
"ilahi" Arama Sonuçları

Taha Suresi’nin 14. ayeti, insanlığa sunulmuş ilahi bir reçetedir. Bu reçeteye uymak, insanı hem dünyada hem de ahirette mutlu eder. Tevhidin nurunda, namazın huzurunda, kulluğun sorumluluğunda bir hayat yaşamak, insanı Allah’a yaklaştırır, ona cenneti kazandırır.

Dünyadaki tüm dillerin ve renklerin ilahi birer ayet olması hasebiyle müslümanlar olarak kendimizi milliyetçiliklerin dar alanlarına hapsetmemeliyiz.

Allah (laik-demokratik olanı başta olmak üzere), İslam’dan başka bir din arayan hiç kimseden bunu kabul etmeyeceğini bildirmiştir (Âl-i İmran, 85) fakat galiba bazı ilahiyatçılar henüz dersin o kısmına gelmemişlerdir…

İktibas Dergisi’nin 547. sayısı bu ay iki ana konuyu yorumluyor. Birincisi, Gazze direnişinin İslam davası adına bize hatırlattıkları, ikincisi ise İslam ve Şeriat hakkında bir grup ilahiyatçı tarafından yayımlanan bildirinin her iki yönüyle değerlendirilmesi.

Batı'da hikaye şöyle başladı: Kadın haksızlığa uğramıştır... Ona yapılan bu haksızlık da son bulmalıdır... Evet, haklı bir istek; ancak bu haksızlık nasıl son bulacak? Kadınların hak ve görevlerini hakîkat ve adâlet temelinde açıklayan ve sınırları belirleyen ilahî bir yasa var mı? Hayır... Batı'da insanlara sunulan böyle bir sistem yok.

İhvan’ın güzide mensuplarının hayatlarında şunları görüyoruz: Sapasağlam bir iman ve ilahi aşk. İhlas yüklü kalplerin derinliklerinden doğan çetin bir davet mücadelesi ve adeta sahabe-i kiramdan örnekleri andıran yaşam kesitleri.

Cuma Hutbesi: Doğu Türkistan'daki Çin Zulmü ve Edna Olanı Hayırlı Olana Tercih Etmek - Kur'an Nesli İlim ve Dâvet Merkezi - Şükrü Hüseyinoğlu - 15 Cemazilahir 1442 / 29 Ocak 2021

Cuma Hutbesi: Öncelik Akidevi İktidarın Tesisindedir - Kur'an Nesli İlim ve Dâvet Merkezi - Şükrü Hüseyinoğlu - 8 Cemazilahir 1442 / 22 Ocak 2021

Cuma Hutbesi: Kur'an'ın Muhafızı Olma Yükümlülüğümüz - Kur'an Nesli İlim ve Dâvet Merkezi - Şükrü Hüseyinoğlu - 1 Cemazilahir 1442 / 15 Ocak 2021

Adalet; insan-eşya ilişkilerini, insanların birbirleriyle olan münasebetlerini ve insanın devletle olan alâkasını, Allah Teâlâ’nın indirdiği hükümlere göre düzenlemeye denir. Bu bir anlamda, Allahu Teâlâ’nın emrini, emrettiği şekilde yerine getirmektir.

Bir ilahiyat fakültesinin yaz okulu İslam Hukuku online sınavında İstanbul sözleşmesi ile ilgili bir soruda TBMM milletvekillerine “müçtehid” muamelesi yapılırken, sözleşmenin Meclis’te kabul edilmesi ise “icma” sayıldı.

Tabii ki bununla birlikte koca bir ömrü amel-i salihle doldurmak hiç de kolay bir iş değildir. Ancak dünya hayatında rahmet-i ilâhinin tecellisi olan bazı anlar vardır ki kulun bu anlarda yalnızca hareketsiz kalarak dahi ecir ve sevaba nâiliyet kazanabilmesi mümkündür. İşte şimdi bu yazıda çetin dünya imtihanını kolaylaştıran o kıymetli anlardan bahsedeceğiz.

Bun günleri, Rabbimize sadakat, istikametimizi pekiştirmek, imkânlarımızı fırsata dönüştürmek için bir eğitim/kamp/itikaf zamanı/zemini mahiyetinde bizlere verilmiş ilâhî bir lütuf/bağış/fırsat olarak değerlendiremez miyiz?

Peki günümüz batı menşeli yönetimlere alıştırılmış toplumumuz bu ilahi emrin farkında değil midir de Batıyı veli edinmiş, kendi toplumları ve vatanları üzerinde tasarruf sahibi kılmış ve bu halleriyle de ayetin devamına binaen zalim olmuş olan yöneticilerini veli edinmeye devam etmektedirler?

Dünya hayatının aldatıcı cazibesi, iniş-çıkışları, günübirlik gel-gitler ve gaflet hali evlatlara anne babayı unutturabileceği için bunu Kur'an özellikle hatırlatır. Hatta, müminlerin her namazdan sonra anne/babaları için dua etmeleri, yaşanagelen ilâhî ve nebevî pratikle sabittir.

Babasının camideki vaazdan eve taşıdığı “İttegullah” ikaz-ı ilahisi temelinde edindiği ilk İslami hassasiyet nüvelerini hayatının yol azığı edinmiş Ercişli bir Kürt çocuğunun, Köy Enstitüsü kültürüyle yetişmiş öğretmenlerin görev yaptığı yatılı bölge okulunda yaşadıkları, 28 Şubat sürecinde “irtica”dan ihraçla noktalanan komutanlık dönemi anıları ve en önemlisi tasavvuftan tevhide uzanan sorgulama ve arınma, Kur’ani/Nebevi çizgiyle tanışma süreci… Yazı ve sohbet çalışmalarıyla tanıdığımız Şahin Özdaş’la sıradışı hikâyesini konuştuk.

İtidal ve denge üzere olmamız... İfrat ve tefrite girmememiz… İstişare, murakabe ve muhasebeyi gözetip kardeşliği tesis etmemiz… Gözyaşı pişmanlık ve tevbeyle beraber secdelerde arınmamız… Kul hakkını Allah’ın hakkıyla karıştırmamamız, Allah(cc)’ın hatırını her hatırdan üstün/öncelikli bilip, tercih etmemiz… Rızık kaygısı taşımayıp sadece ilâhi rızayı kazanma endişesiyle yaşamamız… Duasıyla

Bugün insanlık İslam'a her zamankinden daha fazla muhtaç durumdadır. Bu bir iddia değil, ilahi bir hakikattir. Bu hakikatin gerçekleştiğine dair örnekler Asrı saadette, eksikleriyle birlikte Endülüs İslam Devletinde ve son olarak da Osmanlı İmparatorluğu'nda gözlemlenebilir.

İlkav’ın Alternatif Eğitim Konferansları eğitimci- ilahiyatçı Emrullah Ayan’ın vermiş olduğu “Kur’an’ı Okuma, Anlama ve Yaşama Mecburiyetimiz” konulu sunumu ile devam etti.

Demokrasi, tanım(lar)ından da anlaşılacağı üzere, -içi boş bir iddia olsa da- halkın iradesini esas alan bir yönetim şeklidir. Oysa demokrasilerde hiçbir zaman halkın iradesi esas alınmamıştır. Demokrasilerde esas olan irade bir avuç güçlü, elitist azınlığın iradesidir. Demokrasilerde ister halkın iradesi, isterse bir avuç azınlığın iradesi esas alınsın, her iki halde de hüküm koymada İlahi Vahiy değil, halkın iradesi esas alınmaktadır. Bu ise halkın iradesinin ilahlaştırılması anlamına gelmektedir. Oysa İslami hükümleri esas alan sistemlerde ilahi vahiy esas alınmaktadır. Demokrasiler, çoğunluğun (aslında küçük, ama güçlü kapitalist/sermayedar bir grubun) görüşünü, İslami sistemler ise, -çoğunluk ya da azınlık fark etmez- Allah’ın hükümlerini esas alır. Yani helal ve haramı tayinde, hele kanun ve şeriat vaz’ etmede ‘çoğunluk’ kavramının hiçbir anlamı ve önemi yoktur.
Makaleler
Hava Durumu