Makaleler
Hava Durumu