İSLAMİ HAREKET YERYÜZÜNDE ŞUANA KADAR NEDEN İKTİDARA GELEMEDİ?

Mustafa GÜVEN

02-03-2021 16:18


İslami hareket uzun bir süredir neden iktidara gelemedi? Bunun önündeki engeller nelerdir? 

Şüphesiz beşer hayatındaki her bir şey ve bu kainatın tamamında her bir husus Allâh'ın kaderi ile gerçekleşmektedir. Fakat yüce Allâh'ın kaderi birtakım sünnetler [sünnetullah] aracılığı ile cereyan eder. Şanı yüce Allah kitabında bizlere bu sünnetleri öğretmiştir. Yüce Allah bu sünnetler gereğince yol almamızı istemiştir. Bu kainatta ve beşer hayatında hiçbir şey rastlantı sonucu meydana gelmez/gelmemiştir. Aksine her şey bir düzen içinde sünnetler kanunları çerçevesinde cereyan etmektedir.

Bu sünnetler asla şaşmaz, kimseye güzellik olsun diye gerçekleşmez, hiçbir şekilde iltimas yapmaz. Bize düşen görev de bu sünnetlerin gereklerine uygun bir şekilde yol almaktır. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır. "Bir kavim kendi nefislerinde olanı değiştirmedikçe Allah onlara ihsan ettiği bir nimeti değiştirici değildir. Şüphesiz ki Allah her şeyi işitendir, en iyi bilendir." [1] İşte bu buyruk, yukarıda söylediklerimizi teşkil etmektedir.

Bu ümmet geçmişte şerefli ve üstün kılınmış, iktidar ve güç sahibi yapılmıştır. Bugün ise bu ümmet perişan ve darmadağın bir haldedir. O halde Allâh (cc), daha önce bu ümmete ihsan etmiş olduğu nimetini neden değiştirdi? Zira Allah (cc) bir kavme ihsan etmiş olduğu bir nimeti onlar kendi nefislerinde olanı değiştirmedikçe değiştirmeyeceğini bizlere şerefli kitabında haber vermiştir. 

İnsanlar dosdoğru yolda yürümeye devam ettikleri, kendilerine bahşedilen bu nimetin değerini bilip, şükrünü eda ettikleri sürece şüphesiz Allah (cc) üzerlerindeki nimeti değişikliğe uğratmayacak, imkan ve iktidarlarını ellerinden çekip almayacaktır. Bu gerçek müslümanların geçmişinde ardı ardına asırlar boyunca fiilen gerçekleşmiş ve uygulanmıştır.

Bugün bu ümmet iman hakikatlarının iktidar olduğu bir yönetimin güveni altında olmaktan çok uzakta. Bunun sebebi ise: "Bir kavim kendi nefislerinde olanı değiştirmedikçe Allah onlara ihsan ettiği bir nimeti değiştirici değildir..." ayetinin ifade ettiği anlamda hayatımızda/nefislerimizde yaptığımız değişikliklerden kaynaklanmaktadır. 

Hayatımızda yaptığımız değişiklikler nelerdir? 

Bu soruya vereceğimiz en güzel cevap için kendi tarihimize dönüp bakmamız gerekmektedir. 

Tarihimize dönüp baktığımızda Müslümanların başına gelen ilk musibet; Endülüs İslam devletinin sona erişidir. Şer'i ve dünyevi ilimlerin bütünü [Tıp, kimya, fizik, matematik, astronomi] Müslümanların elinde idi. Avrupa eğitim görmek maksadıyla Müslüman Endülüs’e heyetler halinde insanlar gönderiyordu. Şunu hemen hatırlatalım ki Avrupa’nın orta çağ dönemi karanlıklarından kurtulabilmesinin başat sebeplerinden bir tanesi de başta Endülüs olmak üzere Müslüman dünya ile kurdukları temas sonrasında edindikleri yeni bilgilerdir. 

Durum böyle iken, Müslümanlar ilim konusunda insanlığın bayraktarlığını üstlenmişken, maalesef Müslümanlar ilmi terk ettiler. Sanayi devrimini yapabilecek alt yapıya sahip olan Müslümanlar bu ilmi ve imkanları Hıristiyanlara bıraktılar. Hıristiyanlar da bu imkanları Allah’ın dünyaya/eşyaya koyduğu sünnetlere [sünnetullaha] uygun davranarak bir üst seviyeye taşıdılar. Bu fırsatla bütün dünyaya şirk içinde olan batıl dinlerinin reklamını yapma imkânı sağladılar. Halbuki Müslümanlar sanayi devrimine öncülük etmiş olsalardı, bütün insanlığa Allah’a ve onun şeriatına bağlı kalınarak nasıl ilerlenebileceğini gösterme ve güzel bir örneklik teşkil etme fırsatına sahip olabileceklerdi. Müslümanlar kesintisiz sekiz buçuk asır boyunca Endülüs’te iktidarda kalma fırsatı yakalamışken neden Müslümanlar ilmi terk edip, Hristiyan dünyası karşısında yenik duruma düştüler? Müslümanları bu duruma düşüren sebeplerin başında şunlar gelmekteydi.

*Bolluk ve lüks içinde yaşamak. Biliyorsunuz ki rahata ve lükse kapılmış olanlar, Allah yolunda cihattan ve ahireti hatırlamaktan hoşlanmazlar. Lüks ve rahatlık kişiyi rehavete götürür, rehavet ise helak oluş sebebidir. Müslümanlar yöneten ve yönetilenleri ile lüks ve konfora dalıp hantallaştılar. Dünya hayatı tamamıyla onları meşgul etti. 

*Daha sonra dünya menfaati için birbirleriyle boğuşup savaşmaya başladılar. Boğuşma ve savaşmaya tutuşunca birbirlerine karşı Haçlılardan yardım almaya başladılar. Haçlılar buradan Endülüs’e hâkim olma fırsatını ele geçirdi. Papanın emri ile Müslümanların sekiz buçuk asır iktidarda olup hükmettikleri toprakları Hristiyanlar kendi aralarında paylaştılar. Sekiz buçuk asırlık Endülüs İslam devleti yok olmuş ve yerine İki Hristiyan devlet kurulmuştu: İspanya ve Portekiz devletleri. Haçlılar bununla da yetinmeyip Müslümanların peşini bırakmadılar dünyanın diğer bölgelerdeki yaşayan Müslümanların elinde bulunan ticaret yollarını kestiler ve böylelikle ekonomik güçsüzlük/güç kaybı, İslam ümmetinin karşı karşıya kaldığı büyük sorun olarak ortaya çıktı. 

Yukarıda söylediklerimizi özetleyecek olursak; Müslümanlar lüks ve rahata dalıp Allah’ın emirlerine aykırı davranıp birbirleriyle didişip savaştılar. Bu da yetmemiş gibi İslam dininin açıkça yasakladığı halde birbirlerine karşı düşmanlarından [Hristiyanlardan] yardım istediler. Halbuki Rabbimiz ise, "Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost [yardımcı] edinmeyin" diye buyurmuştu. [2]

Müslümanların aşağıya doğru inişleri, yıkılışları ve güçsüzlükleri her geçen gün daha da arttı. Ve nihayetinde yaklaşık bir asırdır Haçlılar ve Siyonistler gelip işbirlikçi hainlerle iş tutup İslam topraklarının büyük bir kısmını işgal ettiler.

Ve o topraklarda büyük fitne ve fesat çıkarıp yaydılar. Çıkardıkları ilk ve en büyük ve en tehlikeli fesat ise; İslâm şeriatını Müslümanların yönetimlerinden uzaklaştırmak oldu. Fitne ve fesatlarıyla Müslümanlar içinde İslam şeriatını kaldırıp bir kenara atmalarının ebetteki birçok sebebi vardı.

Bunların başında haçlılık kini gelmektedir. Yani; yüce Allah’ın şeriatının yeryüzünde uygulandığını, güç ve iktidarda olduğunu görmek onların kin ve nefretini artırıyordu. Onlar misyonerlikle yeryüzünde fesadı yayıp, Müslümanları Hristiyan yapmak, toplum içerisinde, içki, zina, kumar ve faizi yaymak, namazı ve cihadı ise ortadan kaldırmak istiyorlardı. Hatta bunları kanunlarla güvence altına almak da istiyorlardı. İşte bunları yapabilmek için İslam şeriatı ile hükmeden hilafeti alıp bir kenarı atmaları gerekiyordu. 

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bir hadisinde şöyle buyurmaktadır. "Andolsun bu dinin kulpları teker teker sökülecektir. Bunlardan bir kulp sökülünce insanlar ondan sonra gelene yapışacaklar ve onu sökmeye çalışacaklar. İlk sökülecek kulp hüküm [yönetim]’dir. Son sökülecek kulp ise namazdır." [3]

Haçlılar ve siyonistler bunu başardılar. Tıpkı gömleğin ilk düğmesi sökülünce devamında sırasıyla diğerlerinin de sökülmesi gibi, İslam; hüküm olarak kalkınca arkasından diğerleri de sırasıyla ortadan kalktı ve en nihayetinde namaz kaldı. Oda şu an bu ümmetin fertleri içerisinde var mı yok mu belli değil.

Şu an için yazımızı burada nihayete erdireceğim, Allah nasip ederse başka bir sefere biraz daha genişleterek bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz. Yazımı şu mühim anekdotla bitirmek istiyorum. "Avrupa dinini bir kenara attı ve unuttu. Bugün dinsizlik [Ateizm] Hristiyan alemininde de en büyük problemler arasındadır. Ama Avrupa haçlılık ruhunu unutmadı ve ebediyen de unutmayacaktır!"

Dipnotlar:

1- [Enfal,53]

2- [Ali İmran,118]

3- [Ahmed b. Hanbel, İbni Hibban, Hakim]

Not: [Muhammed Kutup'un 'Enfal suresiden eğitici dersler' adlı eserinden yararlanılmıştır. Allah ondan razı olsun.]

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN