
"vaziyet" Arama Sonuçları

Şeklen aynı yöne, aynı Allah’a yönelmemize rağmen düşünce ve eylemlerimizin pusulası farklı yönleri göstermektedir. Kalıcı olan ahir hayatını değil dünya hayatını öncelediğimiz için daha dün Kur’an’ın elinin tersiyle ittiği bir toplumun kıblesine bugün şeklen olmasa da düşünsel, karakter ve mizaç olarak teslim olmuş vaziyetteyiz. Bu acınası durumdan bizi kurtaracak olan reçete malum, Allah’ın Kitabı ve Rasulün bizzat yaşadığı sünnetidir.

İnsanların tek gündemi koronavirüs oldu. Koronayla yatıyorlar, koronayla kalkıyorlar. Ve insanlar tüm dertlerini unuttu, bu virüsten nasıl korunurum derdine düştü. Ülkelerin birçoğu karantinaya alınmış vaziyette.

Mescid-i Aksa’ya girerken, kapıda, ancak İsrail askerlerinin kontrolünde giriş yapabiliyorsun. Mescid-i Aksa, resmen esir alınmış, işgal edilmiş vaziyette. En küçük olayda bile müdahale ediyorlar. İçeri girince insan hüzünleniyor.

16-25 Ağustos tarihleri arasında Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ni ziyaret ettim. Çin ve Sincan Devlet Enformasyon Ofisi tarafından üç büyük şehir olan Urumçi, Aksu ve Kaşgar’ı ziyaret etmek için gönderilen bir grup gazeteciden birisi olarak davetliydim. Sincan yetkililerince düzenlenen, Çinli yetkililerin gözetimi altındaki ziyaretimiz bizi Sincan’daki vaziyetin iyi olduğuna ikna etmeyi amaçlıyordu.

Hicret, son çare olsa da, onu ümitsizlik halinde başvurulan bir hareket olarak görmek doğru olmaz. Çünkü hicrette aynı zamanda kuvvetli bir ümit, vaziyetin başka bir yerde daha iyi olacağına duyulan bir temenni ve beklenti vardır. Özellikle toplu halde yapıldığında, savaşta planlı geri çekilmeye benzemektedir. Ancak, hepsinden önemlisi, hicret, bir kişinin itikadı uğrunda malını-mülkünü fedâ etmesini ve sevdikleriyle yakınlarını terk etmesini ifade eder. Pek çok peygamber, imanları uğrunda hicret etmek zorunda kalmıştır. Hicretin hakikî ruh ve biçiminin temsilcisi olarak Kur’an’da Hz. İbrâhim zikredilmektedir (19/Meryem, 47-49; 60/Mümtehıne, 4)

Rejimin bölgedeki saldırılarının yoğunlaşmasının ardından, 300.000’e yaklaşan sayıda insan Ürdün sınırına ve İsrail’in işgali altındaki Golan’a doğru kaçmak zorunda kaldı, çeşitli nedenlerden ölenlerin sayısı ise 200’ü aştı. Ürdün sınırındaki on binlerce Suriyeli bilinmeyen bir sonuçla karşı karşıya kalmış vaziyette çaresizlik içinde bekletiliyorlar. Toplamda o bölgede yaşayan 750.000 kadar insan ya rejim bombalarıyla öldürülecek ya da çölde ölüme terk edilecek.

Meselemizin düğümlendiği nokta tam da burasıdır. Sistemin kendine dair chek-up’ı, birtakım insanları heyecanlandırmakta, bunun İslam yönünde bir değişimin belirtileri olduğu zehabına kapılmaktadırlar. Hakla batıl da tam olarak burada karıştırılmaktadır. Halbuki İslam’ı inançlardan bir inanç, dinlerden bir din (religion) olarak konumlandırmış olan Sistemin tam bir genetik değişikliğe giderek, İslam’ı tek Din, yegane hakikat, geçerli olan tek yaşam biçimi / dünya düzeni olarak intihap ve ilan ettiğini sanmak büyük bir aldanıştır.

"Kandil'in tepelerinde Olimpos tanrıları gibi efsanelere bürünmüş vaziyette yaşamayı bırakıp, sıradan insanlarla yüz göz olarak sivil siyaset yapacak ve oy toplayacaklar. Kendilerinin de birer fâni olduğunun ortaya çıktığı bir ortamda aldıkları oy oranına razı olacaklar. Böyle bir şey düşünebiliyor musunuz?"

Van üşüyor, bebekler zatürreden ölüyorsa biz de sıcaktan mayışmış bir vaziyette ölmemeliyiz. Ayakta duran, oturandan; oturan, yatandan mesul olmalıdır; gücü yeten, gücü yetmeyene yardımda bulunmalıdır. Yardımlaşmak Müslümanın özünde vardır. Hatta ‘İSAR’ kardeşini kendine tercih etmektir
Makaleler
Hava Durumu