
"konum" Arama Sonuçları

Her dünya görüşü ve inanç sisteminin olduğu gibi tasavvufun da, inanış ve pratiklerini üzerine bina ettiği kavramları vardır. İşte bu kavramlardan biri ve tasavvuf açısından çok merkezi bir konumda olanı “Ricâlulgayb” kavramıdır.

İpi göğüsleyen taraf rejimi 2023, 2053, 2071 gibi hedeflerine taşıma ihalesini almış olacak. Tabii ki sonuç ne olursa olsun “büyük ikramiye” yine düzenin hanesine yazılacak. Bu “seçimler”in gündemi ise başından “sistem tartışması” olarak konumlandırılmış bulunuyor.

Başlık olarak aldığımız ve konumuzu teşkil eden hadise gelince, sıhhati ile ilgili olarak yukarıda bilgi vermeye çalıştık. Yani 9 hadis kitabında bulunmadığını belirttik. Fakat bizi asıl ilgilendiren bu sözün içeriğidir. Geliniz birlikte ifadenin mutlak oluşundan hareket ederek bir takım düşman silahları ile silahlanmaya kalkalım, görelim karşımıza nasıl durumlar çıkacaktır...

Son on beş yıldaki ilave sekülerleşme, laikleşme ve yozlaşmanın sebebi, tevhidî daveti bu topluma ulaştırması gerekenlerin de laik, demokrat, ulusalcı, sağcı, muhafazakâr kitlelere eklemlenip onlarla birlikte şirkle hükmeden laik demokratik iktidarların destekçisi konumuna savrulmaları olmuştur.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi futbolizmin “haccı” niteliğine haiz bu organizasyon sona erdiğinde, kendilerini İslam dâvâsına nispet ettikleri halde, futbolizm ve din kavramı konusunda futbolizmin “baş rahibi” konumundaki FIFA Başkanı kadar dahi bir kavrayış düzeyine sahip olmayanlara, kendilerine takdim edilen “futbolizm üstü hadis” paketine fit olmalarının utancı kalacak.

Son yirmi yıllık süreçte Türkiye’deki “İslami kesimler”in önemli bir kısmında, mevcut laik-kemalist câhiliye düzeninin akidevi açıdan konumlandırılması, fert ve topluluklar bazında Müslümanların düzen ve aktörleri karşısındaki konumlanmaları, takınılması gereken tutum konusunda yaşanan savrulmalara, Bedir’de yaşananlar çerçevesinde bakıp, bu zaviyeden bir muhasebeye tâbi tutmakta fayda vardır.

Maalesef mevcut laik düzen ve onun tebaası olmayı kabullenmiş halk açısından ezana biçilen konum, ezan minarelerden günde beş defa okunsun, fakat onun şiarları bizim hayatımızı belirlemesin, ülkedeki egemen nizam haline gelmesin şeklindedir.

Ulusal ekonomik çıkarlar uğruna terör devletinin başkanı Herzog’u Türkiye’ye davet edip mutlu aile fotoğrafı çektiren Erdoğan, sert çıkışlarının “halkın gazını alma” amaçlı bir söylemden ibaret olduğunu bir daha ispat etmiş olmaktadır. Yani Erdoğan sert söylemlerle “Türkiye halkının gazını almak” hedefini güderken, Herzog’u davet edip ağırlamak suretiyle ise İsrail’e somut ve büyük kazanç sağlayan “Filistin Halkının Gazını Çalmak” eylemini onaylama konumuna savrulmaktadır.

Bu noktaya, İslam’daki yöntemden kopukluğun neticesinde gelinmiştir. Bu sapma da İslâm akidesini fikri kaide yani düşüncenin esası olmaktan çıkartıp Müslümanda herhangi bir işlevsiz fikir konumuna getirilmesi sonucu olmuştur.

Devlet evet, bir nassa göre yönetilmektedir fakat bu, Allah ve Rasulünün değil, kendisini Allah’ın konumuna yerleştirmeyi çok istemiş başka ilahların ve başka rasullerin naslarıdır…

İsa (a.s)’ın getirdiği din tahrif edilirken İsa (a.s) da yanlış bir konuma oturtularak ilahlık atfedilmiştir. Hıristiyanların kutsal kitabı Kitab-ı Mukaddes’ten yola çıkarak Hristiyanlıkta ‘Oğul Tanrı İsa’ inancına mantıklı bir yorum aramak mümkün müdür?

Hal bu iken, İslami camiada bazı akl-ı evveller, bu salgın ve tedbirler konusunda baştan beri komplocu ve alaycı bir yaklaşımla insanları yanlış yönlendirdiler ve yönlendirmeye devam ediyorlar. Oysa herhangi bir Müslümanın, salgın ve tedbirler konusunda alaycılığa yönelmek gibi bir cahilane tutum yerine, bu tür tutumlar takınan başkalarına müdahale eden bir konumda olması gerekir.

Yaşadığımız hayat içerisinde insanlara sorduğumuz “Neredesin?” sorusuna kişiler tarafından genelde verilen cevap, konum bildirmekle alakalı olur.

Küfre, şirke ve ifsada karşı tevhid ve ıslah mücadelemizde, bizzat Müslümanların nefsanîyet konusunda, ilkesel eksende, birbirine ve çevreye güven veren eminlik ve Kur’an ahlakını temsil bağlamında içine düştükleri zaaflardan kaynaklanan engeller olmasaydı, Allah’ın rahmeti üzerimize yağar ve bugün çok daha iyi bir konumda olurduk.

Burada bizi ifrat ve tefritten koruyacak yaklaşım, Kur’an’ın tek deği temel kaynak olduğu gerçeğinde ittifak etmek ve bir taraftan “tek kaynak” yaklaşımının getirdiği kaçınılmaz sığlık ve sapmalardan uzak dururken, diğer taraftan “temel kaynak” vurgusunun da pratikte karşılıksız kalmayacağı şekilde, Kur’an’la tüm kaynaklar, haberler, yorumlar üstü, asılların aslı, nihai hüküm mercii olarak olması gerektiği konumda irtibat kurmak gerekmektedir.

Evet, kelle avcılarıyla konumuza dönecek olursak; bu zulüm, işkence ve idamlar; ekmeksiz kalan fakat “KELLESİZ” kalmak istemeyen yoksul İstanbul halkını canından bezdirmiş olacak ki, şapka kanununa muhalefet sanılmasın diye Beyoğlu şapkacılarına hücum etmişler, satılmasına imkân olmayan en tapon malları bile göz açıp kapayıncaya kadar altın fiyatına kapışmışlardı. Artık halk için sorun; şapka takıp takmamakla alakalı bir sorun olmaktan çıkmış, sorun sadece “Şapkanın giyileceği kafayı yerinde tutabilmeyi becerebilme sorunu” haline gelmişti.

AKP iktidarlarının programlarıyla gerçekleşen gönüllü sekülerleşme ve laikleşmenin sonucunda acı gerçek şudur ki, Kur’an’ı hakkıyla okumaktan uzak düşmüş on milyonlarca “Müslüman”, vahyin ölçülerinde Müslüman olmanın gereklerinden habersiz ve uzak bir konumda oldukları halde, Müslüman olduğunu zannederek hüsrana doğru sürüklenmektedir.

Her konuda olduğu gibi Siyer konusunda da temel kaynak Kur’an’dır, Kur’an olmak durumundadır. Kendisinde şüphe olmayan yegâne kaynak olan Kur’an, bu biricik niteliği sebebiyle her bilginin, haberin kendisine arz edilmesi gereken bir konumdadır. İlk neslin algısında aktif olan bu bilinç ve pratik, maalesef sonraki dönemlerde yitirilmiş ve devreden çıkmıştır. Aksine Kur’an naslarını rivayetler üzerinden anlama ve yorumlamaya yönelinmiştir.

Batılılaşmanın getirdiği emperyalist/jakoben kültürel değişim, her alanda olduğu gibi yılbaşı (Noel) gibi içeriği halk tarafından çok da bilinmeyen bir eğlence türü (daha yüzlercesi) İslam ülkelerine ithal edilmiştir. Konumuz olan yılbaşının (Noel) geçmişi M.Ö. 4000 yıllarına kadar uzanmaktadır.
Makaleler
Hava Durumu