"sistemler" Arama Sonuçları
Şeyhmuz Nebati: Laik sistemler Allah’ın razı olmadığı sistemlerdir
2016 yılında Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde “Kuran’da tağut kavramı” adı ile bir yüksek lisans tezi kaleme alan Şeyhmus Nebati, tezinde tağut kavramı ile bağlantılı olarak hüküm ve kulluk kavramlarına eğiliyor.
2016 yılında Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde “Kuran’da tağut kavramı” adı ile bir yüksek lisans tezi kaleme alan Şeyhmus Nebati, tezinde tağut kavramı ile bağlantılı olarak hüküm ve kulluk kavramlarına eğiliyor.
Medine, Medine Sözleşmesi, medeniyet kavramları dolayımında mülahazalar
Dünkü şartlar tekrar tahakkuk eder, Yesrib’i Medine’ye dönüştüren irade kâbil-i kıyas sayı azlığına rağmen taraflarca mutlak bir itaat ve teveccühle nihaî hâkim karar kabul edilirse, şüphesiz bugün de Medine vesikası hukuku üzerinden toplumsal mutabakat vücûbiyet arz eder. Ancak bugün roller tamamen farklı iken, İslâmî bir ıstılahın paravan olarak kullanılması ve mağlubu galip sanma duygusal motivasyonuyla İslâm, küfrün hâkimiyetini meşrûlaştırma vasıtası kılınma riskiyle yüz yüzedir. İslâm namına tescil ve tahkimin söz konusu olmadığı bir vasatta, İslâm’ın, varlık-bilgi (ontolojik-episteme) bağı vahiyle kopuk ideoloji ve sistemler tarafından suni teneffüs için popülizme malzeme kılınması kaçınılmazdır.
Dünkü şartlar tekrar tahakkuk eder, Yesrib’i Medine’ye dönüştüren irade kâbil-i kıyas sayı azlığına rağmen taraflarca mutlak bir itaat ve teveccühle nihaî hâkim karar kabul edilirse, şüphesiz bugün de Medine vesikası hukuku üzerinden toplumsal mutabakat vücûbiyet arz eder. Ancak bugün roller tamamen farklı iken, İslâmî bir ıstılahın paravan olarak kullanılması ve mağlubu galip sanma duygusal motivasyonuyla İslâm, küfrün hâkimiyetini meşrûlaştırma vasıtası kılınma riskiyle yüz yüzedir. İslâm namına tescil ve tahkimin söz konusu olmadığı bir vasatta, İslâm’ın, varlık-bilgi (ontolojik-episteme) bağı vahiyle kopuk ideoloji ve sistemler tarafından suni teneffüs için popülizme malzeme kılınması kaçınılmazdır.
Musa (a.s.)'ın kıssasından dersler
Bu kıssa bizden; eski yaşam tarzımızı değiştirmemizi, hayatımızı İlahi Emirler ışığında yeniden düzenlememizi, ruhumuzu bu minvalde terbiye etmemizi, Peygambere gösterilmesi gereken ittibanın hem fikirsel hem sözel hem de davranışsal olarak gösterilmesi gerektiğini, Firavuni sistemlerle barışık olmaktan uzak durmayı, evvela fikirsel olarak uzaklaşmayı istemiyor mu?
Bu kıssa bizden; eski yaşam tarzımızı değiştirmemizi, hayatımızı İlahi Emirler ışığında yeniden düzenlememizi, ruhumuzu bu minvalde terbiye etmemizi, Peygambere gösterilmesi gereken ittibanın hem fikirsel hem sözel hem de davranışsal olarak gösterilmesi gerektiğini, Firavuni sistemlerle barışık olmaktan uzak durmayı, evvela fikirsel olarak uzaklaşmayı istemiyor mu?
Ezber, öğrenmenin en zayıf halkasıdır
Türkiye Hâfıza Şampiyonu Mücahit Aköz, “Öğrenme deyince akla ezber gelir oldu; bu da öğrenme eyleminden keyif almayan jenerasyonları doğurdu. Ezber, öğrenme sistemleri içerisinde yer alan onlarca metottan sadece biri ve belki de en zayıflarından birisidir” diyor.
Türkiye Hâfıza Şampiyonu Mücahit Aköz, “Öğrenme deyince akla ezber gelir oldu; bu da öğrenme eyleminden keyif almayan jenerasyonları doğurdu. Ezber, öğrenme sistemleri içerisinde yer alan onlarca metottan sadece biri ve belki de en zayıflarından birisidir” diyor.
İstismar edilen Peygamber: Hz. Yusuf (VİDEO)
Mevcut batıl sistemleri yönetmeye talip olma tercihini Hz. Yusuf üzerinden meşrulaştırmaya çalışanların bu videoyu dikkatle dinlemelerini öneririz.
Mevcut batıl sistemleri yönetmeye talip olma tercihini Hz. Yusuf üzerinden meşrulaştırmaya çalışanların bu videoyu dikkatle dinlemelerini öneririz.
Şahin Özdaş- İlkav Cuma Hutbesi: Adalet (HABER-VİDEO)
Kur’an'ı Kerimde geçen her bir ayet gibi bu “tek bir” ayet bile tüm insanlık için huzur ve güveni sağlamaya yeterlidir. Adalet bir kâinat nizamıdır. Kâinat nizamına getirilen düzenin İslam dininin öngördüğü adalet esası üzerine kurulacağı hiç şüphesizdir. Bu düzende adalet ilkesi; akrabalık, hısımlık, hasımlık, cins, ırk bağları ve ülkelere göre farklılık gösterip değişmez. Yeryüzünde ekonomik ve silah gücünü elinde bulundurarak mustaz’af insanların kanını akıtan kâfirlerin, zalimlerin, birtakım terör örgütlerinin ve devletlerin benimsedikleri her türlü beşeri düzenler, sistemler, darbeler kesinlikle adalet olmadığı gibi adalet dağıtamaz da.
Kur’an'ı Kerimde geçen her bir ayet gibi bu “tek bir” ayet bile tüm insanlık için huzur ve güveni sağlamaya yeterlidir. Adalet bir kâinat nizamıdır. Kâinat nizamına getirilen düzenin İslam dininin öngördüğü adalet esası üzerine kurulacağı hiç şüphesizdir. Bu düzende adalet ilkesi; akrabalık, hısımlık, hasımlık, cins, ırk bağları ve ülkelere göre farklılık gösterip değişmez. Yeryüzünde ekonomik ve silah gücünü elinde bulundurarak mustaz’af insanların kanını akıtan kâfirlerin, zalimlerin, birtakım terör örgütlerinin ve devletlerin benimsedikleri her türlü beşeri düzenler, sistemler, darbeler kesinlikle adalet olmadığı gibi adalet dağıtamaz da.
Siyonist işgal rejiminden Büyük Dönüş Yürüyüşü'ne dronla kimyasal saldırı
Siyonist işgal rejimi, “Büyük Dönüş Yürüyüşü” ile işgale karşı koyan Filistinlileri dronelara monte ettiği kimyasal bombalarla vuruyor. Gazze’deki kimyasal saldırıda yaralanan iki çocuk Ghassan Baraka ve Muhammed İmad İstanbul’da tedavi altına alındı. Sinir sistemleri felç olan çocuklar etkisi 4 saat süren ağır nöbetler geçiriyor.
Siyonist işgal rejimi, “Büyük Dönüş Yürüyüşü” ile işgale karşı koyan Filistinlileri dronelara monte ettiği kimyasal bombalarla vuruyor. Gazze’deki kimyasal saldırıda yaralanan iki çocuk Ghassan Baraka ve Muhammed İmad İstanbul’da tedavi altına alındı. Sinir sistemleri felç olan çocuklar etkisi 4 saat süren ağır nöbetler geçiriyor.
Eş seçiminde yapılan yanlışlıklar
Günümüzde âileler, çok değişik bir hâl aldı. Eskiden anne ya da babaya bakıp evlâtlarını üç aşağı beş yukarı tahmin edebilirdik… Şimdi öyle değil, dindar bir anne-babanın nihilist (inkârcı) bir evlâdı olabiliyor. Kur’ân kurslarının kapatılması ve sekiz yıllık mecburî eğitimle tesettür, dindar âilelerin çocuklarında da görünmez oldu. Aynı çatının içinde farklı düşünce sistemlerine sahip insanlar çoğaldı. Çok kültürlü şehirlerimiz gibi… “Dindarlıkta denklik nasıl aranacak?” bilemedik, açıp bakamıyorsun ki kimsenin kalbine… Çevre, arkadaş grupları, sanal âlem, hele ki internetle bilgiye kolay ve çok hızlı kavuşmak, çok değiştirdi gençleri de, ebeveynleri de…
Günümüzde âileler, çok değişik bir hâl aldı. Eskiden anne ya da babaya bakıp evlâtlarını üç aşağı beş yukarı tahmin edebilirdik… Şimdi öyle değil, dindar bir anne-babanın nihilist (inkârcı) bir evlâdı olabiliyor. Kur’ân kurslarının kapatılması ve sekiz yıllık mecburî eğitimle tesettür, dindar âilelerin çocuklarında da görünmez oldu. Aynı çatının içinde farklı düşünce sistemlerine sahip insanlar çoğaldı. Çok kültürlü şehirlerimiz gibi… “Dindarlıkta denklik nasıl aranacak?” bilemedik, açıp bakamıyorsun ki kimsenin kalbine… Çevre, arkadaş grupları, sanal âlem, hele ki internetle bilgiye kolay ve çok hızlı kavuşmak, çok değiştirdi gençleri de, ebeveynleri de…
Ulu'l Emr, Allah'ın hükmüyle hükmedendir
Bir siyasi otorite veya yöneticinin “Ulu’l Emr” vasfı taşıyabilmesi için şu iki temel vasfa sahip olması gerekir: Kişi ise Müslüman olması (iman ve amel bütünlüğünde Allah'a teslimiyet üzere bulunması), tüzel kişilik ise İslami olması (Allah’a itaat üzere bulunması) ve bu özel veya tüzel kişiliğin Allah’ın hükmüyle hükmetmesi. Bu iki sacayağından birinin eksik olması durumunda, Müslümanların itaat etmesi gereken bir “Ulu’l emr”den söz etmek imkansız hale gelir. Bu bağlamda, kendisini İslam’a nisbet etmekle, “kişisel referansım İslam’dır” demekle birlikte, Allah’ın indirdikleriyle değil, bâtıl sistemlerin bâtıl yasalarıyla hükmeden yöneticilerin, kendilerine itaat edilmesi gereken “Ulu’l emr” vasfı taşımadığı, taşıyamayacağı açıktır. Çünkü itaatin temel şartı olan Allah’a ve Rasulüne itaat burada söz konusu değildir. İbadeti ve siyasetiyle bir bütün olan ed-Din’in bu bütünlüğünü parçalayıp, onu “kişisel referansa” indirgeyen bir zihniyet, itaat mercii değil, ancak davetin muhatapları konumundadır, böyle görülmelidir.
Bir siyasi otorite veya yöneticinin “Ulu’l Emr” vasfı taşıyabilmesi için şu iki temel vasfa sahip olması gerekir: Kişi ise Müslüman olması (iman ve amel bütünlüğünde Allah'a teslimiyet üzere bulunması), tüzel kişilik ise İslami olması (Allah’a itaat üzere bulunması) ve bu özel veya tüzel kişiliğin Allah’ın hükmüyle hükmetmesi. Bu iki sacayağından birinin eksik olması durumunda, Müslümanların itaat etmesi gereken bir “Ulu’l emr”den söz etmek imkansız hale gelir. Bu bağlamda, kendisini İslam’a nisbet etmekle, “kişisel referansım İslam’dır” demekle birlikte, Allah’ın indirdikleriyle değil, bâtıl sistemlerin bâtıl yasalarıyla hükmeden yöneticilerin, kendilerine itaat edilmesi gereken “Ulu’l emr” vasfı taşımadığı, taşıyamayacağı açıktır. Çünkü itaatin temel şartı olan Allah’a ve Rasulüne itaat burada söz konusu değildir. İbadeti ve siyasetiyle bir bütün olan ed-Din’in bu bütünlüğünü parçalayıp, onu “kişisel referansa” indirgeyen bir zihniyet, itaat mercii değil, ancak davetin muhatapları konumundadır, böyle görülmelidir.
İktisadi sistemler, hakimiyetin kime ait olacağı üzerine kuruludur
Venhar Cumartesi Seminerleri'nin geçtiğimiz Cumartesi günkü konuğu, Cemal Öğür idi. Öğür 'Tevhid' kavramının anlaşılması ve hayata aktarılması konusunda aşağıdaki konu başlıkları üzerinde durdu. Oturumun videosunu siz değerli okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.
Venhar Cumartesi Seminerleri'nin geçtiğimiz Cumartesi günkü konuğu, Cemal Öğür idi. Öğür 'Tevhid' kavramının anlaşılması ve hayata aktarılması konusunda aşağıdaki konu başlıkları üzerinde durdu. Oturumun videosunu siz değerli okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.
Demokrasi bir dindir!
Demokrasi, tanım(lar)ından da anlaşılacağı üzere, -içi boş bir iddia olsa da- halkın iradesini esas alan bir yönetim şeklidir. Oysa demokrasilerde hiçbir zaman halkın iradesi esas alınmamıştır. Demokrasilerde esas olan irade bir avuç güçlü, elitist azınlığın iradesidir. Demokrasilerde ister halkın iradesi, isterse bir avuç azınlığın iradesi esas alınsın, her iki halde de hüküm koymada İlahi Vahiy değil, halkın iradesi esas alınmaktadır. Bu ise halkın iradesinin ilahlaştırılması anlamına gelmektedir. Oysa İslami hükümleri esas alan sistemlerde ilahi vahiy esas alınmaktadır. Demokrasiler, çoğunluğun (aslında küçük, ama güçlü kapitalist/sermayedar bir grubun) görüşünü, İslami sistemler ise, -çoğunluk ya da azınlık fark etmez- Allah’ın hükümlerini esas alır. Yani helal ve haramı tayinde, hele kanun ve şeriat vaz’ etmede ‘çoğunluk’ kavramının hiçbir anlamı ve önemi yoktur.
Demokrasi, tanım(lar)ından da anlaşılacağı üzere, -içi boş bir iddia olsa da- halkın iradesini esas alan bir yönetim şeklidir. Oysa demokrasilerde hiçbir zaman halkın iradesi esas alınmamıştır. Demokrasilerde esas olan irade bir avuç güçlü, elitist azınlığın iradesidir. Demokrasilerde ister halkın iradesi, isterse bir avuç azınlığın iradesi esas alınsın, her iki halde de hüküm koymada İlahi Vahiy değil, halkın iradesi esas alınmaktadır. Bu ise halkın iradesinin ilahlaştırılması anlamına gelmektedir. Oysa İslami hükümleri esas alan sistemlerde ilahi vahiy esas alınmaktadır. Demokrasiler, çoğunluğun (aslında küçük, ama güçlü kapitalist/sermayedar bir grubun) görüşünü, İslami sistemler ise, -çoğunluk ya da azınlık fark etmez- Allah’ın hükümlerini esas alır. Yani helal ve haramı tayinde, hele kanun ve şeriat vaz’ etmede ‘çoğunluk’ kavramının hiçbir anlamı ve önemi yoktur.
"Katliamlara tepkinin ötesinde, tevhidi inşaya yoğunlaşmalıyız"
Radyo Denge'ye Gazze'ye yönelik son siyonist işgal girişimini değerlendiren Mehmet Pamak: Bizler esas meseleye yoğunlaşıp halimizi ıslah etmeyi, terk edilmiş bırakılan Kur'an'a tekrar dönerek vahiyle ümmeti yeniden inşa etmeyi ve böylece Allah'ın vaadi olan yardımını hak etmeyi hedeflemek yerine, sadece işgal ve katliamların tırmandığı süreçlerde meydanlara çıkıp slogan atarak zalimleri tel'in ediyor, zulme uğrayan kardeşlerimize yardım ve dua için seferber oluyoruz. Şüphesiz ki bunlar önemli ve gerekli, ama o süreç geçince yeni bir katliama kadar esas sorumluluğumuzu, kalıcı ve kesin çözümü gündeme getirecek çabalara yoğunlaşmadan zaman geçiriyoruz. Baskısı ve kuşatması altında bulunulan sistemleri değiştirmek ve bunun için öncelikle içinde yaşadığımız cahiliye toplumlarını vahiyle dönüştürmeye yoğunlaşmak yerine, cahiliye sistemleri içinde görece imkanlara kavuşmak adına oyalanıyor ve tevhidi mücadele stratejisinde ısrar etmek yerine istikameti koruma zaafı içine düşerek sistem içi siyasetlere eklemleniyoruz. Sonra yeni bir katliam sürecinde yine sokaklara çıkıp "kahrolsunlar" diye bağırıp slogan atmaya tekrar başlıyoruz.
Radyo Denge'ye Gazze'ye yönelik son siyonist işgal girişimini değerlendiren Mehmet Pamak: Bizler esas meseleye yoğunlaşıp halimizi ıslah etmeyi, terk edilmiş bırakılan Kur'an'a tekrar dönerek vahiyle ümmeti yeniden inşa etmeyi ve böylece Allah'ın vaadi olan yardımını hak etmeyi hedeflemek yerine, sadece işgal ve katliamların tırmandığı süreçlerde meydanlara çıkıp slogan atarak zalimleri tel'in ediyor, zulme uğrayan kardeşlerimize yardım ve dua için seferber oluyoruz. Şüphesiz ki bunlar önemli ve gerekli, ama o süreç geçince yeni bir katliama kadar esas sorumluluğumuzu, kalıcı ve kesin çözümü gündeme getirecek çabalara yoğunlaşmadan zaman geçiriyoruz. Baskısı ve kuşatması altında bulunulan sistemleri değiştirmek ve bunun için öncelikle içinde yaşadığımız cahiliye toplumlarını vahiyle dönüştürmeye yoğunlaşmak yerine, cahiliye sistemleri içinde görece imkanlara kavuşmak adına oyalanıyor ve tevhidi mücadele stratejisinde ısrar etmek yerine istikameti koruma zaafı içine düşerek sistem içi siyasetlere eklemleniyoruz. Sonra yeni bir katliam sürecinde yine sokaklara çıkıp "kahrolsunlar" diye bağırıp slogan atmaya tekrar başlıyoruz.
Abdulkadir Udeh'in kaleminden: Âlimlerin sorumlulukları
İdareciler zulmettiler, haramları helal kıldılar, kanları akıttılar, insani hedefleri çiğnediler, yeryüzünü bozguna verdiler ve Allah’ın sınırlarını aştılar. İslam âlimleri ise bu zulümlere karşı çıkmadılar, haramları helal kılanlara kızmadılar... Ey İslam âlimleri, minberlerde oturarak insanlara yalnızca güzel ahlakı ve ibadet esaslarını öğretip onları İslam’ın hüküm, yargı, toplum, ekonomi, düşmanlar ve dostlar arasındaki ilişkiler hakkındaki hükümlerinden cahil bırakmanız İslam’dan değildir... Niçin insanlara İslam’ın beşeri sistemler hakkındaki görüşlerini ve Müslümanların onlara karşı tavrının ne olacağını açıklamıyorsunuz?
İdareciler zulmettiler, haramları helal kıldılar, kanları akıttılar, insani hedefleri çiğnediler, yeryüzünü bozguna verdiler ve Allah’ın sınırlarını aştılar. İslam âlimleri ise bu zulümlere karşı çıkmadılar, haramları helal kılanlara kızmadılar... Ey İslam âlimleri, minberlerde oturarak insanlara yalnızca güzel ahlakı ve ibadet esaslarını öğretip onları İslam’ın hüküm, yargı, toplum, ekonomi, düşmanlar ve dostlar arasındaki ilişkiler hakkındaki hükümlerinden cahil bırakmanız İslam’dan değildir... Niçin insanlara İslam’ın beşeri sistemler hakkındaki görüşlerini ve Müslümanların onlara karşı tavrının ne olacağını açıklamıyorsunuz?
“Ulu’l emr, Allah’ın hükmüyle hükmedendir”
Şükrü Hüseyinoğlu: Bir siyasi otorite veya yöneticinin “Ulu’l Emr” vasfı taşıyabilmesi için bu iki temel vasfa sahip olması gerekir. Kişi ise Müslüman, tüzel kişilik ise İslami olması (Allah’a itaat üzere bulunması) ve Allah’ın hükmüyle hükmetmesi. Bu iki sacayağından birinin eksik olması durumunda, Müslümanların itaat etmesi gereken bir “Ulu’l emr”den söz etmek imkansız hale gelir. Bu bağlamda, kendisini İslam’a nisbet etmekle, “kişisel referansım İslam’dır” demekle birlikte, Allah’ın indirdikleriyle değil, bâtıl sistemlerin bâtıl yasalarıyla hükmeden yöneticilerin, kendilerine itaat edilmesi gereken “Ulu’l emr” vasfı taşamadığı, taşıyamayacağı açıktır.
Şükrü Hüseyinoğlu: Bir siyasi otorite veya yöneticinin “Ulu’l Emr” vasfı taşıyabilmesi için bu iki temel vasfa sahip olması gerekir. Kişi ise Müslüman, tüzel kişilik ise İslami olması (Allah’a itaat üzere bulunması) ve Allah’ın hükmüyle hükmetmesi. Bu iki sacayağından birinin eksik olması durumunda, Müslümanların itaat etmesi gereken bir “Ulu’l emr”den söz etmek imkansız hale gelir. Bu bağlamda, kendisini İslam’a nisbet etmekle, “kişisel referansım İslam’dır” demekle birlikte, Allah’ın indirdikleriyle değil, bâtıl sistemlerin bâtıl yasalarıyla hükmeden yöneticilerin, kendilerine itaat edilmesi gereken “Ulu’l emr” vasfı taşamadığı, taşıyamayacağı açıktır.
"Hicret kaçış değil, ümmete giden yolun bir parçasıdır"
Mehmet Gündüz: Hicret bir kaçış değildir. Görevi bırakıp rahata kavuşmak değildir. Ümmete ve devlete giden yolun taşlarını döşeme çabasının bir parçasıdır. Nitekim Hz. Peygamber “biraz sizden, biraz bizden” diye taviz verip uzlaşarak Mekke’de kalabilirdi. Ancak bunu asla yapmadığını biliyoruz. Oysa bugün Müslümanlar Mekke şirk sistemiyle temelde aynı niteliklere sahip şirk sistemleriyle barışık yaşamaktadırlar. Bize düşen Rabbimize, onun hidayet yoluna hicret etmektir. Elimizde bizi yolda bırakmayacak yoldaki işaretler, yol haritası bulunmaktadır.
Mehmet Gündüz: Hicret bir kaçış değildir. Görevi bırakıp rahata kavuşmak değildir. Ümmete ve devlete giden yolun taşlarını döşeme çabasının bir parçasıdır. Nitekim Hz. Peygamber “biraz sizden, biraz bizden” diye taviz verip uzlaşarak Mekke’de kalabilirdi. Ancak bunu asla yapmadığını biliyoruz. Oysa bugün Müslümanlar Mekke şirk sistemiyle temelde aynı niteliklere sahip şirk sistemleriyle barışık yaşamaktadırlar. Bize düşen Rabbimize, onun hidayet yoluna hicret etmektir. Elimizde bizi yolda bırakmayacak yoldaki işaretler, yol haritası bulunmaktadır.
NATO, Patriotların yerleştirileceği illeri açıkladı
NATO, Patriot sistemlerinin yerleştirilecek olduğu yerleri resmen açıkladı.
NATO, Patriot sistemlerinin yerleştirilecek olduğu yerleri resmen açıkladı.
"Gidenin yerine neyin geldiğiyle de ilgilenmeliyiz"
Prof. Dr. Burhanettin Can: Bu sistemler gitmeli, buna hiçbir Müslümanın itiraz etmesi, “kalsın” demesi mümkün değil, buna hakkı da yok. Kur’an-ı Kerim’de en çok üzerinde durulan kavramlardan bir tanesi zulüm kavramıdır. Bu, olayın bir boyutudur, bunlar gitmeli. Fakat burada soracağımız soru, bunlar gittikten sonra kim gelmeli?
Prof. Dr. Burhanettin Can: Bu sistemler gitmeli, buna hiçbir Müslümanın itiraz etmesi, “kalsın” demesi mümkün değil, buna hakkı da yok. Kur’an-ı Kerim’de en çok üzerinde durulan kavramlardan bir tanesi zulüm kavramıdır. Bu, olayın bir boyutudur, bunlar gitmeli. Fakat burada soracağımız soru, bunlar gittikten sonra kim gelmeli?
Seyyid Kutub'dan "İslam ile cahiliyenin uzlaşmazlığı"
Seyyid Kutub: İslam ile cahiliyenin yolun ortasında, daha doğrusu herhangi bir yolda buluşmaları mümkün değildir. Bu durum İslam ile her zaman ve her çağdaki cahiliye sistemleri arasında her zaman geçerli olan bir kuraldır. Bu kural dünkü cahiliye için olduğu gibi, bu günkü cahiliye içinde, yarınki cahiliye için de geçerlidir. İslam ile cahiliye arasındaki uçurum aşılmaz niteliktedir.
Seyyid Kutub: İslam ile cahiliyenin yolun ortasında, daha doğrusu herhangi bir yolda buluşmaları mümkün değildir. Bu durum İslam ile her zaman ve her çağdaki cahiliye sistemleri arasında her zaman geçerli olan bir kuraldır. Bu kural dünkü cahiliye için olduğu gibi, bu günkü cahiliye içinde, yarınki cahiliye için de geçerlidir. İslam ile cahiliye arasındaki uçurum aşılmaz niteliktedir.
Mehmed Durmuş'tan anayasa çalışmalarına dair tesbitler
Mehmed Durmuş: Biz Müslümanlar, bize ait olmayan kurtuluş reçetelerine göz dikmemeliyiz. Kendine himmeti olmayan sistemlerden medet ummaktan vazgeçmeliyiz. Biz Müslümanlar sadece ve sadece, katıksız İslam’a talip olabiliriz, başka alternatifimiz yoktur. Bazı Müslümanların 12 Eylül referandumunda düştükleri hatayı bu yeni anayasa döneminde tekrarlamamalarını temenni ediyorum.
Mehmed Durmuş: Biz Müslümanlar, bize ait olmayan kurtuluş reçetelerine göz dikmemeliyiz. Kendine himmeti olmayan sistemlerden medet ummaktan vazgeçmeliyiz. Biz Müslümanlar sadece ve sadece, katıksız İslam’a talip olabiliriz, başka alternatifimiz yoktur. Bazı Müslümanların 12 Eylül referandumunda düştükleri hatayı bu yeni anayasa döneminde tekrarlamamalarını temenni ediyorum.
Makaleler
Hava Durumu