Rufi Tiryaki: Kitap okumayı, mevcut dünya işleyişine karşı durma ameli olarak görüyorum
Rufi Tiryaki, tam anlamıyla bir “kitap okuru”. Kitap sevgisi, kitaplarla kurduğu sıkı ilişki ve okuduğu kitap sayısı dillere destan. Binlerce kitabın yer aldığı ve bir dekorasyon nesnesi değil, okunan, altı çizilen kitaplarla dolu kütüphanesiyle, Anadolu’daki bir kitap dostu. Rufi Bey’le kitaba dair konuştuk. Kitap okumaya olan ilgisinin nasıl başladığını, kitaplarla irtibatının biçim ve yoğunluğunu, kütüphanesini, hatıralarını konuştuk.
01-05-2021
Rufi Tiryaki, tam anlamıyla bir “kitap okuru”. Kitap sevgisi, kitaplarla kurduğu sıkı ilişki ve okuduğu kitap sayısı dillere destan. Binlerce kitabın yer aldığı ve bir dekorasyon nesnesi değil, okunan, altı çizilen kitaplarla dolu kütüphanesiyle, Anadolu’daki bir kitap dostu. Çorum gibi neticede kitap piyasasını takip etmenin ve kitaba ulaşmanın, özellikle de internet öncesi dönemde büyük şehirlere göre daha zor olduğu bir taşra şehrinde yaşıyor olmasına rağmen, sıkı bir kitap takipçisi ve okuyucusu olmayı başarmış bir isim. Rufi Bey’le kitaba dair konuştuk. Kitap okumaya olan ilgisinin nasıl başladığını, kitaplarla irtibatının biçim ve yoğunluğunu, kütüphanesini, hatıralarını konuştuk. Beğenerek okuyacağınız bir söyleşi olduğu kanısındayım. Buyrun, inşallah birlikte okuyalım.
Kütüphane dolusu kitap okuyan bir "kitap tiryakisi" olduğunuzu biliyoruz. Bu tiryakilik nasıl başladı? Ailenin teşviki mi, şahsi merakınız mı, hangi etken sizi kitap kurdu yaptı?
Öncelikle "kitap tiryakisi" ve "kitap kurdu" şeklindeki nitelemelere katılmadığımı söylemeliyim. Zira bu nitelemeler, hem olumsuz içeriklere sahiptir, hem tüketim vurgusu ağırlıklıdır, hem de benim kitap tasavvuruma aykırıdır. Okuma-yazma bilmeyen ama hep okumamı destekleyen bir ana-babanın çocukları olarak içten gelen bir iştahla severek başladığım okuma serüvenimi, öncelikle hem kendimi sahih ve sâlih kılmanın, hem de var olan dünyayı dönüştüremesem de o dünyaya katılmamanın/karşı durmanın bir aracı, ameli olarak gördüm/görüyorum.
“Kitap tiryakiliği" ve "kitap kurtluğu” konusunda belli ki farklı tanımlara sahibiz. Bu da yorum farkımız olsun. Peki İlk okuduğunuz kitabı hatırlıyor musunuz?
İlk okuduğum kitap, merhum Muhammed Hamidullah'ın (ö. 2002) İslam'a Giriş kitabıdır.
Okuduğunuz kitap sayısı binlerle ifade ediliyor. Net veya yaklaşık bir rakam var mı? Kütüphanenizdeki kitap sayısını öğrenmemiz mümkün mü?
Elan kütüphanemde bulunan E-Kitap ve tezler hariç matbu kitap sayısı 9 bin civarındadır.
E-Kitap demişken, dijital ortam ve dijital kitaplarla aranız nasıl? Şahsen basılı kitabın yerini tutmadığını ve hiçbir zaman da tutamayacağını düşünenlerdenim. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
E-Kitap ile aram oldukça iyi olmakla birlikte, her daim basılı kitabı tercih ederim. E-Kitap, bir tercihten öte basılı olduğu hâlde imkânsızlıklar nedeniyle edinemediğimde/yetişemediğimde bir zorunluluk gereği hayatımda yer bulur kendisine.
Bu arada okumak denilince akla öncelikle dergiler de gelmekte, gelmeli. Dergileri takip ediyor musunuz, kitap okuru olmanın yanında sıkı bir dergi okuyucusu olduğunuzu da söyleyebilir miyiz?
Cemil Meriç'in "hür tefekkürün kalesi" ilan ettiği dergiler, çeşitli konularda kapsamlı bir yapıya sahip olarak okuyucularına zengin bir içerik sunan iletişim araçlarıdır. Oldum olası derginin düşüncesinden ziyade düşüncenin dergisini önemseyen ve talep eden bir okuyan olarak, dergileri, günceli takip açısından da bigâne kalınamayacak yayınlar olarak görüyor ve çok yakından takip etmeye çalışıyorum. Zira kitap gibi, dergileri de hayatı anlamlı kılmanın aracı bir eylemi olarak telakki ediyorum.
Kitap okumak, aynı zamanda bilgi, birikim bardağını doldurmak anlamına geliyor. İlmin zekatı da onu başka insanlara taşımak olduğuna göre, okurluğu yazarlıkla taçlandırmayı, kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Kitapla ilişkim, varoluşsal bir ilişki olarak doğdu ve sürüyor. Yazarının okurundan daha fazla olduğu bu memlekette yazmayı değil, daha çok okumayı tercih ettim. Yazmak konusunda, dostlarımın benden ricaları ve beklentileri oldu. Yazmanın da okumanın da bir sorumluluğun, emanetin ifâsı, yani Allah'ın rızâsına doğru bir yolculuk olduğuna ve her geçen gün ilahî değerler dünyasından uzaklaştığımız bu zamanlar ve tüm zamanlarda, insanlığı tevhid iklimine taşımayı amaçlayan ve vazgeçilmeyecek ameller olduğuna inandım.
Bizatihi bir amel olan ilim, kişinin sadece kendi dünyasında kalacak bir şey değildir. Zira mutlak hakikat olan vahyi ifade eden ilim, insanı aşan ve insanlarla paylaşılması gerekendir. Bu sorumluluğun/temsilin gereği olarak sizin ifadenizle ilmin zekâtını, sohbet ortamları başta olmak üzere bulunduğum her ortamda vermeye devam ediyorum. Bu arada yeni bir bahar, yeni bir dünya için gayret gösterenlere, çoğaltan, üreten ve yeni ufuklar açacak bir çalışmayı da zekâta dâhil etme hayalimi sürdürüyorum.
İstanbul, Ankara gibi yayın faaliyetlerinin merkezi olan bir şehirde değil, orta ölçekli bir Anadolu şehrinde yaşıyorsunuz. Son dönemde internet üzerinden kitaba ulaşmak kolaylaştı, fakat eskiden böyle değildi. Buna rağmen kitaplarla istikrarlı ve sıkı bir ilişki kurmuş olmanız takdire şayan. Geçmiş yıllarda bu konudaki zorlukları nasıl aşıyordunuz? Mesela kitap fuarları için şehirler arası yolculuk yaptığınız oluyor muydu?
Kitap fuarlarına imkânsızlıklar sebebiyle nadiren gittim. Kitapları edinme sürecindeki zorlukları, gülün dikeni gibi gördüm. Fakat maddi sebeplerle, istediğim kitaplarla buluşamamam içimde hep bir ukde kalmıştır.
Okumalarınızı, belli bir okuma planı çerçevesinde mi yapıyorsunuz? Yoksa günübirlik kitap tercihleriyle mi ilerliyorsunuz? Günde ortalama ne kadar okuyorsunuz?
Okumalarımı, belli bir plan çerçevesinde, sistematik olarak yapıyor ve kitaptan kitaba değişiklik göstermekle birlikte günde 150-200 sayfa okuyorum.
Okumaya fırsat bulamadığınız günler ne hissediyorsunuz peki?
Okumak benim için su gibi, hava gibi hayatın vazgeçilmez bir parçası olduğu ve okumasız bir hayat düşünemediğim için, okumaya fırsat bulamadığımda hep bir şeylerin ve bir yanımın eksik olduğu duygusu yaşıyorum.
Bir kitabı bitirip diğerine başlamak şeklinde mi, yoksa birden çok kitabı aynı okuma planı içinde mi okumayı tercih ediyorsunuz?
Tabii olarak bir araştırma sürecinde birden çok kitaba başvurmakla birlikte, daha çok bir kitabı bitirip diğerine başlamayı tercih ediyorum.
Herhangi bir kitabı bitirdiğinizde nasıl bir duygu yaşıyorsunuz? Okuduğunuz kitaba dair notlar alıyor musunuz?
İnsana ve hayata dokunan, besleyen, anlam ve amaç katan her bir kitap ayrı bir heyecan ve huzur demektir. Notlarımı genellikle kitaba alıyorum.
Belli bir kitap okuma tekniğiniz var mı? Hızlı, paragraf okuması tarzını mı, odaklanarak, altını çize çize okumayı mı tercih ediyorsunuz?
Altını çizerek okumayı tercih ediyorum.
Kitap okuma yolculuğunuzda yaşadığınız ilginç hatıralar mutlaka olmuştur. Birkaç hatıranızı paylaşabilir misiniz?
Bir türlü bulamadığım ve rüyalarıma giren kitaplar olduğu gibi, edinemediğim ama yıllar sonra beni bulan kitaplar da oldu. İlk okumaya başladığım yıllarda, yasak olduğunu sonradan öğreneceğim bir kitabı defalarca sorduğum kitabevinden yine defalarca yok cevabını alarak döndüm. Epey bir zaman sonra tezgâh altından elime tutuşturulan kitapla nasıl sevindiğimi hiç unutmam. Daha ilginç olan şeyi sonradan anlayacaktım. Kitabı el altından vermişlerdi çünkü yasak olduğu için, ancak benim polis olmadığıma kanaat getirdikten sonra vermişlerdi.
Bir başka hatıram, Elmalılı M. Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili tefsirinin sadeleştirilmiş baskısı ilk çıktığında alıp baştan sona okumuştum. Bir gün ikinci el kitap alıp satan bir kitapçıda otururken ilahiyatçı olduğunu öğrendiğim biri, Elmalılı'nın sadeleştirilmemiş baskısının da içinde olduğu bir sürü kitap getirip yok pahasına sattı. Nasıl üzüldüğümü ve satana acıma ve kızma hisleriyle baktığımı unutamam.
Birkaç gün sonra o kitapçıya, Elmalılı'nın sadeleştirilmemiş baskısını almak istediğimi söyledim. Aklımdan geçen, ilahiyatçıya verdiği paraya bana vermesi, diğer tüm kitapların da kendisine kâr kalmasıydı. Çok yüksek bir rakam isteyince bir şey demeden üzgün bir şekilde ayrıldım. Uzun bir süre sonra tanıdığım bir abi, bir kahvehaneye kitaplarını bıraktığını, işime yarayanı almamı söyledi. Koşarak gittiğim kahvehanede kitapların arasında ilk baskısıyla orijinal Elmalılı tefsirini bulduğumdaki sevincimi tarif edemem. Bir kez daha şahit olmuştum: "Kitap, sevenini bulur."
"İyilik de kötülük de bulaşıcıdır" diye bir söz vardır. Sizin kitap sevginiz bulaşıcı mı, çevrenizdeki insanlarda, size gıpta ile kitap okuma alışkanlığı oluştuğunu gözlemleyebiliyor musunuz?
Hayatın içinde okumayı, hayatı sahih/sâlih kılmak ve insanları vahyin bildirdiği anlam iklimine taşımak olarak gördüğüm için temsili ve teklifi birlikte sürdürme gayretindeyim.
Zengin bir hazine niteliği taşıyan kitaplığınızla ve kitaplarınızla nasıl bir muhabbet kurduğunuzu öğrenmek isterim. Kitaplığınız düzenli midir, kitap türlerine göre mi düzenliyorsunuz, yoksa bu yoğun okuma temposu içinde bu gibi düzenlemelere fırsat bulamayıp, çokça gördüğümüz dağınık kitaplıklar sınıfına mı giriyor?
Kitaplığım oldukça düzenlidir. Kitapları da boylarına göre tür, yayınevi şeklinde düzenliyorum.
Kitap konusunda bir hedefiniz var mı? Kitabevi açmak, kütüphane kurmak gibi…
Çorum'da kitap satılan değil, kitap, düşünce, ufuk paylaşımı yapılan ve tevhidin, adaletin, ahlakın tarihe yeniden müdahil kılınmasını amaçlayan bir mekân kurmak içimde koskoca bir ukde.
Son olarak; internet kültürünün egemen olmasıyla birlikte, zaten düşük olan kitap okuma oranlarının iyice azaldığı gözlemleniyor. Okuma alışkanlığı olan önemli bir kesimin rağbet ettiği kitaplar da, insanlara söylediği ve kazandırdığı bir şey olmayan "Harry Potter serisi" tarzı popüler yayınlardan ibaret. "Kitap" okuma alışkanlığının kazanılması ve sürekli hale getirilmesi konusunda neler tavsiye edersiniz?
Şahsi olarak okumayı, sorumluluğu yüklenmek olarak görüyorum. Yani insan, kendine, içinde yaşadığı topluma ve dünyaya duyduğu sorumluluk oranında okuma ameliyesine girişir. Zira insanın kendisini aşan ve hayatından daha değerli bir şeyi yoksa hayatının da anlamı yoktur. Dolayısıyla okuma, ne bir hastalık ne de bir zaman öldürme amelidir. İnsanın öldürecek bir zamanı yoktur. Aksine zaman/ömür, insanın sahip olacağı en değerli, en anlamlı, en büyük servet, en büyük imkân ve en büyük fırsattır. Vakti değerlendirdiği oranda insan ancak vaktin sahibi olur. Dolayısıyla vakti israf, varoluşun ve hayatın israfıdır. Varoluşun ve hayatın israfı da insanın kaybetmesidir, hüsranıdır. İnsan hüsranda oldukça zaman da, ömür de hüsrandadır. Hayatı ve varoluşu üretecek, anlamlı kılacak besleyici okumaların yapılmasını tavsiye ederim.
Son olarak ben, çok kitap okunmasını değil, güzel yani hayatı ve varoluşu anlamlı kılacak kitapların çok okunmasını tavsiye ediyorum.
(Söyleşi: Şükrü Hüseyinoğlu / İktibas Dergisi - Nisan 2021)
- BİR AHMED KALKAN GEÇTİ BU TOPLUMDAN
- Kur'an Yurdu'nda Cuma Hutbesi
- SİYONİZM İNSANLIĞIN DÜŞMANI
- Kur'an Yurdu'nda Cuma Sohbeti ve Hutbesi
- Kur'an Yurdu'nda Cuma Sohbeti ve Hutbesi
- Kur'an Yurdu'nda Cuma Sohbeti ve Hutbesi
- Kur'an Yurdu'nda Cuma Sohbeti ve Hutbesi
- Kur'an Yurdu'nda Cumartesi Sohbetlerinde Kur'an'da İtaat ve İsyan Konusu Konuşuldu
Makaleler
Hava Durumu